Rıdvan kumarı nasıl bıraktı?
“Çay içmeye casino’ya gittim, tam üç ay sonra çıktım” diyen Dilmen’in kumarı nasıl bıraktığının öyküsü.
Ben iki evlilik yaptım. İlk eşimden boşandıktan bir süre sonra
futbol hayatım da bitti. O sıralar büyük bir boşluğa düştüm. İşte o
boşluk döneminde Ortaköy’de bir otelde, casino açıldı. Oranın
müdürü de arkadaşımdı. Bir gün beni çay içmeye davet etti. Çay
içmeye o casino’ya gittim, tam üç ay sonra çıktım. Üç ayda 300 bin
dolar kaybettim. İşte bu yüzden adım kumarbaza çıktı. Belki kumar
tutkum devam edecek ve hayatım bitecekti.
Git bir daha da gelme
Bir gün oturmuş, oyun oynuyordum. Birisi sırtıma vurdu. Baktım
casino’nun sahibi Sudi Özkan. Oynamak için aldığım jetonları aldı,
parasını getirdi ve ‘Siz bu paraları kolay mı kazandınız oğlum? Al
bu paraları git ve bir daha da gelme’ dedi. O parayı bana mal
bağışlar gibi vermesi, çok fena koydu. Adam bizim iyiliğimizi
düşünüyor ama o an öyle algılamıyorsunuz. Getirdiği 600 doları
almadım, kurpiyere verdim ve oradan çıktım. Ondan sonra bir daha
casino’ya adımımı atmadım.
NTV’deki “Yüzde 100 Futbol” ve “Not Defteri” programlarında
“yorumcu” kimliğiyle öne çıkan, futbol dünyasının yeni
fenomenlerinden Rıdvan Dilmen, hayatının bilinmeyenlerini
Hürriyet'in Kelebek ekiyle paylaştı. ışte Dilmen’den soluksuz
okuyacağınız çok özel açıklamalar.
Nasıl başladı “spor yorumculuğu” maceranız?
- Beni bu işe ilk sokan Şansal Büyüka’dır. Lig TV’de bu konuda iyi
bir deneyim kazandım. Bundan 3,5 yıl önce de Fuat Akdağ’dan teklif
geldi. Fuat bana “%100 adı altında bir spor programı yapacağız. Bu
programda sizin de olmanızı istiyoruz” dedi. O aralar hatırlarsanız
kavgalı gürültülü programların çoğaldığı bir dönemdi. Fuat bana
sadece futbol konuşacağımızı falan söyleyince içime sindi. Ahmet
Çakar ile birlikte NTV’ye gittik. Sonra Ahmet Hoca gitti. Çünkü
onun tarzı bir yer değildi. O kavga edecek falan ya, olmadı ve “Ben
3-4 ay sonra gidiyorum” dedi. Fuat Bey ise “Sabredelim, bu iş
tutacaktır” dedi. Hakikaten oldu, sevildi program... 3,5 yılımız
bitti. Biraz daha sözleşmeyi uzattık. Biz NTV’yi çok sevdik, onlar
da bizi...
Ve “Yorumcu Rıdvan Dilmen” bir fenomen oldu...
- Teşekkürler. Ben fakir bir ailenin çocuğuydum. 11 yaşındayken
babamı kaybettim. ışçi emeklisiydi ve arzuhalcilik yapardı. Dört
kardeşiz. En küçükleri benim. Babamın vefatından sonra ağabeyimle
beraber çalışma hayatına atıldım. Annem de evde örgü örer, bizim
karnımızı doyurmaya çalışırdı. Her gün patates yemeği yerdik ama
sürekli isimler değişirdi. Hiç unutmam bir gün “patateklayn” diye
bir yemek yedirdi bize. Ertesi gün “patate bilmem ne” derdi.
ısimlerini değiştirip öyle sunardı bize. Allah razı olsun, sabaha
kadar örgü örerek bizi büyüttü. Neyse... Ben çok başarılı bir
öğrenci değildim. Sabahları pazara gider bir peynircinin yanında
çalışırdım. Öğleden sonra okula gider, akşam da antrenmanda
olurdum. Hiç çalışmadığım gün olmadı. Yazın da öğretmenimin
ayakkabıcı dükkanı vardı, orada çalışırdım. Çok acayip
Fenerbahçeli’ydim. Cemil Turan hayranıydım. Tebeşir falan yutar,
ateşlenip okula gitmez, antrenmanlara giderdim. O kadar futbol
hastasıydım. Allah bize yetenek de vermiş. O zamanlardan bu
belliydi. Sonunda futbolcu olduk. Çok şükür bu işten ekmek yedik.
Fakat futbol hayatımız uzun sürmedi, sakatlıklar falan derken
bıraktık. Ama yine futboldan kopmadım. Antrenör oldum, sonra şansal
Ağabey ile bu işe başladık. Bu da deneyim ve alışkanlık işi. Aşık
olduğum işten yani futboldan para kazanmaya devam ediyorum. Nasip
işte. Allah yetenek verir ama yetenekleri kullanmak insanın
elindedir. Bana şans verildi, ben de bunları hep iyi kullandım.
şimdi fenomen miyim bilmiyorum, ama ben bu işi yapmaktan çok keyif
alıyorum ve çok mutluyum...
BEN ÖZÜR DİLEMEYİ BİLİRİM
Peki... Futbolcu Rıdvan Dilmen ile yorumcu Rıdvan Dilmen’in
popülerliği arasında fark yok gibi. Galiba diğer yorumculardan da
daha çok seviliyorsunuz. Nedir farkınız?
- Tabii ki iyi futbolcu olmak demek, iyi yorumcu olmak demek
değildir. Benim ıngilizcem yok, geliştirmek istiyorum. Diksiyonum
da daha iyi olabilir. Fakat ben antrenörlük yaptım. Benim farkım bu
ve bu çok önemli bir farktır. Ben bugün Fatih Terim’i, Zico’yu ya
da Aragones’i eleştiriyorsam, antrenörlük yaptığım için
eleştiriyorum. Bir teknik adama, “Takımın fizik gücü iyi değil,
takım çok çabuk yoruluyor” demek, “Sen hoca değilsin” demektir. Bir
takımın fizik kondisyonunun iyi olmaması kimin suçudur, teknik
adamın. Bunu çok kişi tespit eder ama bu durum, bu şekilde
söylenmez. Tedavi etmeniz gerek. Ben antrenörlük yaptığım için
tespit ettiğim şeyi, konuşmalarımla tedavi de edebiliyorum. Ve bunu
halk diliyle anlatmaya çalışıyorum. Ben sizinle şu anda futbolu
nasıl konuşuyorsam, ekranda da öyle konuşuyorum. Kendimi
değiştirmiyorum. Kompleksimiz de yok.
Yani sizin o takımı ya da o futbolcuyu yerden yere vurmak, ağır
eleştirmek yerine, sorunu tedavi edici fikirleriniz, özelliğiniz
var. Bunu mu sevdi futbolsever?
- Sanırım öyle. Diyelim ki siz maçı izliyorsunuz. Çıkacak oyuncuyu
muhtemelen tahmin edersiniz. Futbol matematik değildir. ıyi
oynadığını da kötü oynadığını da görebilirsiniz. Ben, bir takımın
neden kötü oynadığının sebeplerini, sizi tatmin edebilecek şekilde
anlatabilmeliyim. Ama o takıma, o futbolcuya vurmadan. Buna gerek
yok ki. Örneğin Sergen, çok keskin bir yorumcu. Futbolculuğundan
kaynaklanan bir şey bu. Hakan da öyle. ıkisinin de ağabeyiyim ve
gerçekten ikisini çok seviyorum. Bazen onları uyarıp “Hep negatif
bakmayın” diyorum. “Galatasaray çok kötü, Galatasaray şöyle böyle”
demekle olmaz. şunu söyleyebilirsin: “ıyi oynamadı, ancak şunu da
çok iyi yaptı.” Seyirci bunu da görmek, duymak ister. ışte “%100”
programında buna çok dikkat ediyoruz. Yani işi hep pozitif yönünden
değerlendiriyoruz...
Fatih Terim'DEN İNANILMAZ ŞAKA
“% 100”de futbolu ciddi bir şekilde ele alıyorsunuz, “Not Defteri”
programında da biraz gırgır şamata, spor-magazin yapıyorsunuz.
Orası rahatlama, deşarj olma programı biraz da...
- Bu işin biraz pozitif yönüne, biraz keyifli tarafına bakalım
dedik. Buradan da “Not Defteri” programı ortaya çıktı. Ve bu
programı ünlü konuklarla yapmaya karar verdik. Ayda bir konuk
alalım diye düşünüyorduk ama iş o kadar sevildi ki artık her hafta
ünlü almaya başladık. Cem Yılmaz’dı ilk konuğumuz. Çok da güzel
oldu. Sonra Ata Demirer geldi, Yılmaz Erdoğan geldi, Acun Ilıcalı
geldi, en sonunda da Gürkan Uygun (Memati) geldi. Mesela Memati’yi
herkes vuran kıran, mafya babası gibi biri zannediyor. Oysa çok
farklı. Ben onunla birkaç yere yemeğe gittim. Tuvalette sıra
bekleniyor. Bir gün birisi “Çıksana kardeşim” diye söylendi. Memati
bir çıktı, adam “Özür dilerim ağabey” dedi. Ya Memati öyle bir
çocuk değil ki! Heykeltıraş mesela. Kimse bu yönünü bilmiyor. Bizim
programda insanlar onun bu özelliğini de gördü. “Not Defteri”ne
gelen konuklar da deşarj oluyor, futbolsever de... ılginç anılarını
anlatıyorlar, ben de anılarımı paylaşıyorum. Futbolu keyifli hale
getiriyoruz.
Zaman zaman çok da komik oluyorsunuz. Çok esprilisiniz...
- Evet, arkadaşlarım hep böyle bir program yapmamı isterlerdi.
Aslında ben Metin Tekin’le de bir program yapmak istiyorum. Bunun
üzerine konuşuyoruz. Çünkü Metin de öyle espriler yapar ki, üç
dakika sonra aklınıza gelir yine gülersiniz. Futbolcular genelde
fırlama adamlardır yani. Mesela Fatih Terim... ınanılmaz şakacı bir
adamdır. Sevdiği bir arkadaşına bir gün bir şaka yaptı. Adamın 200
bin dolarlık arabası için “20 bin dolarlık satılık araba” diye hiç
üşenmeden gazeteye ilan verdi. Altına da arkadaşının özel
numaralarını yazmış. ışte böyle şeyleri paylaşıyoruz programda.
Dolayısıyla herkes eğleniyor, deşarj oluyor, rahatlıyor. Bu
programla ilgili çok şey yapmak istiyorum, değişik şeyler.
Ne gibi?
- Doğu’dan, Karadeniz’den, Ege’den çok farklı şive ile konuşan
minik takımlardaki çocukları getireceğim. Kendi şiveleri ile
futbolu konuşturacağım onlara. Onlar da haftanın golünü seçsin,
yorumda bulunsun...
“Not Defteri”nde ağırlayacağınız başka ünlü konuklarınız mutlaka
vardır. Kimler gelecek mesela?
- Başbakanımız gelecek... Söz verdi. O da futbol adamı sonuçta,
futbol oynamış. Bir de ben Tayyip Bey’i çok eski tanırım. O yüzden
programa geleceğini düşünüyorum. Siyasi sorular sormayı hiç
düşünmüyorum kendisine. Tam tersi, onun programa gelip biraz da
deşarj olmasını istiyorum. Sevdiği konuları konuşacağım. Deniz
Baykal da gelsin mesela programımıza. Ben onların futbola olan
tutkularını biliyorum. ınsanlar da biraz bu yönlerini görsün.
Herkes onların siyasi kimliğini zaten biliyor. O yüzden böyle
politik sorulara girmem. Tarkan’ı da çağırdık. Üstelik ben
aradım...
Kabul etti mi?
Viyana’ya gitmiş kendisi. Sağ olsun oradan aradı... “Ben topu
görsem bomba diye korkarım, ben ne yapacağım orada” dedi. Ben yine
de keyifli bir program olacağını söyledim ve programın CD’sini
gönderdim kendisine. Gelirse mutlu oluruz. Sonuçta bana kimse
“hayır” demiyor. Bu da hoşuma gidiyor. Herkes gelsin bizim
programa. Sanatçı, manken, vs...
Kaçamaklar olmuştur
‘Manken-futbolcu’... Bu iki isim çok sık yan yana geliyor...
Bir futbolcu mankenle çıkmışsa, hepsini mankenle çıkıyor
sanıyorlar. Yok böyle bir şey tabii.
Arda Turan’ın başına gelenler için ne diyorsunuz?
- Yakışır ya! Yapsın, genç adam sonuçta. Topunu da doğru oynuyor.
Sadece doğru yerlere gitsinler, kaliteli yerlerde yemeklerini
yesinler, güzel kızlarla gezsinler, gudubet gibi kızlarla
gezmesinler. Arda genç birisi. Hepimiz bunları yaşadık. Tabii ki
şimdi cep telefonu, kameralar falan, işleri zor yani...
Evet sizler daha rahat çapkınlık yapabiliyordunuz?
- Yok ya öyle değil... O zamanlar futbolcular ulaşılamazdı... O
zaman televizyon ve programlar olmadığı için ulaşılmazdık. ınsanlar
yanınıza gelemiyordu. Ama şimdi yüzün eskiyor. Özel hayatlar,
popülariteyi artırıyor. Tabii sevgiliyi de. Bunda bir hikmet var
diyorlar, geliyorlar.
Zamanında siz de çok çapkındınız ama...
- Değildim, gerçekten çapkın değildim. Kaçamaklarımız olmuştur ama
öyle çok ciddi bir şey değildir yani.
Bu işten iyi kazanıyorum ama 5 milyon da değil
Yorumculuktan yıllık 5 milyon TL kazandığınız gündeme geldi. Bu
doğru mu?
- Biliyor musunuz, o günden sonra benim 500 tane akrabam çıktı. 1-2
tane mektup aldım. Bir tanesi traktör istiyordu, diğeri de 35 bin
TL. 5 milyon TL’nin bedeli bu... NTV kuruluşu bana, yorum
dünyasında, Türkiye standartlarının çok üstünde bir rakam veriyor.
Hatta hak ettiğimin fazlasını veriyor. 3,5 yıldır buradayım,
sözleşmem 2,5 yıl daha devam edecek. Hiçbir gün NTV ile para
konuşmadım. ıyi para alıyorum ama öyle telaffuz edilen rakamlar
değil.