Yazarlar Beşiktaş için ne yazdı?
Beşiktaş'ın galibiyet serisi D.Bakır karşısında son buldu... Spor yorumcularının siyah-beyazlı ekip için yorumları şöyle oldu...
Mehmet Demirkol -Golsüz de güzel- Milliyet
Trabzonspor ve Manchester United’ın ahı tuttu diyebiliriz. Çünkü
hiç kuşku duymadan bu yıl seyrettiğim en tam ve en iyi Beşiktaş’tı.
Gol vuruşu kalitesi hariç tabii...
Sürekli ceza sahası içindeydiler. İsmail ve İbrahim forvetin bir
parçası gibiydi. Ferrari ve Sivok da neredeyse hep rakip yarı
sahada... Tüm bu hücum önceliğine rağmen Rüştü’ye ilk top 48’de
geldi. Güvenli, disiplinli ve çok şey arayan taraf onlardı.
Tabii bir kontratak üstadı olan Ziya Doğan’ın takımından
beklenmeyecek bir plansızlığın da buna katkısı büyüktü. Tazemeta’ya
uzun ve yüksekten top atarak, Ferrari ve Sivok’un onu çiğ çiğ
yemesine yol açmak dışında bir şey yapamadılar. Dolayısıyla
kaptıkları her top 2 saniye sonra yine Diyarbakır ceza sahası
çevresine geldi. Beşiktaşlılar neredeyse hiç geri koşmak zorunda
kalmadı. Ve dolayısıyla Beşiktaşlıların ne aralarındaki mesafe
açıldı ne de yoruldular.
Bu baskının karşılığında Ferrari, Nobre, Nihat sonra Bobo’yla çok
net pozisyonlar yakaladılar. Ama hem onlar kötü vurdu, hem Gökhan,
Gençler formasıyla büyük takımları deli ettiği günlerdeki gibiydi.
Bir nevi Trabzon’da Hakan, Manchester’da Rüştü kıvamındaydı.
Sonra Denizli, Beşiktaş’ın baskı oyununu daha da kuvvetlendirmeye
ve garanti golcüsü Bobo’yu oyuna almaya karar verdi. Ama bu 2
değişiklikten özellikle Fink’in yerini Ekrem’e bırakışı
Diyarbakır’ı biraz daha başka bir takım yaptı. Ortas ahada Fink’ten
boşalan alanları iyi kullandılar. Uzun ve yüksek toplardan çok,
pasla çıkmaya yeltendiler ve böylece Beşiktaş için oyunun boyu
uzadı, geri dönme zorunluluğu çıktı. Denizli’nin hedefinin tersine
baskının yoğunluğu azaldı. Erhan’ın, Rüştü ve direğe takılan
serbest vuruşu Tazemeta’nın ofsayt bayrağına takılan golü hep
kılpayıydı. Beşiktaş için çok iyi oynadıkları bir maç kılpayı büyük
bir kâbus olmaktan, orta boy bir hayal kırıklığına dönüştü.
Dün Beşiktaşlı için liderliğin kaçtığı kötü bir akşamdı, ama
sporsever için golsüz bir maçın da çok güzel olabileceğini gösteren
bir örnekti. İki takımdan emeği geçen herkesi kutlamak lazım Ama
özellikle yıllardır her daim elinden gelen her şeyi yapan Şener’i.
Dün gerçekten çok iyiydi.
Can Çobanoğlu- Beşiktaş, İnönü'de duvara çarptı- Fanatik
[page_end]Can Çobanoğlu- Beşiktaş, İnönü'de duvara
çarptı
Diyarbakır istediğini aldı diyebiliriz. Futbol adına ne yaptılar;
Orası kocaman bir soru işareti.
Haftaları üst üste koyup, deponu da moralle doldurmuşsan, yüzünü de zirveye dikmişsen, ayağına kadar üstelik de evinde liderlik koltuğu şansı sana gelmişse, ne yaparsan yapacaksın, geceyi üç puanla tamamlayacaksın. Mazeret üretmek kolay. Diyarbakır’ın sertliğinden de yakınabilirsin ya da hakem Bülent Yıldırım’ın zamana karşı aşırı hoşgörüsünden de... Bütün bunlar ve yazmadıklarımız, Beşiktaş’ın geceyi beraberlikle noktalamasının nedenleri ve niçinleri olmamalı. Stattaki maç başı heyecan, hem tribünlerde hem de futbolcular da ciddi beklentilerin olduğunu, taraftarın takıma, futbolcunun da kendisine güveninin geldiğini gösteriyordu. Kadro seçimini de Mustafa Hoca, doğru yapmıştı.
Evdeki hesap, çarşıya uymadı
Kara Kartallar, Ernst ve Fink’in çalışkanlığı, Nobre’nin kabalık
defans arasındaki çabuk ve tek vuruşlu gol becerisi ile Yusuf’un
kurnazlığını kullanmayı düşünmüşlerdi. Ama evdeki hesap, İnönü’ye
uymadı! Nihat ve Tello ters ayaklarla, kenarda oynadılar. Onlar
içeri girerken, Nihat’ın arkasında İsmail, Tello’nun arkasından ise
İbrahim Kaş, kenardaki boş alanı etkin kullanacaklardı. Bunu
yapamadılar. Yaptıkları anlarda ise, kenardan taşıdıkları topları
ceza sahasına ortaladıklarında oradaki Siyah-Beyazlı ayaklar
Diyarbakırlılar içinde eridiler. Aynı görüntü orta sahada da oldu.
Şener, Ayman, Barış, Abdullah hep ilk toplara bastılar. Sert
müdahale ettiler. Yorulmaz dedidiğimiz Ernst’i de Fink’i de bayağı
hırpaladılar. Nobre ve Nihat, göbekten içeri çok girince onların
öndeki yerini Yusuf ve Tello doldurmalıydı. Onlar da bu görevi
yapamadılar. Böyle anlarda inisiyatif alacak ve iş bitirecek
ayaklar gerekiyor. Ne Yusuf ne Tabata bunları yapmadı. Duvarı
aşamadı.
İstediklerini aldılar
Diyarbakır’da kendine göre doğrusuyla sahadaydı. Kısıtlı kadrosu,
geçirdiği kötü günler, hafta içi futbolcuların protestosu, kentin
sıkıntıları, onları sahada dengeli risk almadan oynamaya itmişti.
Diyarbakır, Beşiktaş’ın moral ve fizik gücünü önce durdurarak sonra
da bulursa golü atıp, bohçayı toplayarak 3 puanı cebine koyup
gitmeyi düşünmüşlerdi. Günümüz futbolunda aslında bu kadar katı
defans anlayışı yok. Ama burası Türkiye, bakılan şey de skor ve
sonuç ise, Diyarbakır istediğini aldı diyebiliriz. Futbol adına ne
yaptılar; Orası kocaman bir soru işareti.
Atıf Keçeci -Bu defa olmadı!- Zaman
[page_end]Atıf Keçeci -Bu defa
olmadı!
Beşiktaş için seri galibiyetlerine devam anlamında bir maçtı.
Kartal, seyircisi önünde oynamanın sağladığı coşkuyla kazanmak ve
15'inci haftaya avantajlı girmek istiyordu. İbrahimler'in
Üzülmez'inin dinlenmek, Toroman'ın ise maskeyle oynamak
istemesinden olmalı! kadroda yoktular. Bobo da herhalde rotasyon
anlamında kulübedeydi.
Klasik geri dörtlünün önünde gene Ernst ve Fink vardı. Bu defa
Ernst defansa daha yakın pozisyon alırken diğer Alman daha önde
görev yaptı. Sahaya dizilişe baktığımızda oyun kurucu olarak Yusuf
ve Tello gözüküyordu. Ancak Şilili Tello, ters ayağına rağmen ilk
yarı orta sahanın sağ, benzer şekilde Nihat da orta alanın sol
kanadında mücadele etti. İkinci devrede normal olan yapıldı ve bu
futbolcular kendi yerlerine döndü.
Ziya Doğan'ın binbir zorlukla sahaya çıkartmayı başardığı takımı idmansız, parasız ve moralsizdi. Konuk ekip, ilk yarıda biraz da sert oynayarak rakibine gol şansı vermedi. Siyah-Beyazlılar gene sisteme dayalı bir futbol anlayışı sergilemedi. Rakip ceza alanına bireysel çabalarla getirilen toplarla şans bulmak çabası içerisinde gözüktü.
Defanstan çıkışlarda orta alana aktarılan toplar, garanti paslar olmayınca organize bir atak geliştirilemedi. Bu maçta iyi işler yapması beklenen Yusuf Şimşek ise gene vasatı geçemeyen bir oyun sergiledi. Bu duruma müdahalede devre arasını bekleyen Mustafa Denizli, Tabata'yı Yusuf ile değiştirmekle doğrusunu yaptı. Nihat için de iyi şeyler söylemek dünkü futboluyla da mümkün değildi. Çok gayretli olmasına rağmen en büyük özelliği olan kenar bindirmeleri ve kaleyi gördüğünde vurma yeteneklerini ortaya çıkaramadı. İlerleyen dakikalarda eski hüviyetine dönme gayretlerini teknik direktörü yeterli görmemiş olacak ki Ekrem Dağ ile değiştirdi. Bu dakikada Fink de yerini Bobo'ya bıraktı.
Bu değişikliklerle forvet hattı üçlenerek çok adamla gol arandı.
Bu durum, Diyarbakır'ın orta alan hakimiyetini sağlayınca konuk
takım kontratağa çıktığında tehlikeli oldu. 76'da Erhan Şentürk'ün
sert vuruşunda Rüştü parmaklarının ucuyla topu çıkarttı. Meşin
yuvarlak direğe çarpıp uzaklaşınca tribünler rahat bir nefes aldı.
Sonrasında da enerjilerini son limitine kadar sahaya dökerek bir
puan alma başarısını göstermiş oldular
Atilla Gökçe -Konçerto yok- Milliyet
[page_end]Atilla Gökçe -Konçerto
yok
Beşiktaş’ın uzun soluklu zafer maratonu, İnönü’de
hayalkırıklığı ile bitti. Yakın tarihin değişmez gerçeği bir kez
daha kendini hatırlattı. Beşiktaş için en tehlikeli deplasman (!)
İnönü.
Hayır, taraftarının olumsuz ve gergin tavrından ya da takım
üzerinde yarattığı baskıdan dolayı değil. Ev sahibi olmanın
avantajıyla rakibini boğarcasına baskı kuran siyah - beyazlılar,
ofansif anlamda o kadar sorunlu ve öylesine çözümsüz ki zaman
ilerledikçe konuk takımın güveni tazeleniyor. Direnişten çıkıp daha
etkin ve yaratıcı oyuna yöneliyorlar. Dün ilk yarıda Diyarbakırspor
kendi cezaalanında yedili sekizli kalabalık savunma tahkimatı
yaparken, Beşiktaş’a topa vuracak alan ve zaman bırakmadı. Kalan
fırsatları da harcayacak yeteri kadar adamı ve yanlışı vardı
Beşiktaş’ın. Örnek mi? Ancak sekizinci kornerde bir kafa vuruşu
yapabildiler. Mert Nobre, takımın santrforu olduğu halde, golü bir
türlü hatırlayamadı. Bırakın golü, sadece tek şutla tamamlayabildi
maçı.
Mustafa Denizli’nin onbiri, hangi zorunlulukların ya da tercihlerin
sonunda çıktı İnönü’ye? Bunun yanıtını bilemiyoruz. Ama gördüğümüz
gerçek şu: Hem Nihat, hem Yusuf, hem de Nobre, hayale yapılmış
yatırımdır.
Yusuf’un rekor denemesi
Adı Kartal ama, bu kadar uçmamalı(!)... Yusuf top kaybında adeta
Delgado’yu anımsatarak rekor denemesine girişti dün. Diyarbakırspor
savunma ve orta alan oyuncularının presinden kurtulup bir derin pas
atamadan ilk yarıyı bitirdi. Nihat, en basit gollük vuruşu
yapamayacak kadar dağınık. Maçın en büyük gol fırsatını
yakaladığında soluyla vurmayı tercih etti. Ayak değiştirse golünü
atacak. Ama Nihat çözümlemeyi değil, inat ve ısrarı benimsiyor.
İnatla vuruyor, Gökhan’ın üzerine. Yine hücum karakterli dört
adamın içinde doğru işler yapmaya niyeti olan, enerjisi yetmeyen
adam Tello idi.
Denizli, Tabata, Bobo ve Ekrem’i aldı oyuna. Bobo ve Ekrem’de
gecikmişti. Maçın bitişe yaklaştığı dakikalarda Diyarbakırspor da
inanılmaz fırsatlar yakaladı, kullanamadı. En başta Sivok, sonra da
Ferrari’nin sağlam savunma performansı olası bir Diyarbakırspor
şakasını (!) önledi. Bir anlamda Diyarbakırspor galibiyeti
kaçırdığı için öfkelenebilir. Özellikle Erhan’ın Rüştü’yü de geçip
direkte patlayan vuruşundan sonra.
İki Rodrigo da (Tello ve Tabata) 45 dakika birarada oynadılar. Peki
ikisinden bir konçerto çıktı mı? Hayır!
Mustafa Denizli, takımına kazandırdığı özgüven duygusuyla
beklenenin üzerinde bir sıçrama yaptı... Günlerdir bunu
alkışlıyoruz. Ama alkışladığımız bu başarı, belki bir rehavet belki
de aşırı baskı yarattı, bilemiyoruz. Bildiğimiz şey, bu takımın bir
gün liderliği alsa bile “natamam” bir takım olduğudur.
Çok çalışmaları gerek çook!
Ali Gültiken- Bu kez olmadı- Sabah
[page_end]Ali Gültiken- Bu kez olmadı
Futbol enteresan bir oyun. Beşiktaş sezon başından bu yana oynadığı
tüm maçlardan daha farklı ve kazanmaya dönük bir oyun düşüncesi
içerisinde oynadı. Hiçbir maçta olmadığı kadar çok pozisyon üretti
ama golü atamayınca tüm bunlar sonuç getirmiyor. Oyunun içerisinde
alan bulan, oynamak için zaman bulan, istediği gibi oyunun yönünü
değiştiren ve organize eden, en önemlisi güvenli ve rahat işler
yapan taraf Beşiktaş. Rakip saha içerisinde hiçbir zaman
bulamayacağı kadar oynama rahatlığı ve pozisyon üretme becerisi
yine Beşiktaş'ta. Ama bu kadar pozisyona girip bunlardan
yararlanamamak da ayrı bir konu. Çünkü Beşiktaş üst üste gelen son
haftalardaki galibiyet serisinde birçok maçta kendi yarı alanı
içerisinde oyunu kabul edip daha çok kapanarak rakibi üzerine çekip
kontrataklarla sonuca giderek kazandı. Belki futbol olarak çok göze
hoş gelmedi ama yakaladığı net pozisyonlar ve attığı gollerle
kazanmayı bildi.
Dünkü görüntü bunun tam tersi. Rakibini baskı altına aldı. Oyunun büyük bölümünü rakibinin sahasında oynadı. Bir maç içerisinde kazanmak için denenebilecek birçok organizasyonu da yaptı. Ama buradaki fark golü bulamamak oldu. Bulamayınca da rakibin direnci arttı. Bunda Diyarbakır kalecisi Gökhan'ın yaptığı önemli kurtarışların da etkisi olduğunun altını çizelim. Üst üste Nihat, Bobo, Ernst ve birçok oyuncuyla girilen pozisyonlarda başarılı oldu.
ŞANS ELDEN KAÇTI
Bu tür maçlarda bir de bu kadar çok oyun üstünlüğüyle oynarken
girdiğiniz pozisyonların çokluğu oyuncuya nasıl olsa tekrar
pozisyon buluruz düşüncesini de getirir. "Önümüzde daha zaman var,
yapabiliriz" diye düşünürken maalesef bu karşılaşmada süre kazanma
lehine kullanılamadı. Sahada oyunu zorlayan çok futbolcu vardı ama
hiç birinin çabası sonucu değiştirmeye yetmedi. Zirveye bu kadar
yaklaşmış ve şampiyonluk yarışındaki diğer rakiplerini büyük bir
baskı altına almışken böyle bir şansı kullanamamak gerçekten üzücü.
Bu haftalık bu şans elden kaçtı.
Yine futbolun her zamanki klasik deyimiyle "Bu maç bitti, önümüze
bakacağız" diyerek bu haftayı da kapatalım.
Sergen Yalçın -Öyleyse, balon patlar işte böyle- Fanatik
[page_end]Sergen Yalçın -Öyleyse, balon patlar işte
böyle
Sen gereken her şeyi sahaya yansıtmazsan, balon böyle patlar. Kendi
düşen ağlamaz.
Liderlik şansını böylesine elinin tersiyle iten bir Beşiktaş olamaz, olmamalı da, o tribünleri dolduran, 90 dakika boyunca takımını yürekten destekleyen taraftara yazık öncelikle... Karşındaki rakibin gücü belli zaten... Diyarbakırspor’un hem puan olarak, hem de kadro kalitesi bakımından oyunu kendi sahasında kabul etmesi ve kontrataklarla araya bir de gol sıkıştırmayı düşünmesinden daha normal bir şey olamazdı. Buna karşılık sen büyük Beşiktaş olarak ne yapıyorsun, önemli olun bu. Cevap; hiçbir şey...
Beşiktaş takımının erken bir gol atarak maçı koparma adına daha istekli, arzulu olması gerekiyordu, ama nafile... Savunması tamam, onların önündeki ikiliye de kimse bir söz söyleyemez. Ama o forvet hattının hali neydi öyle... Bitikler ordusu adeta... Nihat olsun, Yusuf olsun, Nobre olsun, ayakta duracak mecalleri yok, hepsi sınırsız formsuz. Bobo nerede, Ekrem’le neden başlanmıyor maça? Bunu anlamak mümkün değil. Dikkat edin, Beşiktaş’ın en net pozisyonu, maçın 87. dakikasında bu ikilinin katkılarıyla yaşandı. Kaldı ki Beşiktaş’ın şöyle bir lüksü de yok; İyi oynayanları bir maç sonrasına saklayayım düşüncesi, Beşiktaş için geçerli olmamalı. En iyi, en sağlıklı, en formda, en güçlü kimlerse, onları sürmelisin ki sahaya, istediğini koparıp alabilesin. Sen bir Barcelona, bir Manchester United değilsin ki kadro olarak... Savaşarak, mücadele ederek kazanabilirsin ancak, onun için de formda isimleri süreceksin sahaya...
Sürekli yan orta saçmalığı
Tamamen kontrolün altında geçen ilk 45 dakika boyunca Beşiktaş’ın
forvetinde yer alan isimlerin çok daha gayretli, agresif ve üretmek
olması gerekirdi. Ekstra bir şey yapan yoktu. Sıradan oyuncu
gibilerdi. Siyah-Beyazlılar, oyunu tamamen rakip 18’e yıkıp,
pozisyon zenginliği ve organizasyon çeşitliliği üretmesi
gerekirken, ısrarla yan ortalara yüklenmesi şaşırtıcıydı. Çünkü
duran toplar dışındaki böylesi yan toplarda etkili olabilen sahada
Nobre’den başka bir ismin yok ki senin...
Bu ne rahatlık öyle beyler
Ayrıca son dönemde alınan galibiyetlerin getirdiği bir rehavet söz
konusuydu sanki. ‘Nasıl olsa bu maçı da bir şekilde kazanırım’
rahatlığı şaşırtıcı biçimde kendini belli ediyordu. Sen erken bir
gol bulamazsan rakibini cesaretlenirsin, direncini artırırsın,
sonra da ‘ah’lar, ‘vah’lar arasında işte böyle 1 puana razı
olursun. Artık kazanmak öyle kolay değil. Herkes savaşıyor. Buna
karşın sen gereken her şeyi sahaya yansıtmazsan, balon böyle
patlar. Kendi düşen ağlamaz.
Gürcan Bilgiç- Tadımlık futbol, cilveli sonuç- Sabah
[page_end]Gürcan Bilgiç- Tadımlık futbol, cilveli
sonuç
Beşiktaş'ın ilk yarıdaki coşkusu ve kazanma isteği karşısında,
tabelanın sıfırla sona ermesi anlaşılır gibi değildi.
Ziya Doğan'ın rakip tanımayan 'adam adama'sı; bu istekli, bol
paslı, alan kapatmalı ve yardımlaşmalı oyun nedeniyle, apışıp
kalmıştı adeta sahada.
Örüyordu sahayı Beşiktaşlı oyuncular... Geride bıraktıklarına bile
neredeyse rakip ceza alanı yayına kadar gelip, beklemeyi tercih
ettirecek kadar kan kusturuyorlardı baskılarıyla rakibe. Nobre,
Nihat veya Ernst kaçırıyordu fırsatları. Kendi sahalarında, tüm
tecrübelerine rağmen, topa "gol" yönünü verecek kararlı bir vuruş
yoktu. İkram üstüne ikram izliyorduk Diyarbakır ceza alanında.
Nihat Nobre'ye, Nobre Ernst'e, o Fink'e, Fink Yusuf'a
dolaştırıyorlardı topu.
Ne temposundan, ne de heyecanından şikayet edebileceğimiz, tadımlık
bir futboldu sahadaki. Hakem Bülent Yıldırım bile avantajları
uygulatıyordu. Önceki yönetimlerindeki kusurlarından arınmış, bu
heyecanın içine neredeyse "sıfır" hata ile girmişti.
Diyarbakırspor'un Şener Askaroğlu ile ayakta durmaktaki ısrarı,
maçın heyecan dozunu gittikçe arttırdı. Böylesine bunaldığı bir
maçta topu rakip sahaya çıkarıp, orada bir 30 saniye bile tutmanın
hesaplarını yapıyorlardı. Rahatlayıp nefeslenmek adına orta sahayı
kalabalık geçmekte de tereddüt etmediler. Ama ne Mendoza ne de
Tazemeta bu çırpınışın bir parçası oldu ve iki stoperin göbeğinde
Beşiktaş defansının bir parçasıydılar.
GÖKHAN'IN PARLAK GECESİ
Mustafa Denizli önce Tabata ile hücum kurgusuna bir düzen getirmek
istedi. Bunun üstüne Bobo'yu da Ekrem'i de maçın ağırlığının altına
soktu. Ama "panik" adamlarının karşısında, kaleci Gökhan Tokgöz,
kariyerinin parlak gecelerinden birini İnönü'de yaşamaya
kararlıydı.
Fenerbahçe de sekiz maçlık serinin ardından Gaziantep'te görmüştü
kırmızı ışığı...
Beşiktaş "radara" yakalanmadan, şehir şehir makas atarken, hiç
hesaplamadığı bir anda Diyarbakır'a çarpıldı.
Herkesin nefesinin kesildiği bir yolculukta, rakiplerine "nefes
alma" fırsatı verdi. Maçın sonucu için Beşiktaşlılar üzülsünler ama
kızmasınlar. Kötü oynayıp kazandıkları maçları düşünüp, futbolun
cilvesine dert yansınlar.
Erman Toroğlu -Lige renk geldi- Hürriyet
[page_end]Erman Toroğlu -Lige renk geldi
İLK 45 dakika bitiyor, şöyle bir düşünüyorsun, “Seyrettiğim maçtan
ne zevk aldım” diye. Hikaye. Beşiktaş muntazam top oynuyor,
Diyarbakırspor’un gücü zaten belli.
Siyah beyazlılar hücum ediyorlar, yeşil kırmızılılar savunuyorlar. Hücum eden takımın hücum zenginliği var mı? Yok. Klasik ayağa toplar, en ufak bir yaratıcı pas yok. Verkaç yok - pardon bir tane var- Onda da Ernst pozisyona giriyor şansına kaleciden çıkıyor. Çizgiye gidip orta yok. Çalım atarak ceza alanına girmek yok. Ve bu Beşiktaş böyle oynaya oynaya liderliğe gidiyor. Sonunda belki şampiyon da olur. Ama işte bizde oynanan futbolun kalitesi bu.
6 santrforla oynasan hikaye
Mustafa Denizli baktı ki pabuç pahalı, Bobo ile Ekrem’i oyuna aldı.
Dün gece oynanan maça bir bakın. Beşiktaş 90 dakika boyunca
Diyarbakır defansına karşı karşıdan kaç defa doldur boşalt yaptı,
kenardan aut çizgisine inip kaç tane orta yaptı. O zaman değil çift
santrfor 6 tane santrforla da oynasan hikaye.
Beşiktaş takımının çok yönlülüğü yok. Standart bir takım. Öyle sürpriz işler yapacak, tempoyu yükseltip alçaltacak oyunculara sahip değiller. Çok kötü oynadıkları maçları kazanmışlardı. Bu maçta o kadar kötü oynamamalarına rağmen berabere kaldılar. Bu iş böyledir.
8’de 8 yaramıyor
Diyarbakırspor biraz daha golü düşünseydi 3 puanla da
ayrılabilirdi. 8’de 8 yapmak hiçbir takıma yaramıyor. Fener 8’de 8
yaptı, takıldı. Beşiktaş yaptı takıldı. 8’de 8 yapan, 9’uncu maçta
dokuz doğuruyor. Haftalardır çok iyi oynayan Ferrari ilk yarı bir
laubalilik yaptı az daha gol yediriyordu. Kızılcahamam pirinci su
kaldırır ama futbol ukalalığını ve laubaliliği kaldırmıyor.
Maçta uzatmanın 4 dakikadan fazla olması gerekirdi. Uzatmalarda da uzatma oldu. Hakem Bülent Yıldırım onu doğru oynattı. Dün gece futbol iyi olmasa da iki taraf da iyi mücadele ettiler. Böyle kazanılan ve kaybedilen puanlar bence lige renk getiriyor.
Asker çok general yok
“F.Bahçe’de generel çok, asker az” diyoruz. Beşiktaş’ta da asker çok, general yok. Allah bazı yerlere çok veriyor, bazı yerlerde de bitirmiyor. Yusuf bir şeyler yapabilir. Onun da gücü yok. Tello ilk 45 dakika yok. Peki bütün bunların yanında Diyarbakır’ın gol pozisyonu var mı? O da yok.
Diyarbakırspor özveriyle oynadı
ÖYLE veya böyle Diyarbakırspor bir haftada kurduğu takımla böyle
futbol oynayabiliyor. Hatta “ligden çekileceğiz” diyen
yöneticilerine rağmen. Aferin onlara ve teknik direktörleri Ziya
Hoca’ya. Hakikaten özveriyle mücadele ediyorlar. Çünkü
karşılarındaki Beşiktaş’tan maddi olarak karşılaştırdığınızda
mukayese bile edemezsiniz.
Sahanın en iyilerinden biri Erdinç’ti ama şanssız bir pozisyonda
sakatlanınca son 10 dakikada defanstaki hava hakimiyetini
kaybettiler. Kaleci Gökhan’a fazla iş düşmedi. Çok önemli iki
pozisyonda top üzerine geldi.
İstanbul polisi devreye girince
İNÖNÜ Stadı’nda İstanbul polisi olaya girdikten sonra
tribünlerdeki pankartlar yok oldu. Karşı taraftaki Çarşı tribününün
ortası da fakurdayan kazan gibiydi. Herkes ayakta orası bir tuhaf
gözüküyordu.
Bu maçta o tribün çok muntazam gözüktü.
Reha Muhtar -Sen hâlâ şu NİHAT’ı oynatmaya devam et- Vatan
[page_end]Reha Muhtar -Sen hâlâ şu NİHAT’ı oynatmaya
devam et
GEÇEN hafta, Sivas’ta tehlike çanları açık açık çaldı ama... O
galibiyetlerin getirdiği saçma özgüven yok mu Mustafa Denizli’de?..
Sanki daha 7 hafta önce, doğru düzgün tek bir gol atamayan, 1
galibiyet-3 beraberlik-2 mağlubiyetle ligin altını süpüren takım bu
Beşiktaş değildi...
Anlattık durduk dedik ki Ernst’le, Fink’le, Ferrari’yle, Sivok’la, oynadıkları zaman Rüştü-Hakan, Üzülmez ve Toraman’la zor bela bir takım yaratılıyor...
Bobo formayı yeni giymiş, Beşiktaş da yürümeye başlamıştı.. Sağ ve sol kanatları yoktu bu takımın, Ekrem sağa ilaç oldu..
VE dedik ki: “Nihat bu haliyle bu takımın akordunu bozuyor...” Nihat oldu mu takımda, sağ kanattan bindirme yapılamıyor, oyun kısırlaşıyor... Çağdaş futbolda kanatlardan bindirme yapmadın mı gol atamıyorsun, fazla pozisyon bulamıyorsun...
Nihat hâlâ hazır değil, Beşiktaş o varken hem 1 kişi eksik oynuyor hem de takımın bütün ritmi ve akordu bozuluyor...
Ama hayır, Mustafa Denizli’nin idefikslerini yok etmek mümkün değil... Nihat’ın yanına bir de Beşiktaş’ın son haftalardaki gol makinesi Bobo’nun yerine Nobre’yi koyuyor ki, Rus ruleti daha heyecanlı olsun...
BEŞİKTAŞ zor bela kazandığı ritmi yine bozsun, yeni futbolcular deneyip, yeni Rus ruletleri oynayalım... Mustafa Denizli Diyarbakır’ı zor durumda diye iyice hafife almış...
Sanki maçı kazanması garantiymiş gibi, takımda bu sezon takıma oturmayan bütün futbolcuları sahaya sürmüş... Ekrem yok, Yusuf var. Bobo yok, Nobre var...Ve elbette vazgeçilmez Nihat, o olacak ki Denizli “Ben bu takımla bile kazanıyorum” diyebilsin...
Beşiktaş ve Denizli bu haliyle aldığı bir puana şükretsin...
MAÇ gidiyor, dakika oluyor 70... Hoca Bobo’yla Ekrem Dağ’ı alıyor, Nihat’ı ve Fink’i çıkartıyor.. Fink’i niye çıkartıyor?
Çünkü korku dağları bürümüş, Bobo’yla başlamamış, şimdi Nobre sahada, onu çıkarmak olmaz, o zaman Fink’i çıkar... Başından beri sığınakta yapılan hata, tüm savaş boyunca devam ediyor..
Arkadaş, maçın 70. dakikasından 75’ine kadar zaten adamlar yatıyorlar yere, kalkamıyorlar... 75’ten sonra ise zaten 11 kişiyle arkaya yaslanmış Diyarbakır... O saatten sonra, senin hatanı kim düzeltecek, kim açacak bu maçı, 11 kişiyle ceza alanının içine yığılmış Diyarbakır defansını?..
Şimdi mi geldi aklına Bobo, Ekrem...
MUSTAFA Denizli dostum... Eğer futbolcu kazanmak istiyorsan, önce takımı gerçek kadrosuyla çıkartırsın, o kadro atacağını atar, yapacağını yapar, sonra Nihat’ı mı adam edeceksin, Nobre’ye mi fırsat vereceksin, Yusuf’u mu hareketlendireceksin, alırsın 65’te, 70’te... Önünde koskoca devre arası var...
Kazanmak istiyorsan, verirsin Nihat’ın yanına yardımcını, uygularsın bir özel program... Beşiktaş deneme tahtası değil, tam takım oturmuşken, bozup, 1 puanı D.Bakır’a hediye etmek iş değil.. Yazık günah, bu giden puanları sonra çok ararsın...
DİLİMDE tüy bitse de bir kez daha söyleyeceğim... Sağ ve sol
kanatta birbirine bindirme yapacak 2’şer futbolcu oynamadan,
Beşiktaş gol pozisyonu çeşitliliği üretemiyor... Açıklarda Ekrem
sağda, İsmail veya Tello solda oynamadan, kanat organizasyonu
yapamazsın...
Nihat bu işin adamı hiç değil... Adam, girilen gol pozisyonunu bozuyor... Maçın 60’larında ceza alanın sağ tarafında öyle bir top geldi ki, kendisine sıfıra gidip ortalayacağı yerde topu geri pas yaptı, ceza sahasının içinden... Keşke “Nihat’ı denemeye devam ederek” sen haklı çıksaydın Denizli dostum..
Hiç olmazsa bu kadar Beşiktaş’lının ahı kalmazdı üzerinde.. Göz göre göre canı yanıyor milyonlarca Beşiktaş’lının giden 2 puana...
Mübarek olsun!..
Deniz Gökçe -Yorgun ve beceriksiz- Akşam
[page_end]Deniz Gökçe -Yorgun ve beceriksiz
Beşiktaş bazı kişiler tarafından maçın kolay favorisi olarak
görülüyordu.
Ancak bu kişiler Beşiktaş'ın peş peşe üç tane zor maç oynadığını ve
gol atmada büyük zorluklar çektiğini unutuyorlardı.
Bu zorlukların üzerine bir de klasik Ziya Doğan savunması
eklendi.
Diyarbakır geride sağlam bir dörtlüyle oynuyor, onların önünde
sahanın en iyi oyuncularından Barış ön libero olarak yer alırken,
iki kozu Ayman ile Şener de hem savunmayı hem de oyunun kontrolünü
ellerinde tutuyorlardı.
Beşiktaş ise orta alanı Fink ile Ernst bırakmıştı.
Tello, Nobre, Yusuf ve Nihat dönerek forvet oynuyorlardı.
Beşiktaş maçı ilk devrede kazanabilirdi.
8. 13. ve 44. dakikalarda Beşiktaş 4 tane gol pozisyonu
yakaladı.
Bunların üçünü Diyarbakır kalecisi Gökhan kesti.
Birini de Nobre dışarıya vurdu.
Maçın ikinci yarısında Mustafa Denizli, Yusuf'u oyundan alıp yerine
Tabata'yı monte etti.
Orta sahada oynayan ve Şener ile Ayman'a sürekli baskı yapan Fink
ile Ernst oldukça yoruldular.
Böylece oyun da yavaş yavaş Diyarbakır'ın gol pozisyonları bulduğu
bir şekle dönüştü.
Mustafa Denizli, oyuna müdahale ederek Nihat'ın yerine Bobo ve orta
alana Ekrem'i aldı.
Ancak maçın son demlerinde diri kalan takım Diyarbakır'dı.
49. dakikada Diyarbakır'ın hücumunu Rüştü zorla kesti.
76'da ise Erhan'ın şutunu Rüştü ve direk beraberce kurtardı.
Oyunun son anlarında Beşiktaş orta sahası diye bir şey
kalmamıştı.
Maçın Beşiktaş tarafında direnç gösteren oyuncuları Ferrari, Sivok,
Ernst ile Fink'ti.
Ki bunların hepsi savunma ağırlıklı oyuncular.
Diyarbakır'da ise kaleci Gökhan, Şener, Ayman ve Barış etkili
oynadılar.
Sanlı Sarıalioğlu -Seri bozuldu- Yenişafak
[page_end]Sanlı Sarıalioğlu -Seri bozuldu
İlk yarıda Beşiktaş kendi kendine oynadı. Diyarbakırspor hiç sahada
değildi. Sadece ceza alanının önünde kapandı kaldı. Beşiktaş'a gol
şansı vermemeye çalıştı, bunu da beceremedi. Beşiktaş biraz
becerikli biraz şanslı olsaydı ilk yarıda farklı bir skor elde
ederdi.
Yusuf ve Nihat dışında herkes görevini eksiksiz yerine getirdi. Defans hattı zaten hiç rahatsız olmadı. Üzerlerine gelen kimse yoktu. Ferrari'nin bir saçmalaması dışında Rüştü kalesinde yan gelip yattı. Savunmanın iki kanadındaki İbrahim Kaş ve İsmail kendi kalelerinden çok karşı kale önünde gözüktüler. Her ofansif girişime katıldılar ve etkili oldular. Fakat Nobre tek başınaydı. Yardımcısı yoktu. Yusuf bin pas hatasıyla oynadı. Her topu rakibe verdi. Yusuf herhalde bir daha bu kadar kötü oynayamaz. Nihat'ın da en ufak bir katkısı yoktu. Nihat'a da hayret. Adeta topu unutmuş.
Denizli ikinci yarıya Yusuf'u çıkararak başladı. Doğru bir değişiklikti. Aslında Yusuf'u ilk yarım saatte kenara almalıydı, gecikti. Ben olsam Nihat'ı da soyunma odasında bırakırdım. Mustafa Denizli bu oyuncuya 71. dakikaya kadar tahammül etti. Bobo'yu devre arasında oyuna almalıydı. Denizli'nin bu tür hataları yapmaması gerekir.
Kendi sahanda zayıf Diyarbakırspor'a karşı iki ön liberoyla oynamanın mantığını biri bana lütfen anlatsın. Ernst elbette oynayacak ancak Fink'e ne gerek var. Bu oyuncunun yerine daha yaratıcı biri oynatılmalıydı. Denizli "Ben kalemi sağlama alayım" diyor. Peki be kardeşim senin kalene gelen yok ki.
Şans Beşiktaş'ın yanında değil
İkinci yarıda Diyarbakırspor daha ofansif bir anlayıştaydı. Artık onlar da atak geliştiriyorlardı. Ve bu yarıda ciddi pozisyonlar da yarattılar. Ziya Hoca sadece savunma yaparak puan alınamayacağını anlamıştı. Beşiktaş çok adamla atak geliştirirken Diyarbakırspor savunma güvenliğini unutan Beşiktaş'ı zaman zaman az adamla yakalıyor ve gol sinyalleri veriyordu.
Bobo oyuna girdikten sonra çok fazla bir şey değişmedi. Ne Bobo oyuna ağırlığını koyabildi ne de Nobre karşı kale için tehlikeli olabildi. Tabata da skoru değiştirecek girişimlerde bulunamadı. Ekrem'in oyuna alınmasını anlayamadım. Fink çıktı benzer nitelikteki bir oyuncu takıma dahil oldu. O da ileriye dönük hiçbir şey yapamadı. Şans 85. dakikada yine Beşiktaş'ın yanında değildi. Bobo iki metreden kaleci Gökhan'ı nişanladı. Olmadı mı olmuyor.
Beşiktaş en kolay gözüken maçında tökezledi. İki çok önemli puan kaybetti. Artık Denizli gol için herhalde Bobo, Nobre, Batuhan üçlüsünden ikisini bundan sonra kullanmayı düşünür. Çok net olarak görüyoruz Beşiktaş'ta gol sıkıntısı had safhada.
Ali Sami Alkış -Nihat’a bu kadar bel bağlarsan!.. -Star
[page_end]Ali Sami Alkış -Nihat’a bu kadar bel
bağlarsan!..
Beşiktaşlı futbolcuların, “Takım Oyunu” bütünlüğüne kavuştuklarını
kabul etmek gerek. Sahada birbirlerini aramıyorlar; çünkü kimin
nerede olacağını biliyorlar. Bu yüzden paslaşmaları iyi ve
yardımlaşmayı da seviyorlar. Ancak ne var ki; tüm bu olumlu
gelişmeleri atak oluşturma ve atak geliştirmede iyi kullanmalarına
karşın, pozisyon üretmekte zorlanıyorlar.
İlk yarıda baştan sona kadar duruma hakim olan Beşiktaş, Ernst’in
yakın mesafe şutu dışında, pozisyon oluşturamadı.
Belli ki; Ziya hoca Ayman’a, Ernst’i kontrol etme görevi vermiş... Ama Alman futbolcu sahanın tümünü dolaştığı için, onu kontrol altında tutmak neredeyse olanak dışı... Ayman da bunu farkettiğinden, takip işinden koptu. Orta sahayı çekip çeviren, hammallığını üstlenen Ernst; ileri uçtakilerin verimsizliğini görünce; gol bölgelerine daha çok sokulmaya başladı. Nobre’nin bir-iki girişimi hariç, Beşiktaş’ın ilk yarıdaki tek hayati pozisyonu, onun şutuyla gerçekleşti.
Ernst daha ne yapsın?
Nihat kendi taraftarını çileden çıkaran hareketleriyle, “Ona nasıl bu kadar tahammül ediliyor?” sorusunu yeniden dillendirdi. Oyundan alınırken yuhalanması, ciddi bir uyarı!
Diyarbakır, genel olarak zorlayan bir takım görüntüsü sergileyemedi. Ama Beşiktaş, böyle bir rakibe karşı bile; gol atmakta zorlanıyordu. Üstelik zaman geçtikçe, “Takım Oyunu” düzeni, panik futboluna doğru tehlikeli bir yöneliş gösterdi... Ataklara telaş hakim olunca sonuç gelmedi.