Rooney olmadan işleri zor!
Rooney iyiyse gazeteler onu yazacak, doğan bütün çocuklara onun ismi verilecek... Rooney kötüyse dibe vuracaklar, sakal uzatacaklar ve köylerine dönecekler...
Afrika’ya umutlu giden İngilizlerin önünde (aynen meşhur
reklâmdaki gibi) iki seçenek var: Rooney iyiyse gazeteler
onu yazacak, doğan bütün çocuklara onun ismi verilecek... Rooney
kötüyse dibe vuracaklar, sakal uzatacaklar ve köylerine
dönecekler...
Uğur Meleke bu sözlerle başladı yazısına... Ve Rooney olmadan takımın işinin zor olduğunu şu sözlerle sürdürdü;
Euro 2008 hezimetinden sonra İngiltere’de yeni bir dönem başladı; tarihçiler de muhtemelen 20 yıl sonra bu dönemi “Capello devrimi” ismiyle anacaklar.
Lampard’ın anlatımıyla iki sene önce “hiçbir takımı yenemeyecekmiş gibi” hisseden bir takıma Capello güven aşıladı ve şimdi herkesi yenebileceklerini düşünüyorlar. Gerçekten de yeniyorlar, elemelerde Hırvatlara iki maçta 9 gol attılar, 9 galibiyet aldılar ve 9’uncu ayın 9’unda Dünya Kupası’na gitmeyi garantilediler.
Aslında Brezilya ve İspanya gibi rakiplerine göre bir sürü mühim dezavantajları var: Casillas ya da Julio Cesar ayarında gözü kapalı güvenebilecekleri bir kalecileri yok. 40’lık James de 23’lük Hart da yüzde yüz ikna etmiyor. Rooney’nin yanına ikinci bir santrfor bulamıyorlar, Capello bu yüzden zaman zaman 4-4-1 (Gerrard)-1 (Rooney)’i de düşünüyor...
İngilizlerin en oturmuş gözüken bölgesi, savunması da Terry-Bridge kriziyle darbe gördü. Hem sol bekte sakatlıktan yeni çıkan Ashley Cole’a alternatif olabilecek Bridge’i yitirdiler, hem de göbekteki Terry’nin morali çok düştü. Capello’nun böyle sorunlu bir ortamda takıma güven aşılayabiliyor olması gerçekten İtalyan hocanın dehasını gösteriyor.
İngiltere’nin kaderi muhtemelen 12’sindeki ABD maçında belli olacak: Eğer o maça Rooney, Cole gibi isimler sağlıklı çıkarsa, müsabakayı da iyi oyunla kazanırlarsa karamsar tablo dağılır. Ama o gün yarım asır öncesindeki gibi bir sürpriz yaşarlarsa işleri zor.
Uğur Meleke bu sözlerle başladı yazısına... Ve Rooney olmadan takımın işinin zor olduğunu şu sözlerle sürdürdü;
Euro 2008 hezimetinden sonra İngiltere’de yeni bir dönem başladı; tarihçiler de muhtemelen 20 yıl sonra bu dönemi “Capello devrimi” ismiyle anacaklar.
Lampard’ın anlatımıyla iki sene önce “hiçbir takımı yenemeyecekmiş gibi” hisseden bir takıma Capello güven aşıladı ve şimdi herkesi yenebileceklerini düşünüyorlar. Gerçekten de yeniyorlar, elemelerde Hırvatlara iki maçta 9 gol attılar, 9 galibiyet aldılar ve 9’uncu ayın 9’unda Dünya Kupası’na gitmeyi garantilediler.
Aslında Brezilya ve İspanya gibi rakiplerine göre bir sürü mühim dezavantajları var: Casillas ya da Julio Cesar ayarında gözü kapalı güvenebilecekleri bir kalecileri yok. 40’lık James de 23’lük Hart da yüzde yüz ikna etmiyor. Rooney’nin yanına ikinci bir santrfor bulamıyorlar, Capello bu yüzden zaman zaman 4-4-1 (Gerrard)-1 (Rooney)’i de düşünüyor...
İngilizlerin en oturmuş gözüken bölgesi, savunması da Terry-Bridge kriziyle darbe gördü. Hem sol bekte sakatlıktan yeni çıkan Ashley Cole’a alternatif olabilecek Bridge’i yitirdiler, hem de göbekteki Terry’nin morali çok düştü. Capello’nun böyle sorunlu bir ortamda takıma güven aşılayabiliyor olması gerçekten İtalyan hocanın dehasını gösteriyor.
İngiltere’nin kaderi muhtemelen 12’sindeki ABD maçında belli olacak: Eğer o maça Rooney, Cole gibi isimler sağlıklı çıkarsa, müsabakayı da iyi oyunla kazanırlarsa karamsar tablo dağılır. Ama o gün yarım asır öncesindeki gibi bir sürpriz yaşarlarsa işleri zor.