Aykut Kocaman çok özel açıklamalarda bulundu.
Torku Konyaspor Teknik Direktörü Aykut Kocaman çok özel açıklamalarda bulundu.
Torku Konyaspor Teknik Direktörü Aykut Kocaman, Habertürk Gazetesi'nden Nazenin Tokuşoğlu'na özel bir röportaj verdi. Kocaman birbirinden önemli açıklamalar yaparken, birçok bilinmeyen konuya da açıklık getirdi.
İşte Aykur Kocaman'ın bomba
açıklamaları
'İSLAM ÂLEMİNİN YAŞADIĞI SIKINTILI DÖNEMDE...'
- Fenerbahçe’den ayrıldıktan sonra bir süre kendinizle kaldınız,
Bodrum’da vakit geçirdiniz ve sonunda da Mevlana şehrine geldiniz,
daha doğrusu seçtiniz... Nasıl bir ruh halindesiniz? Konya size iyi
geldi mi?
Türklerin Orta Asya’ya gelmesiyle başlayan zamana ve mekâna
yenilmeyen bir varlık Mevlânâ... Konya da dünyada hoşgörünün
başkenti, şehrin bu ruhani havasını hissetmemek mümkün değil tabii
ama gel gör ki futbol zaman zaman bu hoşgörü kentinde bile
gerginlik ve sertlikten nasibini alıyor. Zorluk azalmadı
anlayacağın. 8 sene önce de 1 yıl çalışmıştım. Sizler, yakınlarım
gelince yemeğe falan çıkıyoruz ama sonraki maça hazırlık
çalışmaları ve toplantılar o kadar ayrıntılı hale geldi ki gezmeye
zaman kalmadı. Tabii bu dönem istisna... Ölümünün düğün gecesi
olarak kutlanmasını isteyen Mevlânâ’nın anısına düzenlenen Şeb-i
Arus törenlerine gideceğiz birlikte.
- Her yıl gelirim hocam, gelip
görmeyene de şiddetle tavsiye ederim... Tabii sizinle gitmek ayrı
bir keyif. Mevlânâ öğretileri hayatınızın neresinde?
Mükemmel 7 öğüdü her zaman benimle... "Cömertlik ve yardım etmede
akarsu gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının
kusurunu örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörülükte deniz
gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol"...
Mevlânâ’nın hayatı nasıl doğru okuduğunu, küçülmeye çalışırken
insanın nasıl büyüdüğünü öğretmesi çok değerli. Din konuşmayı fazla
sevmem ama İslam âleminin yaşadığı bu sıkıntılı dönemde bunlar çok
daha ön plana çıkması gereken doğrular.
‘FUTBOL DIŞINDA DA BİR HAYATIM
OLDUĞUNU GÖRDÜM’
- Artık daha mı az takıyorsunuz hayatı?
Tam öyle... Bütün hayata futbol olarak bakıyordum bu zamana kadar.
Bu kadar yoğunlaşma verimsizliğe de yol açıyormuş ayrıca, yaşayarak
öğrendim. Çok çalışmayı hep kutsal sayan bir milletiz ama doğru
değil. Çözümü o dar yerde arıyorsun, olmuyor. Futbol dışında da bir
hayatım olduğunu gördüm.
- Nasıl geçti 18 ay... Futboldan
uzak...
O kadar yoğun geçen dönemden sonra ilk birkaç ay su gibi aktı. Uzun
süre maç seyretmedim. Sonrasında ailemle bir arada hem maç hem
seyahat şeklinde programlar yaptım. Güzel bir 18 ay geçirdim. Ama
bir yerden sonra seçim yapmak gerekiyordu. Tamam maddi anlamda
"Hemen işe döneyim" gibi bir durumum yok ama her şey para değil,
mesleki körelme durumu var, daha da önemlisi benimle birlikte
Fenerbahçe’den ayrılan değerli bir ekibim var. Tekrar
başlayacağımdan emin oldukları için benden kopmak istemediler.
Zihinsel hantallaşma da başlamadan "Yeter artık bu ara" dediğim
anda Konyaspor teklifi geldi.
- Yani "Aykut Hoca’ya teklif
gelmeyince Bodrum’a yerleşti" durumu olmadı...
Yok canım, amiyane tabirle piyasam iyiydi, çok teklif geldi,
yurtdışı da dahil ama geçen sene çalışmama kararı almıştım kibarca
reddettim. Torku Konyaspor’u seçtim çünkü seni tanıyanların yanında
başlamak büyük avantaj. Futbolda matematik yok, iki artı iki 12
edebiliyor.
- Volkan’ın milli maçı terk etmesi çok konuşuldu. Volkan’ı
haklı bulanlar ve kızanlar oldu. Siz hangi
taraftasınız?
Olayda haklı taraf yok. Küfür korkunç, "milli" takım kalecisine
küfretmek kabul edilebilir şey değil. Sadece Volkan üzerinden
konuşursak yanlış olur ama sporcular daha sabırlı olmalı. Birileri
kontrolü ele almak zorunda. Bir tarafta oraya küfretmeye gelmiş
taraftar, öbür tarafta hayatını bu işten kazanan bir profesyonel.
Keşke yaşanmasaydı, keşke Volkan daha sabırlı olsaydı. Volkan’ı
özelleştirmeyelim, maçı da, stadın Galatasaray’ın olmasını da... O
zaman bir yanlış da biz yapmış oluruz.
- Siz küfür yediğinizde ne yapıyordunuz?
Duymamazlıktan geliyordum. Tabii içten köpürüyordum, "Ne güzel de
küfrediyorlar" diyecek halim yok ama tepki gösterdiğin zaman aldığı
zevki katmerlemiş oluyorsun. Cevap vermezsen çekip gidiyorlar.
Volkan’ın da böyle davranma kapasitesinin olduğunu bildiğim için
"Keşke böyle yapsaydı" diyorum.
‘İNSANA AİT HİÇBİR ŞEY BENİ ŞAŞIRTMIYOR’
- Babanız Beşiktaşlıymış... Fenerbahçe’ye transfer olduğunuz sezon
üzülmüş müydü?
Üzülmez mi! En büyük hayali Beşiktaş’ta oynamamdı. Beşiktaş
hayatında çok özel bir yerdeydi. Ama Fenerbahçe tercihi de çok
üzülmeyi gerektirecek bir tercih değil.
- Oğlu için Fenerbahçeli oldu mu?
Aklının ucundan geçmedi. Oğlunun çok başarılı olmasını isteyen ama
kalbi de Beşiktaş için çarpan bir baba olarak kaldı.
- Fenerbahçe-Beşiktaş karşılaşmalarında ne
yapardı?
O zaman beni tutardı. Başarılarımla hep gurur duydu.
- Duruşunu değiştirmemesi de örnek bir baba hareketi
zaten...
Aslında öyle bakmamak gerekiyor. Yaptığı zaman da evlat sevgisi onu
yaptıran, başka bir şey değil.
- Şu an tam Aykut Kocaman gibi konuştunuz...
Öyle ama, insan her türlü davranabilir, kendince bir açıklaması
vardır. Bunu da sonradan öğrendim.
- Bence bunu öğreneli çok oldu.
Yok sonradan öğrendim. Gençken böyle bir özelliğim olsaydı çok
avantaj olurdu.
- Yıl 1996... 82. dakikada sizin attığınız golle 2-1
kazanılan Trabzonspor maçından sonra "Bütün sezon uğraşıyorsunuz,
bütün emekleriniz tek maçla heba oluyor, galibiyetimize seviniyorum
ama Trabzonlu arkadaşlarım için de üzülüyorum" diyerek Dünya Fair
Play Ödülü almıştınız...
Trabzonspor taraftarı maçı kazanmak için her şeyi yaptı ama
kaybedince alkışladı. Golü attığım için beni yakaladı muhabir. 82.
dakikaya kadar Trabzonspor şampiyon, vuruyorum gol oluyor ve biz
şampiyonuz. Biz kaybetseydik emeklerimiz yok sayılacaktı. Neden
gelişemediğimizin bir örneğidir bu. Marsilya maçında aynı 90 dakika
içinde 2-0 öndeyken "Kocaman gururumuz", 2-2 olunca "Aykut Hoca
istifa"... Ben de yaşadım. İnsana ait hiçbir şey beni şaşırtmıyor.
Etrafımdakiler benim gibi düşünsün yeter şimdilik. Ancak böyle
ilerleyebiliriz.
‘TABİİ DUYGUSAL PAYLAŞIMLAR OLDU AİLE İÇİ’
- Arada kızlarınızın isimleri de Konya’ya uygun; Yağmur ve
Ekin...
Doğayla ilgili olmasını çok
istedik.
- Bu 18 ayda neler yaşadınız ailenizle?
Ailem kararlarıma çok yakındır. Bu 18 ayın neredeyse tamamını evde
geçirdim. Ertelediğim her şeyi yaptık ama tekrar başlamam konusunda
onlar da hemfikirdiler.
- "Babacığım böyle oturuyorsun ama"...
Aynen... Ama 30 yıldır çalışıyorum. İlk defa böyle ara verdim. Beni
çok iyi anladılar. Bana çok benzerler. Ben anlatmadığım sürece
hayatta deşelemezler. Ben de bir derdin varsa sen anlat isterim.
Tabii duygusal paylaşımlar oldu aile içi..
- Futbolla araları nasıl?
Yağmur çok seviyor ama Ekin o kadar değil.
‘ALEX'E HAYATINDA SONSUZ BAŞARILAR DİLİYORUM’
- Biliyorum hakkında hiç konuşmadınız, üzerinden çok zaman geçti.
Alex’le durum ne, barışır mısınız?
Öncelikle benim bir küskünlüğüm yok. Benim tercih ettiğim bir süreç
değildi yaşadığımız, bunun net olarak bilinmesini istiyorum.
Fenerbahçe tarihinde ve taraftarın gözünde Alex’in nasıl bir
noktada olduğunu bilerek, olumlu bir şekilde yönetmeye çalıştım
durumu...
- Futbolu bıraktı...
Evet. Sosyal medyada Fenerbahçe’de yaşadıklarıyla,
tabii benimle de ilgili olumlu şeyler yazmış. Bir süreçti bitti.
Akıllı insanların geçmişe takılı kalmak yerine yaşadıklarını
değerlendirmelerinde fayda var. Artık futbolu da bıraktı Alex. Ona
hayatında sonsuz başarılar diliyorum. Mutluluklar ve başarılar,
eğer antrenörlük yapacaksa...
- Ne olsun isterdiniz?
Beni anlamasını çok isterdim ya da "İsterim" diyeyim. Aslında sen
sorduğun için söylüyorum. Üzerinde düşündüğüm bir şey değil. Sen ne
düşünüyorsun?
- Taraftar sizin olaydan sonra üçe bölündü. Aykut Hocacılar,
Alexciler ve ikisinden de vazgeçemeyenler... Ben üçüncü gruptaydım
ama keşke ilk iki grup olmasaydı.
Arada kalmış Fenerbahçelilerin de beni anlamasını çok isterdim,
daha da önemli olan sanırım bu. Bizim işimiz sorun yaratmak değil,
neden-sonuç ilişkisi kurarak var olan sorunları çözmeye çalışmak...
Ben de bütün benliğimle bunun için çalıştım.
- Sizden bir sürü şey öğrenebilirdi...
Futbolcular toplum tarafından hemen kabul edilen, özenilen
yetenekli insanlar, egoları yüksek çünkü el üstündeler. Ve gençler
tabii. Bir laf var: "Gençler bilebilse yaşlılar yapabilse"...
Hayatı anlatan çok güzel bir söz. Pek çok arkadaşım ben de dahil,
futbol oynarkenki hayata bakışımızla antrenör olduktan sonraki
bakışımız arasında dünya kadar fark var. Siyahla beyaz kadar...
- Fenerbahçe’ye gelse ne hissedersiniz?
Ben meslekte yürürken de o gün Trabzon maçından sonra konuştuğum
gibi olmak istiyorum. İyi olan, iyi düşünen, doğru yapan
emeklerinin karşılığını alsın isterim. Fenerbahçe’nin başına böyle
biri gelsin, Alex ya da başkası. İnsanlar iyi oldukça, iyilerin
sayısı arttıkça, kalite yükseldikçe hepimiz yükseliriz.
- "El Classico’lar" diyorsunuz... Klasik olmak
zordur.
- Şurada güle oynaya sohbet ediyoruz, "Somurtkan" diyenler
utansın...
Gayet güleçim ama işler bittikten sonra... Bütün antrenörler
standup tadında takım yönetiyor da ben mi suratsızım? Saha
kenarında sürekli gülmem mi gerekiyor? Böyle anlaşılıyorsa yapacak
bir şey yok. Tek gülmeyen benmişim gibi gösterilmeme çok gülüyorum.
Bir de "Eşofman giyiyor"a. Ne giyeyim söyler misin?
- Mancini yüzünden
bunlar...
Benimki yıllardır böyle. Fenerbahçe döneminde beni
aşağı çekmeye çalışan bir algı operasyonuydu sanırım. Ama biraz
fazla oldu. "Gole sevinmiyor" dediler... Böyle bir salaklık
olabilir mi affedersin... Bu şekilde haber yapabiliyorlar ve seviye
beni çok üzüyor.