İşte herşeyi kanıtlayan fotoğraflar
Beşiktaş'a transferinden sonra "Siyah-beyaz formalı fotoğraflarım var" diyen Yusuf Şimşek, o fotoğrafları yayına verdi.
Transferinden sonra "Siyah-beyaz formalı fotoğraflarım
var" diyen Yusuf Şimşek, fotoğraflarını ilk kez Beşiktaş
Dergisi'ne gösterdi. Tecrübeli Futbolcu şampiyonluk yaşamak
istediğini belirtti
İŞTE HERŞEYİ KANITLAYAN O FOTOĞRAFLAR
Beşiktaş’a devre arasında transfer olan Yusuf Şimşek, kariyeri,
pişmanlıkları, hedefleri ve hakkındaki eleştiriler ile
ilgili Beşiktaş Dergisi'ne çok önemli açıklamalar yaptı.
Yusuf’un bu önemli açıklamalarının yanı sıra, çocukken siyah-beyaz
formayla çekilmiş fotoğraflarlarını da Beşiktaş Dergisi yayınladı..
Beşiktaş'ın resmi internet sitesinde yayınlanan fotoğraflar Yusuf'u
haklı çıkaracak cinsten..
Beşiktaş Dergisi'nin Yusuf'a sorduğu sorular, aldığı cevaplar ve
hiç bir yerde yayınlanmamış o fotoğraflar:
Çocukken Beşiktaşlı olduğunu söyledin. Bu aileden bir
Beşiktaşlılık mıydı?
Hayır, ailemde Beşiktaşlı yoktu. Babamın ya da
annemin futbolla fazla alakası yoktu. Babam ben profesyonel
futbolcu olduktan sonra ilgilenmeye başladı. Aşağı yukarı 15 yıldır
babam takip ediyor ve fena da yorumlar yapmıyor.
Şu anda seninle ilgili gelişmeleri en yakından takip
eden kişidir herhalde...
Evet, özellikle fazla koşmadığım maçlardan sonra
arar, “Niye koşmuyorsun?” gibi sorular sorar. Benim Beşiktaşlı
olmamın nedeni, çocukluk yıllarımda en başarılı takımın Beşiktaş
olmasıydı. Gordon Milne dönemiydi ve Beşiktaş üst üste şampiyon
oluyordu. Köyde kendi aramızda futbol maçları yapardık. Herkes de
kendi tuttuğu takıma göre formalar giyerdi. Biz de tuttuğumuz takım
Beşiktaş olduğu için, onun formasını yaptırmıştık. Mesela kardeşim
Fenerbahçeli’ydi, o Fenerbahçe forması yaptırmıştı.
Ailedeki kişiler futbolla çok ilgilenmeyince mahalledeki
abilerin de takım tutma noktasında etkisi oluyor, değil mi?
Evet, benim de çok sevdiğim Beşiktaşlı abilerim
vardı. Biraz onların da etkisi oldu. Beşiktaş şampiyon olduğu zaman
mahalleye bayraklar asarlardı, konvoy düzenlerlerdi. Çok küçüktüm
ama bu kutlamalara katıldığımı hatırlıyorum.
Kendine örnek aldığın futbolcular kimlerdi? Mesela
kimlerin fotoğraflarını duvarına asardın?
Açıkçası benim örnek aldığım ya da benzemek istediğim
birisi yoktu. Ama çocukken babaanneme sürekli “Bir gün televizyonun
arkasından gireceğim ve beni orada seyredeceksin” derdim. Babaannem
hala bunu söyler. O yıllarda Metin, Ali, Feyyaz çok meşhurdu.
Kadirler, Gökhan Keskinler vardı. Sürekli onları takip ederdim. Bir
de attığı gollerden dolayı Tanju (Çolak) Abi’yi çok
beğenirdim.
Formaları kendiniz mi yaptırıyordunuz?
Bizim Mehmet öğretmenimiz vardı, formaları o yaptırıyordu ve biz
ona parasını veriyorduk.
Yokluk çekerek büyüyen kişilerin futbola hem kendisi hem
de ailesi için daha çok önem verdiği, daha çok çalıştığı söylenir.
Sen de köyde büyümüşsün. Başarında o yılların etkisi oldu
mu?
Tabii ki, ailemin maddi durumu çok iyi değildi ama çok da kötü
değildi. Ben futbolu çok seviyordum. Mahallede sabahtan akşama
kadar top oynuyordum. Bugünlere gelmemde, ailemin maddi durumunun
çok iyi olmamasının etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu durum aşağı
yukarı bütün futbolcular için geçerlidir. [page_end]
Profesyonel futbolcu olmanı sağlayan bir dönüm noktası
yaşadın mı?
19 yaşımdayken Kemerspor’da profesyonel futbol
hayatıma başladım. Aslında dönüm noktası olan bir şey yaşamadım.
Futbolcu olma yolunda çok iyi ilerliyordum. Çünkü çok küçük olmama
rağmen o yıllarda bile Akdeniz Bölgesi’nde, özellikle de Antalya’da
adımdan söz ediyordu insanlar. Futbolcu olacağımı, küçüklüğümden
beri çok iyi biliyordum.
Sabahtan akşama kadar futbol oynardım. Diğer köylere de maç yapmaya
giderdik.
İŞTE HERŞEYİ KANITLAYAN O FOTOĞRAFLAR
Oynadığın takımları, futbol kariyerini herkes çok iyi
biliyor. Ama ben oynadığın takımların, kariyerinin gelişiminde sana
nasıl etkileriolduğunu sormak istiyorum.
Takım değil ama hocaların çok etkisi olduğunu düşünüyorum. Bugüne
kadar bana çok olumlu yaklaşan çok iyi hocalarla çalıştım. İyi bir
hocayla çalışırken çalışma isteğin bir kat daha artıyor. Onların
sana güvendiğini bildiğin için daha iyi şeyler yapmaya
çalışıyorsun. Takım olarak da şunu söyleyebilirim, Denizlispor
benim her zaman çıkış yaptığım takım olmuştur. Denizlispor’dan
sonra Fenerbahçe’ye gitmiştim, yine Denizlispor forması giyerken
Milli Takım’a çağırıldım. Benim için Denizlispor’un yeri
farklı.
Ama illa ki İstanbul’da yani üç büyük kulüpten birinde
oynamakla, Anadolu takımında oynamanın farkları
vardır...
Tabii ki var... Üç buçuk sene Fenerbahçe’de oynadıktan sonra
Antep’e gittim. Aslında Anadolu’da oynamanın kolaylıkları da
zorlukları da var.
Her zaman göz önünde olmamak avantajın oluyor. Ama futbol bir şov
oyunu olduğu için taraftarın ve basının olması, insanların sizi
takip etmesi gerekiyor. Bu Anadolu’da yok. Maddi olarak zaten arada
uçurumlar var diyebiliriz.
Antep’e gitmiş olmayı kariyerinde bir düşüş olarak
görüyor muydun? Mesela gittiğinde tekrar geri gelmek hedeflerin
arasında mıydı?
Anadolu’da oynarken çok büyük
hedeflerim yoktu. Oynadığım takımda başarılı olmak istiyordum. Ama
son 2-3 yıldır büyük takımlarla adım geçiyordu. Ben de bu şansın
geleceğini düşünüyordum. Çünkü Milli Takım’a da gidip oynamıştım.
Neticede geldi bu şans... Böylesi hayırlısıymış.
Her ne kadar göz önünde olmasan da oynadığın takımı
sırtlayan isim olarak adın geçerdi. Yapılan yorumlar da genelde
futbolunla ilgili olurdu. Ama ne zaman ki Beşiktaş’a transferin
gündeme geldi, tüm eleştirilerin ilk cümlesi “Yusuf, 33 yaşında”
oldu. Bunun çok fazla dile getirilmesi seni rahatsız etti
mi?
Bir kere insanların şunu bilmesi lazım, ben
hayatımda hiçbir zaman bir kulübün başkanını ya da yöneticisini
arayıp “Size gelmek istiyorum” demedim. Bütün istekler takımlardan
geldi. 33 yaşımda olmama rağmen Milli Takım’a gidebiliyorsam, gerek
Anadolu’dan gerekse büyük takımlardan transfer teklifleri
alabiliyorsam demek ki bir şeyler yapabileceğimi insanlar biliyor
ve bana güveniyor. Yurt dışından gelen arkadaşlarımızın çoğu da
genç değil. Yaşı büyük ve kariyeri sağlam olan arkadaşlarımız var.
Ama kariyeri sağlam olmayıp da Türkiye’ye gelip burada ekmek
yiyenler de var. Biz neden ülkemizde ekmek yiyemeyelim. Türkiye’nin
çocuğuyuz ve neticede her zaman buradayız. Yaşımın değil, sahadaki
işlevimin ve yapacaklarımın önemli olduğunu düşünüyorum. İnsanların
da böyle bakmasını istiyorum. [page_end]
Herkes çok iyi bilir ki, istisnalar da vardır ve 33 yaş
her futbolcu için emeklilik yaşı değildir.
Evet,
örnekleri var. Mesela Tugay Abi Türkiye’de olsaydı belki futbolu
şimdi bırakmış olacaktı. Hala oynuyor. Hagi, Hakan (Şükür) Abi
gollerini atarken kaç yaşındaydı. Trabzon’dan Song var. Her
takımdan böyle isimler sayabiliriz. Ben özellikle Beşiktaş
taraftarına seslenmek istiyorum; Beşiktaş’la bir buçuk yıllık
anlaşmamız var. En azından onların destek vermesi gerekiyor.
Onların da desteğiyle iyi şeyler yapacağımı düşünüyorum.
Neticede her takımın gelecek vaat eden oyuncularla
birlikte onlara örnek olabilecek olgun futbolculara da ihtiyacı
vardır. Eleştirilerin bazen popülist bakış açısından
kaynaklandığını düşünüyor musun?
Elbette gençlerin önünün açılması güzel bir şeydir. Ama illa
gençler oynasın diye biz de futbolu erken bırakmak zorunda değiliz.
Bizim de sorumluluklarımız ve daha yapacak işlerimiz var. Ben 30
yaşımdan sonra Milli Takım’ı hedef koydum ve gittim. Demek ki,
insanlar belli bir yaştan sonra da hedeflerine varmak için
çalışabiliyor ve bu hedeflerini gerçekleştirebiliyor.
Bir röportajında “Futbolun gerçek işim olduğunu 30
yaşımdan sonra öğrendim” demişsin. Bunu biraz açabilir
misin?
Şöyle ki, geçmiş dönemlerde gençliğin verdiği
bazı dezavantajları yaşadım. Her şeyi bugünkü gibi
düşünemiyorsun.
Nedir bu dezavantajlar?
Gençken, daha
doğrusu bekarken istediğiniz şekilde gezebiliyorsunuz. Evlendikten
sonra sorumluluklarınız artıyor. Çocuğunuz olması da hayata
bakışınızı çok etkiliyor. Dünyada değişmeyecek tek şey çocuk diye
düşünüyorum.
Çocuğun kaç yaşında?
Üç buçuk yaşında bir
kızım var. Evlendikten ve özellikle çocuğum doğduktan sonra her
şeye farklı bakmaya başladım. Mesela eskiden idmanı sevmeyen bir
futbolcuydum. Sorumluluğum artıktan sonra, daha fazla çalışmaya,
işimi en iyi şekilde yapmaya ve profesyonelce düşünmeye çalışan bir
insan oldum. Bunu bir şekilde genç arkadaşlarımıza anlatmaya
çalışıyoruz. Biz onların yaşındayken bize de abilerimiz söylüyordu
ama o zaman anlamıyorduk. Gerçi şimdiki futbolcular epey
akıllılar.
Daha önce bunun farkına varsaydın herhalde bugün çok
daha farklı yerlerde olurdun, değil mi?
Yüzde yüz...
En azından Milli Takım’da daha fazla oynayabilirdim. Bu tür
pişmanlıklarım var.
Senin teknik kapasiten ve yeteneğinle ilgili her zaman
olumlu görüşler dile getiriliyor. Ama bir yandan da şöyle bir şey
var; mesela dünyanın en iyi futbolcusunu bir takıma getirin uyum
sağlayamazsa başarılı olamaz. Bu konuda sen neler söylemek
istersin?
Evet, uyum gerçekten çok önemlidir. Ama ben
yıllardır bu işi yaptığım için çok büyük bir sıkıntı yaşadığımı ya
da yaşayacağımı düşünmüyorum. Benim de Beşiktaş’a gelirken kafamda
bir takım şüpheler vardı ama geldim ve gördüm ki burada çok güzel
bir arkadaşlık ortamı var. [page_end]
Ne tür şüphelerdi bunlar?
Acaba kendimi
kabul ettirebilecek miyim, uyum sorunu yaşayacak mıyım, arkadaşlar
bana nasıl davranacak gibi sorular vardı kafamda. Ama dediğim gibi
çok güzel bir ortamla karşılaştım. Gerek arkadaşlar gerek teknik
heyetteki hocalarımız gerekse de çalışanlar bana güzel bir yakınlık
gösterdi. Ben de bu ilgiden gerçekten çok memnun oldum. İnsan mutlu
olduğu yerde daha fazla çalışıyor, ekstra bir şeyler yapmaya
çalışıyor. Ben de Beşiktaş’a geldiğim için çok mutluyum. İlla ki
vardır ama büyük takımdan Anadolu takımına gidip, sonra geri dönen
futbolcu azdır. Demek ki ben de orada iyi bir şeyler yapmışım ki,
insanlar bunu gördüler.
İŞTE HERŞEYİ KANITLAYAN O FOTOĞRAFLAR
“Delgado ile oynar mı, oynamaz mı” gibi tartışmalara
girmeden senin kendini hem fiziksel hem de ruhsal olarak nasıl
gördüğünü sormak istiyorum.
Ben hem kondisyon olarak
hem de beyinsel olarak hazır olduğumu düşünüyorum. Hocamız ve
yöneticilerimiz de demek ki, hazır ve buna layık olduğumu düşünüp
transfer etmişler. Ufak bir sakatlığım oldu. Bir süredir idmana
çıkmıyordum, bugün (22 Ocak) çıktım. Hocamız görev verdiği durumda,
insanlar performansımı görecektir.
Çalımlarıyla meşhur bir futbolcusun. “Adama bak Yusuf
gibi çalım atıyor” şeklinde bir söz duymuştum. Senin de kulağına
böyle söylemler geliyor mu?
Tabii ki, benim de
kulağıma geliyor. Bu durum benim için gurur verici, onur duyduğum
bir şey. Gençlere hem insanlık hem de futbol olarak bir şeyler
vermeliyiz. Artık vizyonu olan insanlarız. Bu nedenle onlara örnek
olmamız gerekiyor. Ben de belli yaştan sonra buna önem vermeye
başladım. İnşallah gençlere güzel bir şekilde örnek olarak futbolu
bırakır ve bu şekilde anılırız.
Peki “Yusuf telefon kulübesine bile çalım atar” sözü nereden
çıktı?
Bunu yıllar önce Rıdvan (Dilmen) Hoca söylemişti. Bu şekilde de
kaldı.
Günümüz modern futbolunda uzaktan atılan şutlar çok
önemli. Özellikle büyük takımlara karşı rakiplerin kapalı futbol
oynamayı tercih ettiğini düşünürsek...
Valla açık
söylemek gerekirse, benim çok iyi şut atmak gibi bir özelliğim yok.
Ama uygun olduğum pozisyonlarda vurmaya çalışırım. Gol olur ya da
olmaz, en azından şansımı denerim. Bunu da zamanla
göreceksiniz.
Gelmeden önce Beşiktaş’ı yakından takip eder
miydin?
Bir şekilde hem Beşiktaş’ı hem de ligdeki
diğer takımların hepsini takip etmeye çalışıyordum.
Beşiktaş açısından bu sezonu nasıl
değerlendiriyorsun?
Liderle aramızda altı puan fark
var. Üç puanlı sistemde bunun çok büyük bir fark olduğunu
düşünmüyorum. İlk yarı kaybedilmiş bir şey yok, ikinci yarıda 18
maç oynayacağız. Bizim için avantajlı olacağını ve hedefimize koşar
adım gideceğimizi düşünüyorum.
Kişisel olarak kendine belirlediğin hedefler
neler?
Beşiktaş’la anlaşmam bir buçuk yıl ve bu bir
buçuk yılda ben her şeyi mükemmel yapmak istiyorum. Beşiktaş
formasıyla Türkiye Kupası’nı kazanmak ve şampiyonluklar yaşamak
istiyorum. Burada başarılı olursam Milli Takım’a da tekrar
çağırılacağıma inanıyorum. Hedeflerim büyük ve bunları
gerçekleştireceğim.
Daha önce de Mustafa Denizli ile çalıştın ve bir kez
daha yollarınız kesişti.
Evet, Fenerbahçe’de çalıştım
ve onun zamanında Milli Takım’a da iki defa gitmiştim. Mustafa
Hoca’yla ilk çalıştığım yıl şampiyon olmuştuk. İkinci yılda da
liderle aramızda üç puan fark varken takımdan ayrıldı. Mustafa
Hoca’yla iletişimimiz sürekli devam ediyordu. Tekrar birlikte
çalışmak Beşiktaş’ta nasip oldu. Zaten beni Beşiktaş’a gelmem için
ilk arayan kişi de Mustafa Denizli’ydi.
Röportajımızda Beşiktaş taraftarının sana destek
vermesini istedin. Dergimiz aracılığıyla onlara söylemek istediğin
başka bir şey var mı?
Onlar, Türkiye’nin en ateşli ve
en iyi taraftarları. Hem şahsım olarak hem de takım olarak
istiyorum ben bu desteği. Tabii ki onların da bol gollü
galibiyetler gibi bizden beklentileri var. Bunu gerçekleştirmek
için çalışıyoruz. Hem onlara layık olacağız hem de kendi
hedeflerimizi gerçekleştireceğiz.