Cenk Gönen kendine rakip tanımıyor!
Beşiktaş'ın genç file bekçisi Cenk Gönen, TFF'nin TamSaha Dergisi'nin Aralık sayısına konuştu.
Beşiktaşlı kaleci Cenk Gönen, "Benim A Milli Takım için kimseyle bir rekabetim yok. Aslında benim kariyerim için kimseyle bir rekabetim yok. Benim tek derdim kendimi bir önceki haftaya göre geliştirmek. Yani ben kendimle rekabet ediyorum aslında" dedi.
Cenk Gönen'in TamSaha Dergisi'nin Aralık sayısına verdiği röportaj şöyle;
Henüz 16 yaşındayken Göztepe formasıyla Beşiktaş'a karşı oynadığın kupa maçında tüm Türkiye seni tanımış ve geleceği parlak bir kalecinin yetişmekte olduğunu görmüştü. Şimdi ise tesadüfi bir şekilde yıldızının parıldamaya başladığı maçtaki rakip takım Beşiktaş'tasın. Türkiye'de bir gelenek vardır; büyük takımlar kendilerine kritik maçlarda gol atan ya da gol izni vermeyen oyuncuları genelde ertesi sezon transfer eder. İki sezon önce siyah-beyazlı kulübün seni transfer etmesinde bu maçın etkisi de var mıydı?
Herhangi bir olayı tek bir faktöre indirgemek yanlış olur. Beşiktaş'ın beni transfer etmesinde sadece o maç değil, Denizlispor ve Ümit Millî Takım'la oynadığım maçlarda gösterdiğim performans da etkili oldu. Sadece Göztepe-Beşiktaş maçında başarılı olsaydım, şu an Beşiktaş'ta olamazdım. O karşılaşmadan da tekrardan bahsetmek gerekirse 2004'te Türkiye Kupası maçında karşı karşıya gelmişti Göztepe ile Beşiktaş. Benim de profesyonel takıma çıktığım ilk sezondu. Maçı 1-0 kaybetmemize rağmen iyi bir performans ortaya koymuştum. Bu açıdan o karşılaşma benim için önem taşımakta tabii ki.
Beşiktaş'a gelmeden önce Denizlispor'da geçirdiğin iki sezon sana neler kattı? Bu iki sezon boyunca sürekli olarak kalede olamasan da göze batmayı başardın. O dönemleri anlatır mısın biraz bize?
Denizlispor'la Süper Lig'in havasını olabildiğince yaşamış oldum ve 40 civarında resmi maç oynadım. Bu 40 karşılaşmanın dışında birçok Türkiye Kupası müsabakasında da görev yaptım. Kümede kalma hedefleriyle yer aldığımız sezonlarda stres düzeyi yüksek maçlar oynadık. Bu tarz karşılaşmalarda yer almak mental açıdan da olgunlaşmama yardımcı oldu. Bu anlamda iyi bir tecrübe kazandım diyebilirim Denizlispor'da.
Schuster döneminde özellikle geçen sezonun başında ilk 11'de çıktın maçlara. Alman hoca İspanyol futbolu anlayışı gereği defansı orta sahaya yakın kuruyordu. Sen de zaman zaman bir libero gibi defansın arkasına atılan toplara çıkıp müdahale eden bir kalecisin. Sence Schuster'in sana şans tanımasının nedeni bu muydu?
Libero gibi oynamak modern futbolun kalecilerden istediği özelliklerden biri. Çünkü günümüz futbolunda sarkık libero yok. Bu boşluğu kaleciler dolduruyor artık. Eskiden durum böyle değildi. Schuster de benden bu şekilde oynamamı istiyordu. Ben de bu görevi en iyi şekilde yapmaya çalışıyordum. Dolayısıyla geçen sezon bir libero gibi defansın arkasına atılan toplara çıkıp müdahalelerde bulunmam Schuster'in oyun anlayışından ve bir kaleci olarak benden beklediklerinden kaynaklanıyordu.
Geçen sezon Rüştü Reçber ve Hakan Arıkan gibi deneyimli kalecilerle çalıştın. Özellikle Rüştü'den öğrendiğin şeyler oldu mu?[page_end]
Rüştü ve Hakan abi ile aynı takımda olmamdan dolayı öğrendiğim çok şey oldu. Halen Rüştü abi ile fikir alışverişinde bulunuyorum, neyi nasıl daha iyi yapabilirim diye. Kendisiyle aynı takımda olmak ve aynı antrenmanı yapmak benim için büyük bir nimet. Sahip olduğum futbol bilgisi ve görgüsüne Rüştü abinin katkıları halen devam ediyor. Buradan kendisine tekrar teşekkür etmek istiyorum.
Özellikle cepheden ve yakın mesafeden gelen toplarda çok başarılısın. Reflekslerin çok iyi. Doğuştan bir yeteneğin olduğu kesin ama yakın mesafe topları bakımından özel bir çalışma yaparak mı bu kadar başarılı duruma geldin?
Sadece cepheden ve yakın mesafeden gelen toplarda değil, yan toplarda ve topu oyuna her iki ayağımla iyi bir şekilde sokabilmekte de başarılı olduğumu düşünüyorum. Ancak cephe ve yakın mesafeden gelen toplar daha fazla olduğu için bu özelliğim ortaya çıktı son zamanlarda. Antrenmanlardan sonra sahada kalıp kendimi daha da geliştirmek için özel antrenmanlar yapıyorum. Bunun yanı sıra kaleci antrenörümüz Zafer Öğer Hocamın yaptırdığı antrenmanların bu özelliklerimin gelişimine büyük katkı sağladığını söyleyebilirim. Zafer Hocaya da bu yüzden teşekkür borçluyum. Ayrıca her maç öncesi zihinsel hazırlığımı da olabildiğince iyi yapmam maçtaki konsantrasyonumu üst düzeyde tutuyor. Bu şekilde hazırlanmamın da maç esnasındaki reflekslerime olumlu yansıdığını düşünüyorum.
Zihinsel hazırlık demişken, geçen sezon 2-1 kazandığınız Galatasaray maçından sonra yediğin golle ilgili sorulan bir soru üzerine Nietzche'nin "Unutan iyileşir" sözüne vurgu yaparak, "Unutursan iyileşirsin" demiştin. Felsefeye meraklı olduğunu, hatta bu merakını takım arkadaşlarına da aşılamaya çalıştığını biliyoruz. Felsefeye olan bu ilginin nereden geldiğini söyler misin öncelikle?
Felsefeyle ilgili olmamda zihinsel performans antrenörüm Ersin Afacan'ın katkısı ve yönlendirmesi var. Mesela son zamanlarda okuduğum Lou Marinoff'un "Felsefe hayatınızı nasıl değiştirir?" kitabını çok beğendiğimi söylemek isterim. Stoa felsefesine de ayrı bir merakım var. Örneğin Stoacı filozoflardan biri olan ve aynı zamanda Roma imparatorlarından Marcus Aurelius'un dediği gibi "Evren değişimdir. Hayatlarımızı düşüncelerimiz yaratır." Dolayısıyla düşüncelerimiz bizim için çok önemlidir. Düşüncelerimizi de sahip olduğumuz bilgiler oluşturur genelde. Felsefe de kelime anlamı olarak bilgeliği sevmek, bilginin peşinden koşmak anlamına geldiği için felsefe okumak ve hayatıma felsefeyi katmak öncelikle bana düşünce çeşitliliği kazandırdı. Artık çok daha planlı ve sistemli düşünüyorum ve en azından bu şekilde düşünmeye çalışıyorum. Ayrıca Lou Marinoff'un ve Epiktetos'un bütün kitaplarını tavsiye ederim.
Peki, Nietzche'nin bu sözü dışında, kendine örnek alıp, hayat içerisinde bunu prensip haline getirdiğin söz ya da sözler var mı?
Bir insanın hayat felsefesini pek çok felsefi prensip oluşturabilir. Çünkü felsefede olduğu gibi hayatta da kesin doğrular yok. Benim hayat felsefemde iki temel soru var. Birincisi, ben mutlu ve dopdolu bir yaşamı nasıl yaşayabilirim; ikincisi de ben nasıl iyi bir kişi olabilirim? Bu iki soruya pek çok felsefi akım ve filozof cevap vermiştir. Benim için ise Stoa felsefesi ve özellikle Epiktetos'un düşünceleri çok önemli. Mesela kontrol edebileceğiniz ve edemeyeceğiniz şeyleri öğrenmek ve buna göre yaşamak bile bir erdemdir. Çünkü böyle yaparak kontrolünüz dışındaki şeylerden dolayı endişelenmezsiniz. Dolayısıyla bilgiler değil, alışkanlıklar önemlidir. Siz de takdir edersiniz ki değerli şeyler konuşmakla değerli şeyler yapmak arasında çok fark var.
Yeniden futbola dönersek, Beşiktaş'ta savunmanın göbeğinde hangi ikili ile saha içindeki diyaloğun daha iyi?[page_end]
Bana göre bir kaleci, önünde oynayan defans oyuncularıyla maç boyunca sağlıklı iletişim kurmalı. Dolayısıyla savunmanın göbeği dediğiniz tandemde kim oynarsa oynasın bütün defans oyuncularıyla iletişimimi olabildiğince iyi kurmaya çalışıyorum. Çünkü futbolda iletişim çok önemli bir faktör.
Beşiktaş'a geldiğin günden bu yana sana göre gelişimin ne ölçüde ve hangi yönlerden oldu?
Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, Beşiktaş gibi ülke futboluna damga vurmuş ve muhteşem bir taraftar grubuna sahip bir takımda yer almak benim için bir şeref ve gurur kaynağı. Yerli ve yabancı futbolcu kalitesinin yüksek olduğu bu takımda oynamak özellikle özgüvenime katkı sağladı. Özgüvenim de artınca oyunum daha ileriye gitti.
Tüm bu gelişimin dışında halen eksikliğinin olduğunu düşündüğün yönlerin var mı?
Şu an performans sporcusu olan ve futbol, basketbol, voleybol, golf, tenis gibi branşlarda dünyanın en kaliteli oyuncularının nasıl bir takım eksiklikleri varsa, benim de kendime göre geliştirmem gereken yanlarım tabii ki var. Hiç kimse mükemmel değildir. Önemli olan yaptığınız mesleğe kendinizi adamanız ve istikrarlı bir performans sergilemeniz.
Bazen toplara erken çıktığın zaman kalende gol görebiliyorsun. Ancak yukarıda bahsettiğimiz gibi senin özelliklerinden birisi bu. Fakat bu durum bazen de olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. Bu konu hakkında görüşlerin neler?
Bazen değil de nadiren desek daha doğru olur. Günümüz futbolu gereği bir kalecinin libero gibi oynamasından dolayı ceza sahası dışına çıkmam gerekiyor bazı pozisyonlarda. Bu tarz topların çoğunluğunda da başarılı olduğumu düşünüyorum. İstisnalara dayanarak yorum yapmanın da yanlış olduğu düşüncesindeyim. Az önce dediğim gibi, sporda mükemmellik yoktur. Her sporcunun hata yapma hakkı var ama önemli olan hatanın altında ezilmeden performans sergilemeye devam etmek.
Yaklaşık üç yıl önce TamSaha'ya verdiğin röportajda kalecinin lider olması, defansa ve takıma hükmedebilmesi gerektiğini söylemiştin. Olgunlaştıkça ve tecrübe kazandıkça bu özelliklerin sende daha çok arttığını hissediyor musun? Yoksa samimi olmak gerekirse maç içinde özgüveninin sarsıldığı anlar oluyor mu?
Sadece hissetmiyorum, aynı zamanda biliyorum. Özellikle takımın coşku ve enerjisinin artmasına, maç öncesi ve devre arası soyunma odasında ve ısınma döneminde hem konuşmalarımla hem de davranışlarımla katkı sağlamaya çalışıyorum. Mental antrenman da yaptığım için maç esnasında özgüvenimin sarsıldığı anlar olmuyor. Çünkü maçta dikkat edileceklerin farkındayım. Ayrıca bahsettiğim gibi yerli ve yabancı futbolcu kalitesinin yüksek olduğu Beşiktaş gibi bir takımda oynamak özellikle özgüvenime de zamanla katkı sağladı.
Carvalhal'la diyaloğun nasıl? Bu sezon ligde ve Avrupa'da çoğu maçta sana görev verdi kalede. Yani artık Beşiktaş'ın 1 numaralı kalecisi sensin. Bu seni nasıl motive ediyor? Artık baskıyı üzerinde daha çok hissediyor musun?
Carvalhal'la daha önce çalıştığım teknik adamlar gibi sağlıklı bir iletişimim var. Kendisi son derece kibar, anlayışlı ve adaleti göz önünde tutan bir teknik adam. Beşiktaş takımında oynamak daha önce de dediğim gibi bir gurur ve şeref kaynağı. Üzerimde dışsal faktörlerden kaynaklanan bir baskı hissetmiyorum. Çünkü benim amacım Beşiktaş'a en iyi şekilde hizmet edip istikrarlı bir şekilde üst düzey performans sergilemek. Eğer baskı diyecekseniz, evet bu konuda kendime baskı yapıyorum, yani en iyi performansı sergilemek için yapıyorum kendime bu baskıyı.
Beşiktaş'ta bu sezonki ortamdan bahsedebilir misin bize? Takımın şampiyonluk hasretini dindirmesi için neler yapması gerekli sana göre?[page_end]
Bu sezon benim adıma özellikle arkadaşlık açısından gayet iyi bir ortam var takımda. Çok yoğun bir maç takvimimiz olduğu için takım arkadaşlarımızla sürekli birlikteyiz. Şampiyon olmak için de tüm takım elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Sene sonunda da inşallah hedefimize ulaşırız.
Beşiktaş'ta ofansa dönük oyuncuların sayısı bir hayli fazla. Taktik ve oyuncu yapısı gereği de genelde kontrollü değil açık futbol oynanıyor. Bu da kalende daha çok gol pozisyonu görmene neden oluyor. Bu durumdan dertli misin? Yoksa maçta 1-2 top gelip soğuk kalacağıma, bolca pozisyon gelsin daha iyi diyenlerden misin?
Maç boyunca ne bolca pozisyon gelsin, ne de 1-2 top gelsin diye bir düşüncem var. Çünkü bu durum benim kontrolümde olan bir durum değil. Her zaman her türlü koşula hazırlıklı olmam gerekli. Ben, bana verilen görevi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Dolayısıyla maçın ilk düdüğünden son düdüğüne kadar dengeli bir oyun sergilemeye çalışıyorum saha içerisinde.
Geçtiğimiz ay oynanan ve 1-0 kazandığınız Dinamo Kiev maçının son dakikasında yıllarca hafızalardan çıkmayacak bir karambol yaşandı kalende. Sen de 2-3 kritik top çıkardın o karambolde. O pozisyonu bize anlatır mısın?
Az önce de dediğim gibi, her maçtaki amacım dengeli bir oyun sergilemek. O maçı kazanmayı takım olarak çok istemiştik. Maçın son dakikasında ceza sahası içinden gelen bir kafa şutunu kornere çeldim. Sonra ise kornerden gelen ortadan doğan karambolde ben ve takım arkadaşlarım cansiperane bir savunma örneği sergileyerek gole izin vermedik. Takım olarak kalemizde gol görmemeyi başardık kısacası o an.
Zaman zaman A Millî Takım'a çağrılsan da henüz hiçbir maçta formayı giyemedin. Tabii ki önünde Volkan, Sinan, Tolga gibi birçok başarılı isim de var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun? Şanssızlık mı yoksa tam tersine rekabet seni ekstra mı motive ediyor?
"Önünde" tabirine katılmıyorum. Sonuçta ben de Beşiktaş gibi üst düzey bir takımda acizane şekilde istikrarlı olarak başarılı bir performans sergilemeye çalışıyorum. Benim önümde şu isim var, arkamda şu isim var gibi kategorilendirmeyi yanlış buluyorum. Her sporcu kendi performansı, takıma katkısı, takımının oynadığı ligin zorluğu, Avrupa kupalarında oynadığı maçlar gibi faktörler ele alınıp değerlendirilmeli. A Millî Takıma çağrılmada "adalet" prensibi varsa bu konuyu da konuşmaya gerek yok. Ayrıca benim A Millî Takım için kimseyle bir rekabetim yok. Aslında benim kariyerim için kimseyle bir rekabetim yok. Benim tek derdim kendimi bir önceki haftaya göre geliştirmek. Yani ben kendimle rekabet ediyorum aslında.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi son yıllarda Türkiye'nin en bereketli yeri belki de kaleci mevkii. Rüştü, Volkan, Sinan, Tolga, Onur, Mert ve sen... Yukarıda da sorduğumuz gibi bu durum aslında dezavantaj. A Millî Takım'ın birinci kalecisi olmak hedefini gerçekleştirmek için neler yapman gerektiğini düşünüyorsun?
Az önce dediğim gibi bu tip kategorilendirmeler çok tehlikeli ve insanları birbirine düşürebilecek sağlıksız yorumlara yol açabilir. Ben kimseyi rakip olarak görmüyorum ve kimseye de rakip olmak istemiyorum. Sadece Rüştü abi ile kalecilik üzerine fikir alışverişim var. Çünkü kendisinin Barcelona başta olmak üzere son derece ciddi bilgisi ve görmüşlüğü var. Bir Türk vatandaşı olarak tabii ki ben de A Millî Takımda oynamak ve o şerefi yaşamak istiyorum. Bu durum gerçekleşirse ne mutlu bana. Gerçekleşmezse de ben Beşiktaş'a olabildiğince katkı ve fayda sağlamaya devam etmek için çalışmayı sürdüreceğim.
Üç sene önceki röportajında en beğendiğin kalecinin Casillas olduğunu söylemiştin? Hâlâ öyle mi?
Evet Casillas benim için bir fenomen. Onun dışında şu an oynayan kalecilerden Buffon'u ve geçmişten Schmeichel'ı da örnek aldığım kaleciler arasında sayabilirim.
Spor Toto Süper Lig'de çekindiğin golcüler var mı?
Çekindiğim golcü diye bir isim veremem. Çünkü ben rakibe değil kendi performansıma odaklanıyorum. Sonuçta her takımın en az bir golcüsü var ve bizim rakibimizde de forvette kim oynuyorsa o sporcu veya sporcuları ciddiye almak gerekir. Yani rakibin büyüğü, küçüğü, forvetin çekinileni, çekinilmeyeni olmaz diye düşünüyorum.
Son olarak Beşiktaş'taki en unutamadığın maçı soralım sana?
Ben Beşiktaş'ta oynamaktan dolayı çok mutluyum. Dolayısıyla takımımın formasını giydiğim her maç benim için unutulmazdır.
İSTANBUL / DHA