Ümit Öztürk: Gördüğümü çalamazsam hakemliği bırakırım
Spor Toto Süper Lig'in genç hakemlerinden Ümit Öztürk, iddialı konuştu.
Türkiye Futbol Federasyonu'nun TamSaha dergisine konuşan 32 yaşındaki hakem Ümit Öztürk ile yapılan röportaj şöyle:
Süper Lig'de boy gösterecek yeni hakemlerimizden birisi de Ümit Öztürk... Sizi tanıyabilir miyiz?
12 Ekim 1983 İstanbul Şişli doğumluyum. Benim için herhalde en
zor sorudur, "Nerelisin?" sorusu... Baba tarafından Orduluyum. Anne
tarafım Selanik göçmeni. Babamın memuriyeti dolayısıyla
İstanbul'dan sonra çok gezdik.
Nerede memurdu babanız?
Babam Tekel'deydi. Tekel'den en son müdür olarak emekli oldu. Tekel özelleştikten sonra Mey Firması'na geçti. Orada devam etti bir süre. Sonra yaştan ötürü ayrıldı. İstanbul'da ilkokul 3'e kadar okudum. Sonra Nevşehir'e geçtik. 7 yıl Nevşehir'de kaldık. Sonra 5 yıl Manisa Alaşehir'de bulunduk. Daha sonra da Denizli'ye, Acıpayam'a geldik. Benim için zor da oldu. Acıpayam, Denizli'ye 60 kilometre mesafede küçük bir ilçe. İdmanlara devamlı oradan git-gel yaptım. 2007 yılında evlendim. 2008'de baba oldum. 3 çocuğum var. 1 oğlum, 2 de kızım... Oğlum Miraç, 2008 doğumlu. Sporcu olsun da ne olursa olsun. Sporun çocuk gelişimine çok büyük katkı sağladığını düşünüyorum. 2010 doğumlu bir kızım var. Bir de 2014 doğumlu bir bebeğimiz... Yeni yeni yürümeye başladı. Ortancanın ismi Şevval, küçüğünün ismi Dilvin. 5 ay kadar önce de Pamukkale Belediyesi'nde işe başladım.
Eğitiminizi sorayım?
Karadeniz Teknik Üniversitesi Gümüşhane Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Okuldan sonra askere gittim. Hakemliğe üniversitenin son senesinde başladım. Turgay Güdü kursumu verdi, sağ olsun. Bu işlere heves etmem, biraz da onun anlattığı hikâyeler sayesinde oldu. Dünya Kupası elemelerinde yaşadıkları beni çok etkiledi. Rusya'da buz gibi bir havada kırık bayrakla elinin donduğu bir hikâyesi vardı. "Acaba olabilir mi?" demiştim kendi kendime. Okulu bitirmeme rağmen Gümüşhane'de kalmamı istemişlerdi. Gümüşhane de küçük bir il. 37 bin nüfusu var. Bana, "Burada kal... Bu fizikte, bu tahsilde bir hakemimiz yok. Burada kalırsan çok kısa zamanda seni klasmana yükseltiriz" demişlerdi. O zaman tabiî çok bilmiyoruz klasman nedir, üst klasman nedir. 4 yıl evden uzak, gurbette kalınca geri dönmek istedim. Döndükten sonra da hemen askere gittim. Asteğmen olarak yaptım askerliğimi. Bunun da bana çok şey kattığını düşünüyorum. İdare etmek çok önemliydi benim için. Tuzla Piyade Okulu'nda eğitim aldım. Dereceye giren 25 kişi istediği yeri seçiyordu, ben 26. oldum ve kuraya girip Şırnak Cizre, Köyceğiz'i çektim. Hudut Karakol Komutanı oldum. Ama iyi ki çekmişim. Çünkü birçok asteğmen yanında yüzbaşıyla, üsteğmenle birlikte görev yapıyor. Ben orada bağımsız karakol komutanıydım. Huduttaydım. Bütün karakol benden soruluyordu. İkili ilişkiler, özellikle birilerini idare etme ya da üstlerine karşı sorumluluk anlamında çok güzel şeyler öğrendim. Çok büyük tecrübe oldu o 9 aylık süreç... Mecburi bir izne çıktım. Onun dışında 9 ay boyunca oradaydım. Çok mutlu oldum orada. Türkiye'nin her yerinden askerlerle çalıştım.
Zor değil miydi?
Şırnak zor. Diyarbakır'ı ve Mardin'i de gördük. 4 yıl
Karadeniz'de okudum. Aslen Karadenizliyim. İç Anadolu'da bulundum.
Bir tek doğuyu görmemiştim. Askerlik sayesinde oraları da gördüm.
2006 Kasım'da askerden gelmiştim. 2007 Mayıs'ta evlendim. Gelir
gelmez hakemliğe başladım. 2007'de il hakemi oldum. Denizli'de
Ahmet İbanoğlu'nun üzerimde çok büyük emeği vardır. İl Hakem Kurulu
Başkanı'ydı o zaman. Sonra da 2 yıl mentörlüğümü yaptı. Oğuz
Sarvan'ın başında olduğu bir Merkez Hakem Kurulu vardı o zaman...
Buralara gelmemde iki ismin çok büyük emeği ve katkısı vardır.
Büyükşehirler bu manada biraz daha göz önünde olabiliyor. Amatör
maçınızı dahi bir kişi izleyip, sizi ön plana çıkartabiliyor. Oğuz
Hocam sağ olsun bizi orada hem izledi hem de burada değerlendirdi.
Mevcut süreç böylece hızlandı. Gençler yol yordam görmek için
yazılırlar listeye ama yukarı çıkma ümitleri yoktur. 2009'da bu
böyleydi. Ben de yazıldım. Tam ulusal hakem olacakken Bölgesel
Amatör Lig kuruldu. Orada görevlendirildim. Tabiî ki hayallerim
yıkılır gibi oldu. Şimdi geriye dönüp baktığımda iyi ki bölgeselden
gelmişim diyorum. Birçok ağabeyim ve arkadaşım var. Ulusala çıkıp,
belli bir tecrübeleri olmadığı için geri döndüler. İlk yılda hemen
düştüler. Bölgesel Amatör Lig kesinlikle Üçüncü Lig'den çok daha
zordu o dönem... 3. Lig'de yaş sınırı var. Akranlarınızla aynı
ortamdasınız. Ama BAL'da36-37 yaşındaki oyuncular da forma
giyebiliyor. Onları yönetmek daha zordu. Bölgeselin ilk yılı çok
ateşliydi. İlk çıktığım maçı hatırlıyorum. Muğla-Turgutreis maçını
yönetmiştim. İlk yönettiğim maç da Muğla'daydı. Son yönettiğim maç
da Muğla'daydı. Muğla-Turgutreis maçında Muğla'nın tribünleri
tıklım tıklım doluydu. Meşaleler yakılmıştı. Nereye geldik
demiştim. Dilim damağım kurumuştu. Bunu hâlâ hatırlıyorum. Ama
Allah'a çok şükür iyi yetişmiştik. Sinan Baş o dönem İl Hakem
Kurulu Başkanı'ydı. Bizi hazırlayıp oraya götürmeleri çok
önemliydi. Üzerimizde gerçekten çok büyük katkıları var. İlk maçtan
bitebilirdi birçok şey. Allah'a şükür her şey çok iyi geçti. 2 yıl
bölgeselde kaldık. Daha sonra ulusal hakemlik serüveni başladı.
2012 yılında ulusal hakem oldum. 3 yıl da ulusal hakemlik yaptım.
İlk yılım klasik 3. Lig'de geçti. İkinci yılda gelişim kampına
çağrıldım. O gelişim kampında Arda Kardeşler, Burak Taşkınsoy,
Halil Umut Meler, Levent Balcı ile beraberdik. Bu saydığım
isimlerden Arda Kardeşler ile Burak Taşkınsoy şu an ilâve hakem
kadrosunda. Umut Meler'le ben de bu sene üst klasmana çıktık.
İnanıyorum ki gelişim kampındaki arkadaşlarımız için çok güzel
zamanlar gelecek. Çünkü o gelişim kampı bize çok şey kattı. Bütün
MHK'nın bizi izlediği bir dönemdi. Sonra ilk çıktığım maç
Ankaragücü-Alanya maçıydı. O maçı da unutamam. Burada bizi
izledikten sonra güvenip o maça takdir etmeleri çok güzel bir
şeydi. Ankaragücü o dönem üçüncü, Alanya liderdi. Ankaragücü'nün
taraftarlarını az-çok biliyoruz. 15 bin seyirci vardı. İlk 15-20
dakikayı çok hatırlamıyorum. Allah'a şükür hata yapmadım ama. Hatta
Ahmet Hocam mentör olarak tribündeydi. Yine Turgay Güdü Hocam,
kader mi diyeyim, tribündeydi. 90+3'te verdiğim bir penaltıyla
Ankaragücü mağlup oldu. Hatta Turgay Hoca, "Acaba mı?" diye bir
tereddüt etmiş. Sonra Allah'tan Başkent TV'nin canlı yayını vardı.
Oradan tekrarını izleyip penaltı olduğunu görmüş. "Bu dakikada bu
penaltıyı vermek cesaret ister. Senin hakemliğin bir tık yukarı
çıktı bu yönetimle" dediler. Sonra her şey bir kat daha hızlandı. O
yıl çok güzel bir sezon geçmişti.
Zaten ertesi sezon da Süper Lig'de ilâve yardımcı hakem olarak gördük sizi...
Bir sonraki yıl büyüklerimiz yine takdir etti ve ulusal hakem olmamıza rağmen ilâve yardımcı hakem kadrosuna çağırdı. Hem 2. ve 3. Lig'de görev alıp, hem de Süper Lig'de ilâve yardımcı hakem olarak görev aldık. O zaman Zekeriya Alp Hocamız başkandı. Yine çok iyi bir sezon geçirdik. Geçen yıl benim için mükemmeldi. Deseniz ki, "Eline kalem kâğıt al, kendini maça tayin et", bu kadar atayamazdım. Kendi adıma gösterdiğim performans çok güzeldi. Çok güzel maçlar da verildi. Karşıyaka-Altay maçını yönettim. Eskiden İzmir derbilerini FIFA hakemleri yönetirdi. Bir ulusal hakem olarak bu kadar önemli bir Türkiye Kupası maçını yönetmek benim için çok güzel bir duyguydu. Maçı aldığım günden, maçı bitirdiğim ana kadar heyecanı hissettim. Tribünler doluydu. Ambiyans çok güzeldi. Benim çıkış maçlarım Türkiye Kupası müsabakaları. Canlı yayın maçları çok önemli. Orada çok büyük sorumluluk var. 2. ve 3. Liglerde de aynı ciddiyetle maç yönetiyoruz ama oradaki hatalarımız tolere edilebiliyor. Ama canlı yayında böyle olmuyor. Çünkü her şey herkesin gözü önünde... Bu maçtan sonra bir Tuzla-Kasımpaşa maçım var... O maçla ilgili de kontrada kaldığım bir pozisyon var. Orta sahadan koşup geliyorum ve ceza sahasının yan çizgisinde penaltı çalıyorum. Bununla ilgili belki 50-60 arkadaşım aradı, mesaj attı; "Çok güzel pozisyon. Tebrik ederim" diye... Herkes bu maçı hatırlıyor. Hep öyle söyler hakemler, "Canlı yayındaki bir pozisyon hakemi rezil de eder, vezir de..." O manada benim için bu nasipti. Belki orada bir penaltı olmasa kimse o koşuyu hatırlamaz. Sadece "İyi bir sprintti" derler. Ama bir pozisyon ne kadar önemli görüyorsunuz. Youtube'a adımı yazın, ilk bu görüntü çıkıyor. Gerçekten çok güzel oldu. Geçtiğimiz sezon 39 maçta görev aldım. 17 maçta düdük çaldım, 22 maça da dördüncü ya da ilâve hakem olarak çıktım. Benim için rüya gibi bir sezon geçti. Allah inşallah tekrarlarını nasip eder. TV'den eleştirmek çok kolay ama hakemlerimiz o noktalara alttan bin bir zorlukla geliyor. Bazen gelişim duruyor, bazen olmuyor. Benim çok inandığım ve hep söylediğim bir şey var, "Nasipten ötesi yok." Ama bir laf da vardır, "Tedbir kuldan, takdir Allah'tan. "Biz tedbirimizi alacağız, çalışmalarımıza devam edeceğiz. Hakemde ne aranıyor? Dil aranıyor. O zaman lisan bileceğiz. İkili diyaloglarda varsa eksikliğimiz, bu konunun üzerine eğileceğiz. Çalışmalara her zaman devam edip, hem bizi buraya lâyık görenleri hem de bize güvenenleri Allah'ın izniyle boş çıkarmayacağız.
Örnek aldığınız hakemler var mı?
Sağ olsun Cüneyt Hocam, üst klasmana çıktığım zaman, "Ümit tebrik ediyorum, başarılı olacağına inanıyorum" diye bir mesaj atmıştı. Ben de kendisine, "Çok teşekkür ederim hocam. Örnek alınabilecek en iyi insan, en iyi hakemle aynı ortamda olmak, onun izinden ilerlemek için elimden geleni yapacağım" demiştim. Tevazuu ve çalışkanlığı ortada. Benim bir şey söylemem ukalalık olur. Çünkü zaten kendisini bütün dünya kabul etmiş.
Cüneyt Çakır bir Türk hakeminin neleri başarabileceğini gösterdi, önünüzü de açtı.
Kesinlikle... Kuddusi Başkanım da bunu vurguluyor her seferinde... "Cüneyt Hocanın kadromda olması benim için büyük bir gururdur" diyor. Benim için çok daha büyük bir onur. Onun dışında genç hakemlerin hepsinde Fırat Aydınus hayranlığı vardır. Fırat Aydınus da kesinlikle çok büyük bir ekol. Onun dışında da isim vermem gerekirse, maçlardan sonra bir tek kişiye mesaj attım. "Bir gün nerede, nasıl olurum bilmiyorum ama ne olursam olayım; sizin gibi bir hakem olmak istiyorum" diye Hüseyin Göçek'e mesaj attım. Çünkü ilk gittiğim maçta bana çok yardımcı oldu. Herkesten saygı görüyoruz Allah'a şükür. Hepsi bize kol kanat geriyor ama Hüseyin Hocam her zaman ayrıdır. Kendisiyle 2-3 kez maça gittim. Her seferinde oturduğumuzda, "Penaltısı var, gördünüz mü?" der. O pozisyonu hâlâ herkese söyler, beni lanse etmeye çalışır. Elektriğimiz tuttu sanırım. İnsanlık olarak, kişilik olarak çok beğenirim kendisini. İnşallah bir gün onun gibi bir hakem olurum.
Hata yaptığınız maçların ardından neler hissediyorsunuz? Eve geldiğinizde muhakemeyi nasıl yapıyorsunuz?
Bir kere neden hata yaptığımızı tekrar düşünüyoruz. Vicdan azabı tabiî ki oluyor. Bazen futbolcular "Hocam hakkımız sana helâl olmasın" der ya... Bir kere şunu söyleyeyim; ben sahada Allah'a çok şükür ne gördüysem onu çaldım. Bir gün gördüğümü çalamadığımı düşündüğüm an hakemlik yapmam. Çünkü bu kul hakkına giriyor. Bırakın oradaki 22 futbolcunun alın terini; arkada ekipleri var; bir de tribünde onları destekleyen binlerce insan var. Ben o insanların hakkına giremem. Hata insanlara mahsus. Kesinlikle hata yapacağım. Bugün Şampiyonlar Ligi'nde elit hakemler bile hata yapıyor. Hata hep olacak. Çok büyük vicdan azabı çekiyor muyum? Daha iyi nasıl olurum diye çekiyorum evet ama öteki manada, kendim vicdan olarak rahat olabiliyorum. Çünkü ne gördüysem onu çalıyorum. Gerçekten bir gün gördüğümü çalamayacak durumda olursam; yapmam bu işi.
Her hakemin tarzı farklıdır. Sahada oyuncularla nasıl bir iletişim kuruyorsunuz?
Karşılıklı sevgi-saygı diyebilirim. İletişimimin iyi olduğunu düşünüyorum. Diyaloğumun fazla olduğunu söylerler. Bunu bir eksi olarak da görebiliriz, artı olarak da... Bazen derler ki, "Ümit çok konuşuyorsun. Uzatma, hemen oyununa geç!" Öyledir. Bir cevap, bir cevabı doğurur. Hemen oyuna geçmek gerekir. O manada ikili diyaloğumun iyi olduğunu, ikna edebildiğimi; hatta gerekirse oyuncudan özür bile dileyebileceğimi söyleyebilirim. Çünkü böyledir. Oyuncunun canı yanıyor yerde. O kadar canı yanıyor ki, kesin bir şey var. Ama siz onu görmemişsiniz. "Kardeşim görmedim, hakkını helâl et" derim. "Varsa hatam kusura bakma" derim. Bugüne kadar hiçbir olumsuz dönüş almadım. Çok büyük canı yanıyorsa, "Ya hocam nasıl görmedin?" diyor. "E kardeşim yalan mı söyleyeyim, görmedim" diyorum. O zaman gerçekten, "Böyle diyorsan canın sağ olsun" diyen ve maç sonu teşekkür eden çok futbolcu var...
Kariyer hedefiniz nedir?
Herkesin hayalidir. Bunu hep söylüyorum. Sadece Şampiyonlar Ligi müziğini duymak istiyorum. Allah bunu nasıl nasip ederse artık... O müzik herkesi havaya sokuyor. Maç öncesi bile bazen o müziği motive etsin diye dinlerim.
Maçlara çıkmadan önce bir uğurunuz var mı?
En büyük uğurum çocuklarım. Kesinlikle seslerini duymadan çıkmam. Şöyle bir hatıram da var. Oğlum hep dua eder, "Allah'ım babam yanlış düdük çalmasın, Allah'ım babam yanlış kart çıkartmasın. Allah'ım altıma çiş yapmayayım" der (gülüyor). Şimdi oğlumla kızım her şeyin farkında. Onların sesini duymadan maça çıkmıyorum. Kesinlikle dua ederler.
Peki, Şampiyonlar Ligi hayali için lisanınız ne durumda?
Kursa gidiyorum. Eksiklerimi tamamlamaya çalışıyorum. Bunu ildeki hocalarım hep söyler. Kemal Yılmaz her seferinde, "Ümit dil öğren" der. Bana çok büyük desteği vardır. İki kere evime Japon turist yolladı. Kemal Hocamın çok büyük desteği oluyor. Kendisi de FIFA olduğu için ne gerektiğini biliyor. Yurt dışına inşallah lisanımı geliştirmek için gideceğim. Denizli'de Taner Gizlenci'nin, Sinan Baş'ın da üzerimdeki haklarını söylememek olmaz.
Futbolun dışında nasıl bir hayatınız var?
Geçen sene çok yoğun geçti. Hatta şimdi de kamptayız. Çocuklar bana sürekli video yolluyor. Onlarlayım sürekli. İdmanlar, iş hayatı derken tatil yapmaya fırsat kalmıyor. Profesyonel hakemlik olursa İstanbul hiçbir sıkıntı olmaz. Bütün akrabalarım da burada. Profesyonel hakemlik için İstanbul'a gelirim. Trafikten çok nefret ediyorum ama... Hep trafiksiz yerlerde yaşadım. Burada yaşarsam da herhalde araba filan almam. En güzeli toplu taşıma.