Dilmen'in gözüyle 3 büyük takım
Süper Ligi'in üç büyüğünü mercek altına alan Rıdvan Dilmen, bu hafta puan kaybı yaşayan 3 takımın da sorunlarını değerlendirdi...
Spor yorumcusu Rıdvan Dilmen, Süper Lig'de geride kalan 15.
hafta sonrası Milliyet'teki köşesinde üç büyüklerin analizini
yaptı... Dilmen büyük takımların sorunlarını yazdı...
İşte Dilmen'in G.Saray analizi...
Fener'in sorunu dışarda!
Fenerbahçe’nin önlenemez düşüşü devam ediyor. Saha dışı olumsuz
faktörlerin saha içine yansıdığı bir takım oldu. Teknik direktör -
oyuncu ilişkilerinin zedelendiğini görebiliyoruz. Oyuncuların
Daum’a karşı soğukluğu ortada. Özellikle Kasımpaşa maçından sonra
hocanın verdiği demeç futbolcularda sıkıntı yaratmıştır. Ama
futbolcunun görevi, antrenörü sevsin sevmesin işini yapmaktır.
Daum ile ilgili teknik olarak çok şeyler söylemek istemiyorum.
Çünkü Uğur ve Deniz haricinde oyuncuların hemen hemen çoğunu
kullandı. Taktik açıdan iki forvet oynadığı maç da oldu. 24 kişilik
kadroda bir değişikliğe gidilmedi. Sekizde sekiz yapan da bu takım,
son üç maçta sıfır çeken de bu takım. Futbol adına baktığımızda
Fenerbahçe fizik açıdan bu ligin en geri takımı. Anadolu
takımlarına baktığımızda iyi veya kötü oynuyorlar ama sonuçta
koşuyorlar.
Mesela Beşiktaş; iyi oynadı dediğimiz nadirdir. Ancak koşmuyor
dediğimiz yoktur. Zaten koşmazlarsa sıradan hale gelirler. Mustafa
Denizli de bunu bildiği için en azından takımı koşturuyor.
Ben açıkçası sıkıldım. Senelerdir Semih mi oynar, Kezman mı?, Semih
mi oynar Nobre mi?, Semih mi oynar Güiza mı?, Semih mi oynar
Hooijdonk mu gibi garip bir tartışmadır gidiyor. Sanki
Fenerbahçe’nin başka sorunu yokmuş gibi.
Futbolcunun kuvvetli olması lazım. İki şeyi çok iyi yapacak. Bol
bol dinlenecek ve uyuyacak. Çalışmak mı? Zaten asıl işi o. Tabii ki
çok çalışacak.
Taktiğe karışmaz
Aykut Kocaman, teknik kadronun taktiğine ve oyuncu değişikliklerine
karışmaz. Duracağı yeri iyi bilir. Ancak perde arkasında yönetime
gerekli uyarılarda bulunduğunu düşünüyorum. Yönetimin Galatasaray
derbisi sonrası başlayan düşüşte hiç hamle yapmaması bana ilginç
geldi. Başkanın Samandıra’ya mutlak surette el atması gerek. Takımı
savaşçı kimliğine geri döndürmeli. Belki de bazı oyuncularla
yolları ayırarak. Oyuncuların özel hayatları ile ilgili fazla
konuşmak istemiyorum. Gazetelerde haberleri çıkmasa bile zaten
sahadaki performanslarıyla iyi yaşamadıklarını ortaya koyuyorlar.
Fenerbahçe’nin sorunu dışarıda. Bu da sahaya yansıyor.
DİLMEN'İN BEŞİKTAŞ ANALİZİ [page_end]
Hücum yönü şimdilik eksi
Beşiktaş çok sürpriz bir puan kaybetti. Açıkçası ben rahat
kazanacaklarını düşünüyordum. Aslında kazanacak kadar pozisyon da
buldular.
Son 20 dakika dışında fizik kapasiteleri yine yüksekti. Oyuncu
değişikliklerine rağmen son bölümlerde dönen topları Diyarbakırspor
aldı.
İlk sekiz takıma baktığımızda Beşiktaş’ı en az gol atan takımlar
arasında görüyoruz. Ligdeki bütün takımlar içinde ise en az gol
yiyen ekip. Sorun işte burada. Yemiyor ama atarken de zorlanıyor.
Denizli, “Bobo niye oynamadı?” diye eleştiriliyor.
Nobre ile başlamak normaldi. Yedi günde üç farklı şehirde yüksek
tempolu maçlar oynadılar. Üstelik CSKA maçını düşünerek Bobo’yu
dinlendirmesi (Sivas’ta sakatlanmıştı zaten), Nobre’yi kaybetmemek
ve hazır tutmak adına oynatması doğaldı.
Sadece iyi mücadele ediyor
Beşiktaş iyi oynamıyor ama mücadele ediyor. En büyük özelliği bu.
Taktik olarak üretebilmesi için sadece oyuncu değişiklikleri
yetmez, formatta da oynama yapılmalı. Maça göre sistem
değişebilmeli.
Kapanan takımları açmanın yolları bulunmalı. Bu da Denizli’nin işi.
Oyun konsantrasyonu artı, oyun disiplini artı, fizik güç artı,
takım savunması artı, ama hücum yönü şimdilik eksi...
DİLMEN'İN G.SARAY ANALİZİ [page_end]
Büyük düşünmeli
Teknik Direktör Frank Rijkaard tekrar 4-3-1-2 döndü. Belediye
karşısında mevcut isimlerle doğru da takım çıkardı. En büyük
problemi, bu tür maçlarda ciddi süreler alan Sabri’nin olmamasıydı.
Sabri her bölümde bindirme yapıyor, rakibi rahatsız ediyor. Uğur
zaman zaman bunu uygulamaya çalıştı ama yeterli gelmedi. Çoktandır
oynamadığı için mazereti vardı tabii...
Ben Galatasaray’ın ilk 70 dakika oynadığı futbol çok beğendim.
Rakibe üç pas
yaptırmayıp, (Belediye’nin ciddi eksikleri vardı) önde basarak ve
kazandıkları her topta ayağa çabuk oynayarak 4-5 pozisyon buldular.
Klasik Kewell golünden sonra açıkcası farkın ikiye üçe gitmesini
beklenirken, işler tersine döndü. Hem liderliği yakalamanın
getirdiği baskı, hem de son bölümde risk alan rakibe karşı moralli
oyuncuların çıkması, yani 1-0’ı koruma adına yapılan sürpriz
değişiklikler pahalıya maloldu. Sürpriz son dakika golü liderlik
fırsatını kaçırdı.
Teknik adamlar yaptıkları değişikliklerle oyuna artı veya eksi
yönde etki ederler. Bu kez Rijkaard çok iyi giden ritmi bozdu. Daha
çok savunma yapacak bir orta saha kurdu.
Aynı şeyi yaşıyoruz
Türkiye’ye gelen hocalara bakıldığında Gerets de, Zico’da da,
Aragones’te de aynı şeyi yaşadık. Hepsinde skoru koruma telaşı var.
Türk Futbol tarihine bakıldığında zaten dört takım şampiyon
olmuştu. Son dönemlerde bu sayı üçe düştü. Büyük takımların
antrenörleri büyük düşünmeli. Değişikleri skorun üzerine yatmak
için yapmamalı. Tabii ki takımı çılgınlık derecesinde oynatmamalı.
Rijkaard ve öğrencileri 70 dakika kazanmak için efor sarfettiler,
20 dakika iki puanı kaybetmek için