Yazarlar derbi için neler dedi?
İnönü'de Beşiktaş'ın Fenerbahçe karşısında 3-0'lık zaferi ile son bulan dev derbi için spor yorumcuları köşelerinde şunları yazdı?
Rıdvan Dilmen -Beşiktaş ortak oldu- Milliyet
Teknik Direktör Mustafa Denizli’nin bütün değişiklikleri iyi
oturdu. Müthiş hamleler yaptı
Çok tempolu bir maç oldu. Beşiktaş sezonu kaybedeceğini çok iyi
biliyordu. Oyuncular, teknik kadro ve yönetim için çok kritik bir
oyundu. Beraberlik bile yetmiyordu.
Fenerbahçe ise rakibine oranla nispeten rahattı. Bu rahatlık zaten
maçın başında kendini belli etti. İlk 10 dakika Beşiktaş coşkulu ve
ataktı. Serdar ile net bir pozisyonu harcadı.
Bu dakikadan sonra orta sahası kalabalık olan Fenerbahçe pas
yaparak önce oyunu tuttu, ardından ibreyi kendi lehine çevirdi. Maç
sanki deplasmanda değil de tarafsız sahada oynanıyor gibiydi.
Fenerbahçe adına kaçan bir pozisyon ve direkten geri gelen topun
ardından ikinci yarı başladı. İlk saniyelerde Ekrem ile Beşiktaş
golü kaçırdı. Ardından üst üste şutlar attı. Özellikle Emre
sakatlandıktan sonra ceza alanı önünde ardı ardına gelen pozisyon
hataları Beşiktaş’ın bir anda iki farklı öne geçmesini sağladı.
Kazım da kırmızı kartla atılınca maçın farka gideceği belliydi ve
nitekim de farka gitti.
Beşiktaş üst üste kazanırken, Fenerbahçe’nin son üç deplasmandan
bir puan çıkarması gerçekten düşündürücü. Şöyle ki ofsayttan
yedikleri üçüncü gole bile itiraz etmediler. Hakem Fırat Aydınus
skora göre maç yönetti. İlk yarı açıkcası Beşiktaş’ın sert oyununa
izin verdi. Fenerbahçe’nin net penaltısını da bence çalmadı. İkinci
yarıda 1-0’dan sonra takdir haklarının çoğunu Fenerbahçe adına
kullandı. Kazım’ın pozisyonunda küfür varsa zaten atması
normaldi.
Teknik Direktör Mustafa Denizli’nin bütün değişiklikleri iyi
oturdu. Müthiş hamleler yaptı. Tello’yu, Uğur’u sokması önemli
kararlardı. Oyunun tüm kontrolünü eline aldı. Denizli kriz
yönetmeyi çok iyi biliyor. Sezon başında konsantre içinde değildi
ama sonra takımı toparlamayı başardı. Taraftar - yönetim kaosu
yaşanırken 6’da 6 yaparak Beşiktaş’ı yine yarışa ortak etti. Ancak
şunu da belirtmeliyiz takımın başarısı için taraftar - yönetim
ilişkisi düzelmeli. Ancak ben başarı geldikçe küfürün biteceğini
düşünüyorum.
Fenerbahçe’nin bu yenilgiden dersler çıkarması gerekiyor. Mesela
Kazım’dan santrfor olmaz. Forvet savunmayı yıpratmayacak, gol
atacak. Kazım’da bu özellik yok. Fenerbahçe kontratak takımı değil.
Bu görüntü ona yakışmıyor. Ayrıca Alex takımı tembelleştirdi. Alex
oynamayınca takım da duruyor. Bu oyuncunun 5-6- maç kötü oynamaya
hakkı yok mu? O kötü oynadığında diğerleri ne iş yapar. Bir gün de
Alex’siz kazanın.
Hakan Şükür -Fink Attı- Fanatik
[page_end] Hakan Şükür -Fink attı!
Fink hem taktik disiplini hem de sürpriz çıkışyla attığı harika
golle maçın adamıydı.
Son yıllardaki derbi üstünlüklerinin getirdiği aşırı güven ve son
lig maçını oynamamasıyla birlikte geçen 2 haftalık tatilin verdiği
rahatlıkla oyuna başlayan Fenerbahçe, belki de hayal bile edemediği
bir sonuç aldı. Ama görünen o ki, Emre sakatlandıktan sonra yerine
Santos’un geçişi, onun boşluğunu da Vederson’un doldurması, Daum’un
sistemindeki alternatifsizliğin en büyük örneğiydi (Deniz Barış,
Selçuk gibi oyuncular hiç düşünülmedi). Tüm bunların dışında
en büyük alkışı Beşiktaş’a göndermek gerekiyor. Nedeni ise stresli
çıktıkları karşılaşmada, kontrollü ve yüksek konsantrasyon içinde
oynayarak şampiyonluk yarışına yeniden 4 elle sarılmalarıdır.
Stresi, morale dönüştürdü
Maça gelince... İki takım da önce kontrollü oynayıp, sonra hücuma
çıkma gibi bir düşünceyle oyuna başladı. Nitekim maç bu şekilde
kontrollü giderken, Emre’nin sakatlığı ve aynı anda İbrahim
Üzülmez’in kanat bindirmesinde çok az kullandığı sağ ayağını (o sağ
ayağını en son 2003’te Galatasaray’a gol atarken kullanmış ve
takımının şampiyonluğunda önemli rol oynamıştı) kullanarak mükemmel
bir orta yapması ve Fink’in harika golü, var olan stresi morale
dönüştürmeyi başardı. Fink hem taktik disiplini hem de sürpriz
çıkışyla attığı harika golle maçın adamıydı. Arkasından iki
dakikalık coşku ikinci golü getirdi. Bobo’nun bu golü, tam bir
pivot santrfor golüydü. Topu saklayışı, yarım dönerek rakibinden
kurtarışı ve vuruşu, çok güzel bir hareketti. Lugano’nun yorgunluğu
ve hamle zamanlamasında gecikmesi de bu golde etkili oldu.
Mustafa Denizli damga vurdu
Mustafa Denizli’nin oyuncu değişikliklerindeki yüksek yüzdesi de
maça damgasını vurdu. Hafta içinde yazdığım yazıda, Kazım’ın
kendini özgüvenli gösterme çabasının tamamen bir senaryo olduğunu
belirtmiştim. Bunun örneklerini daha önce görmüştük. Bu tavrı, yine
kırmızı kart almasına sebebiyet verdi. Stres yönetimini kötü yaptı.
Fenerbahçe adına Mehmet Topuz, Alex, Santos, Kazım gibi oyuncuların
etkisiz oluşları, Alex’i idare edecek oyuncu azlığı, sonucu
belirleyen önemli faktörlerdi. Beşiktaş kanatları çok iyi kapayıp,
Fenerbahçe’yi kendi silahıyla vurdu. Derbideki Galatasaray’ı yenen
Fenerbahçe’yi kendi sahasında hapsedip, sabırlı oynayarak muhteşem
goller buldu ve kazanmayı bildi. Sivok, Ferrari, Ernst ve Fink
uyumu; göbekten hücum etme anlayışını bugüne kadar bize en iyi
gösteren Fenerbahçe’yi kilitleyen en büyük özellikti.
Fener’in güveni, Kartal’a geçti
Bu sonuç, belki bundan sonra Avrupa’da devam etmesi çok zor gözüken
Beşiktaş’ın bu kadro yapısıyla lige çok farklı asılacağının ve
üzerindeki kara bulutları savuşturacağının göstergesi oldu. Sonucun
bir başka yanı da bugünkü maçta Galatasaray’a ayrı bir motivasyon
getirmesiydi. Ancak ne kadar moral olsa da Galatasaray yüksek
konsantrasyon sağlayamazsa, deplasmanda iyi sonuçlar alan güçlü
Manisa’ya karşı zaman zaman zor anlar yaşayabilirler. Zirvenin bu
denli zevkli ve çekişmeli geçmesi, Dünya Kupası’na gidemeyen A
Milli Takımımız’ın bu açığını kapatması adına da çok önemli olacak.
Sonuç olarak Fenerbahçe, son yıllardaki derbi güveniyle başladığı
bu maçta kötü oynayıp farklı yenilerek, aynı güveni bundan sonraki
süreç için Beşiktaş’a bıraktı.
Mehmet Demirkol -Denizli Daum'u Devirdi- Milliyet
[page_end] Mehmet Demirkol -Denizli Daum'u
Devirdi
Fenerbahçe’nin dizilişi ve kadro tercihiyle
oyun stratejisi arasında büyük bir uyumsuzluk vardı. Oyun merkezi
bu kadar gerideyken tek santrfor Kazım ve hemen arkasında Alex’i
tercih etmek Beşiktaş’ın bu iki oyuncuyu kontrol etmesini
kolaylaştırdı.
Eğer strateji olarak standart bir deplasman oyunu oynayacaksanız elinizdeki daha yüzdeli ve tecrübeli bir santrforu sahaya sürmeniz, orta sahanızı da mümkün olduğunca sert ve iki yönlü kurmanız lazım. Böyle bir oyunu orta sahada Andre Santos, santrforda Kazım’la oynamak kolay değil.
Eğer Kazım’la oynayacaksanız, misal Santos yerine Özer’le oynayıp daha sıkı bir takım olmanız ve önde basmanız lazım. Ancak bu şekilde Gökhan’dan Emre’ye ve özellikle de Alex’e kadar bolca gol silahınız olur. Ve ancak böyle rakibin adam adama savunma tercihinden doğan boşluklardan yararlanabilirsiniz
Yani Kazım ve Alex’le oynayabilirsiniz, ama bu stratejiyle olmaz. Kazım, Avrupa Ligi ve Galatasaray maçında niye bu kadar övgü aldı? Rakip savunmaya yapılan presteki önemli rolüyle... Rakip savunmaya pres yapacak bir orta sahanız ve stratejiniz yoksa niye o oynuyor?
Bu temel yanlıştan Mustafa Denizli ve takımı çok iyi yararlandı. İkinci yarıda, iki golün geldiği üç dakikalık periyodun benzerini ilk yarıda da rakiplerine yaşattılar. Serdar Özkan, Galatasaray maçındakine benzer bir yetersizlik içinde olmasa, Fenerbahçe’yi daha erken krize sokabilirlerdi. Ancak bu çok hızlı ve yetenekli adam, toplara 11 yaşındaki bir çocuk gibi vurduğundan bu şansı kaçırdılar.
Ne olursa olsun soğukkanlılıklarını yitirmeden, oyun disiplininden kopmadan ilk yarının da üzerine çıkışları takdire şayandı. Savunmadan çok hızlı top çıkararak, Fenerbahçe orta sahasını işlevsiz kıldılar. Bu durumun Emre’yi fazlasıyla sinirlendirdiğini görmek için kartal gözlerine sahip olmaya gerek yok.
Bu anlara Beşiktaş savunmada Ferrari başta olmak üzere zaten
destek alamayan Alex ve Kazım’ı tamamen kadük kılan harika bir
performans ortaya koymayı böylece başardı. Uzak ve manasız şutlar
dışında çok az şey yaptırdılar rakiplerine. Ve gelen ilk golden
sonra onların soğukkanlılığı iştaha dönüştü. Andre Santos’u göbeğe
çekecek kadar paralize olan Daum’un takımı ise havlu attı.
Böylece zor zamanda sonuna kadar hak edilmiş bir zafer
kazandılar.
Tanju Çolak -Beşiktaş dur dedi- Fanatik
[page_end] Tanju Çolak -Beşiktaş dur dedi
Beşiktaş oyuna kontrollü ve canlı başladı. İki takımda ikinci bölge
diye tabir ettiğimiz alanda, orta saha mücadelesi yaptı. İlk yarıda
iki takımda birbirini yumruk almaktan kollayan boksör gibi
davrandıklarından üstünlük sağlayamadılar. Beşiktaş Fenerbahçe'nin
etkili ismi Alex'i, Fink ile adam markajı uygulayarak etkisiz hale
getirdi.
Beşiktaş oyuna kontrollü ve canlı başladı. İki takımda ikinci bölge diye tabir ettiğimiz alanda, orta saha mücadelesi yaptı. İlk yarıda iki takımda birbirini yumruk almaktan kollayan boksör gibi davrandıklarından üstünlük sağlayamadılar. Beşiktaş Fenerbahçe’nin etkili ismi Alex’i, Fink ile adam markajı uygulayarak etkisiz hale getirdi.
İkinci yarıya risk alan ve baskı ile başlayan yine Beşiktaş’tı. İbrahim’in ortasına gelişine vole vurarak gol yapan Fink bugüne kadar en yararlı maçını oynadı bana göre.
Fenerbahçe takımında bariz bir şekilde göze çarpan eksiklik, vites büyütmeyen oyuncu sayısının çokluguydu. Herkes birbirinden imdat bekler şekilde oyundan kopuktu. Buna birde Daum’a yeten bir puan da eklenince maçın hakimi Beşiktaş oldu.
Sarı-Lacivertliler’de göze çarpan iki oyuncu vardı: Baroni ve Emre. Emre de çıkınca Fenerbahçe takım olarak çok düştü. Lugano da uzun yolculugun verdiği yorgunlukla ikinci golde resmen uyudu. Bobo’nun topu alması, dönmesi ve vuruşunda Lugano’da algılama ve müdahale eksikliği vardı.
İleride yalnızları oynayan Kazım’ın tam seyircisi ile barıştı diye düşündüğümüz anda yine şımarıklığı yüzünden gördüğü kırmızı kart ile takımını derbide on kişi bırakması büyük bir sorumsuzluktu.
Maçın hakemi Fırat Aydınus, oyunun genelinde başarılı maç yönetti. Bir tek Beşiktaş’ın 3. golünde ofsaytı ıskaladı. 3-0 gibi net bir skorla bu derbiyi geçen Beşiktaşlı oyuncular hem seyirci ve başkan arasındaki gerginliği, hemde kötü giden gidişata dur demeyi başardılar.
Erman Toroğlu -Fink ata ata- Hürriyet
[page_end] Erman Toroğlu -Fink ata ata
Denizli, Alex’in markajına Fink’i vererek F.Bahçe’yi bitirdi.
Alman, sambacının topla bağlantısını kesti. Top takımındayken de
boşa çıktı. Nefis de bir gol atarak farkı getiren adam oldu.
MUSTAFA Denizli, eski ve çok basit bir taktikle Fenerbahçe’yi bitirdi. Daum’da buna karşı hiçbir şey yapamadı. Mustafa ne mi yaptı? En ileri uçta oynayan Kazım Kazım’ın bir arkasında görev yapan Alex’in markajına Fink’i verdi. Fink, Fenerbahçe’nin hücumlarında Alex’e yanaştı, onun topla bağlantısını kesti. Asıl yaptığı iş bundan sonraydı. Topu Beşiktaş kapınca, Fink boşa çıktı. Ama bu sefer Alex, Fink’i kovalamadı. Siyah beyazlılar her topu Fink’e oynadılar. Fink de fink attı. İbrahim Üzülmez’in ortasına da nefis vurup, nefis bir gol atarak farkı getiren adam oldu. Peki Fink’ten başka kim vardı? Ernst. Tam bir Alman malı. Pres yaptı, top kaptı, gerektiğinde boş alanlardan hücuma çıktı. Yani tıkır tıkır işledi. Diğerleri de bu ikiliye yardım edince, 3-0’lık skor çıktı ortaya.
Kazım, Ferrari ile baş edemedi
Peki Fenerbahçe’de köşebaşı adamlar kimlerdi? Birincisi Emre.
Her pozisyonda sinirlendi. Hem rakibe hem de hakeme konuştu.
Takımının oyundan düşmesini sağladı. İkincisi de Kazım Kazım’dı.
Ferrari gibi biraz akıllı ve iyi kademeye giren bir santrhafı
karşısında bulunca, onunla dalga geçemedi. Topla üstüne gidemedi.
Onu geçemedi. O, santrhafları sinirlendireyim derken, kendisi
sinirlendi. Kırmızıyla da dışarıyı boyladı. Diğerleri ne yaptılar?
Hiçbir şey.
Beşiktaş’da başı çeken ikili ve onlara kötü oynamadan yardım
edenler, Fenerbahçe’de kötü oynayarak takımı eksiye götürenler ve
onlara kötü oynayarak yardım edenler vardı dün gece.
Denizli formda Daum formsuz
Mustafa’nın ikinci yarıda Tello’yu sağ içte oyuna başlatıp
gezdirerek oynatması, Fenerbahçe defansının kafasını iyice
karıştırdı. Dün gece formda olan Denizli, formsuz isim ise
Daum’du.
Statta pankartlar, Beşiktaş seyircisinde de aşırı hareketler
yoktu. Ufak da olsa polisiye hareketler işe yaramış. Yalnızca,
“Yeter Demirören yeter” diye bağırdılar. Yönetimlerine küfür
etmediler.
Hakem, maçı biraz tempolu idare etmeye kalktı. Bence de doğru
yaptı. Bunu yaparken bazı pozisyonlar kaçmadı mı?. Kaçtı ama
olabilir. Gökhan Gönül ile İbrahim Üzülmez ikilisinin girdiği bir
pozisyon var. Penaltı düdüğünü çalsa kimse bir şey diyemez. O
yorumunda “Devam” dedi. Onun haricinde de maçta öyle aman aman bir
pozisyon olmadı.
Beşiktaş bu ligin defans anlayışı olarak en istikrarlı takımı. En
uçtan, geriye kadar herkes hücum pres yapıyor ve yardımlaşıyor.
Fenerbahçe maalesef bunu yapamıyor. Sarı lacivertliler gol
yollarında tıkanınca, işte bu hale düşüyorlar. Zaten futbolun da
güzelliği burada.
N’oldu şimdi?
“Beşiktaş’tan bir cacık olmaz. Denizli takımı iyi çalıştırmıyor”
diyorlardı. N’oldu şimdi? Beşiktaş geldi, tepeye yerleşti. N’oldu
o, “Bizi iyi çalıştırmıyor” diyen Beşiktaşlı oyuncu? Herhalde
sakatlarda. Zaten ayakları çalışsaydı uluorta hocası için
konuşmazdı. Hiç olmazsa ciklet çiğnerdi. Onu bile yapamamış. Sahada
oynayan arkadaşları onu utandırmışlardır. Bence İbrahim Üzülmez,
hem bu olay için çıkıp konuşmasıyla hem de dünkü oyunuyla hocasının
altını oyan takım arkadaşına en güzel cevabı vermiştir. Futbolcu ne
zaman yaşlanırsa, yaşlı
kadınlar gibi dedikodu yapmaya başlar. Çünkü onun ayakları
çalışmıyordur da ondan.
Ersun Yanal -Tek adama kelepçeyi takarsan..- Vatan
[page_end] Ersun Yanal -Tek adama kelepçeyi
takarsan..
Carlos, dün sahada adeta halkla ilişkiler sorumlusu gibiydi.
BİR korner ve iki serbest vuruş. Sonra Serdar Özkan’ın kaçırdığı mutlak bir gol. Beşiktaş tüm bunları ilk 7 dakikaya sığdırdı. Yani hızlı başladı. Hemen durdular. Onlar durunca F.Bahçe sanki oynar gibi yaptı ve 15. dakikada Gökhan ile bir yoklama çekti.. İlk yarıdaki heyecanın hepsi buydu. Bu bölümde iki takım da oyunu 2. bölgede rölantiye alıp, birbirilerine tempo yapma fırsatı vermeden, baskı kurmadan kontrollü kaldılar. F.Bahçe, Alex’in Fink tarafından etkili bir biçimde baskı altına alınması yüzünden doğru dürüst oyun kuramadı. Alex’in durması F.Bahçe’nin de durması anlamına geldi aslında.
ALEX tüm oyun boyunca 3-4 kez geriye gelip top alabildi, kazandırdığı ve direkten dönen bir serbest vuruş olan faul dışında onu sahada hiç görmedik. İlk 45 dakikadaki karşılıklı bu kontrollü oyun aslında Beşiktaş’ın planlarının tutması anlamına geldi.
İKİNCİ yarıda, derbilerin tamamında yüksek motivasyonla oynayan F.Bahçe yoktu sahada. Direnen tek oyuncu gibi görünen Emre’nin sakatlanarak çıkması Beşiktaş’ın ekmeğine tam anlamıyla yağ sürdü. Emre olmayınca siyah-beyazlılar daha rahat geldi ve beklediğinden de rahat oynadı. Öyle ki, Beşiktaş’ın ilk golünde arkaya yaslanmış F.Bahçe çok kalabalıktı (7 kişi.) Ama rakip oyuncuların baskısız oynamasına izin verince o kalabalığa rağmen golü kalesinde gördü. Sonrasında Kazım da kırmızı kart görüp atılınca maç orada iki takım için de bitti.
SORUMSUZLUĞU dikkat çeken Kazım’a ayrı bir paragraf açmak gerek. Maçın başından atıldığı dakikaya kadar girdiği her pozisyonda hakemle oynadı, itiraz etti. Hem kendisi sinirlendi, hem rakiplerini gerdi hem takım arkadaşlarını olumsuz etkiledi. Profesyonel oyuncuya yakışmayacak görüntülerle akıllarda kaldı. Gereksiz gerginliği, anlamsız itirazları takımının yenilgisinde en önemli nedendi. Önemli bir maçta, böyle önemli bir rakiple oynarken bu tür hareketler hiç de hoş karşılanmaz, birilerinin bunu Kazım’a söylemesi gerekir.
BEŞİKTAŞ top rakipteyken iyi oynayan ve az hata yapan bir takım. Ligimize baktığımızda Beşiktaş’ın rakiplerine en az pozisyon veren takım olduğunu görüyoruz. İşte bu alışkanlığı dünkü maçın kazanılmasındaki temel faktördü. Siyah-beyazlılar ligin başında çok maç kaybetti. Bu sonuçlar sıkıntılı bir döneme soktu onları. Bu derbi geri dönüş, şampiyonluktan kopmamak, daha doğrusu “Ya tamam ya devam” anlamında çok önemliydi. Futbolcular bunun farkındaydılar ve duygu yönetimini de çok iyi becerdiler. Galibiyete giden kapıyı açmak için gereken anahtar sabırlı oyundu. Onu da yaptı Beşiktaş.
DÜNÜN özeti şu: Beşiktaş geçtiğimiz sezon yaşadığı şampiyonluk havasına tekrar girdi. Yani, bu hayata dönüş maçıydı, kazandı ve lig şimdi çok daha fazla güzelleşti
Atilla Gökçe -Özlenen Derbi- Milliyet
[page_end] Atilla Gökçe -Özlenen Derbi
İnönü Stadı’na “Kartal Yuvası” olarak itibarını iade eden takım,
yönetime huzur, taraftara sevinç, rakiplerine de gözdağı verdi
Alıştığımız derbilerden biri değildi. Hır - gür, tekme - tokat
ve kavga yoktu.
Özlediğimiz derbilerden biriydi bu...
Oyuncuları, hocaları, golleri ve ille de hakemiyle!
Beşiktaş - Fenerbahçe maçı, bir futbol maçında olması gerekenleri,
bir derbide yaşanması beklenenleri gösterdi bize...
Olmaması gerekenler olmadı... Yaşanmaması istenenler yaşanmadı.
Ama oyun oynandı. Mücadele, sonuna kadardı.
Pozisyonlar zengin, içerik doyurucuydu.
Bu oyunu seyretmek sıkıntılı değil, coşkulu ve yorucuydu.
Her iki takım da emeklerinden dolayı alkışı ve saygıyı hak
etti.
Skor tabelası bir yana, bunları alkışlıyorum ben.
Netice, Beşiktaşlılar için özlendiği gibi ve güzeldi.
Ama oyunun ruhu ve oynanan futbol, yani Hatice... Daha da
güzeldi!
Elbette ilk yarıda Üzülmez’in Gökhan’a yaptığı müdahalenin penaltı
olup olmadığı tartışılabilir. Uğur İnceman’ın attığı üçüncü goldeki
ofsayt durumu da kesindir. Ne var ki, hakemin kararlarına her iki
tarafın saygı duyması, bir futbol maçında ender görülen bir
olaydır. Hele ki derbilerde.
Şimdi bu maçın en mutsuz insanı kim?.. diye sorarsanız...
Size Yıldırım Demirören diyeceğim. Haftalardır taraftarıyla soğuk
savaş halindeki başkan, nihayet onlarla birlikte mutluluğu buldu,
ama stada değildi, inanıyorum ki kahroldu. Böyle biteceğini bilse,
sedyede bile gelir İnönü’deki yerine kurulurdu.
Neyse, geçmiş olsun başkan... Tebrikler sana da!
Peki, skor tabelasında gördüğü en son 3-0’ı Ankaraspor’a karşı
“hükmen” elde eden Beşiktaş, bu rüya gibi sonucu nasıl elde etti
?
Kesinlikle akıllı oynadı, emek ve çaba gösterdi. İyi bir planlama
ve iyi bir taktikle sezonun en iyi gösterisini sundu. Denizli’nin
ikinci yarıdaki hamlesi de doğru ve yerindeydi. Serdar’ın yerine
Tello’yu aldı. Yusuf’u sağ kanada, Şilili’yi Bobo’nun arkasında
yerleştirdi. Beşiktaş’ın asıl etkinliği soldan geldi. Hem İbrahim
Üzülmez, hem de Ekrem, Gökhan ve Mehmet Topuz’un kontrolundaki
Fenerbahçe sağ kanadını çökerttiler.
Fenerbahçe’de Lugano’nun yorgunluğu, gözle görülecek biçimde
pahalıya patladı. Emre’nin sakatlanması Daum için talihsizlik,
Kazım’ın verimsiz oyunda öfkelenmesi ve yardımcı hakeme
söylediklerinden sonra kırmızı kartı görmesi sorumsuzluktu. Roberto
Carlos, Cristian ve Dos Santos’un Alex’in işlevini gerçekleştirme
gayretleri de yeterli olmadı.
İnönü Stadı’na “Kartal Yuvası” olarak itibarını iade eden takım,
yönetime huzur, taraftara sevinç, rakiplerine de gözdağı verdi.
Tebrikler Mustafa Hoca!
Ali Gültiken -Güven geri gelince- Sabah
[page_end] Ali Gültiken -Güven geri
gelince
Bu karşılaşmada orta sahaların maçı alacağı günler öncesinden
belliydi. İki takımın da stratejileri ortadaydı. Nitekim maçın
tamamı, öncesinde düşünüldüğü gibi oynandı ve bitti. Biterken de
maç öncesi düşündüklerini daha çok uygulayabilen takım karşılaşmayı
kazandı.
Beşiktaş kazanırken, oyun düzeni, organizasyonu ve uygulayış
şekliyle bu maçı hak etti.
İki takımın da oyunu kendi alanında kabul edip, bu alandan oyun
kurma düşüncesi maçın tümünde sahaya yansıyan görüntü oldu.
Beşiktaş, rakibinin özellikle öne doğru çıkmak için kullanacağı
Alex, Kazım ve Mehmet gibi oyuncularını markaj altına alarak
sarı-lacivertlilerin atak etkinliğini önemli derecede düşürdü.
Sonrasında da Serdar, Ekrem, Ernst ve Bobo ile rakibin arkasına
çabuk gitme ve çabuk ortayla gol bölgesine inme düşüncesinde çok
etkili oldu.
İlk yarıda belki bu hücum organizasyonlarından sonuç alamadı ama
ikinci devrede yaptığı bu tür çabuk çıkış ve atak
organizasyonlarıyla golleri buldu. Zaten maç öncesindeki takımların
durumlarına baktığımızda golü önce bulan takımın kazanma
ihtimalinin yüksek olduğu biliniyordu.
Nitekim Beşiktaş golden sonra F.Bahçe'yi tamamen oyundan düşürdü.
Zaten etkili olduğu oyun sistemine F.Bahçe'yi iyice çekerek, risk
almaya yönetti ve rakibinin aldığı bu riskleri de kendine avantaj
olarak çevirerek farkı yakaladı.
Burada bu işi yaparken de, defansta Toraman, Sivok, Ferrari ve
Üzülmez mükemmeldi.
Orta alanda ise Fink, Ernst ve Ekrem müthiş mücadele etti.
Bölgelerindeki rakip oyunculara oynama şansı bırakmayarak oyunun
inisiyatifinin Fenerbahçe'ye geçmesine tüm maç boyunca engel
oldular.
MÜCADELE FARK YARATIYOR
Beşiktaş ile ilgili şunun altını bir kez daha çizelim. Beşiktaş iyi
bir takım. Kaliteli oyuncuları var. Bugüne kadarki sıkıntı, bu
oyuncuların performanslarını üst seviyede yansıtamamalarından
kaynaklanıyordu.
Bu maçta bir kez daha gördük ki, Beşiktaşlı oyuncular önce
yeteneklerini, mücadele güçlerini sonra da güvenlerini ortaya
koyduklarında dün gece olduğu gibi rakiplerine fark atan, sahada
fark yaratan bir ekip ortaya çıkıyor. Sahaya yansıyan bu görüntüyü
izleyenler de bu takımdan büyük keyif alıyorlar.
Tıpkı benim gibi.
Can Çobanoğlu -Karanlıktan aydınlığa- Fanatik
[page_end] Can Çobanoğlu -Karanlıktan
aydınlığa
Yine derbi kuralı işledi. Kağıt üstünde futbol aklıyla
baktığınızda; daha rahat olan, bu haftaya kadar daha iyi futbol
aynayan lig lideri Fenerbahçe'nin galip geleceğini düşünenleri
yanıltan sonuç çıktı.
Yine derbi kuralı işledi. Kağıt üstünde futbol aklıyla baktığınızda; daha rahat olan, bu haftaya kadar daha iyi futbol aynayan lig lideri Fenerbahçe’nin galip geleceğini düşünenleri yanıltan sonuç çıktı. Kara Kartal hakederek, doğru düşünerek, doğru uygulayarak, oyundan kopmadan, konsantrasyonunu bozmadan maçı tamamladı ve istediği sonucu aldı. Maç önünde kadrolar geldiğinde, ‘Bu kadar çok savunmacıdan pozisyon çıkar mı?’ diyenlere de, aslında Siyah-Beyazlılar iyi bir ders verdiler. Çok forvetle çok gol gelir zannedenler herhalde çok savunmacıyla çok pozisyonun nasıl gelebildiğini görmüşlerdir.
Mustafa hoca zekice başlattı Beşiktaş’ı. Belli ki, kafasında maçı daha önce oynamıştı. Alex ile Emre’nin arasındaki pas köprüsünü imha etmeyi düşünmüştü. Son derecede haklıydı. Fink ile Alex’i, Ernst ile Emre’yi kontrol ederken, bu oyuncuların oyuna katkıları da sadece top keserek değil, doğru pasla takımı öne çıkararak da oldu. Emre baskıyı yiyince Alex’ten uzaklaştı, her ikisi de yalnızlaştı. Kanarya’nın pas trafiği karıştı. Kilitleri iyi kullanan Mustafa hoca, iki İbrahim’in şapka çıkarılacak performansıyla hem kanatları hem de Ernst’in iki kişilik oyunuyla göbekten bolca pozisyon bulabildi.
Kanarya takım bütünlüğünü sağlayamadı. Maçı kopuk kopuk oynadılar. Hep birlikte düşünemediler ve Beşiktaş’ın kendi sahalarına önde yaptıkları baskıyla pas yapıyorum zannettiler. Galatasaray maçında rakiplerinin düştüğü psikolojik tuzağa düştüler. Rahatlar derken, gerginleşen taraf oldular. Emre’nin çıkışı, Kazım’ın atılışı, yorgun Lugano, olmayan Bilica mağlubiyetin mazereti olmamalı. Tribünlerle kucaklaşan Kara Kartal’ın yarınları, doğru yönetilirse aydınlık olur.
Erdoğan Şenay -Zafer Gecesi- Milliyet
[page_end] Erdoğan Şenay -Zafer Gecesi
Merakla beklenen derbide Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin asırlık
ünlerine layık bir futbolla süsledikleri geceden zaferle ayrılan
taraf Beşiktaş oluyordu.
Ev sahibi Beşiktaş’a maçtan önce dudak büküp “Fenerbahçe daha ağır
basıyor” görüşüyle beyanlarını süslediklerini sananlar doğrusu fena
halde faka bastılar maçın sonunda...
Fing dün gece 22 oyuncunun en önde geleniydi bizce... Alex’in
yakınlarında bu oyuncuyu adam markajı halinde sıkıştırıyor ve
Alex’in topla buluşma yüzdelerini sürekli bozarak da Fenerbahçe’ye
adeta “10 kişi bırakma” maharetlerini sergiliyordu.
Fenerbahçe’nin Cristian-Emre-Dos Santos-Mehmet Topuz’dan oluşan
orta sahacıları dar alanlardaki kısa paslı toplarla
Beşiktaşlılar’dan sıyrılmaya çalışıyorlar, Kazım’ın da üstün bir
tempo yakalayarak sahayı enine ve boyuna sürekli deparlamasıyla
Beşiktaş savunmasını delmeye büyük gayret gösteriyorlardı. Ancak
bütün uğraşlara rağmen maçın ilk perdesi golsüz ama oyun puanı
olarak Beşiktaş’ın üstünlüğüyle kapanıyordu.
Maçın ikinci 45’indeki dengeler üzerine kurulu oyun formatının
aynen devam etmesini beklerken Beşiktaş’ın fizik gücü üstünlüğü bir
anda sarıp sarmalıyordu yarışmanın gündemini... Fenerbahçe de
Beşiktaş da adeta iğne delikleri kadar dar bölgelerden top
kazanmaya çalışıyorlar ama Beşiktaş bu konuda da Fenerbahçe’den çok
üstün meziyetler sergiliyordu kendi sahasında... Siyah-beyazlılar
iyice açılmış bir rahatlıkla top çeviriyorlar
Yusuf-Fink-Serdar-İbrahim Toraman-Ernst-Ekrem ve Bobo gibi isimler
büyük bir hırsla asılıyorlardı maçın kazanma ibrelerine...
54 ile 57. dakikalarda Fing ve Bobo maçın kader gollerini büyük
emekler sonrası yaratıyorlar ve Beşikaş maç öncesi tek taraflı
düşünmekte ısrarlı olanlara adeta ders verircesine peş peşe
yaratıyordu alın terlerinden doğan gollerini...
Ernst’ten sonra hasta haliyle oynayıp, ilk yarı sonlarında belki de
oyunun kaderini değiştirecek gol toplarını harika kurtarışlarla
çelen Rüştü’yü dünkü maçın zirvesine oturtmak kaçınılmazdır.
Tabii Mustafa Denizli’yi sezon başından beri laf atıp duranlar da
bir müddet ortalarda görünmeseler iyi olur.
Özetlersek 3-0’lık net bir skorla Fenerbahçe gibi bir rakibi mat
eden Beşiktaş’ı şampiyonluk potasına “hoş geldiniz” diyerek
kutlamak gerekir.
Ahmet Çakar -Fenerbahçe dağıldı- Sabah
[page_end] Ahmet Çakar -Fenerbahçe dağıldı
Lige verilen ara Beşiktaş'a yaramış ama Fenerbahçe'yi çok geri
götürmüş. Maçın başından sonuna dek iki takımı kıyasladığımızda
ortaya tek bir şey çıkıyor. Beşiktaş Fenerbahçe'yi sürklase etti.
Diğer bir deyimle sahada adeta Fenerbahçe diye bir takım yoktu.
Ne futbol olarak vardı, ne ruh olarak, ne de disiplin olarak...
Beşiktaş oyuna çok hızlı başladı; iyi kapandı ve ikinci yarı
Fenerbahçe'yi sahadan sildi.
Eğer yakaladıkları diğer pozisyonları da gole çevirseler, sonuç dün
geceden de daha korkunç, hatta daha farklı olabilirdi.
Beşiktaş bu sezon dün geceki gibi iyi maçlar oynamış; birçoğunu ise
kazanamamıştı. Ama dün gece özellikle Ekrem, İbrahim Üzülmez ve
Ernst'in çok iyi performansları farklı skoru getirdi.
Aslında Beşiktaş'ta her oyuncu iyi oynadı. Mesela Fink'e bakalım.
Attığı gol birinci sınıf, ama gol öncesi İbrahim Üzülmez'in
ortasında kuşkumuz var. Sağ ayağıyla ortayı yaptığında topu içeri
mi kesmek istedi; yoksa Fink'e mi attı belli değil. Şu gerçek ki;
Fink'in attığı gol sahalarımızda çok ender görülüyor.
Alex kötü oldu mu seyredenler için tam bir işkence. Aslında birçok
Fenerbahçeli futbolcuyu anlamak mümkün değil. İyi dinlendiler,
yoğun maç trafiğinden uzak kaldılar ama dün geceki futbolları
hiçbir şekilde kabul edilemez. Bir de buna ciddi disiplinsizlikler
eklendi.
Mesela Kazım, 'Beni atın, bana küfredin' der gibi hareketler yaptı.
Sonunda da zaten hiçbir şey oynamadığı maçta kırmızı kartla oyun
dışı kaldı.
GÖKHAN'A YAPILAN PENALTI
Emre de öyle. Her düdükten sonraki her reaksiyonu, çok saygısız ve
itici geliyor. Hakem lehine de çalsa, aleyhine de çalsa, suratını
kendisinin tekrar izlemesi gerek.
Sonuçta derbide Beşiktaş kazandı ve ligin zirvesine renk geldi.
Gelelim hakem Fırat Aydınus'a... Kötü alışkanlıklarından bir türlü
vazgeçemiyor. Sürekli oyunculara günah çıkartırcasına kararlarını
izah etmeye çalışıyor.
Kolay maçları herkes yönetir sevgili Fırat, ama maç 0-0 iken
Fenerbahçeli Gökhan'a yapılan penaltıyı vermek yürek ister.
Üstelik iddia ediyorum; yardımcı hakeminde sana kulaklıktan
penaltıyı söylemiştir. Pek tabii ki Beşiktaş'ın üçüncü golü de çok
açık bir ofsayt.
Böylesine kolay maçta sonucu etkileyen iki büyük hatayı Türk
futbolu kaldıramaz
Uğur Meleke -Emreli Emresiz- Milliyet
[page_end] Uğur Meleke -Emreli Emresiz
Bir takımın gol atmamasının avantaja dönüşüyor olması garip, ama bu
seneki F.Bahçe’de böyle bir gerçek var: sarı-lacivertliler eğer
erken bir gol bulup geriye yaslanmazsa, rakip ayırt etmeksizin
hemen hemen aynı enerjiyi sahaya koyuyor. İnönü’deki Fener’in de
mücadelesine eksik demek mümkün değil... Fenerbahçe’nin eksikliği
kalite idi dün... Onun da en önemli nedeni Fink’in, Alex’e karşı
yaptığı adam adama savunma idi...
Aslında Alex tutulduğunda (yani iyi savunulduğunda veya tutukluk yaptığında) Emre o açığı minimize ediyordu. Ama dün Emre de sahada kaldığı süre boyunca bunu yapamadı, zira enerjisinin çoğunu geriden top çıkarmaya yardımda kullandı. F.Bahçe’nin geriden top çıkarırken ekstra sıkıntı yaşamasının temelinde de Bilica’nın yokluğu var. Daum, Volkan’a degaj yaptırmıyor, savunmaya uzun vurdurmuyor. Ama Önder-Lugano’lu yetenek kısırı bir savunma göbeği Emre’yi 2-3 adım geriye götürüyor. Emre’nin gerilemesi de Alex’i... Yani bir anlamda Fenerbahçe’de bu sene Alex’i dolaylı olarak oynatan adam Bilica...
Bilica’nın yokluğunda oluşan bir diğer handikap da Lugano’nun alışık olduğu gibi sağ değil sol stoperde oynamasıydı. Zaten 15-20 saatlik uçak yorgunu Lugano’yu bir de yeri yordu dün. Daha önce Lugano-Bilica ikilisinin bozulduğu Sion-Manisa-Antep-Kayseri maçlarının hepsinde kötü olan F.Bahçe, Beşiktaş önünde de seriyi bozmadı.
Tabii bu maçta F.Bahçe’nin Alex-Emre sahadayken Alex-Emresiz kalmasında büyük krediyi Fink’e ve Beşiktaş’ın bu sezonki en sürprizsiz 11’ine vermek gerek. Belki inanamayacaksınız (ama dilerseniz kontrol edin) bu sezon Beşiktaş’ın 17’nci resmi maçında ilk kez Yusuf esas pozisyonunda, ofansif orta saha rolünde maça başladı (Daha önce 5 kez sol, 1 kez sağ açıkta başlamıştı). Bobo da gerçek yerinde, yani santrforda oynadı, ama o da (şaşkınlıktan olsa gerek) Rüştü’nün ilk aut atışında sol taç çizgisine ayağını basıyordu!
Denizli’nin, Bobo’yu sol açıkta, Yusuf’u kanatta kullanmaktan vazgeçmesi, belki de bu sezon ilk kez sahaya çıkan 11 adamın da orijinal pozisyonunda oynaması çok şey kazandırdı Beşiktaş’a. Amerika’yı yeniden keşfetme ihtiyacı duyulmayan bir günü de böylece hak edilmiş bir 3 puanla kapattı Beşiktaş...
Gürcan Bilgiç -Denizli'nin dersleri- Sabah
[page_end] Gürcan Bilgiç -Denizli'nin
dersleri
İlk 45'in saha içindeki her figüründe
'yürek' sorunu vardı. İki teknik adam da önceliği oyunu dengede
tutmaya vermişler, emir-komuta da stoperlerinde ve bir ön
liberolarına orta sahayı geçmeme hükmünü vermişlerdi.
Korkuyorlardı yenilmekten. Takımlarının gücünü, kendi yürek
ölçüleri ile belirlediklerinden dolayı, 100 yıllık derbiyi bir
kontrol oyununa çevirmeyi tercih ettiler. Bu sinerjinin demir
yumruğu ise Fırat Aydınus oldu. İki takım aleyhine ters fauller ile
başının ağrıyacağı pozisyonların başlamamasını sağlarken,
Fenerbahçe'nin net bir penaltısını da yorum hakkını kullanarak imha
etti.
Denizli'nin Alex'in başına diktiği Fink'in tüm planlarını bozan
golü de böyle bir tereddüt anından çıkan füzeydi. Sakatlanan
Emre'nin kapatması gereken alanda, İbrahim'in 'kurtulmak' için
vurduğu top, Beşiktaş'ın yoktan var ettiği gol oldu. İkinci yarının
başlangıcına gidelim. Mustafa Denizli sahada dolaşan Serdar
Özkan'ın yerine Tello'yu oyuna alarak takımına mesaj veriyordu.
Karşı tarafta Daum ise sanki her şey yolundaymış gibi aynı takım,
aynı tertip, aynı taktik ve aynı görevlerle dizmişti
oyuncularını...
Kazım'ın son maçtaki 'bitik' performansının benzerini göstermesini
sürprizmiş gibi karşılıyor, Santos'un etkisiz eleman olmasına da
seyirci kalıyordu. Alex'in prangalanmış oyununa da alternatif
aramadı. Oyuncularının içgüdüsüne sığınarak, Carlos ve Gökhan'ın
bindirmeleriyle gol bulmayı umdu.
Maçın puslu havasını, belirsizliğini bozma adına, böyle anların
'kurdu' olmayı Mustafa hoca yine başkasına bırakmadı. Ders
veriyordu adeta. Yaptığı her değişiklik ile oyunun dengesini kendi
istediği gibi olmasını sağladı. Her oyuncusundan maksimum verimi
almayı beceriyordu.
Böylesine büyük paralar verip, seçme bir takım kuruyorsunuz ama maç
öncesinde tedbir alacağınız oyuncusunu bile belirleyemediğiniz bir
rakibe teslim olmayı tercih ediyorsanız, bu takımın her türlü
yönetimi ciddi şekilde sorgulanmalıdır. Sorun kaybetmek değil,
böyle yenilmek. Verilmeyen penaltı, oyuncularınızın yorgunluğu,
şımarığınızın (Kazım) kendini attırması hep mazeretler olabilir.
F.Bahçe'ye yakışan yenilgiye mazeret bulmak değil, mazeretleri de
yenmektir. Elbet bir gün böyle düşünen bir teknik yönetimi de
olacak, bunu anlayan oyuncuları da
Altan Tanrıkulu -Cesur ve tekdüze- Hürriyet
[page_end] Altan Tanrıkulu -Cesur ve
tekdüze
MUSTAFA Denizli sürprizleri sever.. Bu yüzden 20 yıldır adını
gündemde tutmayı başarmıştır.. Fenerbahçe’ye karşı sürprizi de
Serdar-Bobo ikilisi oldu Denizli’nin..
Oyunun hemen başında bu ikilinin rakip kaleye ağırlıklarını koyması Serdar’ın net bir gol kaçırmasıyla noktalandı.. Ama sonrası üstünlük yavaş yavaş sol kanattan Fenerbahçe’nin eline geçti..
Gidecek mi kalacak mı diye her gün adına sayfalar yazılan Roberto Carlos’un şutları, ortaları derken Beşiktaş kendi sahasından fazla çıkamamayı başladı. Buna karşın Fenerbahçe de organize değildi.. İlk yarının sarı lacivertli takım lehine iki hatırlanacak pozisyonu penaltı beklenen Gökhan-İbrahim Üzülmez mücadelesi ve Alex’in direğe takılan frikiğiydi..
Tello ve İbrahim Üzülmez
İkinci yarı 15 dakika içinde şekillendi.. Anlatmaya gerek var mı
bilmiyorum.. Ama maça asıl etki eden faktör 6 haftadır “kariyerini
yeniden ispatlama savaşına giren” Denizli’nin devre arasında
değişikliğe gidip Tello’yu oyuna sokması.. Yani daha organize,
hücumcu bir futbol isteğini göstermesiydi.. İbrahim Üzülmez’in
harika futbolu da takımı ateşledi.
Daum ne yaptı bu hamlelelere karşın.. Geçen yılın ilk yarısının asist kralı haftalardır kulübede oturuyor. Diyoruz ki “Özer oynamalı. Bu çocuk maç çevirir. Tek başına oyun değiştirir. Onu baskı altına almadan ilk onbire hazırlayın artık”. Ama dinleyen kim.. Tekdüze hamleler çıktı Beşiktaş’ın karşısına.. Galatasaray’ı yenen ilk onbir vardı sahada.. Semih nerede, ne oldu? Bu takım neden Alex’e bu kadar endeksli.. Alex’e adım attırmayan Fink hem gol atıyor hem de oyunun savunma yönünün yıldızı oluyor.. Daum buna nasıl oluyor da göz yumuyor..
Denizli’den ders alın
Aydınus penaltıyı verse veya Alex’in frikiği gol olsa bugün
yorumlar da farklı olabilirdi elbet.. Ama futbol da böyle bir şey
işte.. Kazanırken size yapılan uyarıları dinlemezseniz, birgün
şartların hepsi aleyhinize işleyiverir bir şey yapamazsınız..
Vakit daha erken.. Denizli’den ders alın.. Takımın içindeki
zenginliği ve aklınızı iyi kullanın.. O zaman istenen takım ortaya
çıkabilir..
Zeki Çol -Bu da Denizli'nin zirve açılımı-
Zaman
[page_end] Zeki Çol -Bu da Denizli'nin zirve
açılımı
Durum kritikti... Hatta bu derbi, Beşiktaş açısından Sırat Köprüsü
gibiydi. Kaybederse fark 10 puana çıkacak ve yarışa büyük ölçüde
havlu atacaktı. Kazanırsa zirvenin dizaynı yeniden yapılacak,
dahası üst üste 6. maçını kazanan Beşiktaş, bu defa en güçlü
adaylardan biri olacaktı.
Bu zor ama hele ev sahibi açısından son derece önemli derbiyi,
Beşiktaş ikinci yarının başlangıcındaki temposu, baskısı, etkisi ve
attığı gollerle kazandı. Ve, "bu mücadele bensiz olmaz" dedi.
Oyunun ilk yarısında savunma önlemlerinin yoğunlaştığı, pozisyon açısından kısır kalan ama zaman zaman keyifli geçen bir mücadele vardı.
Beşiktaş, maça orta alanda agresif bir pres yaparak ve oyunu karşı alana taşıyarak başladı. F.Bahçe, ilk yarının ortalarına doğru dengeyi kurdu, sonrasında rakip kalede pozisyon üretmeye çalıştı. Bu bölümdeki en önemli fırsatlardan birini 8. dakikada kaleciyle karşı karşıya kalmasına rağmen topu avuta atan Serdar Özkan harcadı. Bir diğerinde 45. dakikada Alex'in frikiği direkten döndü, Kazım pozisyonu izledi, Rüştü iyi bir zamanlamayla golü çıkardı.
Beşiktaş, ikinci yarıya da etkili, baskılı girdi. 46. dakikada Ekrem savunmanın arkasına kaçtı, vurdu, Volkan çıkardı. 54. dakikada İbrahim Üzülmez, soldan ortaladı; Fink ceza alanı dışından voleyi vurdu, top köşeden ağlara gitti. Gol, tek kelimeyle mükemmeldi. Bu gol öncesi Emre'nin sakatlanmasıyla orta alanda çok önemli bir oyuncusunu kaybeden F.Bahçe, aynı dakikada gelen Fink'in vuruşuyla üst üste iki sarsıntıyı birden yaşadı. 3 dakika sonra bu defa Lugano'nun kontrolündeki Bobo döndü, vurdu ve bu güzel golle Beşiktaş skoru 2-0 yaptı. Artık Beşiktaş rahatlamış, F.Bahçe'de ise panik başlamıştı. Pek de organize olmayan ataklarla F.Bahçe, rakip kaleye yüklendi. Mustafa Denizli, orta alanın mücadele gücünü artırmak için 67. dakikada Yusuf-Uğur değişikliğini yaptı. F.Bahçe önde oynuyor, ancak arka alanda ciddi boşluklar oluşturuyordu. 75. dakikada Kazım'ın yardımcı hakeme küfür edip kırmızı kart görmesiyle 10 kişi de kalınca Beşiktaş'ın işi iyice kolaylaştı. Ardından 83. dakikada Uğur'un golüyle skor noktalandı.
Beşiktaş, kazanmak bir yana fark yapmıştı. Lideri, İnönü'de silkeleyip atmıştı. Bu sezon ligde ilk kez 3 farklı kazanmıştı.
Maçı izlerken aklıma 6. hafta sonundaki tablo geldi. Beşiktaş, rakiplerinin fersah fersah gerisindeydi ve iddiasını daha o dönemde büyük ölçüde yitirmiş gibiydi. Herkes yükleniyor, eleştiri okları acımasızca geliyor ve Denizli direniyordu. Taraftarının dahi tepki verdiği o Beşiktaş, son 6 maçından 18 puan aldı ve Kartal zirve için yeniden kanatlandı.
Güncel deyimle, bu gelişme de bir başka açılımdı... Denizli'nin
zirve açılımı. Ve en sorunlu dönemde sabır isterken, "bekleyin"
derken... O haklı çıktı.
Sergen Yalçın -Denizli, Daum’un balonunu patlattı-
Vatan
[page_end] Sergen Yalçın -Denizli, Daum’un balonunu
patlattı
DERBİYE 2 takım da elindeki en iyi malzemeyi sahaya koyarak çıktı
ama maça başlayan sadece Beşiktaş’tı.. F.bahçeli futbolcular 15.
dakikaya kadar sanki saunaya gelmiş kadar rahattı.. Maça hiç
konsantre olmamışlardı, hangi stada geldiklerinin, derbiye
çıktıklarının farkında değillerdi adeta.. 15’ten sonra özellikle
Emre ve Gökhan’ın çabalarıyla dengeyi kurdular.. Ancak 2 ekip de
öncelikle defansı sağlama almayı düşündükleri için ilk 45 dakikada
suya sabuna pek dokunmadı, karşılıklı birer pozisyonla devreyi
tamamladı..
2. DEVRENİN başı da tıpkı maçın başı gibiydi.. F.Bahçe uyurgezer haldeydi, Beşiktaş ise ‘pitbull’ gibi saldırıyordu.. Bu tablodaki açıklama basit: F.Bahçeliler havalanmış, her deplasmanda ‘1 puan yeter’ mantığındalar.. Beşiktaş ise neleri kaybedebileceğinin farkındaydı.. Bu bölümde Emre’nin sakatlanması kırılma anıydı.. Daum onu zamanında değiştiremedi, o karambolde golü yediler.. Şu da ortaya çıktı: F.Bahçe’nin 1 gollük canı varmış, yediler, dağıldılar..
FUTBOLA bakarsak, Ernst-Fink ikilisi müthiş oynadı.. Fink Alex’e adım attırmadığı gibi ilk golü attı. Gerçi Alex’in de adım atmaya niyeti yoktu.. Ernst her yere bastı, Emre’yi bozdu ve sahanın her santimetrekaresinde onun krampon izleri vardı.. Aslında 46’da çıkan Serdar dışında Beşiktaş’ın vasat adamı yoktu.. Herkes sahip olduğu tüm enerjiyi, yeteneği, gücü sahaya yansıttı.. Düşünün Uğur bile gol attı..
PENALTI DEĞİL!
İTİRAF etmek gerek: Beşiktaş F.Bahçe’yi ezdi.. Bir derbide şu farkı yaratılıyorsa, ‘ezdi’ ifadesini çok rahat kullanabiliriz.. Takım halinde kazanma arzusu, istek, agresivite, rakibe önde baskı, fiziksel güç.. Herşeyleri vardı.. Kanatları kullandılar, ayağa oynadılar, iyi mücadele ettiler.. Helâl olsun..
BİRKAÇ tesbitim daha var:
1ALEX yetenekli, anladık. Ama her gün idman yapan birinin 90 dakikayı depar atmadan tamamlaması ayıptır.. Ne ikili mücadeleye girdi, ne topa ayağını soktu.. Türk futbolu açısından üzgünüm, çünkü bu adamı başımızın tacı yapıyoruz..
2 BEŞİKTAŞ daha büyük bir fark atar, en az 5’i bulabilirdi.. Hem de hiç gol yemeden.. Çünkü arka dörtlüsüne ek olarak Ernst, Fink ve Ekrem olmak üzere çok iyi defans yaptılar, kalanlar da onların enerjisine ayak uydurdu.. Beşiktaş zaten ancak böyle oynarsa kazanabilirdi.. Bundan sonra da aynı dirayeti göstermeleri gerekiyor..
3 GÖKHAN’IN düşürülmesi penaltı değil.. Üzülmez’in bir hamlesi var, tamam ama öyle ucuz penaltı olmaz.. Gökhan penaltıya gitti, hakem yemedi..
4 DAUM’UN balonu patladı.. Öyle her maça 1-0 için çıkarsan, hatta “0-0 bile yeter” dersen, böyle dağılırsın işte..
5 F.BAHÇE bir garipleşmiş.. Emre, Colin, Topuz, hatta Gökhan bile Alex sanıyor kendini.. Oynadığı yerin hakkını verip en basit biçimde görevini yapan sadece Cristian.. Herkes lakayt.. Bu havanın değişmesi şart.. Yoksa daha çok 3 yerler..
Ömer Güvenç -Beşiktaş oynadı Fener seyretti- Akşam
[page_end] Ömer Güvenç -Beşiktaş oynadı Fener
seyretti
Haftalardır kazandığı halde kötü oynayan
Beşiktaş, dün de kazandı ama bu kazanmanın bir ayrıcalığı ve farkı
vardı.
Çünkü Beşiktaş diğer maçlarını kazandığı gibi, dün geceki maçı
oynamadan değil takır takır oynayarak, üstüne üstlük süper goller
atarak kazandı.
Her iki teknik direktörün adeta bir taktik savaşıydı. Daum, daha
sahaya çıktığında 'Ben 7 puan öndeyim, İnönü'ye lider geldim,
Kadıköy'e de böyle döneceğim' düşüncesindeydi. Bu nedenle diğer
maçlarında hücum eden, gol attıkça gol atmak isteyen Fenerbahçe
yerine sahada kabuğuna çekilmiş bir Fenerbahçe vardı.
Beşiktaş ise daha ilk dakikadan maçın bitiş düdüğüne kadar 'Ben bu
maçı kazanacağım' dedi ve kazandı.
Kimler iyi oynadı dersek haksızlık etmiş oluruz...
Beşiktaş takım olarak mükemmeldi. Ama ayrıca alkışlamak istediğim
futbolcular da var. Bunların başında iğneyle ve büyük fedakarlık
yaparak oynayan Rüştü geliyor. Ayrıca Fenerbahçeli futbolcuların
bile yerine koşan sahada basmadık yer bırakmayan Fabian Ernst;
Fenerbahçe kalesine adeta bir füze gönderen Fink; Gökhan Gönül'ü
ileri çıkartmayarak, Fenerbahçe'nin sağ kanat akınını öldüren Ekrem
de formalarının hakkını verdi.
Bir büyük alkış da herkesin yaşlı dediği ama en az gençler kadar
koşan ve dün de iki asist yapan İbrahim Üzülmez'e...
Tabii bir de böyle temposu ve atmosferi yüksek olan bir maça,
futbolcularını teknik, taktik, fizik ve kafa olarak hazırlayan
Mustafa Denizli...
Evet Beşiktaş bileğinin hakkıyla takır takır oynayarak ve mükemmel
goller atarak ezeli rakibini sorgusuz sualsiz yenmeyi başardı.
Alkışlar Beşiktaş'a...
Bu arada unutmadan söyleyeyim; bu galibiyete en az Beşiktaşlılar
kadar başkaları da sevinmiştir. Kim mi? İsmini söylemeyeyim hemen
anlarsınız renklerini söylesem kafi: Sarı-Kırmızı...
Beşiktaş taraftarı doksan dakika boyunca futbolcularını müthiş alkışladı. Bir ara 'Yeter Demirören yeter' diye bağırmaları komikti ve artık kabak tadı vermeye başladı. Hakeme gelince; Fırat Aydınus, Gökhan'a yapılan penaltıyı es geçti. Ya görmedi veya gördü; inanmadı. Bana göre bu pozisyon penaltıydı. Ama bu demek değildir ki; Fırat Aydınus kötü hakem. Aydınus, benim ölçülerime göre gayet başarılı. Uğur'un attığı üçüncü gol de bariz ofsayttı. Onu da yardımcı görmedi. Ama tüm bunlar Beşiktaş'ın haklı galibiyetini gölgeleyemez
Selim Soydan -Daum’a bak! Ölüyü diriltti- Vatan
[page_end] Selim Soydan -Daum’a bak! Ölüyü
diriltti
BİR derbiye çıkarken yapılacak en büyük hata, futbolcuna azla
yetinebileceğini hissettirmektir.. Sen sezon başından beri
“Deplasmanlarda 1 puan bize yeter” mantığını takımın kafasına
yerleştirirsen, her takım Manisaspor değil tabii, biri çıkar seni
böyle paramparça eder işte..
F.BAHÇE’NİN neresinden anlatmaya başlasam bilemiyorum.. 10’dan başlayalım haydi.. Alex, bütün maçı Fink’in kucağında tamamladı.. Bakın, bu ülkede en fazla Alex’e toz kondurmayan adamım.. Ama dün sahadaki Alex değildi.. Belki de ikiz kardeşiydi.. Onu hiç bu kadar kötü, etkisiz, faydasız, vasatın altında görmemiştim, bunu da yadırgadım..
TABİİ ki şunu da kabul edelim.. Bu Alex sezon başından beri her oynadığı maçta F.Bahçe’yi sırtladı.. Bir defa ‘aktif dinlenme’ yapmaya kalktı, gördünüz neler olduğunu..
PEKİ bu takımın diğer 10 kişisi ne iş yapar? Haftalardır yırtınıyoruz.. Facia resmen bağıra çağıra geliyordu.. F.Bahçe’nin o basiretsiz futbol anlayışı, ölü Beşiktaş’ı bile canlandırdı.. Gözlerime inanamadım.. Sezon başından beri ilk kez 3 gol attılar, onu bırakın F.Bahçe’yi sürklase ettiler.. 13 haftanın en iyi topunu oynadılar.. İşin kötüsü, ilk 7 haftayı kayıpsız geçen F.Bahçe bariz biçimde düşüşe geçti.. Aynı bölümde 12 puan geri düşen Beşiktaş ise 7’de 7 yapıp müthiş bir çıkış kaydetti.. Devre sonuna kadar 4 puanlık fark sıfırlanırsa kimse şaşırmasın sakın..
TAKIMDA tek futbolcuya benzeyen Gökhan Gönül’dü.. Kâh sağbekte top kesti, kâh solaçıktan gol kovaladı.. Ama ne yapsın tek başına! Düşünün F.Bahçe 7 puan arkasındaki rakibinin karşısına tek forvetle çıkıyor.. O da Kazım.. Bir ara baktım, Beşiktaş 2-0 galip ama F.Bahçe 2 kişiyle hücum ediyor, Beşiktaş geriye 7 kişiyle savunuyor.. Böyle gol olmaz tabii.. Adamlar biraz koşunca yersin bile.. F.Bahçe İspanya Gol Kralı Güiza ile Türkiye Gol Kralı Semih’i böyle ıskartaya çıkartırsa, ben adama hoca demem..
LUGANO yorgunluktan bayılacak gibiydi.. 2. goldeki haline bakın.. Bobo topu tuttu, döndü, vurdu.. Lugano teşrifatçı gibiydi.. Bana eski yıllardaki Saffet Akbaş’ı hatırlattı.. Önder zaten bitik.. Carlos çoktan Brezilya’ya dönme hesabında.. Emre sakatlandı, takım tam çöktü.. Santos’un gamsızlığı beni öldürecek.. Top ayağında yokken adam da yok.. Varken de bir adam geç kardeşim.. Şu Üzülmez’den utan bari.. Ya Topuz? 11 milyon Euro’ya sol açık oynatıyorlar, ona da F.Bahçe’ye de verilen paraya da yazık..
SON söz: F.Bahçe henüz şampiyonluğu kaybetmedi.. Ama Daum kurnazlığı bırakıp hocalığa dönmezse şampiyonluk hayâl olabilir..
Atıf Keçeci -Beşiktaş, 'Lig bensiz olmaz' dedi-
Zaman
[page_end] Atıf Keçeci -Beşiktaş, 'Lig
bensiz olmaz' dedi
Beşiktaş'ın, yarıştan kopmaması için
3 puandan başka bir sonucu düşünmemesi gerekiyordu. İlk 11'e
baktığımızda Mustafa Denizli'nin tek santrforlu bir oyun şablonu
ile mücadele edileceğini gördük.
Beklendiği şekilde Fink, Alex'in üzerine verilmiş, rakipte de
Cristian Baroni, Bobo'yu yakın markajına almıştı.
Alex'i kontrol altında tutarak oyun kurmasına olanak sağlamamak düşüncesi ilk yarıda başarılı bir şekilde uygulandı. Durum böyle olunca da Siyah-Beyazlı takımın defans bloku 5'li bir hal aldı. Ferrari-Kazım mücadelesi galip tarafı olmayan bir şekilde cereyan etti. Ernst oyunu kurgulamak görevini başarılı bir şekilde yerine getirdi. Yusuf Şimşek bu konuda kendisine yeterince yardımcı olmadı. Kartal, ilk yarıda yan toplarla rakip kale önüne servis yapsa da Bobo'nun yalnızlığı sadece son vuruştan umut bekler gibi bir durumu ortaya çıkardı. Buna rağmen Alex ve Serdar Özkan iki önemli pozisyonu gole çevirmeyi başaramadı.
19'da İbrahim Üzülmez'in 18 içerisinde Gökhan Gönül'e müdahalesi gözleri hakem Fırat Aydınus'a çevirdi; ancak sisten! olacak bu pozisyonu kaçıran Fırat Aydınus önemli bir hataya imza attı. Beşiktaş oyuna anlamsız bir şekilde telaşlı başladı; ancak ilk 10 dakikadan sonra kendini toparlayıp oyunu dengeledi. Bu da mücadeleyi üst seviyeye taşıdı.
Sahada ne yaptığını bilen; ancak önce defans güvencesi diyen her iki taraf da sonuca kontra toplarla gitmeyi düşündü. İlk yarı biterken Roberto Carlos'un direkten dönen topu onun ve Fenerbahçe'nin şanssızlığıydı. İkinci 45 dakika başlarken Serdar Özkan-Tello değişikliği iyi bir tercihti. Şimdi Beşiktaş rakip alana daha çabuk gidiyordu.
Ernst'in başarılı organizasyonları ile gol yollarında etkinlik 55'te semeresini veriyordu. Gecenin başarılı isimlerinden İbrahim Üzülmez 18 üzerinde pozisyon alan Fink'e jeneriklik bir pas atıyor, Alman oyuncu da tabelayı takımı lehine değiştiriyordu. Tek farkı yeterli görmeyen Beşiktaş'ın baskısı kısa bür süre sonra Bobo'nun fırsatçılığıyla bütünleşti. Brezilyalı, farkı ikiye çıkartırken, Fenerbahçeli futbolcuların umutlarını da kırdı. Kanarya agresifleşince Kazım, 'taca çıktı çıkmadı tartışması' sonrası yardımcı hakemle uygun olmayan sözlerle diyaloğa girince kırmızı kart görerek oyundan ihraç oldu. İbrahim Üzülmez'in gol pasını bu defa Uğur İnceman değerlendirip skor tabelasını 3-0'a getirince Süper Lig şimdi daha heyecanlı bir hal alıyordu
Kemal Belgin -Alex’li Fenerbahçe!- Türkiye
[page_end] Kemal Belgin -Alex’li
Fenerbahçe!
Milli maç paydosundan sonra F.Bahçe ile Beşiktaş’ı buluşturan derbi
oyununa F.Bahçe’nin büyük bir handikap sonrası çıkacağı gerçeği
vardı.
O da şu idi...
Sarı-lacivertli takım Ankaraspor haftası ile birlikte ligin
göbeğinde 15 gün maç oynayamamış durumdaydı. Dolayısıyla F.Bahçe;
konsantrasyon ve fiziki düşüş birbirine kenetlenerek sahaya
çıkacaktı. Buna karşılık Beşiktaş puan olarak çok geride kalmışlığı
biran önce kapatmayı önüne hedef koymuş, rakibi tatil yaparken, o
idman üstüne idman yapıyordu.
Daum, yeni icadı santrfor Kazım‘la oyunu kurmaktan vaz geçmemiş,
uykusuz, yorgun Lugano riskine de girmişti.
Beşiktaş’ın oyunu enine-boyuna düşünüp, çok ilgi çekici planlarla
kurguladığı ortaya çıkıyordu. Ön liberolardan Fink, Alex‘le yüzde
yüz markaj oynarken, Ernst ise Emre‘nin çıkışlarına nöbetçi
kesiliyordu. Yusuf‘un koşamayan oyuncu oluşu Cristian‘ı oyunun
patronluğuna soyunduracak bir Beşiktaş zaafı olurken, Brezilyalı
oyuncu bundan hiç faydalanamadı diyebiliriz.
Ernst‘in depar eksikliği, Beşiktaş’ın hücumlardaki zafiyetinin
başlıca sebebi olarak karşımıza çıkıyordu.
Dolayısıyla Beşiktaş’ın bu iki ön liberosundan birinin, Beşiktaş
atağa çıktığında görevinden sıyrılarak, hücuma katkı yapması
gerekiyordu. Yaptılar ve bunlardan birinde de Fink‘in golü
geldi.
Mustafa Denizli‘nin Yusuf‘un yerine Uğur İnceman‘ı alması, 2-0’dan
sonra oyunda saklanmayı hedefleyen bir anlayış idi. F.Bahçe’de
Emre‘nin sakatlanarak çıkışı, Vederson‘u sahaya getirirken, yeni
bir Daum komedisi sahnelenecekti.
Çünkü Dos Santos, Cristian ile görev paylaşacaklardı. Semih‘in
Topuz‘la değiştirilip, Kazım‘ın oyunda kalışı ise ayrı bir
komediydi.
Daum, oyun başı kurgusundaki dağınıklığını, oyunun içinde de
sergilerken, tekrar dönersek Mustafa Denizli‘nin Serdar-Tello
değişikliği akılcı olarak bir kere daha karşımıza çıkacaktı.
Sonuçta, Türkiye’de “en kötü pas atan adam etiketi” yemiş İbrahim
Üzülmez‘in üç asisti ile Daum‘un takımı devrilirken, Mustafa
Denizli de düne kadar Ernst-Fink ikilisini bozup takımını hangi
maceralara attığını da anlamıştır umarım.
Alaattin Metin -Çakma santrfora ayak uyduranlar- Akşam
[page_end] Alaattin Metin -Çakma santrfora ayak
uyduranlar
Fenerbahçe, İnönü'ye kazanmaya giden bir takım havasında değildi.
Oynamak istediği futbol ve sahadaki görüntüsü daha çok maçı
berabere bitirmek, günü kurtarmak anlayışındaydı.
Yakaladığı bir-iki gol pozisyonu da tesadüf.
Oyuna ağırlığını koyamamasının, tedirgin olmasının da üç nedeni
var.
1. Santrforu yok.
Kazım, rakip takımın defans göbeğinin balansını bozması, çabukluğu
ile de gol pası vermesi veya gol attırması için oynatıldı.
Hiçbirisini yapamadı.
En azından Galatasaray maçındaki gibi sakin ve istekli değildi. Her
maçta çok konuştu ve devamlı itiraz ettiği için de hakemler ona
inanmıyorlar. Mesela üç Beşiktaşlı makasa aldı, yaka paça yere
indirdi. Hakem vermedi. Neden!
İnanmıyorlar. Her hareketini kandırmaca olarak görüyorlar. Kırmızı
kart görmesi de çok konuşmasından.
Daum neden ısrar eder? Niye daha önce oyundan almaz. Anlayan var
mı!
2. Emre'nin siniri.
Ernst'in fizik gücü ve boyu karşısında ezildi. İstediği futbolu
oynayamayınca agresifleşti. Santos ile kavga etti. Hadi bu oyun
içinde olur diyelim.
Sarı kartı görünce sinirlenip, kulübeye çıkarın beni demesine,
arkasından Lugano yanına gelip ikaz edince de oyuna devam etmesine
ne demeli?
Sakatsa, niye devam ediyor? Daum önünde olan bu harekete neden
sessiz kalıyor? F.Bahçe'nin yediği ilk gol de motivasyonun
bozulduğu, herkesin şaşkın şaşkın birbirini izlediği anda oldu.
3. Kanatları çalışmadı.
Kanatlarda Mehmet Topuz da, Santos da görevini yapamadı. Hadi
Mehmet Topuz topu ayağına aldığı vakit, bir-iki hücum denemesi
yaptı.
Ya Santos!
Sahada yoktu. O kadar kötüydü ki, 36 yaşındaki Roberto Carlos
sinirlendi. Onun yerine kanat oyuncusu oldu.
Peki Vederson gibi savaşan, mücadele eden bir oyuncu varken
sonradan çakma kanat oyuncusu yapılan Santos niye oynatılır?
Kazanmak, patlama beklemek düşüncesine inanan kimse var mı?
Beşiktaş maçında yüreği ile oynayan savaşan Cristian ile Gökhan'dan
başka kimse yoktu. Alex de markaja girince Fenerbahçe'nin karizması
çizildi.
Hakemi de beğenmedim.
İbrahim'in, Gökhan'ı düşürmesini on hakeme sorsan dokuzu penaltı
der.
Selçuk Yula -Laf-ı güzaf!- Takvim
[page_end] Selçuk Yula -Laf-ı güzaf!
F.Bahçe ve Beşiktaş derbiye beklenen kadrolarıyla çıktı. Oyuna daha
atak ve hızlı başlayan taraf ise Beşiktaş'tı. Tribünlerin Demirören
aleyhine mi, yoksa takımları lehine mi tezahürat yapacaklarını
bilemediğimizden "İnönü'de baskı oluşur mu?" sorusunun yanıtını
bulamıyorduk. Ama tribünler Fener daha saha çıkarken yağdırdıkları
yabancı maddelerle ve ettikleri küfürlerle tavırlarını ortaya
koydular.
İlk 15 dakika F.Bahçe için sıkıntılıydı. Bu arada da Serdar'ın
kaçırdığı çok net bir pozisyon izledik. Ama ondan sonra oyuna
ağırlığını koyan Fener oldu. Daha çok gol arayan daha çok şut atan
daha çok pozisyon bulan F.Bahçe'ydi.
Fırat Aydınus'un Kazım ve Gökhan'a yapılan hareketlere penaltı
vermemesini şaşkınlıkla izledik. Hele ki Toraman'ın Gökhan'a
yaptığı hareketin penaltıyla cezalandırılmaması bir hakemlik
ayıbıydı. Son dakikada Alex'in frikikten görderdiği ve direkten
dönen topla ilk 45 dakika 0-0 sonuçlandı.
İkinci devre de değişen fazla birşey yoktu. İlk golü atacak takımın
avantajlı olacağını biliyorduk. Golü de Beşiktaş buldu. Golden
sonra Daum'un yaptığı değişiklikler olacak gibi değildi. Özer ile
Semih dururken Vederson'u oyuna alması ilginçti. Çok sonra hem
Özer'i hem Semih'i oyuna aldı ama ilk düşünce tarzı beni şaşırttı.
Kazım'ın atılmasından sonra zaten olay koptu. Beşiktaş net bir
galibiyetle sahadan ayrılan takım oldu.
Nasıl Daum'u G.Saray maçında göklere çıkardıysak burada da
eleştireceğiz. Denizli'yi ise alkışlayacağız. Ama şu maçın kaderini
çizen Aydınus'u da bir kenara koyacağız. Beşiktaş, galibiyeti
garantileyinceye kadar Fener'in faullerini es geçen, Beşiktaş'a
haksız fauller çalan ve en önemlisi Fener'in iki penaltısını çatır
çatır yiyen Aydınus'u kime havale edeceğiz bilmiyorum. Dünkü maç
birileri tarafından lige devam maçı olarak ortaya konulmuştur.
Bunun dışında da söyleyecek birşey yok.
Allah ligimize hayırlı uğurlu etsin. Zaten benim bu saatten sonra
derdim, şu Avrupa'dan ligimize gelen manipülasyonlardır. Gerisi
laf-ı güzaf.
Semih Yuvakuran -Lugano yorgun, Daum plansızdı-
Zaman
[page_end] Semih Yuvakuran -Lugano
yorgun, Daum plansızdı
Christoph Daum, sahaya en güzel
11'iyle çıktı. Ben de olsam aynını yapardım. Beşiktaş'ın kadrosu da
merak konusuydu.
Çünkü Mustafa Denizli, sezon başından beri farklı seçimleriyle
sürekli eleştiriliyordu. Kartal, son Trabzonspor maçında da defans
ağırlıklı oyuncularla mücadele edip rakibe çok pozisyon vermesine
rağmen galip gelmişti.
F.Bahçe'de Bilica'nın cezalı olması handikaptı. Lugano'nun da yorgunluğu söz konusuydu. Nitekim ikinci yarıda Lugano ve Önder'in anlaşmazlığı ile Uruguaylı'nın yorgunluğu bariz bir şekilde görüldü. Mücadele Beşiktaş açısından daha fazla önem taşıyordu. Siyah-Beyazlıların mağlubiyeti halinde puan farkı 10'a çıkacak, galibiyette ise 4'e düşecekti.
İlk pozisyonu Serdar Özkan'la Beşiktaş kaçırdı. Kartal, ilk dakikalarda F.Bahçe'yi adeta sahasına hapsetti. Dakikalar ilerledikçe Kanarya oyunda dengeyi sağladı. Gökhan Ünal, Carlos ve Alex'le pozisyon üretti. 45. dakika bence maçın dönüm noktasıydı. Alex'in frikiği gol olsa bu maç böyle farklı bitmezdi. İkinci 45 dakikada rakip kaleye yüklenen Beşiktaş, "Bu maçı ben alacağım" dedi. F.Bahçe'den gol beklerken, hiç beklenmedik bir zamanda Fink'in güzel vuruşuyla Beşiktaş'ın golü geldi. Kartal, hemen ardından Bobo'nun golüyle skoru 2-0'a taşıdı.
Defanstaki Lugano'nun yorgunluğu ve Önder'le uzlaşamaması dikkatlerden kaçmadı. Mücadele de iki dakikada arka arkaya gelen gollerle sona erdi zaten. İki takım da iyi mücadele etti, daha fazla isteyen kazandı. En önemlisi, futbol galip geldi. Lig şimdi daha çetin geçecek. Kazım'ın kırmızı kart görmesi bence ihanetti. Büyük ihtimalle küfür etti. Çünkü hakem direkt kırmızıya başvurdu. Derbilere psikolojik olarak hazırlanmak çok önemli.
Ayrıca Alex kilitlendi mi F.Bahçe hiçbir şey yapamıyor. Ben Emre'nin devreye geçeceğini bekliyordum. Ama olmadı. Daum'un B planı yoktu. Yenilen üçüncü gol ofsayttı; ancak Beşiktaş zaten karşılaşmayı çoktan galibiyetle kapatmıştı. Siyah-Beyazlı taraftarlara ayrı bir paragraf açmak istiyorum.
Takımlarını inanılmaz bir şekilde desteklediler. Tebrikler...