Ali Aydın Özhan Canaydın'ı yazdı!
Onun yüzünden düdüğünü astı. Aradan yıllar geçti. Canaydın kansere yenik düştü... Ya Ail Aydın centilmen başkan için ne düşünüyordu...
Türkiye'de son dönemdeki en popüler hakemlerinden birisiydi... 2004`te G.Saray`ın Beşiktaş`la yaptığı derbi maçta verdiği hatalı kararlar ve siyah-beyazlı ekip lehine çaldığı 2 penaltıyla hedef adam oldu...
O dönem başkan olan Özhan Canaydın`ın, "Bu hakem uzun zamandır Galatasaray ile uğraşmaktadır. Vicdanına karşı suç işlemiştir... Ali Aydın artık düdüğünü asmalıdır"` şeklindeki sert eleştirilere maruz kaldı...
Ali Aydın düdüğünü astı
Canaydın'ın, `Düdüğü as, onurunu kurtar` çağrısı sonrası Ali Aydın, `Kötü bir maç yönettim. MHK ve Federasyonu zor durumda bıraktım. Buna hakkım yok` diyerek istifasını verdi...
Canaydın Ali Aydın'dan özür diledi!
Ali Aydın'ın düdüğünü asmasından sonra Özhan Canaydın, bu sözden dolayı hâlâ olduğunu söyledi. "Ali Aydın hakkında kullandığım beyandan dolayı hep üzgünlük hissettim. Ben maçı yakın ve rakip arkadaşlarımla izlerken onlar isyan ettikleri zaman iç çekişi içine girdim. `Ali Aydın düdüğünü asması lazım.` dedim; ama bunu söyledikten sonra olayın üzerine gitmedim. Ben sonra kendi kendime bunu nasıl söyledim diye özeleştiri yaptım. Artık konuşmuyorum." ifadesini kullanan Canaydın, Ali Aydın ile karşılaştığı bir gün kendisinden özür dilediğini söyledi. O günden sonra bir daha maç sonlarında sıcağı sıcağına hakemler hakkında konuşmadı...
Tüm yaşanılanların üzerinden uzun yıllar geçti... Ali Aydın, hakemliği bıraktıktan sonra Zaman Gazetesi'nde spor yorumculuğuna soyundu... Özhan Canaydın ise koltuğu Adnan Polat'a bıraktı... Özhan Canaydın, kanserle uzun süren yaşam mücadelesine yenik düştü... Futbol dünyasını yasa boğan centilmen başkan için ezeli rakipleri bile yas tuttu...
Ya Canaydın'ın çıkışı üzerine hakemliği bırakmak zorunda kalan Ali Aydın, Canaydın için ne düşünüyordu... Aydın, Zaman'daki köşesinde "" duygusal bir yazı kaleme aldı...
"Hakkımı helal ediyorum Özhan Ağabey"[page_end]
Karmaşık duygular içerisindeyim. Sayın Özhan Canaydın rahmetli olduktan sonra, görsel ve yazılı basında benimle ilgili sarf ettiği, "Düdüğünü bıraksın." söylemi ve spor hayatındaki en büyük pişmanlığının bu olduğu yeniden gündeme getirildi.
Bana sık sık, "Ali Hocam hakemliği bıraktığına pişman mısın?" diye sorarlar. Ben de her zaman şu cevabı veririm: "Tek pişmanlığım; benim için iradesiz, kişiliksiz, kapasitesiz ve birilerine menfaat sağlamış gibi yanlış kanaatlerin oluşması. Ayrıca rahmetlinin sözleri üzerine görevimi bıraktığımın düşünülmesi."
Pazartesi akşamıydı... Gazetem için Bursaspor-De-nizlispor maçını analizini yazdırmıştım. Evde bilgisayar başındaydım, bu defa da çarşamba günü çıkacak olan panorama değerlendirmemi kaleme alıyordum. Bir yandan da maç sonu yorumları dinlemek için TV kanallarını dolaşıyordum. Ve o anda altyazıda Sayın Canaydın'ın vefat ettiği bilgisini okudum. Bilemiyorum; ne olduğunu o an çözemedim; sadece gözlerimin buğulandığını hissettim. Anlamlandırmakta güçlük çektiğim bir duygu yoğunluğuna kapıldım. O anda Reha Muhtar, Ahmet Çakar ve Serhat Ulueren'in katıldığı 'Son Kale' programına daldım. Üçlünün, Özhan Canaydın'ın benimle ilgili pişmanlığını konuştuğunu gördüm.
İşin aslı şu; yaklaşık iki yıl önce işyerimde oturuyordum. Telefonum çaldı, "Buyrun" dedim. Karşımdaki, "Aliciğim sen misin? Merhaba, ben Özhan Canaydın, nasılsın evladım?" diye sözlerine başladıktan sonra, "Aliciğim senden özür dilerim. Bilerek ya da bilmeyerek seni kırdım. Bana hakkını helal etmeni istiyorum." ifadelerini kullandı. Ben de, "Sayın Başkan'ım, hatta müsaade edersiniz size Özhan Ağabey diye hitap etmek istiyorum. Hiçbir zaman onurlu duruşunuzu, bana karşı kullandığınız sözlerin zedelediğini düşünmüyorum." karşılığını verdim. Ardından ekledim: "Benim hakemliği bırakma sebebim, sizin üzüldüğünüz ya da düşündüğünüz gibi değil." Çünkü ben, aynı sezonda yönettiğim ve sarı kart hatasıyla sonuçlanan Çaykur Rizespor-Fenerbahçe maçındaki hatayı yapma lüksümün olmadığına inanıyordum.
O dönemde hiç tanımadığım insanlar, spor dışındaki köşe yazarları dahil, birçok kesimden destek gördüm. Beni Türk milleti adına onore ettiler. Ben zaten hakemliği o zaman bırakacaktım. Fakat Federasyon Başkan'ım Sayın Haluk Ulusoy'un da büyük desteğiyle devam ettim. Ardından 4 Nisan 2004 tarihinde Olimpiyat Stadı'nda oynanan ve Beşiktaş'ın 2-1'lik üstünlüğüyle biten Galatasaray maçında kötü bir yönetim sergiledim. "Pardon" deyip, 5 hafta bekledikten sonra yeniden bir karşılaşmaya atanabilirdim. Ya da sezon bittikten sonra yeniden karşılaşmalara çıkabilirdim. Peki Ç.Rize-F.Bahçe mücadelesinin ardından bana sunulan güveni yok mu saymalıydım? Beşiktaş-Galatasaray derbisinden sonra da pişkinliğe vurup hakemliğe devam mı etmeliydim, yoksa Türk milletinin bana sunduklarını ben de onlara sunmalı mıydım? İşte Özhan Ağabey; sizinki sadece üst üste gelen söylemlerdi. Ben hakemliğimi zaten bırakmıştım ve bunu zamanın Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy'la da paylaşmıştım.
Yediğiniz golden sonra rakip takımı alkışlayabilecek kadar onurlu bir duruşa sahip olan sizden böyle bir telefon aldığım için sizi bir kez daha gönlümün çok ama çok farklı bir yerine koydum. O telefon görüşmesinde Sayın Canaydın'a, "Sizin bana, benim de size hiçbir borcumuz yok. Sizin bana ya da benim size bir hakkımız var ise sizin gibi ben de size helal ediyorum." dedim. "Telefonunuzu kaydedebilir miyim?" diye iznini aldıktan sonra iki kez daha Sayın Canaydın'la konuştum. Hani dedim ya; pazartesi akşamına dair tarif edilmesi mümkün olmayan hislere sahibim. İstedim ki farklı yorumları beraberinde getiren yaşanmışlıkları benden dinleyin. Elbet içimde spor yaşantısından yoksun kalmamın burukluğu ve hüznünü taşıyorum. Lakin ortada gerçekliği şüphe götürmeyecek bir olgu var. Ben kendimi futbolun nasıl ki bir değeri ya da mihenk taşı olarak görüp bu bağlamda hakemlik kariyerimi devam ettirdiysem; Sayın Canaydın'ı da hep aynı şekilde gördüm.