Yazarlar Beşiktaş için ne yazdı
Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde Beşiktaş ilk maçında M.United'a mağlup oldu... Spor yazarları İnönü'deki karşılaşma için köşelerinde şunları yazdı
Rıdvan Dilmen -Gol atan galip geldi -Milliyet
Beşiktaş’ın orta sahası Galatasaray maçının aynısıydı.
Savunmadaki tek fark İsmail’in yerine İbrahim Üzülmez vardı. Öndeki
üçlü ise Serdar Özkan hariç farklıydı. Nobre santrfor, solda Serdar
Özkan, sağda Holosko.
Rakip Manchester United da hemen hemen beklenen kadro ile çıktı. Dörtlü savunmanın önünde üçlü; Scholes, Carrick ve Anderson. Onların önünde sağda Valencia, solda Nani ve forvette Rooney. Her şeyi iki takım için de aynıydı.
Oyuncuların pozisyon almaları dahil. Ama arada tek bir fark
bulunuyordu, o da iki takımın önde oynayan açıklarının kalite
farkı. Nani ve Valencia müthiş oynadılar.
İki teknik adam da değişiklikleri öndeki oyuncular için kullandı.
Ferguson da Mustafa Denizli de sonradan oyuna soktukları isimlerden
fazla bir verim alamadılar. Manchester adına ne Owen, ne Berbatov,
ne de Park iyi değildi. Beşiktaş’ın değişiklikleri de takıma
hareket getirmedi.
Aslında ortada bir maç oldu. Beşiktaş kesinlikle rakibi karşısında ezilmedi. Ama hemen hemen hiç pozisyon bulamadı. Çünkü Manchester çok organize bir takım. Gerçi onlar da pozisyon bulamadılar. Yakaladıkları iki üç pozisyon yüzde yüz bile değildi. Ama o kadar sakin oynadılar ve çok pas yaptılar ki, oyunun sonunda Beşiktaş’ı yordular. Gol atanın galip geleceği bir karşılaşmaydı. Manchester attı, kazandı. Topa çok iyi hükmetmelerinin karşılığını aldılar.
Beşiktaş’ta bireysel anlamda koşmayan yoktu. Ama etkili oynayan da yoktu. Mesela büyük umutlarla alınan yeni transfer Tabata’yı oyundan çıkana kadar çok dikkatli izledim. Sürekli koşuyor ancak fizik olarak yeterli değil. Topla da çok buluşamadı. Savunmada Sivok ve Ferrari dikkatliydi. Özellikle omuz omuza mücadelelerin hepsini kazandılar. Rooney, Berbatov ve Owen bu nedenle etkili olamadı. İbrahim Kaş ve İbrahim Üzülmez maksimum derecede performans gösterdi. Ancak karşılarındaki oyuncular çok etkiliydi. Bir de çok yalnız yakalandılar. Beşiktaş coşkulu taraftarının önünde maalesef kötü başladı. Bu turnuvada her puanın önemi var. İyi mücadelenin karşılığında bir puan alabilirlerdi ama olmadı.
Sergen Yalçın- Fizik güç farkı -Vatan
[page_end]BEŞİKTAŞ ilk 30 dakikada ligdeki görüntüsünün aksine son derece iyi bir mücadele sergiledi. Tempo yaptı, aralara top attı ama en önemlisi rakibinin adı ve gücü altında ezilmedi. Ancak zaman geçtikçe siyah-beyazlılarda ortaya çıkan fiziki düşüş, maçın gerçek favorisi olan Manchester United’in rahat oynamasını, ayağa çok iyi pas yapmasını ve aradığı golü de bulmasını sağladı.
İngİlİz takımı hem oyuncularının yeteneği, hem kadro kalitesi, hem de fizik güç olarak Beşiktaş’ın çok önünde bir ekip. Maçın hiç bir anında telaşa kapılmadılar, Beşiktaş’ın üstün göründüğü anlarda bile kontrol onların elindeydi. Son derece organizeydiler ve istedikleri gibi kapandılar. Belki çok tempolu değillerdi ve siyah-beyazlılar üzerinde ezici bir üstünlük de kuramadılar ama öylesine tecrübeli ve soğukkanlıydılar ki, istediklerini kolayca alıp gittiler.
MUSTAFA Denizli’nin kadro seçimi bence doğruydu. Çok sayıda formsuz oyuncuya sahip olan Mustafa hoca en iyi onbirini sahaya sürmüştü. Tello’nun kenarda oturması gayet normal. Denizli Tabata ile Tello arasında bir tercih yapacaktı ve Tabata’yı tercih etti. Doğrusu da buydu. Aslında iki teknik adamın da bu maçla ilgili planları aynıydı. İkisi de oyununun kontrolünü eline almak istedi. Orta sahayı kalabalık tutup, bir de gol bulmak temel amaçlarıydı. Bunu yapabilen ne yazık ki Alex Ferguson oldu. Sir Ferguson elindeki üst düzey kadrosu sayesinde en olmadık anda golünü atıp istediği galibiyetle evinin yolunu tuttu. Doğrusu şu ki, Rooney, Nani, Anderson gibi yıldız oyuncuların hiç sahneye çıkmadığı Manchester, takım olarak çok iyi oynamadan, kendini sıkmadan ve sadece ayağa top yaparak hedefine ulaştı.
BEŞİKTAŞ ağır darbeler alarak çıktığı bu karşılaşmayı kazanabilirdi aslında. Çünkü karşısında bildiğimiz tempolu ve sert oynayan Manchester yoktu. Ne var ki Süper lig’de arka arkaya gelen puan kayıpları, formsuz oyuncuların fazlalığı, öz güven eksikliği ve iştahsızlık siyah-beyazlıların oyundan çabuk düşmesine neden oldu. Bitirici noktalarda topla buluşan Serdar Özkan’ın beceriksizliği, Nobre’nin yanlızlığı ve Holosko’nun dağınıklığı en azından bir puanın kaçmasına neden oldu. Kartal için en zor dönem şimdi başlıyor. Çok şeyini kaybeden Beşiktaş’ın hiç zaman geçirmeden bu maçı unutup Kayseri ile oynanacak karşılaşmaya konsantre olması gerekiyor. Kayseri karşılaşması hem Mustafa Denizli’nin kaderini belirler hem de Beşiktaş’ın bu sezonki geleceğini
Mehmet Demirkol- Maksimum kaybetti Minimum kazandı -Milliyet
[page_end]Mustafa Denizli’nin sahaya sürdüğü 11 oldukça riskli gözükebilir. Hele de Manchester United gibi bir rakibe karşı Şampiyonlar Ligi maçına çıkıyorsanız. Ancak bilinen gerçek gücünüz ne olursa olsun, ister Barça olun ister Real, kontrollü oyun oynuyorsunuz. Skor zora girmediyse özellikle de deplasmandaysanız, dengeli oynamaya çalışıyorsunuz. Alex Ferguson’un da sonsuz tecrübesiyle takımını bu stratejiyle oyuna çıkarması kesindi ve öyle de oldu. 64’üncü dakikada Ferguson çift santrfora dönene kadar, Beşiktaş’a nerdeyse hiç önde basmadı. Dolayısıyla 11’in kafalarımızda yarattığı risk imgeleri de çoğunlukla boşa çıktı.
Bunda Beşiktaş’ın savunma yönü zayıf gibi duran Serdar, Tabata, Ekrem, Holosko gibi oyuncuları da geri koşmaktan iki yönlü oyundan sahne gereği kaçmamasının da payı büyük. Sonuçta genel olarak dengeli bir oyun oluştu. Manchester’ın bulduğu pozisyonlar siyah-beyazlıların tembelliğinden değil, rakibin topu çok daha hızlı çevirebilmesinden, akın yönünü tek pasla ve hızla değiştirebilmelerinden oluştu ki, bu kadarı da normaldir. Hatta burada ciddi bir savunma başarısı da var. Pozisyon sayısının az kalmasında Beşiktaş savunmasının Galatasaray maçına oranla çok daha dikkatli oluşunun payı büyük. Rakip bu nedenle çok ofsaytta kaldı. Ancak bizim tehlikeli bölgede hiç soğukkanlı ve hızlı olamayışımız kötü bir sinyal.
Maçı çözen, 64’de Ferguson’ın, Owen ve Berbatov’u sahaya sürüşü ve önde basmaya başlamaları oldu. İstediklerinde arkadan top çıkarmayı imkansız yaptılar. Çok az bir tempo artırımıyla şampiyonumuzu yenebilmeleriyse işin acıklı tarafı.
Kabul edelim ki biz elimizden gelenin de iyisini yaptık pozisyon bulamadık. Ama onlar çok basit oynayarak kazanmayı bildiler. Bizim maksimumuz pozisyon bulamadı, onların minimumu kazandı. İşte bu kötü olan!
Sık sık tekrar ediyorum, bu ligin şifresi: “Asla kaybetme”dir. Ama deplasmanda herkesi yenebilecek bir rakibiniz varsa, başka bir yol da bulunabilir. Yani evde kalan 2 maçı da kazanmak ve Old Trafford’dan başka bir yerde kaybetmemek artık şart.
Atilla Gökçe- Çalınmış maç- Milliyet
[page_end]Beşiktaş’a yazık oluyor. Bu yenilgiyi gerçekten hak
etmemişlerdi
Belli ki işi ciddiye almışlar... Galatasaray derbisinin ağır
etkilerinden kurtulmak için Manchester United maçının bir fırsat
olabileceğine inanmışlar. Taraftar da İngiliz takımlarına karşı
özel bir motivasyonla stattaki yerini almış. Baştan sona Beşiktaş’ı
destekliyor.
İnönü’de gece sakin başlıyor. United’da Rio Ferdinand, Ryan Giggs
yok. Sir Alex Ferguson rölanti bir girişle oynatıyor takımını.
Cristiano Ronaldo’nun gidişinden sonra takımın cilası uçmuş gibi.
Ama dakikalar ilerledikçe makinenin çalıştığını görüyorsunuz.
Temaşa unsuru azalsa da ManU değerinden fazla kaybetmediğini
gösteriyor. Kanatlarda özellikle sağ kanadında Valencia ile çok
etkili ManU... Orada da emektar kaptan İbrahim Üzülmez karşılıyor,
elinden geldiğince rakibini bozarak, sıkıştırarak tehlikeleri
öldürmeye çalışıyor. Sağda da genç İbrahim Kaş var... O da
savunmada dikkatli. Sivok biraz önde, Ferarri geride savunmanın
göbeğini kontrol ediyorlar. Orta alanda Ernst topun en çok
buluştuğu Beşiktaşlı. Topla en çok oynayan da o. Ekrem Dağ, ona
destek veriyor. Beşiktaş’ın savunma prensipleri arızasız çalışıyor.
Özellikle Rooney’i topla buluşturmamaya özen gösteriyorlar. Sivok
çok dikkatli. Beşiktaş ManU’nun ataklarını olgunlaştırmadan
bitiriyor.
İyi ama, bu maçı kazanacak bir planı yok Beşiktaş’ın. Tek santrfor
Nobre, şut atmıyor, rakibini kovalıyor, pres yapıyor, top çalıyor
ama şutsuz bir santrfor örneğinden başka bir şey değil...
Bobo’yu evine gönderirken Beşiktaş’ta Mustafa Denizli’yi bu karara
yönlendiren olay nedir? Merak ediyoruz. Hoş, Bobo olsa ne yazar...
Brezilyalı Şampiyonlar Ligi başlarken birden sakatlığını unutuyor.
Altı maçlık reklam fırsatı onu canlandırıyor. Denizli’nin bu
fırsatı ona vermemesini de keskin bir karar olarak yorumluyoruz...
Demek ki bir zorunluluk var ortada. Yakında öğreniriz o durumu.
İnönü Stadı’nda taraftar da biz basın tribünündekiler de zaman
zaman umutlanarak izliyoruz Beşiktaş’ı... O dikkatli özenli oyunun
hücum sayfaları yazılamamış... Öyle olsa ilk yarıda altı korner
atan Beşiktaş bir gol bulabilirdi, ama olmadı.
Denizli, Serdar Özkan’ı alıyor, Yusuf’u sürüyor... Tabata’yı alıyor
Tello’yu sürüyor oyuna. 82’de son hamlesini Nihat’la yapıyor,
aradığı golü yine bulamıyor.
Ferguson mu? O daha erken hamleci. 63’te Carrick ve Rooney’in
yerine Berbatov’la Owen’ı sürüp diş gösteriyor, niyet beyan
ediyor.
Beşiktaş, en azından berabere bitirebilirdi maçı... Savunmada
Nani’nin şutunu tek elle çelip Scholes’un önüne düşüren Hakan
Arıkan’ın en talihsiz anı bu. Gecenin büyüsü bozuluyor. Beşiktaş’a
yazık oluyor. Bu yenilgiyi gerçekten hak etmemişlerdi.
Tıpkı iki yıl önceki Porto maçı gibi.
Beşiktaş İnönü’de yine maç çaldırıyor!
Ali Gültiken: Yeniler nerede -Sabah
[page_end]Dün akşamın Beşiktaş adına en güzel yanı seyircisiydi. Sahaya döndüğümüzde bir şeyler yapmaya çalışan, mücadele isteği olan, gol atmak için üstün gayret gösteren ama sonucunda çok da etkili pozisyonlar üretemeyen bir Beşiktaş görüntüsü devam etti. Devam etti diyorum çünkü buna yakın bir maçı 3 gün evvel Galatasaray karşısında da izledik.
Gole kadar Beşiktaş'ın ofansta çok etkili olmamasına oyunu berabere götürebilecek bir mücadeleyi de ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Fakat son sözü söyleyen yine iki takım arasındaki kalite ve yetenekli oyuncu farkı oldu diyebiliriz.
Burada Beşiktaş'ın kendi adına bu puan kaybı ve mağlubiyeti
kadar aslında ciddi düşünmesi gereken başka bir konu var. Bu takım
için Şampiyonlar Ligi'ne takviye olsun diye anormal bedellerle
transfer edilen oyuncuların gerçekte bu takıma hiçbir artısının ve
katkısının olmaması. Geçen seneki takımın üzerine konulan hiçbir
şey yok. Hatta geriye giden birçok şey olduğunu da
söyleyebiliriz.
Ahmet Çakır- Kötü fikstür kaçınılmaz son
-Zaman
[page_end]Seçme imkanı olsa Beşiktaş herhalde böyle bir maçla başlamak istemezdi. Ancak fikstür talihsizliği olarak yaşanan bu durumu şansa dönüştürmek de mümkün olabilirdi. Dev rakip karşısında gösterilecek bir sıçrama ligde yaşanan bütün tatsızlıkları ortadan kaldırıp üstüne bir ton da moral getirebilirdi.
Kadroda pek tahmin edilemeyecek türden bir Mustafa Denizli sürprizi yoktu. Nihat ve İsmail Köybaşı'nın dışarıda bırakılmasını kimse yadırgamadı. Gerçi 35'lik İbrahim Üzülmez, Valencia'nın karşısında epey acı çekti ama fazla da sorun çıkmadı. Buna karşılık öteki İbrahim'in durumu daha sıkıntılıydı. Genellikle rakibi ve arkadaşlarını seyretti, kendisi oyuna çok az katılabildi.
Ayrıca taraftar da İbrahim Üzülmez'den futbol filan değil, 'Rooney'e birşeyler yapmasını' istiyordu... Nobre ve Holosko böyle bir maçta gol atabilmek için gerekli silahlardı. 'Peki niye GS maçında ilk 11'de yoklardı' diyecekseniz, onu geçin!
Ronaldo ve Tevez'in gidişinin ardından sözü edilmeye değer transfer yapmayan M.United'in parıltısının epeyce eksildiğini belirgin biçimde gördük. Ferdinand'ın yokluğu da bunda etkendi. Paul Scholes'in 11'de oluşu ufak bir değişiklikti, artık tarihi eser kıvamındaki Gary Neville, 'İ.Üzülmez oynuyor, o niye oynamasın!' diye kadroya girmiş gibiydi.
Futbol adına söylenecek fazla birşeyin olmadığı ilk 45 dakikanın golsüz bitmiş olması Karakartal'ı yeni bir Liverpool zaferi için umutlandırdı. Gerçi ilk yarıda Beşiktaş'ın da Serdar'la attığı iki şuttan başka etkinliği olmamıştı ama maçı kazanmak pek de imkansız görünmüyordu. En azından durum, maçtan önce göründüğü kadar umutsuz değil gibiydi...
Bu aşamada Denizli'nin herşeye karşın gole dönük etkinliği olan tek adam durumundaki Serdar'ı çıkarıp Yusuf'u oyuna alışı, yavaş yavaş tribünlerle arasının bozulmaya başlamasında bir kilometre taşı gibiydi.
Sir Alex Ferguson'un oynadığı Berbatov ve Owen kozları, belki isim olarak etkileyiciydi ama o kadar! Bulgar golcü oynuyormuş gibi yaptı, Owen'ın tek önemli hareketi de yardımcının hatalı bayrağına takıldı. Her durumda sabırla kendi klasiğini oynayan M.United son dakikalarda da olsa golü bulacağını bilir gibiydi ama o kadar da çok beklemedi. Savunmayı abondone eden boğucu ataklarından birini noktalamak da Scholes için zor olmadı.
Aslında kayıplarla dolu lig maçlarından çok da farklı bir Beşiktaş yoktu. Belki biraz daha çalışkan ve hırslıydı ama aradaki sınıf farkı yüzünden daha fazlasını yapabilmek de mümkün değildi. Siyah Beyazlı takımın en iyisi Ernst'ti. Alman oyuncunun müthiş çabası takımı ayakta tuttu. Tabii o da bir yere kadar...
Ahmet Çakar: Sadece bir hata -Sabah
[page_end]Koskoca maçın özetlenecek tek bir cümlesi var. Her şey
dengede giderken Beşiktaş 1 puanı almışken, bir anlık gaflet her
şeyi alıp götürüveriyor. Diğer bir deyimle Manchester United gibi
takımlar kötü de oynasalar böylesine maçları angarya bile görseler,
rakibin bir anlık zaafını gol olarak değerlendirebiliyorlar.
Koskoca maça bakıyoruz ve Beşiktaş'ı alkışlıyoruz. Çağdaş futbolun
bütün gereklerini ellerinden geldiklerince tüm iyi niyetleriyle
rakipten fazla koşarak yerine getirmeye çalıştılar. Ne pozisyon
verdiler ne de pozisyon buldular. Çok haklı olarak Rooney, Scholes,
Nani, Valencia ve ismini sayamayacağımız birçok yıldıza karşı
yüksek tedbirli oynamak zorundasınız.
İlk yarıya bakıyoruz: Sağ ve solda iki hızlı adam yani Serdar ile
Holosko. İkisi de çok doğru tercih. Hemen defansın önünde Ernst ve
Ekrem. Özellikle ilk yarı Beşiktaş çok az hata yaptı. Sürekli topun
olduğu yerde çoğaldılar. Akıllı kademe yaptılar ve çabuk çıkmaya
çalıştılar. Her şey tıkır tıkır işliyordu. Aslında dünyada hangi
takımı düşünürseniz düşünün kendi evinde de olsa M.United gibi bir
takımdan 1 puan almak başarıdır.
BU SONUÇ SÜRPRİZ DEĞİL
İkinci yarı yine her şey problemsiz gidiyordu. Denizli baktı ki
Manchester United oynamıyor; "Ben niye kazanmayım ki" dedi ve
Yusuf'u oyuna aldı. Düşünce ve karar doğru. Ama Yusuf yanlış. Çünkü
ne fizik olarak hazır ne de teknik üstünlüğünü karşısındaki
oyuncuya rahatlıkla kabul ettirebilecek bir kalite farkı var.
Gelelim her şeyin gittiği ana. O ana kadar Beşiktaş defansif olarak
da çok dikkatliydi. Mükemmel oynayan kaleci Hakan'dan dönen şutta
top Scholes kafası ile buluştuğunda zamanı durdurun ve tabloya
bakın. Böylesine iyi mücadele ettiğiniz maçta böylesine markajsız
kalan bir oyuncu olabilir mi? Olursa ne olur? Bu oyuncu Scholes
olursa tabii ki gol olur. Ve ondan sonra da her şey biter.
Beşiktaş'ın kaybetmesi sürpriz değil. Ama böyle kaybetmesi çok
üzücü. İddia ediyorum; bir daha Manchester United'ı hiçbir takım
böyle yakalayamaz. Ve yine iddia ediyorum, CSKA da, Wolfsburg da
İstanbul'da Manchester United gibi böylesine rölanti oynamayacak.
Ama Beşiktaş hep dün geceki gibi istekli ve konsantre oynayıp çok
basit goller yemezse grupta bazı şeyleri başarabilir.
Atıf Keçeci- Beşiktaş bu sonucu hak etmedi
-Zaman
[page_end]Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi'nin ilk maçında İnönü'de
İngiliz devi Manchester United'ı ağırladı. Stattaki taraftar
şöleni, inanıyorum ki futbolun beşiği denilen ülkenin ve de UEFA
ilgililerini şaşkına çevirmiştir.
Mustafa Denizli, Galatasaray maçındaki yanlışlarından arınmış ve
gereken isimlere forma vermişti. Başlama vuruşuyla birlikte coşan
tribünler futbolculara da itici güç olmuştu. İlk 45 dakikada
sahanın her yerinde Siyah-Beyazlı oyuncular vardı. Rakibi, dünya
devi değil sıradan bir takım gibi algılamışlardı. Orta alanda
özellikle Ernst ilk müdahalelerde başarılı olup rakipten çaldığı
toplarla takımını atağa kaldırmada oldukça başarılıydı. ManU'nun
geniş alanda top yapma isteği, Beşiktaş'ı koşu yapmaya zorlamak ve
yormak üzerineydi. Kartal dün gece de kanatlarını kullanmamakta
ısrarcıydı.
İbrahim Kaş orta çizgiyi geçmezken, İbrahim Üzülmez bir iki bindirmenin dışında rakip yarı alanda görülmedi. Nobre tek santrfor oynarken ManU, forvette Valencia ve Rooney ikilisini kullandı. Bu durum Beşiktaş defansının ileri çıkma arzusunu frenleyen ana unsurdu. Göbekten ve yerden pas yapma rakip defansın özellikle ortasında oynayan Evans ve Vidic'in hava toplarındaki başarıları düşünüldüğünde yanlış değildi. Ancak final paslarını rakipten geçirememe, pozisyon bulmada sıkıntıya yol açtı. Kazanılan kornerlerde de sonuca gidememenin sebebi gene yüksek topları kazanmadaki olumsuzluklardı.
İkinci yarının başlamasıyla birlikte top gene takımımızda kaldı. Dün gecenin en başarılısı Ernst'e Tabata da ayak uydurdu. Orta alanda top yaparak hazırlık paslarıyla ikinci bölgeyi rahatlıkla geçmemize rağmen son hareketlerde gene başarıyı yakalayamıyorduk. Serdar Özkan-Yusuf ve Tabata-Tello değişiklikleri rakibin daha çok işine yaradı. Zira sağdan Valencia'yı daha önce Serdar kontrol ederken Yusuf her zamanki gibi uzaktan seyretmekle yetindi. 65'ten sonra ManU'yu 18 içerisinde daha çok görmeye başlamamız bizleri tribünde tedirgin ederken kulübenin hiçbir önleme ihtiyaç duymaması enteresandı.
Ve 'görünen köy kılavuz istemez' misali Manchester golü buldu. 6 pas dışında baskı altında olmayan Scholes'un kafa ile tekrar vuruşu tribünleri kahreden gol olarak tabelaya yazıldı. Sonrasında daha da kontrollü oynayan İngilizler hiç de hak etmedikleri 3 puanı aslanın ağzından kapar gibi alıp gittiler. Önce taraftara, sonra takıma hakikaten yazık oldu. Bu hak edilen bir sonuç değildi. Ne yapalım ki futbolun adaleti yoktu.
Ali Sami Alkış- Maçı gücüyle değil tecrübesiyle kazandı -Star
[page_end]Yüksek tempoyla oynandığı bilinen İngiliz futbolunda,
bu hıza alışmış Manchester United’a karşı aynı silahla karşılık
vermek; ilk bakışta mantıklı gelmeyebilirdi. Bu açıdan kontrollu
oynamanın bir izahı olabilir...
Ama Beşiktaş; ilk yarıda o kadar yavaş, ağır ve hantal oynuyordu
ki, bunun kontrollu oyunla hiçbir ilgisi yoktu.
Yakın geçmişte İngilizler’den 8 yemiş bir takım olarak; öncelikle bu türden acı akıbeti bir kez daha yinelemek korkusu, Beşiktaş’ın ayaklarına pranga vurmuştu.
Galatasaray karşısında yenilmiş 3 gol, bu endişeyi daha da dramatik hale getirdiği için; işi ağırdan almak genel strateji haline gelmişti.
Beşiktaş o kadar ağırdı ki; Ekrem Dağ önüne atılan topa yetişene kadar; 4 metre arkasındaki Manchester’lı futbolcu ondan önce yetişip pozisyonu bozuyordu.
İngiliz takımı; çevir kazı yanmasın tadındaki tempoyu beğenmiş olacak ki; onlar da bize uydu... Ama aradaki fark şu: Biz ilk yarıda Serdar Özkan’ın iki serseri vuruşuyla sınırlı kalırken; onlar 4 kritik pozisyonda, gole çok daha yakın oldular. Birinde, Hakan parmaklarının ucuyla son anda tehlikeyi önleyebilmişti.
Ancak ikinci yarı, sürpriz bir şekilde Beşiktaş’ın dirilişiyle başladı. Arka arkaya ciddi şekilde sokuldu, 8 milyon euroluk yeni transfer Tabata’nın şutuyla gole de çok yaklaştı. Ama topu kalecinin göğsüne nişanlayınca, Teknik Direktör Mustafa Denizli kulübede neredeyse çılgına döndü.
Denizli ilk bir saatin sonunda Yusuf Şimşek’i sahaya sürerken; Manchester United’a neredeyse tek başına kafa tutan Serdar Özkan’ı dışarı alması, ne kadar doğruydu?
Beşiktaş, dünya çapındaki rakibi Manchester United’a karşı ikinci yarıda başa baş bir mücadele verdi.
Kaybetmesi, aradaki tecrübe farkındandı. Yazık!
Güven Taner- Moral ve umut veren oyun -Star
[page_end]Bu bir akıl maçıydı her şeyden önce. Beşiktaş futbolun
hemen her verisi ile kendisini aşan rakibinin bu özelliğini
unutmadan oynamalıydı. Kazanmak çok şeydi. Moraldi, puandı,
paraydı, ilerisi için büyük kredi almaktı. Gruptan çıkmak için
önemliydi. Ancak yitirmek her şeyin bittiği anlamına gelmeyecekti.
Çünkü ikincilik de gruptan çıkmaya yetecekti.
Beşiktaş bunun için umutsuz değildi maça başlarken. Zaten umudunu
yitiren her şeyini yitirir. Umudunu yaşatacak kontrollü bir oyunu
seçti. M.United da aynı kontrollü oyundan yanaydı. Ancak topu
kazandığında ya da Beşiktaş’ta bir hata yakalamanın pususuna
yattı.
Beşiktaş’ın 4-2-3-1 uygulaması böyle güçlü rakiplerle boğuşurken kanatları savunmakta zorluk yaratıyor. Dün de rakibin iki hücum ustası Valencia sağdan, Nani soldan İ.Üzülmez ve İ.Kaş’ı bunalttı. Savunmada zorlanan bu adamlar hücuma pek az çıkabildiler. Nobre önde iyi bastı. Bugünkü formuyla Nihat’ın Nobre’nin görevinde yarar sağlaması olanaksız. S.Özkan çalıştı, ama o ne yapacağının kararını veremediğinden üretken olamadı. Holosko, hücuma çıkan rakipleri kovalamaktan kendisi hırpalayıcı bir hücum özelliği gösteremedi.
İkinci yarıda M.United’ın özellikle yavaş oynamadığı, daha ileri bir hız vitesi olmadığı ortaya çıktı. Denizli bunu görüp 59’da koşan ama dağınık Serdar’ı çıkarıp koşamayan, ama topu kullanabilen Yusuf’u, on dakika sonra da Tabata’nın yerine Tello’yu aldı. Daha iyi hücum etmek, maçı almak istedi! Bu gelişme hücumda topu tutabilmeye katkı sağladı, ama yanı sıra orta alandaki savaşım gücünü kırdı. M.United’ın daha çabuk hücumlara başlamasına neden oldu. Adamlar azıcık çabuklaşarak gollerini buldular.
Beşiktaş dün akşam moral kırıklığını aşmasına yardımcı olacak bir verimdeydi. Bu oyunu ile süper ligde kendine gelecektir.
Turgay Demir: Fark burada -Fotomaç
[page_end]Burası Şampiyonlar Ligi, annemizin ligi değil.. Kafasında tilki dolaşmayan bir hakemin yönettiği bir maçı izlemek ne keyif. İtalyan hakem hata yapsa bile gördüğünü çaldı, eyyam yapmadı. Fazla söze gerek yok.
Duran toptan sonuca gitmek için çok fazla tekrar yapmak gerekir de ondan. Beşiktaş kornerleri laf ola beri gele kullandı. Ne ön direk, ne arka direk taktikleri vardı. Ceza sahasına öylesine ortalandı toplar hasbelkader gol olursa olacaktı. Olmadı..
Rakibi ne kadar güçlü olursa olsun, taşları yerinden oynanmamış,
motive olan bir Beşiktaş'ın neler yapabileceğini bu maçla görmüş
olduk. Şanssız bir golle de olsa Beşiktaş son derece iyi oynadı.
Yazık oldu demek istiyorsanız tam zamanıdır.
Ersun Yanal- Türk futbolu için ders gibi gece
-Vatan
[page_end]MÜCADELEYİ beğendim... Beşiktaş takım savunmasını, top rakipteyken kapatmayı becerebilen bir ekip. Oyun temeli çok iyi olan bir takıma karşı, hızlı oynayabilen, rakibinin sahasına çok hızlı gelen bir ekibe karşı Beşiktaş canla başla mücadele etti. Bu rakibe göre az pozisyon verdi. Manchester United’ın kalitesi Beşiktaş’ı yenmeye ne yazık ki yetti. İngilizler’in zorlandığını düşünmüyorum. Onlara galibiyet lazımdı onu aldılar.
DÜN gece total futbolun nasıl oynandığını, yıldızların bir takıma nasıl katkı yaptığını, top rakipteyken savunmaya nasıl yerleştiklerini, önemli bir ders olarak izledik. Hücuma çıkarken de aynı takım formatına bağlı olarak, bireysel yeteneklerin sadece takıma katkı için yaratıcılıklarını gösterdikleri gördük. Nasıl bir kaliteli takımın hareket ettiğini seyrettik. Burada başka bir açılım yapmak istiyorum.
TÜRK futbolunda geldiğimiz noktada ve futbolumuza hizmet eden futbolcuların tabii ki teknik adam ve yöneticilerin takım oyununa nasıl katkı yapması gerektiğini gördük... Manchester’da bir futbolcu herşeyi yaparken bizde herkes kendi telinden çalıyor.
BEŞİKTAŞ hücumda etkili olamadı. Karşısında iyi bir takım vardı. Ama takım olarak oynadıkları için kaliteli futbolcular kaliteli bir takıma dönüşmüştü. Beşiktaş ligdeki motivasyonun çok üzerinde motivasyonla oynamasına rağmen bu kaliteli takımı çözemedi. Pozisyona giremedi. Mustafa Denizli de bu coşkulu takımın başında çok motive bir şekilde duruyordu. Sonuçta Rijkaard’ın dediği noktaya geliyoruz... Bizim oyuncularda herşeyden biraz var ama tamamı yok. Maç berabere de bitebilirdi. Ama mücadele etmek herşeye yetmiyor. Onu kalite ile tamamlamaları lazım...
ELEŞTİRİYE YER YOK
BİR tek Manchesterlı oyuncunun takım disiplinini bozan riskli bir hareket yaptığını göremedik. Çünkü kazandıkları paranın onların şova yönelik hareketlerinden değil, takıma katkılarından geldiklerini biliyorlar. Rooney, Nani, Valencia Türkiye’de örneklerini göremediğimiz futbolcular... Bizde herkes kendine oynuyor ama onlarda çalımı bile takımı ileri taşımak için atıyorlar... Bu tablo içerisinde Beşiktaş’ı suçlamak onları eleştirmek doğru olmaz. Çünkü Beşiktaş Türkiye’nin şampiyonu olarak Devler Ligi’nde oynuyor. Bizi temsil ediyor. Bizim aynamız Beşiktaş...
ARTIK daha çok takım oyununa katkı yapan futbolcuları seçerek takım oluşturmaya çalışmalıyız. Mücadelemizin yanına kalitemizi ancak böyle ekleyebiliriz. Sonuç olarak Manchester hiç de zorlanmadan çok iyi mücadele ettiğini düşündüğüm şampiyonumuzu yendi...
HİÇ zorlanmamaları kadar hiç pozisyon vermemeleri, oyuna ne kadar hızlı çıktıkları ve oyunu nasıl paylaştıkları ders olarak belleklere yerleşti...
Haşmet Babaoğlu: Gol ayağı yok -Fotomaç
[page_end]Tam en azından bir puandan emin olduğumuz ve Beşiktaş'ı alkışlamaya hazırlandığımız bir sırada skor tabelası değişiverdi. Ne diyorsunuz? Matematik bir dille söyleyelim: Serbest vuruşlar hariç 78. dakikaya kadar Beşiktaş kalesinin önüne hiç kalabalık gelmedi United!
Galatasaray maçında da gördük, siyahbeyazlıların oynadığı futbol neden skor tabelasına yansımıyor? Golü sadece golcüler atmaz elbette. Ama şunu bilelim ki, Beşiktaş'ın gol ayağı yok! Herkes ya asist yapmaya ya da olur olmaz yerden şut atmaya oynuyor.
Şampiyonlar Ligi birkaç gömlek büyük geliyor. Yalnız Tabata'ya
değil, Beşiktaş'ın bütün yabancılarına büyük geliyor. Beşiktaş daha
başta işi şansa bırakmış, biz üzerine laf tüketiyoruz. United
hiçbir şey oynamadan üç puan alıp gitti. Denizli'nin bunda payı yok
mu? Var tabii! Sezon başında dönmek istemedi Denizli! Neden? İşte o
gerekçeler hâlâ devam ediyorsa, ki ediyor. Bir hoca için boşa kürek
çektiğini bilmek çok acıdır! Onu çalışmaktan soğutur.
Oktay Karacan- Manchester almadı Beşiktaş verdi
-Zaman
[page_end]Beşiktaş 3-0 kaybedilen Galatasaray maçı kadrosundan
farklı olarak sahaya, Nihat yerine Nobre, İsmail yerine İbrahim,
Yusuf yerine Holosko ile başladı.
Denizli muhtemelen lig maçında sahaya sürdüğü tertibin bir
zorunluluk ya da bir kararlılık ürünü olduğunu ispat eder gibiydi.
Zorunluluk olamaz, Bobo sağlam olduğu halde kadro dışı, Tello sakat
olmadığı halde kenarda. Demek ki kararlılık.
Manchester United yıllardan beri 4-4-2 sistemini gözü kapalı oynayan, orta sahası itibarıyla yüksek enerjiye sahip, sürprizli ve atletik bir takım, bilhassa Carrick bir önceki cümlenin özetidir mesela.
Beşiktaş belli bir oyun planı ve sistemi olmayan, geçen yıldan bu yana orta sahası kırılgan ve United karşısında iki ön liberonun önüne üçlüye dizdiği Serdar, Tabata, Holosko savunma yapabilen oyuncular değil. Bu manzara oyunun başında ürkütücü sonuçlara çağrı yapar gibi duruyordu.
İlk yarıda sağ kanadını genç Valencia'nın bireysel yetenekleri sayesinde iyi kullanmasına karşın Manchester korkutucu oynamıyor. Nani, Rooney, Anderson hızlanma ve kalabalıktan çıkma yeteneklerini sadece test ediyor, Carrick Tabata'yı ölçmekle görevli. Manchester United ilk yarıda sadece keşif yapıyor gibi ve bu hissiyat da tıpkı maç önünde olduğu gibi ürkütüyor insanı, United'ın ikinci yarılardaki üretkenliği malum.
Ferguson oyunu kazanma hamlesini son 25 dakikada yaptı. Beşiktaş, orta sahasının silikliğinin Carrick'in varlığını anlamsız kıldığını görerek bu oyuncuyu kenara çekip iki forvete döndü. Zaten etkisiz, orta saha yuvarlağı dışına çıkamayan bir Tabata karşısında Carrick'in gereği yoktu belli ki. Mustafa Hoca'nın, Ferguson'ın Berbatov ve Owen'a dönüp Rooney'i almasına verdiği karşılık akıllıcaydı. Tabata kenara alınıp Tello'nun oyuna girişi daha fazla oyunu diklemesine oynama isteğini gösteriyordu.
Kim girerse girsin rakibin gücü ve kalitesi karşısında etkili olamadı. Beşiktaş'ın tempoya ve yaratıcı oyuncuya ihtiyacı var.
Scholes'un attığı gol bir Manchester klasiği değil belki ama, böylesine dengeli oynamasına karşılık basit bir hata ile bir çuval inciri berbat etmek Beşiktaş'ın tarzı. Kısacası, Manchester 3 puan istedi, Beşiktaş verdi.
Kimi zaman bu kaderi kabullenmeyen bir isyankara ihtiyaç duyarsınız, dün akşam Beşiktaş'ta böyle bir isyankar yoktu. Oyuna sonradan girenlerden ne Yusuf ne Nihat bu rolü üstlendiler.
Enerjisi 90 dakikaya yettiği gün Serdar bu işleri başarabilir mi göreceğiz.
Mustafa Denizli, Ekrem Dağ'dan Ayhan; Serdar Özkan'dan Arda yaratmaya çalışıyor. Yetmiyor, bir de Tuncay'a ihtiyacı var. Ekrem'i Ayhan yapmaya çalıştığına göre, devre arasında Fink'i satıp bir Tuncay bulabilirler.
Beşiktaş'ın en iyi mevkii yine tribünlerdi, bu kez maç sonu skora gösterdikleri olgun davranışla...
Bravo, seyirci takımdan daha esnek ve daha açık görüşlü...
Erman Toroğlu: Fark var -Hürriyet
[page_end]TELEVİZYONDAN nasıl gözüktü bilmiyorum ama
maçı canlı seyredince biraz da dikkatli bakınca, insanın morali
bozuluyor. Öncelikle futbolun temel ilkelerine göre iki takım
arasında büyük fark var. Hem de dağlar kadar.
Manchester United sahaya mükemmel yayılıyor. İleriye
doğru 10 metre koşuyorlar, öne veya yana depar atıyorlar, 6-7
futbolcuları boşa çıkıyor. Topu kaptırdıklarında geriye ve yana 5-6
metre depar atıyorlar. Bu sefer de rakip için bütün alanlar
kapatılıyor. Diyeceksiniz ki, “Bu kadar kolay mı?” Değil tabii ki.
Çok çalışma isteyen, dikkat isteyen, özveri isteyen, futbol tekniği
isteyen, oyun anlayışı isteyen bir olay bu. Adamlar sanki son iki
yılın arabası gibi. Bizim Beşiktaş ise eski model. İtiyorsun,
itiyorsun gitmiyor. Giderse gelmiyor, gelirse gidemiyor.
Yusuf Şimşek top tekniği yüksek bir oyuncu. Ama tek yönlü bir
oyuncu. Ernst de mesela çok mücadele eden bir oyuncu ama o da tek
yönlü bir oyuncu. Beşiktaş takımında böyle en az 8-9 oyuncu
sayabiliriz. Peki, rakipte tek yönlü kaç oyuncu var? 1-2 zorlasan,
çıkaramazsın.
İki takım arasındaki fark büyük dedik.
1-0’lık netice de bu farkın karşılığı değil. Peki bu neden oldu?
Manchester United, “Körün taşıyla, kazaya gitmeyeyim” diye son
derece kontrollü oynadı. Ne çok fazla kendi ceza alanına girdi, ne
de çok çabuk hücuma çıktı. 60’tan sonra biraz kımıldadılar. Zaten o
zaman da golü buldular. Peki bu kımıldamada Beşiktaş’ın rolü var
mıydı? Vardı. Yusuf ve Tello oyuna girince Beşiktaş’ın defans gücü
otomatik olarak zayıfladı. Manchester United da anında görüntüyü
yapıştırıverdi.
Beşiktaşlı kendini tatmin ediyor
Beşiktaş seyircisi bağırıyor. Allahları var iyi de bağırıyorlar.
Ama, kendilerini tatmin ediyorlar. Ne rakibe, ne kendi
futbolcularına, ne de hakeme en ufak bir etkileri yok.
Beşiktaş’ın gruptaki rakibi Manchester United değil. Ben
Mustafa’nın yerinde olsaydım kulağımı tıkardım. Madem mücadele eden
bir kadroyla çıktım sahaya, maç da ortada geçiyor. Aynen devam
ederdim. Ne Yusuf’u kullanırdım, ne de Tello’yu. Maçı berabere
bitirirdim. Çünkü bir puan bile bu grupta ileride çok işe
yarayacak. Beşiktaş, CSKA Moskova’yı geçmeye çalışıp, rakip olarak
Wolfsburg’u seçmeli. Yani, onlarla Almanya’da berabere kalmalı,
burada yenmeli. İngiltere’deki Manchester United rövanşına kayıp
bakacaksın. Yani dolmuşa gelip, burada üç puan bırakmayacaktın.
Dün gece Manchester United golü daha erken bulsaydı Beşiktaş için
daha kötü olurdu. Mecburen gol atmaya gideceklerdi ve daha
fazlasını da kesin olarak kalelerinde göreceklerdi. Ama, madem
oyunu böyle götürüyorsun bırak öyle gitseydi.
Bizim hakemlerimiz hakemlik görsün
İtalyan hakem ve yardımcıları zaman zaman ters işler yaptılar.
İngilizler zaten itiraz etmiyorlar ama bizim futbolcularımız haklı
dahi oldukları pozisyonda, hakem yabancı olunca ağızlarını dahi
açamadılar. Fenerbahçe-Bursaspor maçında Fenerli oyuncuların hakeme
yaptıkları hareketlerin bir tanesini Avrupa arenasında yapın da
boyunuzun kaç santim olduğunu o zaman göreyim.
Düdükleri yanlış da çalsa, doğru da çalsa İtalyan hakem tarz ve
hareketleriyle ödün vermedi. Kendisini tribüne şikayet eden İbrahim
Kaş’a da ne yaptığını hep beraber gördük. Hakemlik tavırdır,
kişiliktir, şahsiyettir. İnşallah bizimkiler de bu kavramları
öğrenecekler.
Recep Tekin: Sonuç yakışmadı -Fotomaç
[page_end]Muhteşem tribünler, muhteşem bir mücadele izledik dün İnönü Stadı'nda. Keşke sonuç da Kara Kartal için muhteşem olabilseydi. Futbol böyle bir şey işte, hata yapan kaybeder!
Manchester, Scholes'un kafa golüyle bu hatayı affetmedi. Sonrasında siyah-beyazlılar bastırdı ama nafile. O bildik sıkıntı; son vuruşlardaki yetersizlik ve telaşla gelen pas hataları dakikaları Kartal'ın aleyhine yiyip bitirdi. Bu mücadeleye, bu futbola, bu tribünlere sonuç hiç de yakışmadı. Ancak daha yolun başındayız. Biten bir şey yok.
Korkut Göze- Kızamadım -Hürriyet
[page_end]Aynı heves ve umutla koştular İnönü Stadı’na. Sayıları 30 bine ulaşıyordu. Ve unutmak istiyorlardı... Belediye maçını, Gaziantep ve Gençler’e kaptırılan puanları... Hele hele derbide yaşadıkları şoku...
Ve geride kalan enkaza bir daha dönüp bakmayacakları mucize bir
sonuç bekliyorlardı Manchester maçında.
Rakip, oyunu ağırdan aldı. Beşiktaş’ı ürkütmeden açığını kolladı.
Bu da Beşitaş’ın işine geldi. Rakibin gücü ve şöhretinden üzerine
çöken ve ayaklarına vuran stresten kurtuldu.
İlk 45 dakikada iki adamları Beşiktaş’ı uğraştırdı. Sağ kulvarda
Antonio Valencia... Ve solda 17 numaralı Nani. Ben Wayne Rooney’e
kilitlenmiştim. Bir süre sonra herkes gibi gözlerim Valencia’ya
kaydı. Adam kara bir bela. Deli İbo yinede iyi boğuştu. Rooney,
Sivok ile Ferrari’nin arasında kayboldu.
İlk 45 dakikada Beşiktaş’ın hücum hevesi, rakibin daralttığı alanda
etkinliğini yitirdi. Ardı ardına attığı üç korner... Ve Serdar
Özkan’ın rakibe çarpıp yön değiştiren şutu, tribünlere sunulan kısa
bir heyecan dalgasıydı.
Beşiktaş, ikinci yarıda oyuna ısında. Stres kayboldu, ayaklar
işlemeye başladı ve korkularından kurtuldu. Mustafa Denizli’nin bu
bölümde oyuna Yusuf Şimşek’i alması da özgüven patlamasının sahaya
yansımasıydı.
Allah’ı var... Seyircinin de hazırladığı nefis moral sofrasının
katkısı, Beşiktaş’ı ikinci yarıda farklı bir kimliğe
kavuşturdu.
Bir kaç isim oyunun bu bölümünde performansını daha etkili bir
seviyeye taşıyabilirdi. Bunu Tabata’dan bekledim. Özellikle Yusuf
Şimşek’in oyuna girmesinden sonra... Ama Denizli, oyundan aldı
Tabata’yı.
Yusuf’tan sonra Tello’nun oyuna girmesini herkes farklı yorumladı.
Bana göre, topu daha çok sahiplenme ve oyunu kontrol etme isteği
Denizli’yi böyle bir değişikliğe zorladı.
Başkaları bunu tek puana yatma planı gibi yorumladılar.
Olabilir!
Beşiktaş’ın bir gol aradığı dakikalarda kalesinde gördüğü gol,
savunmada hazırlıksız yakalanışın ağır bir faturasıydı.
Hakan’ın karşıladığı topa ikinci hamleyi rakibe bırakmak, ne
inanılmaz bir hataydı.
Herşeye karşın bu sonuca kızanlar oldu. Ama ben Manchester’ı
bizlere seyrettirdiği için Beşiktaş’a teşekkür ediyorum.