Hıncal Uluç'tan derbi analizi
Hıncal Uluç, NTV'de yayınlanan 90 dakika programında derbi maçı değerlendirdi... Uluç, G.Saray'ın kazanabileceği bir karşılaşma oynadığını söyledi...
"Maçın genel görünümü içinde Galatasaray'ın bu maçı 4-1, 5-1 gibi farklı bir skorla kazanması lazım. O kadar fark var iki takım arasında. Galatasaray her akında gol pozisyonuna giriyor, Beşiktaş'ın savunması darmadağınık, orta sahasında da kimse yok topa basan."
"Maç hakkında konuşmak istediğim kişi hakem Abitoğlu. Bir
hakem için başa gelebilecek en güzel nimetlerden biri bu maç. Şeker
gibi bir derbi maçı, itiraz eden, saldıran yok... Buna rağmen ben
büyük bir eyyam içinde olan bir hakem gördüm. Böyle bir maçta bile
hakem eyyam yapıyorsa yarın çok ciddi sıkı bir maçta neler
yapabilir düşünemiyorum.
Emre Aşık yüzde 100 ikinci sarıdan kırmızı kartı görmeliydi.
Sabri, sarının üstüne anında ikinci sarı kartı görerek oyundan
atılmalıydı. Ernst kesin ikinci sarıdan kırmızı görmeliydi.
Sivok'un hareketi doğrudan kırmızıydı. Bu hakem için uyardılar sarı
ve kırmızı bol kullanır diye. Buna karşılık Yusuf'a gösterdiği sarı
kart yüzde 100 haksız. Bana sorarsan penaltıydı pozisyon. Bir
penaltı daha var. Kewell'ın İbrahim Üzülmez'e yaptığı hareket. 3
hareket birden var. Yani hakem Beşiktaş'ın 2 penaltısını da
yedi.
Maçın genel görünümü içinde Galatasaray'ın bu maçı 4-1, 5-1 gibi
farklı bir skorla kazanması lazım. O kadar fark var iki takım
arasında. Galatasaray her akında gol pozisyonuna giriyor,
Beşiktaş'ın savunması da darmadağınık, orta sahasında kimse yok
topa basan.
İlk yarıda forvet diye bir şey yok. En güvendikleri
adamları Holosko ve Bobo hayatlarının en kötü maçlarını
oynuyorlar, Delgado sakat, Yusuf kenarda oturuyor. Ortada
rakip yok. Galatasaray tek başına topu götürüp atmadan geri
geliyor. Maçın genel görünümü bu, bu arada Galatasaray kendi
kalesine gol atıyor. Golü attığı zaman Galatasaray başkanı Beşiktaş
başkanının elini sıkıyor ve tebrik ederim diyor. Maçın son
saniyelerinde Galatasaray serbest vuruş kazanmış, Arda kafayı
vuruyor top kılpayı auta gidiyor, Arda da gidip Rüştü'yü
kutluyor...
Galatasaray'ın kaçırdığı ve yediği gollere bakın... Bu şike değil,
futbolda bu işler böyle oluyor. Onun için hiç kimse şikeydi falan
demesin. Varsa elinde kanıt ispatlarsın. Şu maçı Beşiktaş
kazanıyorsa, her maçı her takım kazanır. Futbol bu işte.
Bütün bu maçı izleyenlere yeniden soruyorum. Galatasaray 4 ya da 5
farklı kazanabilirdi. Ama şöyle maçı gözünüzün önünden geçirin,
kazanmak isteyen kimdi? Galatasaray'da kazanma isteği gördünüz mü
hiç? Teknik direktöründen başlayarak. Beşiktaş galip oynuyor 3
oyuncu değiştirdi, Galatasaray mağlup durumda aynı 11 ile maçı
bitirdi.
Galatasaray'ın yedek kulübesinde oturanlar Beşiktaş'ta oynar. İki
takım arasındaki fark da o. Galatasaray çıktı ve oynadı. Ama 'maçı
kazanacağım' hırsı içinde oynamadı. Beşiktaş aşırı sert oynadı. Ne
tekmeler vardı oyunda. Galatasaray en sakin maçını oynadı. Çünkü
sarı-kırmızılılar 'ben sahaya çıkarım oynarım, kazanırsam
kazanırım, kazanamazsam kazanamam' havasındaydı. Beşiktaş maçı
kazanmak için uğraşıyordu.
Beşiktaş'ta maçı kazanmak için uğraşmayan kişi bana sorarsan
Mustafa Denizli'ydi. Sahaya çıkardığı takım, 'ben gol yemeyim
burası benim stadım, bir tane gol atar bitiririm. Bitiremezsem de
beraberliğe de razıyım; çünkü iki puan kaybına tahammülüm var.'
şeklindeydi.
Beşiktaş ilk defa ligin ilk 6 sırasında yer alan bir takımı yendi.
Bu takım şampiyon oluyor, diğer takımlar utansın. İlk 6'dan birini
ilk defa yenebiliyor ligin bitmesine 1 hafta kala ve şampiyon
oluyor bu takım. Bu nasıl bir lig, nasıl bir ikram anla..."
HAFTANIN
OLAYI
"Tugay Kerimoğlu'nun futbola veda maçı vardı İngilterede. 39
yaşında bir Türk futbolcusu, seyreden herkesi duygulandıran bir
törenle veda ediyor. Jubile maçında 5 dakika oynayarak değil, bir
puan maçında 85 dakika oynayarak futbolu bıraktı. Benim altını
çizmek istediğim şey şu: Tugay'ın Türkiye'den gittiği dönemi
hatırlayın. Neredeyse Galatasaray'da ıslıklanır hale gelmiş bir
futbolcuydu. Kimse yüzüne bakmıyordu, gidişine de kimse üzülmedi.
Galatasaray kurtuldu diye düşünenler oldu hatta...
O adam İngiltere'de yıllarca oynadı. Çok iyi oynadı ve 39 yaşına
kadar oynadı. Bu nasıl oldu, o önemli. 1-) Futbol olarak.
İngiltere'de Tugay futbolunu çok değiştirdi. Türkiye'de
yeteneklerini ziyan eden bir oyun tarzı vardı, İngiltere'de
yeteneklerini takımın emrine veren bir oyun tarzına büründü. Çok
etkili oynamaya başladı.
Türkiye'de oyunu geciktiren bir oyuncuydu. İngiltere'de İngiliz
futbolu bilinci içinde oynatmayı öğrettiler ona hocaları. Gerçekten
de çok yetenekli bir oyuncu olduğu için başarıyla götürdü. Buna
rağmen, hem de yabancı olduğu bir ülkede futbolu bu kadar uzun süre
nasıl devam ettirdi? Orada, bana sorarsanız, ismi anılmayan bir
kahraman var, eşi.
Fatih Terim'in başarısında Fulya Terim'in katkısı ne ise, Tugay'ın
bu yaşına kadar böyle bir başarıyla oynamasını sağlayan kişi de
eşidir. Tugay'ın oraya gidişinde etkin olduğunu biliyorum. Orda
nasıl bir yaşam ortamı sağlamış ki, Tugay bütün kafasıyla,
moraliyle ve fiziğle kendisini futbolun emrine verebilmiş. İkisini
de alkışlamak lazım. Gelecekteki hayatlarında onlara başarılar.
Tugay, Türk futbolunu dışarıda en iyi temsil edenlerden
biridir."