Spor konuşamıyoruz. Sanat konuşamıyoruz. Edebiyat konuşamıyoruz. Hiçbir şeyi bağımsız ve salt kendi alanında değerlendiremiyoruz. Çünkü önümüzde bir seçim var. Her konu buraya bağlanıyor. Seçim olmasa? Çok da farklı olmayacak aslında. Çünkü her alanda belirleyici olan maalesef iyilik, güzellik ve kalite değil. Benden mi, senden mi, ondan mı hassasiyetleri…
Özgür Güreşen, 14 yaşında soyadı gibi bir güreşçi. Bursa’da gerçekleşen Grekoromen Türkiye Şampiyonluğu elemeleri öncesinde, akrabası olan CHP İzmit Belediye Başkan adayı Fatma Kaplan Hürriyet ile buluşuyor. Fatma Kaplan Hürriyet, Özgür’e başarılar dileyerek eşofman ve güreş ayakkabısı hediye ediyor. Bu ziyaret sosyal medyada paylaşılıyor. Bunun üzerine İzmit’in mevcut AKP’li belediye başkanı Nevzat Doğan, genç güreşçinin sözleşmesini feshediyor. Halbuki Fatma Kaplan Hürriyet, güreşçi yeğenine 8 yaşından beri zaten sponsor olarak destek veriyordu. Çünkü bu sporcuların hiçbir maddi destekleri yok. Ancak hayata ve spora dair hayalleri olan bu gencin tüm hevesini tek kalemde yıkmakta hiçbir sakınca görülmüyor. Neden? Çünkü, kendilerinden olmadığını fark ettiler. Bu durum birilerinin hoşuna gitmedi, harcamakta tereddüt dahi etmediler, vicdanlarına danışma gereği bile duymadılar.
Özgür’ün ailesinde, güreşte Dünya ve Avrupa şampiyonlukları bulunan Ramis Kahveciler ve Edirne Kırkpınar başpehlivanlarından ‘Göçmen Recep’ lakaplı Recep Güreşen gibi isimler de bulunuyor. Özgür de Bursa’da gerçekleşen Türkiye elemelerinde üçüncü olarak Aydın’da gerçekleşecek Türkiye Şampiyonasına katılmaya hak kazanmıştı. Önemi var mı? Elbette hayır. Peki ya bu genç, karşı taraftan bir yakına sahip olsaydı? Daha önce açık desteklerini ifade eden sporcuların nasıl ihya edildiğini görünce sanırım bir tahminde bulunabilirsiniz.
TFF 3. Lig 3. Grup maçında Şırnak ekibi Cizrespor, Antalya’nın Serik Belediyespor takımına konuk oldu. Maç öncesi tribünleri coşturan hareketli parçalar çalarken, Cizrespor sahaya çıktığı sırada “Ölürüm Türkiyem” şarkısı açıldı. Cizrepor 1-0 öne geçtiğinde skor tabelası ekranı kaldırılıp ekrana Türk bayrağı konuldu. 1-1 tamamlanan maçın sonunda ise ev sahibi takımın yöneticileri konuk takımın oyuncularına saldırıda bulundular. Taraftarlar sahaya yabancı madde atmaya başladı. Burunları kırılan, darp edilen üç futbolcusu ve antrenörü hastaneye kaldırılan Cizrespor’a yapılan saldırı sosyal medyada tepki çekerken konu hakkında ise Serik Belediyespor takımı yönetimi, “Durduk yere bir olay yaşanmadığını, Cizrespor kafilesinin seyirciyi tahrik ettiğini” savundu. Gerisini Cizrespor’un Trabzonlu sportif direktörü Tuncay Koçin’nden dinleyelim:
“Kapıdan adımımızı atar atmaz bir şeyler olacağını anladık. Taraftarlar sahayı doldurunca bize küfür etmeye başladılar. Hakaretler, küfürler, ırkçı söylemler… Serik yönetimi hiçbir müdahalede bulunmadı. Buna rağmen bir şey demedik. Kötü maç yöneten hakemle maç sonrası pozisyonları tartışmaya çalışırken Serik yönetiminin de içinde bulunduğu bazı isimler bize saldırdı. 3 oyuncumuzu ve kaleci antrenörümüzü yaraladılar. Bazı oyuncularımızın enselerinde darp izleri var. Daha müsabaka devam ederken bize yapılanları göstermemek için canlı yayını kestiler. İki saat bir otobüsün içinde bekledik. 27 yıldır spor camiasının içindeyim ilk defa zırhlı araca bindim.”
Sporun ve güzel sanatların ayrıştırıcı değil, birleştirici bir etkisi vardır aslında. Biz kendi aşırılıklarımız uğruna birilerini düşmanlaştırmaktan, kamplaştırmaktan, çıkarlarımız için genç insanları daha en küçük yaştan kendilerini adadıklarından uzaklaştırmakta beis görmüyoruz. Hâlbuki spor bu değil, mücadele bu değil. Gerçek sporcunun düşüncesi, yaşayışı, hayata ve insanlara bakışı, idealleri bambaşka. İlla bir ayrışma, kışkırtma yaşatmaya çalışanlara cevap yine Tuncay Koçin’den gelsin:
“Ben Trabzonluyum. İşimiz gereği bugün Batman’da, Diyarbakır’da veya başka bir yerde olabilirdik. Gittiğimiz birçok yerde bizi alkışlayarak gönderdiler. Cizre’de olmaktan gurur duyuyorum. Kendimi Cizreli gibi hissediyorum. Burada çok mutluyum. Biz hepimiz buraya ekmek parası için geldik. Bugün Cizre’deyiz yarın başka yerde oluruz. Bir Trabzonlu olarak kaygılarım, korkularım olsaydı buralara gelmezdim. İyi ki geldim. Ne kadar iyi insanlarla birlikte olduğumuzu, doğa insanının ne kadar sıcakkanlı ve misafirperver olduğunu gördüm. Yıllarca burada yaşayabilirim.”