Mustafa Denizli'den çarpıcı sözler
Beşiktaş'ı şampiyonluğa taşıyan isim olan Mustafa Denizli verdiği röportajında çarpıcı açıklamalarda bulunurken Mehmet Topuz olayı içinde şunları söyledi...
“Bu şampiyonluktan müthiş keyif aldım. Bir yarışın içindesiniz ve bu yarışa sondan başlıyorsunuz. Ama böylesi şampiyonluğun anlamı daha da büyük oluyor. Hele hele söz konusu Beşiktaş olunca, tadına ve keyfine hiç doyum olmuyor”
Hocayı anlamak için, tanımak lazım, sözlerini iyi tartmak lazım.
Çeşme akşamında röportaja giriş cümlemiz, üç kulübü şampiyon
yaparak, tarihe geçişiydi. Hiç üzerinde durmadı, “Türk futbolunda
tarihe geçen çok isim var” dedi. Şampiyonluk duygusunu
tanımlayarak başladı söze:
“O duyguların yaşandığı gün, senin üzerindeki formanın rengi çok
önemli değil. Önemli olan başarıp, başarmadığınızdır. Yani, o
camiaların beklentisine yanıt verip, veremediğinizdir. Yani size
verilen görevleri, yüklenen misyonu, beklentileri yerini getirdiniz
mi, getirmediniz mi, bu önemli”.
Mustafa hoca “Beşiktaş” deyince duruyor ve farkını ortaya koyuyor:
“Söz konusu Beşiktaş olunca, olay farklı yerlere gidiyor. Benim
penceremden, Beşiktaş çok farklı bir yerde. Çocukluk aşkım, gençlik
aşkım, olgunluktaki en büyük beklentimdir Beşiktaş. Şu anda burada
çocukluk arkadaşlarımla oturuyorum. Çocukluk dönemimde, Beşiktaş
ile ilgili duygularımı yaşayan en canlı tanıklardır. Futbolculuk
yıllarında defalarca gitmişsiniz, olmamış, kapıdan dönmüşünüz,
alamamışlar. Yani bunun hasretiyle yanıp tutuşan bir gençlik
yaşadım. Beşiktaş, geç gelen bir birliktelik oldu benim için”.
‘Özlem, stres, baskı var’
Ardından Beşiktaş’a gelişiyle birlikte düşündüklerine döndü: “Uzun
süren şampiyonluksuz nedeniyle anormal bir beklenti var. Bunun
içinde hasret var, özlem var, stres var, baskı var. En önemlisi bir
değişim var. Bu değişimin senden ne istediği de ortada. Bu başlı
başına baskı unsuru. Bazı şeyleri değiştirmeye başlıyorsunuz,
değiştirdiğiniz her şeyin pozitif yansımalar yapması da şart. Ama
böyle bir kural da yok. Bazen olmuyor. Bir müddet sonra o değişimin
sancılarını yaşıyorsunuz. Ligdeki takımları değerlendiriyorsunuz,
kendi takımınızı değerlendiriyorsunuz. Bir bakıyorsunuz, karşınızda
çileli bir yol var. Beklentiler bir tarafta, zorluklarla dolu yol
bir tarafta, çocukluk özlemim bir tarafta. Bu unsurları üst üste
koyduğunuz zaman, üzerinizdeki baskı ve sorumluluk bin kat artıyor.
Dolayısıyla her şampiyonluk kutsaldır”.
‘Heyecan başka, yarış başka’
Denizli, üç
takımda yaşadığı şampiyonlukların heyecanını da kantara
koyuyor:
“Antrenörlüğümün ilk yılında ilk şampiyonluğumu yaşadım.
Galatasaray’daki ilk şampiyonluğumuzu haftalar önceden ilan
etmiştik. Burada öyle değil. Bu şampiyonluktan müthiş bir keyif
aldım. Kimse bu şampiyonluğu ikram etmedi, biz aldık. Bir yarışın
içindesiniz ve yarışa sondan başlıyorsunuz. Böylesi şampiyonluğun
anlamı daha da büyük oluyor. Hele hele söz konusu Beşiktaş olunca,
tadına ve keyfine doyum olmuyor. 40 yıldır futbolun içindeyim. 20
yıl top oynadım, 22 yıldır antrenörüm. Heyecan başka bir
şey, yarışma başka bir şey”.
Hoca geçen sezonun fotoğrafını da çekiyor:
“Tabii ki, hiçbir hoca böylesine zorluklarla dolu yolda mücadele
etmek istemez. Sezonun fotoğrafına bakın; ne olacağı belli olmayan,
herkesin herkesi paramparça ettiği bir lig. Son haftaya girerken
bile şampiyonun garanti olmadığı bir lig. Bu yükü, baskıyı
kaldırmak kolay bir şey mi? Ama zoru seviyorum. Zor benim yaşam
biçimim. Beşiktaşımı seviyorum. Yarışı seviyorum. Yarışmacılığı
seviyorum. Beşiktaş’ta bırakın soluklanmayı, nefes alamadık. Her
hafta ayrı bir stres, her hafta baskı yaşadık. Ümraniye’de hep
bunları içimize attık, dışa vurmadık. Tam tersini hissettirdik
camiamıza... Karamsarlığımız olmadı mı? Elbette oldu. Ama hep
pozitif enerjimizi verdik dışarıya”.
BENİM İÇİN SON DURAK BEŞİKTAŞ... DİĞER SAYFADA...
[page_end]
‘Sıkıntıyı bize sorun’
Denizli, kontrol mekanizmasını devreye sokarken de başarılı
olduklarını ekledi ve devam etti:
“Çok ince çizgideydik. Çok ince dengelerin üzerindeydik. Buna
rağmen ayaklarımızı yere sağlam bastık. Ağzınızdan çıkacak yanlış
bir kelime her şeyi bozabilirdi. Galiba işin keyfi de burada
yatıyor. Çok uğraş veriyorsunuz, gecenizi gündüzünüze katıyorsunuz,
sezon sonunda şampiyon oluyorsunuz. Bunun tadı başka oluyor. Sadece
içimizde yaşamadık bu baskıyı... Başkanımızın, yönetimimizin,
camiamızın tüm isteklerine cevap vermek, onları mutlu etmek kolay
bir şey mi? Onları mutlu ettiğimiz için biz daha mutlu olduk. Keyif
güzel. Ama sıkıntıyı gelin bize sorun.”
Mustafa Denizil, söyleşinin ilk bölümünü flaş cümlelerle
bitirdi:
“Beşiktaş’ın teklifi benim için fırsattı. Bu fırsattan iki taraf da
şanslı çıktı. En fazla üç yıl daha çalışırım. Benim için son durak
Beşiktaş’tır”.
4 aylık sabır
İşte size tek kare fotoğrafta Mustafa Denizli efsanesinin
özeti: Bir adam üç forma.
Üçü de şampiyonluk forması ve renkleri
Galatasaray-Fenerbahçe-Beşiktaş.
İstersen üstüne roman yaz. O kadar önemli.
Peki... Şampiyonluktan sonra medyadan kaçan, baba ocağında
dinlenip, kariyerine yön çizecek kararlara kafa patlatan Mustafa
Denizli, medyanın telefonlarına bile çıkmazken niye bu röportajı
verdi?
Milliyet’in yazarı olduğu için mi? Kırk yıllık dostluğumuzun
hatırına mı?
Hayır...
Torpil, kayırma, çifte standart yoktur Hoca’da... İşin sırrı
“erken rezervasyonda”!..
Tam dört ay önce... Mustafa Hoca Beşiktaş’la kötü günler yaşarken
Rauf Tamer ağabeyim “Beni, Mustafa’ya götür” dedi. Kimbilir, belki
de Denizli’nin zor günlerinde dostluğunu ve desteğini göstermekti
niyeti.
Gittik. Keyifliydi sohbet. Denizli’ye de iyi geldi. O
günlerde her türlü iyi niyete ihtiyacı vardı.
Ben de, Beşiktaş’ı şampiyon yapacağına inancımı ortaya koymak için
dedim ki:
“Hoca, Galatasaray ve Fenerbahçe’den sonra Beşiktaş’ı da şampiyon
yapacaksın biliyorum. Hatta bu şampiyonluktan sonra üç takımın
formasıyla fotoğraf istiyorum”.
Sırtındaki ağır yük, omuzlarındaki gerilim ile eski keyfi kalmamış
Hoca’nın gözleri ışıldadı. Gülümsedi ve “Söz” dedi.
“Madem ki bu sezonun zirvesinde bizi gördün ve üzerine proje
kurdun, ben de söz veriyorum o fotoğrafı”...
Gerisi malum.
Sayfalardaki “Hayalperest” Denizli yazıları “Müneccim”
Denizli’ye döndükten kısa süre sonra üç büyük kulübü şampiyon
yapmıştı Denizli.
Açtım telefonu sordum: “Hocam sözünü tutacak mısın”?
Cin gibi... Hemen hatırladı konuyu. Hatırladı, ama içi içini
yiyordu bir yandan. Söz konusu yazarı olduğu da olsa,
ayrıcalık hoşuna gitmiyordu. Ama söz ağızdan çıkmıştı bir kere.
“Yaparım ama bir şartla” dedi.
“Nedir”?
Durumu medyadaki tüm arkadaşlara açıklayacaksın.
İşte yazdım.
Ben de Mustafa Denizli gibi sözünü tutan insanlara ayrı bir saygı
duyarım ve sözümü tutarım.
Bir adam ve üç formadan oluşan bu fotoğraf için ömrünün en güzel
yıllarını verdi Mustafa Denizli. Deklanşöre basmak bir saniye
sürdü, ama arkasında benim meslek kariyerim de var tabi.
Bir de “erken rezervasyon”.
Ve 4 aylık sabır.
Değerli fotoğraf hani.
‘Şans değil fırsat’
“Tarihi yaşamıyorum. Yani kendimi, o konumda hissetmiyorum. Bir
yerde sizden söz ediliyorsa, ya bir fotoğraf, ya da bir görüntüde
ismin geçiyorsa, bu bana yetip artıyordu. Türk futbolunda tarihe
geçen çok isim var. Önemli olan kafamda yer alan; üç büyük kulüpte
çalışmaktı. Şansa asla inanmam, insan yaşamında fırsatlar vardır.
Asıl tarihi olan, üç büyük kulüpte çalışma fırsatını bulmaktır.
Camia kabullenecek, size sevgi ve destek verecek. Bu kolay bir şey
mi? Zaten kulüpler arasında ezeli rekabet var. Hem hoca, hem
de oyuncu olarak bu rekabeti yaşadım. Galatasaray’dan
Fenerbahçe’ye, oradan Beşiktaş’a gelişte tedirginlik yaşarsınız.
Zaman zaman bunu yaşadım. Düşünemediğiniz bir baskı altına
giriyorsunuz. Bu geliş gidişlerde yüzde yüz destek göreceksiniz.
Ama böyle bir beklenti içinde de olmadım. Çoğunluğun desteğini
görmek önemli. Bu da bizim zevkimizi artıran en büyük faktör”.
‘Derwall nimetti’
“Türk futbolunda kıyaslamalar yapılıyor. Bu kıyaslamaları kabul
etmiyorum. Beni, Derwall ile kıyaslamaya kalktılar. Buna da karşı
çıktım. Derwall’den daha başarılı olmam, ondan büyük olduğumu
göstermez. Derwall ile çalışmam olağanüstü bir fırsattı. Sağlığında
sırtımda taşıdım, öldüğü zaman da sırtımda taşıdım. Derwall,
Galatasaray ve Türk futbolu için bir nimetti.”
‘İlk Türk benim’
“Bir insanın tarihe geçmesi için şampiyonluk benim için yeterli
neden değil. Çalışmak daha önemli. Fenerbahçe ve Galatasaray’ın
tarihini biliyordum. Beşiktaş’ta şu ana kadar alınan
şampiyonluklarda bir tane Türk antrenör yok. Çok ilginç,
bir asrı aşan kulüp... İlk ve tek Türk antrenör benim. Kaç sene
sonra daha böyle bir şey olur bilemiyorum. 50 sene sonra mı, 100
sene sonra mı”.
AVRUPA'DA DA İDDİAMIZ DEVAM EDECEK... DİĞER
SAYFADA...[page_end]
‘Avrupa’da %100 şart’
Denizli, Süper Lig’de yüzde 89 performansın yetebileceğini söyledi,
“Ama Şampiyonlar Ligi kendimizi aşmalıyız. Camia rahat olsun,
Avrupa’da da iddiamız sürecektir” dedi
Mustafa Denizli, Beşiktaş’ın direkt katılacağı Şampiyonlar Ligi
ile ilgili de çok ilginç saptamalarda bulundu.
Denizli, grupta yer alan takımların güçlerini asla hafife almamak
gerektiğini belirtti, şunları söyledi: “Aslında bilinmeyen bir
denklem asla değiller. Orada başarılı olmanızın birinci şartı;
kendinizi aşmanızdan geçer. Nedir kendimizi aşmamız ?
Lig için performansımız yüzde 70 ya da yüzde 80’e çıkarsa yeterli
olabiliyor. Bunu gördük zaten bu sezon. Ancak Şampiyonlar Ligi’nde
başarılı olabilmemiz için performansımızı yüzde yüze çıkarmak
zorundayız”
‘Uç noktaları yaşadım’
Tecrübeli hoca, Şampiyonlar Ligi’nde bir teknik adam olarak uzun
süreli mücadele ettiğini de hatırlattı, sözlerini şöyle
sürdürdü:
“Başarının ya da başarısızlığın olduğu uç noktalarda hep vardım.
Yani uç noktalarda olan takımlarda görev yaptım. Beşiktaş bu devler
liginde de iddiasını sürdürecektir, taraftarlarımız rahat olsun.
Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Camia keyfine
baksın. Akaretler yine Mayıs’ta coşar”.
Denizli, sorumluluğu aldığı andan itibaren faturayı sadece
kendisinin ödeyeceğini de ifade etti, “Benim olduğum yerde iki
hafta üst üste aynı takım çıkmaz varsayımına değinelim. Devamlılık
bizde yanlış anlaşılıyor.
Zira futbolda devamlılık sadece 11 kişiyle olmaz, 18 kişiyle olur.
Herkes hazır olmalı. Yedek de kalsanız, sahada da olsanız o
heyecanı yaşayacaksınız yoksa burada işiniz olmaz” dedi.
‘4 ya da 5 takviye planım var’
Transferle ilgili kısa ve net bir rapor bıraktım. Başkan ve
yöneticilerle her gün konuşuyoruz. Maksimum 4 ya da 5 takviye
planım var. Benim kadrom taş çatlasa 24’tür, bunun üzeri olamaz.
30’la da uğraşırız, 24 karakter bana yeter
‘Yusuf’un etkisini siz söyleyin’
Bu maratonda
iki maçta görev yaparsınız, o yılın en büyük figürü
olabilirsiniz... Örneğin Yusuf. İki gol attı, iki asist yaptı.
O gollere ve asistlere bakın, bu şampiyonluktaki etkisini siz
söyleyin.. Bin dakika oynarsın, ama bir dakikada daha yararlı
olursun.
‘Baskıyı kırdık’
Beşiktaş Teknik Direktörü
Mustafa Denizli, İnönü baskısına da değindi, “Evet doğru. İnönü de
zaman zaman büyük baskı yediğimiz maçlar oldu, ama artık baskıyı
bir anlamda kırdık” diye konuştu.
Denizli şöyle devam etti:
“Örneğin ‘Kartal gol, gol, gol’ bizi asla olumsuz etkilemiyor. Tam
tersi motive ediyor. Nasıl mı aştık baskıyı.. Bağıran kim;
taraftar, taraftar kim; Beşiktaşlı, bağrılan kim; futbolcu,
onlar kim; Beşiktaşlı. Yani ortak bir sevgi söz konusu. Niye
bağırıyorlar ? Aynı hedef olduğu için. Yani taraftarın da
futbolcunun da hedefi aynı. Bunu anlattım oyuncularıma”.
Saha içi ile tribün düşüncesinin asla farklı olamayacağını savunan
Denizli, “Ama bazen takıma hiçbir katkısı olmayan tezahüratlar
yapılıyor, içinde ölüm olan, mezar olan... Bunlar bizim için
pozitif bir değer olmuyor. Mesajin belki tribünden çıkışı biraz
sert oluyor, onu böyle algılamamak lazım. O negatifi, pozitife
çevirmeniz lazım. Bu konuda herkesin tek tek fikirlerini aldım, ben
de düşüncelerimi ortaya koydum. Herkes bu baskıyı aşmış durumda.
Beklentileri biliyorlar ve bu beklentiye yanıt vermek için mücadele
ediyorlar.”
DENİZLİ TOPUZ OLAYI İÇİN NE DEDİ... DİĞER
SAFYADA... [page_end]
‘Beşiktaş Topuz’da haksız değil’
Denizli, Mehmet Topuz transferiyle ilgili de görüşlerini
açıkladı. Şampiyon hoca, dışarıdan gözlemlediği kadarıyla Topuz’un
en başarılı olacağı kulübün Beşiktaş olacağını söyledi.
Mustafa Denizli, Başkan’dan aldığı bilgiler doğrultusunda
konuştuğunu vurguladı, “Ben, Başkan’a inanırım. Son derece masumane
davranmıştır. Bu transferde Beşiktaş haksız bir davranışta
bulunmamıştır” dedi.
Beşiktaş’ın teknik sorumlusu, Mehmet Topuz için “Benim olmazsa,
olmazım değildir” yorumunu da yaptı ve sözlerini şöyle
noktaladı:
“Ama olursa iyi olur. Olmazsa, dünyanın sonu da değil. Beşiktaş’ın
bu tranfserden yara almaması lazım. Mehmet’le bu olaylardan önce
konuştum. Neler yaptığını anlattı. Kim hatalı kim hatasız
tartışamam, önce kulübüme bakarım. Bu rekabet tarzı yanlış. Hem
kulüplere hem oyuncuya zarar verir”.
SATIRBAŞI
- Benim iki hedefim vardı; biri pilot, diğeri de futbolcu
olmak. Beni Beşiktaşlı yapan İsmail ağabeyimdi. Beşiktaşlı olmayı
benim kafama sokan ise rahmetli Emin ağabeydi. Bütün hayatı
Akaretler’de geçmişti. Akaretler’i, Baba Hakkı’yı anlatırdı. Ben de
dışarıya çıkmaya başladığımda Emin ağabeyden beni oralara
götürmesini isterdim.
- Yalnızlığı seviyorum. Ayrıca teknik adam olarak yalnız olmaya
mahkumsunuz. 4-5 dostum varsa, kendimi şanslı hissediyorum. Çeşme
çok önemli benim için. İnsanlardan kaçmıyorum, bilakis onların
içindeyim. Bugünlerimi İstanbul’da da geçirebilirim. Çok da güzel
yerler var İstanbul’da... Ama stresi, yorgunluğu, gerilimi burada
atıyorum. Burası benim için huzurevi gibi
- Hayat neler gösterebilir, bunu bilemezsiniz... Otelin
inşaatını bitirmek ve üç yıl daha bu işi yapmak istiyorum. Sabah
erken kalkıyorum. Tek derdim, Çeşme’de o saatte kahvaltı
edecek yer bulamıyorum. Çünkü kimse dükkanı açmıyor. Başka yere
gitmem gerekiyor, ama gidemiyorum. Onlar da alıştılar, artık 9’da
dükkanlarını açıyorlar.
- Maçlardan, sonuçlardan, savaştan, kavgadan yorulmam. Daha farklı
şeylerden yorulurum. En sevdiğiniz insanın yanında hastanede bir
yılınızı geçirin, Allah düşürmesin ama yorgunluğun ne olduğunu
anlarsınız (Kaybettiği İsmail ağabeyinden söz ediyor).Yorgunluk
çözüm arayışında oluşuyor. Sadece takımı düşünmüyorsunuz, 42
personelle de uğraşıyorsunuz.
- Stres yaşam biçimim. Tavla oynamayı çok severim. Yenilmeyi
hazmedemem. Sürekli yenmek isterim. Hala oğlumla tavla oynuyorum,
neredeyse kafa kafaya gelecez. Tavla kırmadım, ama kırdırdığım
olmuştur. Yanımda gördüklerinin hepsi mülteci... Hem tavlada, hem
de takım tutmada... Nereye gidersem oraya gelirler.
- Ben istediğim için futbolcu oldum. Kimse beni zorlamadı. Yalnız
7-8 yaşlarında pilot olmak istedim. İzmir’den kalkan uçaklar
eğitimlerini burada yaparlardı. Geçmişte 2 kere pilotluk deneyimim
oldu. Ama korkmadım. Aslında 70’li yılların sonundan itibaren
kimseden korkmadım. Türkiye’nin bulunduğu ortam nedeniyleydi
galiba.
- Takım olmak, Ümraniye’deki korumalardan başladı. İçeri girerken
selam vermek var, camı açıp günaydın demek var. Benim bir yanım
Akaretler’de, bir yanım Ümraniye’de.
- İddialı konuşmalarım tamamen takımımla ilgilidir. Elbette bunun
içinde motivasyon da yatıyor. Ancak dışarda neler olabileceğini
kestiremezsin. Ne var ki yılların verdiği bir birikim ve
tecrübe söz konusu. Tabloya baktığınız anda olabileceklerin
hesabını üç aşağı, beş yukarı yapabiliyorsunuz.
- Bir gün Kenan (Öner)ve Ertunç (Soğancıoğlu) beylerle sohbet
ediyoruz. Klasmanda bir ya da ikinci konumdayız, şu an
hatırlamıyorum. Galiba Ertunç bey, “Üç-dört puan önde bitiririz”
dedi. Onun böyle düşünmesi çok doğal. Neticede yöneticiler,
beklentileri var. Ben de “5-6 puan geride olsak da farketmez,
şampiyon oluruz” dedim. İkisi de şaşırdı. Çünkü bu ekibe
inanmıştım.
- Sinirlerimi aldırmak zorundayım. Eğer camia bana bir unvan
veriyorsa, o unvanı korumak zorundayım. Bırakın üzerimden kamyon
geçmesini, TIR geçti TIR...Dayak yesen, atlatırsın. Ama bu
yorgunluk başka bir şey. O saha kenarındaki stresin kelime
karşılığı asla yok. 8 ayda, sahadaki antrenör çizgisini bir kez
geçtim, ya da bilemediniz iki...
- Galatasaray’ı kimin şampiyon yaptığını, 21-22 sene öncesine
giderek gazeteciler bulamıyorsa, bunun yanıtını benim tarafımdan
verilmesi mümkün değil. Eğer Derwall ile beraber olsaydık,
Galatasaray’ı Derwall şampiyon yaptı diye önce ben bağırırdım. O
dönem de maçları TV çekiyordu. Yedek kulübesinde Derwall var mıydı
? Ayrıca çok çağırdım, gelmedi.
- Benim en büyük idealim, ligi hiçbir takıma borçlu olarak
kapamamaktır. Ama bu hesabım şaştı. Geçen sezon bir tek
Fenerbahçe’den alacaklı kaldım. Sonuçta yenildiğin takım da
Fenerbahçe.
- Milliyet’te çok mutlu oldum. Müdüre, görev yaptığım sürece benden
yazı alan arkardaşlarıma; Levent’e, Ediz’e, Mustafa’ya
selamlar. Beşiktaş’la sözleşme yaptım, basın toplantısında “Hocam
yorumlar ne olacak?” diye sordular. Ben de, Galatasaray ve
Fenerbahçe maçlarını yazacağım dedim. Hoşuma giden bir diyalog
olmuştu.
- Beni göreve devam etmem için kimse ikna etmedi. Şampiyonluğun
arkasından hissettiğim yorgunluğu ifade ettim. Yönetim o günkü ruh
halimi fark etti, bir hafta dinlen, gel görüşelim dedi. Bana olan
yaklaşımlarına baktım, her sorunu aşarız diye düşündüm. Zaten
bırakma kararı verseydim, beni kimse bu kararımdan
döndüremezdi.
Kaynak: Milliyet