Çarşı'nın manifestosunu hangi gazeteci yazdı?
Çarşı'nın çok ses getiren manifestoyu hangi ünlü gazeteci yazdı? İşte "Futbolda temizlik" başlıklı yazının hikayesi...
Futbol'da şike skandallarıyla çalkalanan Türkiye'de, dünyanın en büyük taraftar gruplarından çArşı'nın yayınlamış olduğu manifesto çok ses getirmişti. Peki o manifestoyu kim yazdı?
Futbolda yaşanan şike depreminin ardından Rıdvan Akar'ın T24'te yazdığı "Futbolda temizlik" başlıklı yazı, Beşiktaş'ın taraftar grubu Çarşı tarafından manifesto olarak kabul edildi, medyada en çok paylaşılan ve alıntı yapılan yazılar arasına girdi. Taraf Gazatesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan da, birçok mecrada Rıdvan Akar'ın adı anılmadan paylaşılan yazının "futbol tarihine geçeceğini" yazdı.
Rıdvan Akar, büyük bir etki yaratan, ancak imzası kullanılmadan paylaşılan yazısı için T24'ün sorularını yanıtladı:
1 - "Çarşı'nın Manifestosu" olarak bir "hadise" haline gelen yazı, Ahmet Altan'ın Taraf'taki başyazısındaki ifadesiyle "futbol tarihine geçecek bir yazı" olarak eşine az rastlanır bir ilgi gördü. Nereden çıktı, nerede yayımlandı, neden Çarşı'nın internet sitesi dahil bütün mecralarda imzasız olarak yayımlanıyor?
Beşiktaş ile yazıları her zaman yazdığım T24 ve sonra da Çarşı’nın resmi sitesi olan Forza Beşiktaş’a yolluyorum. Bu defa da öyle oldu. Ancak bu bir “duruş” yazısıydı ve kişisel olarak beni bağlayacağı gibi çağrının en geniş kitlelere ulaşması gerektiğine inanıyordum. Çarşı’dan arkadaşları yazının varlığından haberdar ettim. Forza’da her zaman yazdığım yere iliştirdim. Ancak Çarşı bu yazıyı sahiplendi ve kendi anlayışı haline getirdi. Artık yazı benden çıktı ve Çarşı’nın ortak görüşü haline geldi. Bu da bana büyük bir mutluluk verdi çünkü aynı şeye sevdalandığım, aynı şeyi düşündüğüm ve aynı duyguları paylaştığım için “iyi ki Beşiktaşlıyım” dedim.
2- "Dürüst ve namuslular" ile "şikeci düzenbazlar" olmak üzere iki tür takım olduğunu söylediğinize göre iki tür de taraftar olması gerekmiyor mu?
Tabii ki var. Birincisi, takımının her ne şart altında olursa olsun kazanmasını ister. Takım berabereyken bile ıslıkladığını işitirsiniz. Aslında takımını değil, başarıyı fetiş haline getirir. Bakın bu yıl Beşiktaş İnönü Stadı’nda pek çok mağlubiyet aldı. Hiçbir maçın sonunda da ıslıklanmadı. Hatta kazanan takım bile alkışlandı. Trabzon maçında hakemin Barış’ı oyundan atışına karşılık seyirci hakemi eyyamcılıkla suçladı. Sevinen olmadı. Haksız bir karardı. Zira önceki pozisyonda Beşiktaş’ın buz gibi golünü vermemişti. Bugün Trabzon’un oyuncusu olan Burak Beşiktaşlı bir ailenin çocuğu olarak takıma transfer edildi. Herkes sahiplendi. İlk maçında elle gol attı. Fair play’e yakışmamıştı. Tribün ondan soğudu. Gitmek zorunda kaldı. Aradaki fark budur.
3- "Fitbolda Temizlik" başlıklı yazınız, sadece Beşiktaş ya da "Çarşı grubu" için değil "temiz futbol" için bir manifesto mu? Ya da hepsinden önce "taraftar manifestosu" mu? Hangisi?
Aslında bir taraftar manifestosu. Zira bütün bu olayların en masum mağdurları biz taraftarlar olduk. O yazıda şöyle bir bölüm var:
“Bugün Türk futbolu büyük bir sınavdan geçiyor. Kaybettiğimiz, üzüntüden kahrolduğumuz maçların nasıl parayla satın alındığını, nasıl “ille de başarı” diyenlerin hayatımızın biricik sevdasını istismar ettiğini öğreniyoruz.
Bugün maaşımızdan arttırdığımız bir biletin, umudumuzu bağladığımız bir kuponun, harçlığımızdan biriktirdiğimiz bir deplasman biletinin ardında aslında ne oyunlar oynandığını, ne hile ve düzenbazlıklar olduğunu öğreniyoruz.”
Bütün sevgisi ve safiyeti ile tribüne gelen taraftarlar bugün büyük bir düş kırıklığı yaşıyor. Taraftar kültüründe kendinizi sadece şu iş sahibi, şu kadar çocuk sahibi, şu memleketten türünden statülerle tanımlamazsınız. Aynı zamanda takımınız da alt kimliğinizin bir parçasıdır. Şimdi bu tarihi kırılmayı yaşıyoruz. Kayseri’de Beşiktaş kupayı kaldırdığında sevinen bizdik. Düş kırıklığı yaşayan ise İBB taraftarı Boz Baykuşlar’dı. Şimdi onların hissettikleri ile bir empati kurmamız gerekir. Tıpkı 1992-1993 sezonunda Galatasaray’ın hala şaibeli 8-0’lık Ankaragücü galibiyeti sonrası averajla şampiyonluğu yitiren Beşiktaş taraftarı gibi…
Bu nedenle ben bütün taraftar gruplarının bu çağrıya kulak vermesini canı yürekten dilerim. Maç sahada kazanılır. Bu manifestoya Çarşı sahip çktı. İçtenlikle diğer taraftar gruplarıyla birlikte hareket edilmesinden yanayım.
4- Bu yazıyı yazarken "manifesto" olarak ilan edileceğini aklınızdan geçirmiş miydiniz?
Geçmişte de Çarşı birkaç yazıma benzer teveccühü göstermişti. Örneğin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay “Beşiktaşlılar tepiniyor Dolmabahçe Sarayı kayıyor” diye yazdığında “Sevdamıza Göz Koyanın” diye bir yazı yazmıştım. Çarşı benzer biçimde bu yazıyı da sahiplenmişti. Yazıyı yazarken içten içe keşke yankı bulsa demiştim. Fazlasıyla vuslatın hasıl olduğunu söyleyebilirim.
5- Ahmet Altan, Taraf'taki başyazısında, yazıyı sizin yazdığınızı bilmeden, "Acaba Çarşı'ya rica etsek de, bir manifesto da demokrasi ve hukuk için siyasi iktidara mı yazsa" diyor. Düşünür müsünüz?
Ahmet Altan’ın bu yazıya gösterdiği ilgi beni ancak mutlu eder.
Futbolda yaşanan şike depreminin ardından Rıdvan Akar'ın T24'te yazdığı "Futbolda temizlik" başlıklı yazı, Beşiktaş'ın taraftar grubu Çarşı tarafından manifesto olarak kabul edildi, medyada en çok paylaşılan ve alıntı yapılan yazılar arasına girdi. Taraf Gazatesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan da, birçok mecrada Rıdvan Akar'ın adı anılmadan paylaşılan yazının "futbol tarihine geçeceğini" yazdı.
Rıdvan Akar, büyük bir etki yaratan, ancak imzası kullanılmadan paylaşılan yazısı için T24'ün sorularını yanıtladı:
1 - "Çarşı'nın Manifestosu" olarak bir "hadise" haline gelen yazı, Ahmet Altan'ın Taraf'taki başyazısındaki ifadesiyle "futbol tarihine geçecek bir yazı" olarak eşine az rastlanır bir ilgi gördü. Nereden çıktı, nerede yayımlandı, neden Çarşı'nın internet sitesi dahil bütün mecralarda imzasız olarak yayımlanıyor?
Beşiktaş ile yazıları her zaman yazdığım T24 ve sonra da Çarşı’nın resmi sitesi olan Forza Beşiktaş’a yolluyorum. Bu defa da öyle oldu. Ancak bu bir “duruş” yazısıydı ve kişisel olarak beni bağlayacağı gibi çağrının en geniş kitlelere ulaşması gerektiğine inanıyordum. Çarşı’dan arkadaşları yazının varlığından haberdar ettim. Forza’da her zaman yazdığım yere iliştirdim. Ancak Çarşı bu yazıyı sahiplendi ve kendi anlayışı haline getirdi. Artık yazı benden çıktı ve Çarşı’nın ortak görüşü haline geldi. Bu da bana büyük bir mutluluk verdi çünkü aynı şeye sevdalandığım, aynı şeyi düşündüğüm ve aynı duyguları paylaştığım için “iyi ki Beşiktaşlıyım” dedim.
2- "Dürüst ve namuslular" ile "şikeci düzenbazlar" olmak üzere iki tür takım olduğunu söylediğinize göre iki tür de taraftar olması gerekmiyor mu?
Tabii ki var. Birincisi, takımının her ne şart altında olursa olsun kazanmasını ister. Takım berabereyken bile ıslıkladığını işitirsiniz. Aslında takımını değil, başarıyı fetiş haline getirir. Bakın bu yıl Beşiktaş İnönü Stadı’nda pek çok mağlubiyet aldı. Hiçbir maçın sonunda da ıslıklanmadı. Hatta kazanan takım bile alkışlandı. Trabzon maçında hakemin Barış’ı oyundan atışına karşılık seyirci hakemi eyyamcılıkla suçladı. Sevinen olmadı. Haksız bir karardı. Zira önceki pozisyonda Beşiktaş’ın buz gibi golünü vermemişti. Bugün Trabzon’un oyuncusu olan Burak Beşiktaşlı bir ailenin çocuğu olarak takıma transfer edildi. Herkes sahiplendi. İlk maçında elle gol attı. Fair play’e yakışmamıştı. Tribün ondan soğudu. Gitmek zorunda kaldı. Aradaki fark budur.
3- "Fitbolda Temizlik" başlıklı yazınız, sadece Beşiktaş ya da "Çarşı grubu" için değil "temiz futbol" için bir manifesto mu? Ya da hepsinden önce "taraftar manifestosu" mu? Hangisi?
Aslında bir taraftar manifestosu. Zira bütün bu olayların en masum mağdurları biz taraftarlar olduk. O yazıda şöyle bir bölüm var:
“Bugün Türk futbolu büyük bir sınavdan geçiyor. Kaybettiğimiz, üzüntüden kahrolduğumuz maçların nasıl parayla satın alındığını, nasıl “ille de başarı” diyenlerin hayatımızın biricik sevdasını istismar ettiğini öğreniyoruz.
Bugün maaşımızdan arttırdığımız bir biletin, umudumuzu bağladığımız bir kuponun, harçlığımızdan biriktirdiğimiz bir deplasman biletinin ardında aslında ne oyunlar oynandığını, ne hile ve düzenbazlıklar olduğunu öğreniyoruz.”
Bütün sevgisi ve safiyeti ile tribüne gelen taraftarlar bugün büyük bir düş kırıklığı yaşıyor. Taraftar kültüründe kendinizi sadece şu iş sahibi, şu kadar çocuk sahibi, şu memleketten türünden statülerle tanımlamazsınız. Aynı zamanda takımınız da alt kimliğinizin bir parçasıdır. Şimdi bu tarihi kırılmayı yaşıyoruz. Kayseri’de Beşiktaş kupayı kaldırdığında sevinen bizdik. Düş kırıklığı yaşayan ise İBB taraftarı Boz Baykuşlar’dı. Şimdi onların hissettikleri ile bir empati kurmamız gerekir. Tıpkı 1992-1993 sezonunda Galatasaray’ın hala şaibeli 8-0’lık Ankaragücü galibiyeti sonrası averajla şampiyonluğu yitiren Beşiktaş taraftarı gibi…
Bu nedenle ben bütün taraftar gruplarının bu çağrıya kulak vermesini canı yürekten dilerim. Maç sahada kazanılır. Bu manifestoya Çarşı sahip çktı. İçtenlikle diğer taraftar gruplarıyla birlikte hareket edilmesinden yanayım.
4- Bu yazıyı yazarken "manifesto" olarak ilan edileceğini aklınızdan geçirmiş miydiniz?
Geçmişte de Çarşı birkaç yazıma benzer teveccühü göstermişti. Örneğin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay “Beşiktaşlılar tepiniyor Dolmabahçe Sarayı kayıyor” diye yazdığında “Sevdamıza Göz Koyanın” diye bir yazı yazmıştım. Çarşı benzer biçimde bu yazıyı da sahiplenmişti. Yazıyı yazarken içten içe keşke yankı bulsa demiştim. Fazlasıyla vuslatın hasıl olduğunu söyleyebilirim.
5- Ahmet Altan, Taraf'taki başyazısında, yazıyı sizin yazdığınızı bilmeden, "Acaba Çarşı'ya rica etsek de, bir manifesto da demokrasi ve hukuk için siyasi iktidara mı yazsa" diyor. Düşünür müsünüz?
Ahmet Altan’ın bu yazıya gösterdiği ilgi beni ancak mutlu eder.