Futbol benim olacak, vurucam kırbacı!

Uzun zaman önce bir video seyretmiştim. Futbol maçı yöneten hakem, takımlardan birinin lehine bilinçli şekilde gol atıyor. Karşı takımdan itiraz gelince, kırmızı kartını çıkarıp birini oyundan atıyor.

Hakan Aytaç hakanaytac61@gmail.com

Uzun zaman önce bir video seyretmiştim. Futbol maçı yöneten hakem, takımlardan birinin lehine bilinçli şekilde gol atıyor. Karşı takımdan itiraz gelince, kırmızı kartını çıkarıp birini oyundan atıyor. Tekrar itiraz ediliyor, bir kırmızı daha, bir kırmızı daha derken lehine gol attığı takım hükmen galip geliyor. Alkışlar tebrikler falan filan. Kendim oynadım, kendim yönettim, kendim kazandım.

Bir diğeri, çok fazla kişi tarafından paylaşıldığı için daha bilinen bir sahne. Sacha Baron Cohen’in başrolünü oynadığı Diktatör (The Dictator) filminde, General Aladden’in ülkesinde 100 metre koşu yarışı yapılacaktır. Atletlerden biri de Aladden’dir. Yarışın başlama atışını yapacak olan silah, Aladden’in elindedir ve kendisi yarışa herkesten önce başlayıp silahın tetiğine daha sonra basar. Yavaş koşmaktadır ve dönüp kendisine en yakın ikinciyi vurur. Sonra kenarda yarışı takip etmekte olan gazeteciye ateş eder. Sonra durur, arkasından gelenlere silahı gösterip yarışı bırakmalarını sağlar. Sonunda da birincinin göğüsleyeceği ipi, görevliler koşarak kendisine doğru getirir ve yarışı bitirmesi sağlanır. Ekranlarda “Yeni Dünya Rekoru” yazmaktadır. Yani yarışı ben başlattım, kuralları ben belirledim, rakipleri eledim, kazandım.

Tabii ki, içinde bolca ironi barındıran bu efsane sahne, bu zamana kadar çok farklı göndermeler için kullanıldı. Şimdi bunun bir benzeri, ama bu sefer kurguda değil, maalesef gerçekte yaşanıyor.

Biliyorsunuz Demirören Holding, faaliyet gösterdiği birçok alana büyük bölümünü satın aldığı ülke basınını da eklemişti. Yıldırım Demirören de halihazırda Futbol Federasyon başkanı. Şimdi ise federasyon başkanlığı görevini yürütürken ihaleyle satışa çıkarılan “İddia” isimli bahis şirketine talip oldu. Evet, şaka değil. Futbolu yöneten bir kurum, futbol bahislerinin yapıldığı şirketin sahibi olacak. Yani maç tarihlerini ben belirledim, yönetecek hakemleri ben atadım, bahis oranlarını ben belirledim, kazanan benim kasam oldu, üstüne bir de gazetelerdeki yorumları da ben yaptırdım! Bir devlet büyüğü ne demişti yıllar önce, “Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor!”

Daha önce 27 Kasım’da düzenlenen İddia ihalesi, yalnızca bir firmanın teklif vermesi üzerine “Rekabetin sağlanamadığı gerekçesiyle” iptal edilmişti. Eh sayelerinde ezeli rekabet kurtuldu, çok şükür!

Teklifte son ikiye kalan Demirören’in ihaleyi almasına kesin gözüyle bakılırken değil kazanması, aslında bu ihaleye girmesi bile skandaldır. Bu örnek, “Kurdu kuzuya teslim etmek” değil de nedir? Şike ve teşvik şüpheleriyle güven kalmayan, bariz ve bazısı maksatlı hakem hatalarıyla iyice soğuduğumuz, Passolig uygulamasıyla koptuğumuz futbolun altına birileri dinamit koymaya devam ediyor. Yok, aslında belki de insanları ve ilgiyi iyice uzaklaştırıp tek başlarına tamamen sahip olmaya çalışıyorlar.

Futbol öyle hale geldi ki, eski milli güreşçimiz, şimdi Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Hamza Yerlikaya, hakemlerin yer aldığı bir toplantıda şöyle konuşmuştu:

“Siz maçı yönetiyorsunuz. Cumhurbaşkanımız an be an elinde cep telefonu ile izliyor. Her anı, pozisyonu tek tek inceliyor. Cumhurbaşkanımızın önderliğinde bu şikâyetleri hep birlikte engelleyeceğiz. Birlikte Türk futbolunu daha iyi yerlere getireceğiz."

Peki, Cumhurbaşkanı açık şekilde Başakşehir’i desteklediğini, kendi kurduğu kulüp olduğunu ifade etmişken sizce bu açıklamanın ardından hakemler tarafsız kalabilirler mi, adaletli davranabilirler mi? Yoksa her an takip edildikleri korkusuyla ayaklarını denk mi alır veya dizleri titreye titreye mi maç yönetirler?

Zaten futbolun cılkı çıkmış. Milyar dolarlar kim kime dum duma dönerken kimsenin spor, sporcu, ülke başarısı falan umurunda değil. Bir de üstüne bahis şirketinin dev kazancı ortaya çıkınca pastayı kimler nasıl yiyecek dersiniz? Eh görünen köy kılavuz istemez demişler. Yazacak gazete de ortada bırakmayınca, hamdolsun ortalık tam güllük gülistanlık.

Yazının başında hep sahnelerden örnek verdim. Bir tane daha vereyim. Küçük Sezercik’in çok sevdiği ‘Fıstık’ adlı eşeği açık artırma ile satılacaktır. Sezercik mutsuz gözlerle bakarken ortamdaki bütün çocuklar anne babalarına ısrar edip eşeği satın almalarını isterler. İki bin, yedi bin, on bin, yirmi bin derken “Şişko Nuri” lakaplı çocuk eşeğin yanına gider. Sezercik’e nazire yapar: “Benim olacak fıstık, binicem üstüne. Vurucam kırbacı, vurucam kırbacı.” Sezercik korkuyla “Hayır” derken Nuri: “Nedenmiş? Babam çok zengin. Çuvalla para verir gene de alır.”

Herkes “sıpa gitti” derken Sezercik’in manevi ablası devreye girer. “Elli bin.”

Hayret! Şimdi nereden geldi aklıma bu sahne? Bilemedim ama biz güzel oyun, iyi mücadele, doğru insanlar dedikçe, onu iyice çirkinleştirenlere karşı bir gün elbet birileri futbola da sahip çıkacak, ondan eminim.