Fernando Muslera'ya övgü yağdırdı
Galatasaray A2 Takımı'nın kalecisi Alperen Uysal, Fernando Muslera'ya övgü yağdırdı.
Muhammed Alperen Uysal, Türkiye Futbol Federasyonu tarafından hazırlanan 'TamSaha' dergisine konuştu.
Soru-cevap şeklindeki röportaj şöyle;
*Babanın da bir kaleci olduğunu ve futbola onun sayesinde
başladığını biliyoruz. Bize biraz o dönemden, babandan ve futbola
nasıl başladığından söz eder misin?
-Söylediğiniz gibi babam Levent Uysal eski bir kaleci. 25 yaşına
kadar profesyonel olarak kalecilik yapmış, 2. Lig'de olduğu dönemde
Balıkesirspor'da oynamış birisi. Daha sonra amatör olarak kalecilik
yapmayı sürdürmüş. Yolumu da babamın çizdiğini ve onun sayesinde
kaleci olduğumu söyleyebilirim. Küçük yaşlardan beri hep
yaşıtlarımdan uzun bir çocuktum ve fiziğim de kalecilik yapmaya
uygundu. 9 yaşında Balıkesir Yeni Sanayispor'un altyapısına girdim.
Babam antrenmanlarda kalenin arkasında durur, "Topa çık, sağa git,
iki adım yana kay" diye beni yönlendirirdi.
*Ailende futbolla ilgilenen başka birileri de var
mı?
-Biz aslında babam dışında millî sporculardan oluşan bir aileyiz.
1996 doğumlu kardeşim Şahin Uysal millî karateci. Karadeniz ve
Hazar Denizi Ülkeleri Şampiyonası'nda kazandığı altın madalyanın
yanı sıra uluslararası turnuvalarda elde ettiği madalyaları var.
Annem Ayla Uysal da yivli silahlarda madalyaları ve Türkiye
rekorları olan eski bir millî atıcı.
*Galatasaray tarafından keşfedilmen nasıl oldu?
Balıkesir'de oynarken ve henüz 12 yaşındayken seni nasıl
keşfettiler?
-O dönemde Danone Kupası maçları vardı. O maçları izleyen
Galatasaray'ın kaleci antrenörü Nezihi Boloğlu beni beğenmiş. O
sayede Balıkesir'den Galatasaray'a geldim.
*Henüz 12 yaşındayken ailenden ayrılıp Galatasaray için
İstanbul'a gelmek seni korkutmadı mı? İlk geldiğinde neler
yaşadın?
-Benim için çok zor bir dönemdi. 12 yaşındaki bir çocuğun annesini,
babasını, kardeşini uzaklarda bırakıp hiç bilmediği bir şehirde,
hiç bilmediği bir ortamda yaşamaya başlamasını kelimelerle anlatmak
kolay değil. Çok üzüntüler çektiğim, ağladığım günler oldu ama her
şeye rağmen ayakta kalmayı başardım. Çünkü futbolcu olmayı
istiyordum ve bu hedefime ulaşmak için de zorluklara göğüs germem
gerektiğini biliyordum. Eğer o gün pes etseydim bugün millî
formayla karşınızda olamazdım.
*Futbola başladığın dönemde idollerin var
mıydı?
-Ben hep bir Gianluigi Buffon hayranı oldum. Onun gibi bir kaleci
olmayı hedefledim. Genellikle de onun maçlarını izliyorum ve
Buffon'un neler yaptığını öğrenmeye çalışıyorum. Bence en önemli
özelliği adım atan kaleci olması... Toplara direkt atlamak veya tek
adım atarak gitmek yerine bir kaç adım alarak yaklaşıyor.
*Galatasaray'daki altyapı eğitiminden söz eder misin?
Nasıl bir eğitim sürecinden geçtin?
-Galatasaray'da Eser Özaltındere Hocamız tarafından kurulan ve
sonrasında Nezihi Boloğlu Hocamız tarafından sürdürülen farklı bir
kalecilik eğitimi var. Kaleciliğin doğaçlama yapılmaması, standart
bir eğitiminin olması gerektiği anlayışı yerleşmiş durumda.
Kalecilerin ısınma sistemleri bile bir standarda oturtulmuş. Bu
sistem sayesinde kalecide istikrarlı bir yapı yakalanmaya
çalışılıyor. "Kaleci yenilecek golleri yer, yenilmeyecek golleri
yemez" diye özetlenebilecek bir eğitim anlayışı bu.
*Kalecilik sadece topu kurtarmakla sınırlı değil artık.
Bir libero gibi sezgilere sahip olmayı, ayakları çok iyi
kullanmayı, elle de oyun kurabilmeyi gerektiriyor. Bu açılardan
baktığında kendini hangi noktada görüyorsun?;
-Dediğiniz gibi modern futbol anlayışı kaleciye yeni görevler
yüklüyor. Hocalarımız da bizi bu yeni görevler doğrultusunda
yönlendiriyor ve çalıştırıyor. Oyunu bir libero gibi izlemek ve
tehlikeyi başlamadan bitirmek de önemli, topu oyuna doğru biçimde
sokabilmek de... Büyük takımda oynayan kalecilerin maç içinde
konsantrasyon sorunları doğabiliyor. Uzun süre kalenize top
gelmediğinde oyundan kopabiliyorsunuz. Mesela ben kendimi bazen
şarkı söylerken yakalayabiliyorum. Top kalenizden çok uzakta bir
yerlerdeyse bu tip hatalara düşebiliyorsunuz. Dolayısıyla
konsantrasyonunuzu sürekli üst düzeyde tutmanız gerekiyor. Topu
oyuna doğru biçimde sokmaya gelince... Yan top çalışmalarımızda
hocalarımız orta sahanın ilerisine küçük kaleler koyar ve çıkıp
topu aldıktan sonra elinizle veya ayağınızla o kalenin içine
atmanızı ister. Bu antrenmanda hem yan toplara hem de ayak
tekniğine çalışmış oluyorsunuz.
*Yan toplarda sorun yaşamıyorsundur herhalde, boyun ve
fiziğin oldukça etkileyici...
-Kaleci için fizik önemli elbette, fakat yan toplarda sadece uzun
boylu olmanız yeterli değil. Zamanlamanız, topun hızını ve
falsosunu öngörüp nereye düşeceğini kestirmeniz, topun düşeceği
bölgedeki oyuncuların dağılımına göre bir strateji belirlemeniz
gerekiyor.
*Galatasaray'ın kalesini dünya çapında bir kaleci olan
Muslera koruyor. Ondan bir şeyler öğrendiğini düşünüyor
musun? [page_end]
-Elbette... Muslera da Buffon'dan sonra en dikkatli biçimde
izlediğim kaleci. Onun en önemli özelliği ise topu çelmek yerine
tutmak konusundaki kararlılığı. Bir kaleci için çok önemli bir şey
bu. Çünkü topu tuttuğunuz anda pozisyonu sonlandırıyorsunuz. Topu
çelmek ise ikinci bir pozisyonun doğmasına yol açıyor. Bu işe
Muslera kadar dikkat eden ve kararlılık gösteren bir başka kaleci
görmedim diyebilirim. Muslera'nın bir başka iyi yanı da son derece
sıcakkanlı bir insan olması. Çok önemli ve değerli bir kaleci ama
etrafına böyle hissettirecek davranışlar göstermiyor.
*Bir başka avantajın da Claudio Taffarel gibi dünya
markası bir kalecinin şimdi hocalığını yapması. Ondan neler
öğreniyorsun?
-Taffarel, Brezilya ile Dünya Kupası kaldırmış, Galatasaray'ın en
büyük başarılarında kalesini korumuş birisi ama son derece
mütevazı. Sahadaki çimcisinden malzemecisine herkesle arkadaş.
Müthiş bir pozitif enerji yayıyor çevresine. Ondan insanlık dersi
alıyorum diyebilirim. Kalecilik konusunda bana katkısına gelince,
daha önce yer toplarına biraz yukarıdan atlıyordum, bunun saliseyle
de olsa zaman kaybına yol açtığını ve o toplara daha aşağıdan
uzanmam gerektiğini öğretti bana.
*2010'da Real Madrid ve Barcelona'nın da yer aldığı Hagi
Talent Cup'ta en iyi kaleci seçilmenden söz eder
misin?
-Benim için çok güzel bir hatıraydı. Hagi'nin ekibiyle birlikte
dört takımın katıldığı bir turnuvaydı. Orada roller değişmişti.
Türkiye'deki rakiplerle oynarken büyük takım kalecisi olarak
kalesine daha az top gelen bir kaleciyken, Barcelona ve Real Madrid
maçlarında tam tersini yaşadım. Bu defa biz baskı altında oynayan
taraftık. Mesela Real Madrid'e 2-0 yenilmiştik. Ama yine de
turnuvanın en iyi kalecisi seçildim, çünkü kaleye çok fazla top
gelmiş ve ben çok fazla kurtarış yapma şansı bulmuştum.
*Bu ödülün motive edici bir yanı da olmuştur
mutlaka...
-Tabii ki... Zaten futbolu da kazanmak, ödüller almak için
oynuyorsunuz. Böyle bir turnuvada en iyi kaleci seçilmek, kendime
olan güvenimi daha da artırdı, motivasyonumu yükseltti.
*14 yaşından bu yana Genç Millî Takımlarda forma
giyiyorsun. İlk seçilişini, o zaman neler hissettiğini ve ilk
maçını anlatır mısın?
-2008 yılında Turan Mesçi ve rahmetli Fatih Eser Hocaların
çalıştırdığı, kaleci antrenörlüğünü de Yavuz Şimşek Hocanın yaptığı
U15 Millî Takımı'na çağrılmış ve Belçika'ya karşı oynamıştım.
İnanılmaz bir heyecandı benim için. İlk 10 dakika boyunca dizlerim
titremişti ama Allah'tan o bölümde kaleye top gelmemişti.
Sonrasında bir daha dizlerim titremedi ama Millî Takım'la çıktığım
her maçta aynı heyecanı duymaya devam ettim. Zaten o heyecanı hiç
kaybetmemek gerekiyor.
*Genç Millî Takımlardaki unutulmaz maçın
hangisiydi?
-2009 yılında U17 Millî Takımıyla Avrupa üçüncüsü olduğumuz
finallere gitmeden önce Elit Tur'da Fransa ile oynadığımız maç
benim açımdan unutulmaz. Fransızlar neredeyse tek kale oynamışlardı
o gün. Maç onlarla bizim savunmamız aramızda geçmiş ve kaleye çok
sayıda top gelmişti. Yine de 1-0 kazanmayı başardık. Golü de Okan
Derici direkt kornerden atmıştı. O maçta yaşadığım heyecanı ve
mutluluğu hayatım boyunca unutmayacağım.
*Eğitimini sürdürüyor musun?
-Bir yandan futbol oynarken diğer yandan eğitime devam etmek kolay
değil. Hem kulüp hem de Millî Takım maçları olunca okula devam
etmeniz zorlaşıyor. Yine de liseyi bitirdim ve halen Bahçeşehir
Üniversitesi İşletme Fakültesi öğrencisiyim. Aslında Marmara
Üniversitesi BESYO'da okumak istemiştim ama orada devam zorunluluğu
vardı. Benim de okula devam edebilmem mümkün değildi.
Galatasaray'da Sosyal Gelişim Koordinatörümüz Hakan Kaya'nın
vasıtasıyla Bahçeşehir Üniversitesi İşletme Fakültesi'ne kaydımı
yaptırdım.
*Gelecekle ilgili nasıl hayaller kuruyorsun? Futbol
geleceğini nerede görüyorsun?
-İlk hedefim Galatasaray'da oynamak. Elbette öncelikle kadroda
kalmak istiyorum. Sonrasında oynamak, başarılı olmak ve Avrupa'ya
gitmek amacındayım. Avrupa'daki hayalim Premier Lig'de oynamak.
Orada çok farklı bir atmosfer var. Herkesin çocukluk hayali
orasıdır zaten. Ben de İngiltere Ligi maçlarını izleyerek büyüdüm.
Başta Manchester United olmak üzere oradaki bütün takımlara
sempatim var. İngiltere'de sahalar güzel, tribünler coşkulu, futbol
çok yüksek tempoda oynanıyor ve bunların hepsi bana büyük bir keyif
veriyor.
*Futbolun dışında nelerle ilgileniyorsun? Boş
vakitlerinde nelerle uğraşıyorsun?
-Kitap okumayı seviyorum. Özellikle tarih kitaplarına meraklıyım.
Şu anda Beyazıt Akman'ın "Dünyanın İlk Günü" romanını okuyorum.
Tesislerde kaldığım için genellikle oradaki arkadaşlarımla vakit
geçiriyorum. Çok hareketli bir insan değilim, genellikle sessiz,
sakin birisiyim.