Bir gün Galatasaray'a döneceğim

Galatasaray’da hem oyuncu, hem de antrenör olarak şampiyonluk yaşadı... Şimdi ise hoca olarak dönmenin hayalini kuruyor.

Galatasaray’da hem oyuncu, hem de antrenör olarak şampiyonluk yaşadı... Gençlerbirliği’nde teknik adam olarak 4 hafta sonra görevine son verildi... Türkiye’yi seven, Galatasaray'a tapan Reinhardt Stumpf Fanatik gazetesinde yer alan röportajında içindekileri döktü.

Şu anda neler yapıyorsunuz, futboldan uzak mısınız?

Hayır, kesinlikle uzak değilim. Futbola uzak kalamam. Sürekli maç izliyorum. Bordeaux maçı için İstanbul’a geldim. İnanılmaz bir müsabakaydı. Galatasaray ile gurur duydum. Galatasaraylı olduğum için ciddi söylüyorum inanılmaz mutluyum.

Sizin takımın Kaiserslautern olduğunu tahmin ediyorduk?

Hayır ben Galatasaraylıyım. Kendimi Galatasaraylı gibi hissediyorum. Benim takımım hep Galatasaray olmuştur. Kariyerimi Galatasaray’a borçluyum. Ben burada Almanya’dan daha çok saygı görüyorum. Zaten Galatasaray, Kaiserslautern’den çok daha büyük bir marka, asıl önemli olan bu...

Şu an Galatasaray’ı nasıl buluyorsun?

Bülent Korkmaz umarım başarılı olur. Galatasaray zaten hep zirveye oynayan bir takım. Açık söylemeliyim, özellikle Bülent’in takımın başına geçmesine çok sevindim. Çünkü bu hamle, bizim gibi eski oyuncuların, genç teknik direktörlerin önünü açtı. Galatasaray gibi büyük bir camia, büyük bir kulüp bu görevi Bülent’e vererek bizim önümüzü açtı. Mesela benim de hayalim Galatasaray’da teknik direktör olarak görev yapmak. Bir gün bu şans bana da belki verilebilir.

Ama Skibbe de gençti, 6 ay sonra görevine son verildi..

Bu takımlarda bu olabilir. Başarı önemlidir ancak Skibbe’de   bana göre olay farklıydı. Skibbe biraz sakin bir yapıya sahip. Her şey iyi giderken bu olumlu yansıyabilir takıma ancak bazı kötü sonuçlardan sonra Skibbe belki yapılması gerekeni yapmadı. Yumruğunu masaya bence vurmadı, vurmalıydı biraz da sert yönünü yansıtmalıydı futbolcularına karşı...

Siz neden gönderildiniz Gençlerbirliği’nden?

Bunu açıkçası ben de merak ediyorum. 4 karşılaşmada görev yaptım. Kasımpaşa’yı Ankara’da 3-1 yendik. İstanbul’da Beşiktaş’a 1-0 mağlup olduk. Sonra yine seyircimiz önünde Kayseri ile 1-1 berabere kaldık. Hatta bu maçtan sonra benimle 3 yıllık sözleşme yapacaklardı. Ne olduysa Ankaraspor’a 2-0 yenilmemizden sonra oldu. Artık benimle çalışmayacaklarını söylediler yöneticiler.

Peki. Neden diye sormadınız mı?

Sormaya çalıştım ama kimse sağlıklı bir cevap vermedi. Zaten beni göndermeden önce Bülent Korkmaz ile anlaşmışlardı. Bu beni biraz üzdü ancak yapacak bir şey yoktu. Çok enteresan şeyler oldu, benim tasvip etmediğim olaylar yaşadım ancak yine de kimseye kırgın değilim.

Biraz daha açar mısınız örnek vererek?

Beşiktaş maçı devre arasında yardımcıma bir not iletilmiş, kadro konusunda bazı hamleler yapmam gerektiği yazılıymış. Yönetimden gelmiş ama kim göndermiş kesin bilmiyorum. Bu tarz, kesinlikle benim tarzım değil. Yanlış bir şey. Tabii ki notu değerlendirmedim, benim istediğim gibi devam ettim maça... Bir de Kayserispor maçından sonra futbolcularıma soyunma odasında teşekkür ettim, mücadelelerinden dolayı. Sonra Başkan Cavcav’ı koridorda gördüm o da soyunma odasına girip tam tersini yapmak için harekete geçmeye hazırlanıyordu. Sinirliydi ve futbolcuları azarlamak istediğini söyledi. “Başkan” dedim “Ben onlara söylenecekleri ilettim. Teşekkür ettim, şimdi siz girip kızarsanız bu yanlış olur” dedim... Yani tavrı bana göre doğru değildi...

Sözleşmeniz gereği paranızı almak için FIFA’ya gittiniz mi?

İşte bu bana göre değil. Ben size dedim ya, ben Galatasaraylıyım. Tekrar burada görev almak istiyorum. Türkiye’yi seviyorum. Ben Türküm, Türk gibi yaşıyorum o yüzden FIFA’ya gitmedim. Kimseyi zor durumda bırakmak istemedim. Zaten hayatta her şey para değil.

Almanya’da bu konular nasıl karşılanıyor? Türk Futbolu’na şu an bakış açışı nasıl?

Türk Futbolu’nun imajı Almanya’da gayet iyi. Hatta örnek alanlar bile var. Bir kere buraya gelen yabancıların hayat standardı her zaman yükseliyor. Süper bir yaşamları oluyor. Türkiye Süper Ligi’nin kalitesi Avrupa’da birçok ülkenin üstünde. Taraftarlar bir harika, atmosfer deseniz mükemmel. Kulüpler özellikle de İstanbul kulüplerinin yönetimi, altyapısı ve tesisleri çok üst düzeyde. Sadece 2 büyük negatif nokta var: 1-Sıkça gönderilen futbolcular ve kovulan hocalar. 2-Teknik direktörlere ve oyunculara yapılan ödeme sıkıntısı. Bu Almanya’da çok konuşuluyor. Yabancı yıldızlara yüksek ücretler vaat edip, onları ödememek yerine, daha düşük ücretlere anlaşıp, zamanında ödemek gerekiyor.

Bu sezon yine çok değişiklik oldu. Nasıl karşılıyorsunuz?

Zaten benim anlamadığım ve zoruma giden konuların başında geliyor. Türkiye’deki teknik direktör çarkı yanlış dönüyor. Bakınız bazı kulüpler aralarında teknik direktör takasına gidiyor. Buna inanmak bile istemiyorum. Nasıl olur da 3-4 kulüp hocalarını değiştirir, bir kulüpten ayrılan, hatta ayrılmadan başka bir kulüpler anlaşır? Başkanlar, yöneticiler buna nasıl izin verir? Kulüpler hiç mi değişik tarz bir teknik adam istemez? Bu aslında çok komik. Zaten çalışanlar da hep aynı isimler. Ama son dönemde gençlere eğilim var. Ben de Türkiye’de görev almak istiyorum. Umarım yeni sezonda bir takımın başına geçerim.

Sizin döneminizdeki Galatasaray’la şu anki takımda ne farklar var?

Bizim takım inanılmaz bir ekipti. Hakan Şükür, Bülent, Tugay, Kubilay, Cüneyt, Falco, Arif... Hepsi bir süperstardı. O yıllarda ben hep 19-20 yaşlarında gençlerle birlikte top koşturdum. O gençler daha sonra en az 10 yıl milli takımlarda görev yaptı. Biz o dönemde büyük bir aileydik. Şu an bilmiyorum ama bizim takım gerçekten çok iyi futbol oynuyordu. Zaten Galatasaray’da benim o dönemde en çok sevdiğim şey, bir aile gibi hareket etmemizdi. Herkes birbirini seviyordu. Bunu açıkçası Eric Gerets’le burada görev yaptığım sürede de gördüm. Başkan Özhan Canaydın inanılmaz bir beyefendiydi. Onunla aynı masada oturduğumuzda önemli biri olduğunu hissettiriyordu Başkan. Bu önemli bir nokta.

Bordeaux maçında dostlarınla görüşebildin mi?

Evet o maçta görüştüm, ancak kulüp yetkililerinden gereken ilgiyi gördüğümü söyleyemem.

Biraz daha açık olur musunuz?

Daha önce Sami Yen’e gelmek istediğimde bana bilet verdiler. Bir baktım, seyircinin içine göndermişler beni. Ben buraya, eski takımıma, yuvama geldiğimde eski futbolcuların ve ailelerinin olduğu yerde oturmak isterim. Onlarla eski günleri konuşup tartışmak güzel oluyor. Ama beni, köşeye bir yere göndermişler. Çok zoruma gitti. Bordeaux maçı için de Adnan Sezgin’i aradım. “Hallederiz, İstanbul’a gelince konuşuruz” dedi ama yardımcı olmadı. İyi ki başka dostlarımız var. Onlar sayesinde maçı iyi bir yerde izledim ama insanın zoruna gidiyor. Ben Stumpf olarak saygı görmek isterim. Bu takımla 2 kez, hem oyuncu hem de yardımcı teknik direktör olarak şampiyon oldum. Fazlasını hak ediyorum, çünkü burası Galatasaray. Böyle konularla ilgili de Başkan Adnan Polat’ı kesinlikle aramak istemiyorum. Ayıp olur diye...

Aragones’in acımasızca eleştirilmesini nasıl karşılıyorsunuz?

Şimdi Avrupa Şampiyonu olmuş bir teknik adamı eleştirmek ne kadar doğru bilmiyorum ama, yanlış tercih olduğunu şahsen söyleyebilirim. Aragones uzun yıllar milli takımda görev yapmış bir hoca. Zaten yaşı da bir hayli ilerlemiş. Kulüp takımında başarılı olması zor, çünkü hep iyi futbolcular gelmiş önüne ve onlarla başarılı olmuş. Günlük çalışma ortamından uzak kalmış. Zaten onun yaşındaki birinin teknik direktörlük yapmasına karşıyım. Kalli de böyle. Bakınız bir bebek veya çocuğun bile dedesinden veya büyükbabasından alacağı, öğreneceği fazla bir şey yoktur. Sadece dinlerler ama uygulamak istemezler...

Galatasaray’dan gönderileceğinizi ne zaman anladınız?

Şimdi bakıyorum da ilginç bir tesadüf var bizim ve Skibbe’nin gönderiliş olayında. Eric Gerets’le bir başarı yakaladıktan sonra gönderilmeyi açıkçası düşünmedik. Fakat ne zaman yönetim Gerets’in sözleşmesini uzatıp, Erdal Keser ve benim sözleşmemi uzatmadı, “Eyvah, galiba hepimizin görevine son verecekler” diye düşündüm. O zaman anladım yani. Şimdi bakıyorsunuz; Ümit ve Boekamp da gönderildikten sonra Skibbe göreve devam etti bir süre, fakat o süre bildiğiniz gibi uzun olmadı. Açıkçası Galatasaray’ın bu tavrı da beni çok şaşırttı... Ama futbolda her şey var...

Türkiye’de size göre en iyi yerli ve yabancı kim?

Bakıyorum ama en iyi yerli ve yabancı futbolcu göremiyorum. Yerlilere bakıyorum hepsi aynı düzeyde. Birbirine yakın, yabancılar da öyle. Yanı iyi oyuncular var ama onlara en iyi demek içimden gelmiyor. İyi oyuncularım Arda ve Alex. Gerçi Alex biraz daha önde çünkü istikrarlı. Bakıyorsunuz hep bir düzeyde oynamış ve çok verimli. Arda iyi, çünkü yetenekli ve kaliteli bir genç. Ama en iyi diyemiyorum. Mesela Galatasaray’da Hagi o dönemde en iyi oyuncuydu çünkü sürekli iyi oynuyordu ve dünya standardını yakalamıştı, her maçın kaderini değiştirecek yeteneğe ve güce sahipti. İşte Hagi o yıllarda Türkiye’nin en iyi oyuncusuydu.

Günün Önemli Haberleri