Hıncal Uluç; Yıldırım Demirören futbol sahalarına bile girmemeli

Tecrübeli gazeteci Hıncal Uluç, Yıldırım Demirören'e ateş püskürdü.

Tecrübeli gazeteci Hıncal Uluç, Yıldırım Demirören'e ateş püskürürken, Demirören yönetiminin devlet tarafından futbolun başına getirildiğini söyledi.

İŞTE HINCAL ULUÇ'UN AÇIKLAMALARI
 
* Yargıtay'ın kararının ardından, gözler Türkiye Futbol Federasyonu'na çevrildi ve federasyon, "Bizim için konu kapanmıştır" açıklaması yaptı. Siz ne düşünüyorsunuz; konu gerçekten kapandı mı? Zira, Trabzon cephesi ısrarla kararın değişmesini bekliyor. Ayrıca konunun bir de FIFA-UEFA cephesi var.

Olaylara kağıt üzerinde değil; 'Türkiye'de ne olup bitiyor' açısından bakmak lazım. Yıldırım Demirören federasyonu, atanmış bir federasyondur. Seçilmiş bir federasyon değildir. Özerk Türkiye Futbol Federasyonu'na Ankara niye karıştı ve niye Yıldırım Demirören'i atadı; bu sonuç için... Yıldırım Demirören, bu misyon ile geldi.

DEMİRÖREN'İN SPOR SAHALARINA BİLE GİRMEMESİ LAZIM

UEFA'ya sahte belge göndermek suçundan, Beşiktaş'ın mahkum olmasına sebep olan yönetim kurulunun başkanıydı. Türkiye'de artık spor sahalarına dahi girmemesi gereken bir adam, federasyon başkanı tayin edildi; 'bunu böyle yapsın' diye... Yıldırım Demirören'in başka bir şey yapmasına imkan, ihtimal yok. Ona verilen görev de şuydu: 'Kişilere ne ceza verirsen ver; Fenerbahçe'yi kurtar, bu işe karıştırma.' Fenerbahçe'yi kurtarmanın yolu da başkana ceza vermemektir zaten...

Başından beri söylüyorum: Federasyonun verdiği cezalar, disiplin cezalarıdır; mahkemenin verdiği cezalar, yargı cezalarıdır. Bunların, birbiri ile doğal bir ilişkisi yoktur. Düşüncesel bir ilişkisi vardır. O kararı verenler, öbürünün ne karar verdiğine bakarlar; neticede bu dünyanın içinde yaşıyorlar. Ama doğal bir yasal ilişki yok. Federasyonunki bağımsız bir disiplin kuruludur; mahkeme de bağımsızdır. Yani 'bu öyle bir karar verdi' diye, 'diğerinin kararını değiştirmesi' gibi bir şey söz konusu olamaz ki bunların koşulları da ayrı, temelleri de ayrı...

Bu, Türkiye'deki durum... Ama Türkiye'deki durum ile uluslararası durum, o kadar oturmuyor. Örneğin yine atanmış atletizm federasyonları; Türkiye'deki önemli atletlerin, özellikle de olimpiyatta derece almış atletlerin doping cezası almalarını engelledi. Mesela, o 'biyolojik pasaport' denilen uygulamayı tanımadılar. Tanısaydılar, Aslı'nın olimpiyat şampiyonluğu gidecekti. 'Hayır, tanımıyoruz' dediler ve bir ceza vermediler.

Ankara'dan gelen talimat ile federasyon başkanı, bu kararı alabilir. Yarın WADA (Uluslararası Dopingle Mücadele Ajansı) ya da IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) ya da IAAF (Uluslararası Atletizm Federasyonu), 'Bunlar doping yapmışlar ve sen ceza vermedin' derse, Türkiye Atletizm Federasyonu ceza alır. Yani Türk atletizmi ceza alır; Türkiye yarışlardan ihraç edilir.

Bu konuda da UEFA, 'Sen şikeye gereken cezaları vermedin' diyerek benzer bir karar verebilir. Çünkü şike, şiddet, doping; dünyadaki bütün uluslararası spor kuruluşlarının üç ana hedefi... 'Sen bu şike olaylarında yan çizdin; yeterli ceza vermedin' diyebilirler.

Mehmet Ali Aydınlar'ın bulduğu formül, FIFA ve UEFA'yı da tatmin edecek bir formüldü. İtalya örneğinde olduğu gibi puan silme cezası vererek; kimseyi cezasız bırakmayacak, Fenerbahçe'yi en temiz, en kolay şekilde aklayacaktı. Ama Mehmet Ali Aydınlar, Aziz Yıldırım'ın hırsını ve ihtirasını aşamadı. Çünkü Aziz Yıldırım, Fenerbahçe'nin önünde... Bunu aşamayınca, bugünkü duruma gelindi.

Şimdi tabii, FIFA ve UEFA işe müdahale ederse, bu sadece Aziz Yıldırım'ın ya da Fenerbahçe'nin değil; Türkiye'nin aleyhine olur. Çünkü Türkiye Futbol Federasyonu'na diyecek ki: 'Sen görevini yapmadın arkadaş!' Bu, başımıza çok büyük sıkıntılar açabilir. 
 

Günün Önemli Haberleri