Yazarlar F.Bahçe için neler yazdı
F.Bahçe UEFA Avrupa Ligi play-off maçında Sion karşısında 2-0 kazanarak tur için avantaj yakaladı... Spor yorumcuları sarı-lacivertli ekip için köşelerinde şunları yazdı...
RIDVAN DİLMEN- Ciddiyet -MİLLİYET
Lige ve Avrupa kupalarına iyi başlayan, güveni her geçen gün
artan Fenerbahçe, Sion deplasmanında da güven içinde oynadı. Daha
önceleri güven takıma rahatlık getiriyordu, şimdi ciddiyet de
gelmiş. Oyunun hemen hemen her bölümünde ciddi ve
disiplinliydiler.
Fenerbahçe takımının zaten rakibinden güçlü bir kadrosu var. Rakibi kadar maçı ciddiye alsa ihtiyacı olan skoru rahat bulur. Dünkü Sion takımı Honved’ten biraz daha iyiydi. Ama Fenerbahçe, Honved deplasmanından daha ciddi oynadı bu maçı ve Avrupa Ligi’ne girmek için gerekli sonuca ulaştı. Kendi sahasında işi formalite maçına bıraktı.
Teknik Direktör Daum kadro istikrarını koruyor. Sadece stoperde
değişiklik yaptı. Orta saha kurgusu; göbekte ikili Cristian ve
Emre, solda Santos, sağda Kazım. Santos zaten içeriye katedebilen
oyuncu (Zaman zaman bunu fazla kaçırıyor. Yarın bekini çok sokan
rakip olursa Roberto Carlos zorlanabilir). Kazım da artık oynaması
gerektiği şekilde oynuyor. Temel özellikleri olan bir futbolcu.
Özelliklerini bugüne kadar fazla gösteremeyen Kazım’ı, bu yıl Daum
gerçek kimliğine kavuşturmak üzere.
Fenerbahçe takımı 4-2-3-1 oynuyor. Geçtiğimiz sezon en büyük
sıkıntısı Alex’in dışında forvet arkasında görev alanların çok gol
atmamasıydı. Son Sivas maçında Güiza’nın arkasındakiler attı üç
golü. Bu maçta da yine arkada oynayan Santos ve Kazım. Fenerbahçe
takımının deplasmanda birinci ve ikinci bölgeyi daha hızlı geçmesi
lazım. Zaten üçüncü bölgede çok etkili. Kontratakta da etkili.
Özellikle 1-0’dan sonra oyunun sonlarına gelirken rakip iyice
disiplinden koptu ve Fenerbahçe 5-6 pozisyona girdi. Kaçırılması
zor goller de kaçırıldı. Kaleci Volkan yüksek konsantrasyonla
başladı sezona. Maç boyunca dikkatliydi. Tabii elemelerde genelde
favoriler yoluna devam ediyor. Ama fiziki kalite ve takım olarak bu
süreçte zayıf rakiplerle oynamak gelecek için avantaj. Tek problem
Alex’in bölgesinde oynayan Deivid’in sürekli riskli çalım ve pas
düşüncesi ani kontrataklara sebep oluyor. Bu sorunun bir an önce
gidirilmesi gerek.
SELÇUK YULA'NIN YORUMU DİĞER SAYFADA....[page_end]
SELÇUK YULA- Tur cepte -TAKVİM
Daum, İsviçre'de Deniz'i Lugano'nun yanında oynatarak yine bir sürprize imza attı. Deniz'in sakatlanmasıyla Önder'in oyuna girmesi ile F.Bahçe ideal 11'ine kavuşmuş oldu.
Fenerbahçe bu sene açıkça belli oluyor ki Brezilya ekolünü tamamen benimsemiş durumda. Yerden ayağa kısa toplarla oynanıyor. Bu oyun hızlandırıldığı zaman çok etkili ataklar üretilebiliyor. Ama top kayıpları yaşandığı anda da rakibin kontra atağa kalkmasına fırsat veriliyor. Alex'in önemi de burada ortaya çıkıyor. Alex'te pas hatası hemen hemen sıfır. Bir de doğrudan kaleye oynuyor.
İlk 15 dakika Sion hızlı görünse de F.Bahçe oyunda dengeyi sağlayınca geride çok adamla kalıp kontra atakla çıkmaya çalıştılar. çok da etkili olamadılar. Buna karşılık Fenerbahçe de öyle aman aman pozisyonlar bulamadı. ilk yarıda kimi pozisyonları harcayan Güiza, topu Santos'a verince en azından 1 gol izledik.
Daum, 63. dakikada sallanan Deivid'i çıkartıp Semih'i aldı. Bundan sonra F.Bahçe gol pozisyonlarını cömertçe harcadı. Güiza ve Emre'nin kaçırdığı golleri izlerken kalemizde pozisyon gördük. İkinci yarıda sahada daha iyi futbol vardı. Emre takımın en iyisiydi. Kaptanlık görevini layıkıyla yaptı. Semih'in Alex'in yokluğunda o bölgede rahatlıkla oynayabileceğini gördük. İkinci golde Kazım'a al at diye verdiği pasla bu görüşümüzü doğruladı.
Cristoph Daum'un elinde alternatifler mevcut. Önemli olan
bunların iyi değerlendirilmesi. Sonuçta, Fenerbahçe turu cebine
koyarak Cenevre'den Kadıköy'e geri dönüyor.
ERMAN TOROĞLU'NUN YORUMU DİĞER SAYFADA....[page_end]
ERMAN TOROĞLU -Levazım -HÜRRİYET
BODRUM’dayım. Televizyon başına oturdum. Bizim anlı, şanlı büyük spor yazarlarımız gibi bende televizyondan yorum yapıyorum. Dün gece bütün maçları seyrettim.
Avrupa’da 4x4 yapabilirdik. Ama, dördün ikisi oldu. Yani iki çekişli. Bunlar önden iki çekişli mi, arkadan iki itişli mi onu zaman gösterecek. Çünkü, Sivasspor ve Trabzonspor için söylenecek cümle, “Hayırlı işler.”
Ne Trabzonspor’un, ne de Sivasspor’un aldıkları sonuçlar sürpriz değil. İşin kötüsü ikisi de kötü oynuyorlardı ama “İyiyiz” diyorlardı. Sonunda ne kadar iyi olduklarını dün akşam gördüler.
Sivasspor maddiyattan bahsediyor, Trabzonspor’un ki ise tam bir acemilik. Neyse biz attan düşenleri bırakalım, dereyi geçenlere bakalım.
Galatasaray da, Fenerbahçe de yollarına devam edecekler. Ama, onların da sorunları yok mu? Var. Mesela Lugano iki aydır, “Gelecek mi, gelmeyecek mi” diye tartışılıyor. Sonunda anlaşma yapıyor, dönüyor, formayı giyiyor. Dün gece de sahaya çıkıyor. Yani, Fenerbahçe’de haftalarca antrenman yapanlarla, yolda gezip, muhabbet edenler çok farklı değil demek ki.
Fenerbahçe’de bir tuhaflık daha var. Mehmet Topuz ile Bilica’ya tonlarca para veriyorlar. Böylesine önemli bir maçta ikisi de yoklar. Bu tablo üzerine yönetim tonla hikaye anlatabilir. Ama bu da bir gerçek. O zaman Daum’un bunlardan haberi yok muydu? Veya Fenerbahçe’nin paraları bu kadar ucuz mu? Sonra da diyorlar ki “Fenerbahçe’nin borcu bu kadar.” Geçiniz.
Fenerbahçe maçını seyrederken Lugano’yu görenler, “Nerede antrenman yaptı” diyorlar. Diğer masadan hemen cevap geliyor, “Uçakta hazırlanıp, antrenman yapmıştır.”
Cevabı Daum bulacak
Kazım Kazım. Levazım, her eve lazım. Kazım, bence çalışıyor. Sonra
laubalilik yapıyor, top kaptırıyor. Biraz dişli bir rakip olsa, o
kaptırdığı top gol olur. Belki de Fenerbahçe elenir. Ama aynı Kazım
sonra sonucu belirliyor. Yani, levazım oluyor. Levazımın karşılığı,
bir şey yapmak için kullanılan malzeme. Yani, Kazım Kazım da herşey
var. Nasıl istersen öyle kullanırsın. Hem lazım, hem levazım, hem
de tehlike.
Güiza çok çalışıyor. İstediği topları alamıyor. Çünkü, Alex yok. O da sinirleniyor, geriliyor. Nedeni, ona hava topları atan kişi sahada değil. Santos, sahada koşuyor mu? Koşuyor. Nerede farkediliyor? Topu ayağına alınca. Kolay kolay kaptırmıyor. Peki rakibe basıyor mu? Şu ana kadar hayır. Cristian daha bir farklı. Onun varlığı Emre’yi rahatlatıyor. Onun daha rahat top oynamasını sağlıyor. Ama şu da var, Fenerbahçe orta alanda hala sıkıntı yaşıyor. Santos’un ne yapması lazım? Cristian, ne kadar defans yapacak? Emre ne kadar ofans yapacak?. Alex gelince ne olacak? Bu soruların cevabını bulmak Daum’un işi.
Palavrayı bırakın
Fenerbahçe’deki oyuncular teker teker topu ayaklarını aldıklarında,
rakibe zor veriyorlar. Bu bir takım için avantaj. Yani, boşa top
kullanıp, haybeye pas veren yok. Bu da rakibi yoruyor. Hem
psikolojik, hem de fizik olarak. Hücum, defans balansı,
Fenerbahçe’de henüz hazır değil. Çünkü, Lugano gelip bir günde
oynuyorsa, Semih haftalar sonra oyuna girip bir pozisyonda gol
attırıyorsa, o zaman bir tuhaflık var demektir. Fenerbahçe’de dün
gece kolay kartlar alındı. Sakın, “Hakem” demesinler, futbolcular
önce kendilerine baksınlar.
Yurt içindeki maçlarda, “Biz iyiyiz, süperiz” diyenler, kötü
oldukları halde cila yapanlar, dün gece yok oldular. İnşaallah,
Fenerbahçe ve Galatasaray, gruplarda başarılı olup, UEFA Avrupa
Ligi’nde daha yukarılara giderler. Çünkü, Türk futbolunun artık
palavralara ihtiyacı yok. Hem milli takımda, hem de kulüp
takımlarında geriliyoruz. Hikaye dinleyecek zamanımız yok.
Oyunculara verdiğimiz paralar, futbolda dönen paralar çok Avrupa
ülkesinin önünde ve üstünde.
ERDOĞAN ŞENAY'IN YORUMU DİĞER SAYFADA....[page_end]
ERDOĞAN ŞENAY- Kalite farkları -MİLLİYET
Sion, Fenerbahçe’nin üstüne giderse başına gelecekleri çok da
iyi bilmekteydi sanki.
Orta alanda kapalı defans taktiğini kendine oyun planı olarak
seçmiş bir takım, ancak Sion kadar korkak ve endişelerle dolu bir
oyun kurgusuna teslim olabilirdi...
Fenerbahçe ise rakibinin kalabalık tuttuğu alanda istediği pas düzenini bir türlü kuramıyor, Emre - Cristian - Santos, Kazım gibi yaratıcı ve pasör isimler istemeseler de Sion’un oyunu bozma üzerine amaçlanmış sabote edici futbol tavırlarına bir türlü geçerli çareler yaratamıyorlardı.
Halbuki daha ilk yarıda özellikle Gökhan Gönül’ün sağ kanat çıkışları, doğru top alışverişleriyle renklenebilse, Güiza ve Deivid de oyunu alıcı gözler ve pozisyon yakalama duygularıyla kovalayabilseler Fenerbahçe’nin işi çok kolaylaşacaktı. Sarı-lacivertlilerin böylece Sion’un körlemesine uyguladığı güya defansif çareleri, ilk yarının son dakikalarında buldukları Santos’un enfes golünden daha önce çözmesi işten bile değildi.
İkinci yarının başında Roberto Carlos’un serbest vuruşuna Santos anlamsızca el uzatıp topun yönüne müdahale etmese Fenerbahçe, ısrarla aradığı ikinci sayıya anında kavuşacak ve Sion’un sarı-lacivertli ekip karşısında aradığı defansif çırpınışlar daha o anda iflas edecekti...
Sonrasında, Fenerbahçe deplasmandaki oyuna daha da ağırlığını koyuyor ve Sion’un cılız kontrataklarına rağmen sonuçta gol ihtimali yüksek pozisyonlara imza atan taraf sarı-lacivertliler oluyordu... Ayrıca Güiza’nın “iş kazası” olarak kabul etmemiz gereken kaçırdığı golü ve maçın gündemini tutan isimlerden Emre’nin dışarıya yolladığı fırsat Fenerbahçe’nin, Sion’la arasındaki kalite farklarının belgeleriydi sanki.
Evet Christoph Daum, Alex’in olmadığı bir deplasman maçını net
bir skorla kazanmakla kalmıyor, ayrıca Fenerbahçe’nin sempatik
kaçağı Lugano’yu da 90 dakika sahada tutarak bu futbolcunun sezon
adına gecikmiş Fenerbahçeliliğini yeniliyordu.
HAKKI YALÇIN'IN YORUMU DİĞER SAYFADA....[page_end]
HAKKI YALÇIN- Avrupai açılım -TAKVİM
Maçın ilk yarısına baktığımızda, Fenerbahçe baskılı oynamasa da,
oyunun kontrolünü elinde tutan takımdı.
Yani gol yese, kesin gol atardı.
Ve gol atmak için de acelesi olmayan takım görüntüsü çizdiği
içindir ki, ilk yarının son dakikalarını bekledi.
Fenerbahçe'nin kontra çıkışları geçen yıldan çok hızlı. O yüzden
Fenerbahçe karşısında kendisini kaybeden bir takımın, kazanma şansı
olmaz.
Dün gece atılan gol, bunun kanıtı.
Dos Santos'un attığı gollerde bir dizi görsellik var. Sol
ayağındaki sihir, kale önünde daha bir ışıldıyor sanki.
Attığı golde, kendisine eşlik edenler vardı. Kazım iyi getirdi,
Güiza harika indirdi, Santos da yakışanı yaptı. "Tekrarından
usanılmayan bir gol daha" dedim.
Pazar günkü golü hatırlatmak için.
Güiza, rakip kale önündeki yalnızlığıyla tek santrfor! Ama bazen
öylesine yaratıcı paslara eşlik ediyor ki. "Çift santrfor"
görüntüsü çiziyor.
Kazım da, hercai halini terk ettiği zaman, neler yapabileceğini
gösteriyor.
Dün gece defansın kurgusunu yenilemek, Daum'un kendisine
güveniydi herhalde.
Lugano'nun transfer seyyahı olduğu sanılıyordu ama baktık yine
kemik gibi.
Geçen hafta Alex, bu hafta Deniz Barış. Acaba Fenerbahçe'deki idman
yüklemesinde bir sorun mu var?
Teknik kadro, "çürük elmalar dökülsün" diye ağacı sallıyorsa,
Tehlikeli bir "bahçe oyunu!"
İkinci yarıda, direklerin oyuna müdahil olduğu kale önü
zenginlikleri vardı.
İki takım adına da net pozisyonlar.
Fenerbahçe istediğini aldı.
Futbol olarak parlak olmasa da, sonuç olarak parlak bir
geceydi.
Fenerbahçe bu takımı İstanbul'da daha kolay geçer.
Görmediğimiz Fenerbahçe, dün gece izlediğimiz Fenerbahçe'nin
ötesine geçer.
Çünkü Fenerbahçe bu yıl hem yeniden Avrupa'ya açılıyor. Hem
tarihe.
ÖMER ÜRÜNDÜL'ÜN YORUMU DİĞER SAYFADA....[page_end]
ÖMER ÜRÜNDÜL- Fenerbahçe işi bitirdi -SABAH
Fenerbahçe deplasmanda aldığı iki farklı galibiyetle UEFA Avrupa Ligi'ne katılmayı garanti altına aldı. Karşılaşma başladıktan kısa süre sonra oyunun genel görüntüsü belli oldu. Sion çok kolay top kaybeden, hücuma çıkmakta zorlanan, disiplinli alan savunmasıyla kendine bir şans arayan takım kimliğindeydi. Oyunun kontrolü tamamen 45 dakika boyunca F.Bahçe'nin elindeydi. Aynı zamanda devre boyunca rakip hücumda hiç F.Bahçe'yi tehdit edemiyordu. Buna rağmen pozisyon sıkıntısı yaşandı. Kaliteli bir oyuncu olan Santos çok az sahne alıyor. Ayrıca Roberto Carlos ile ofansif bütünleşmeleri de göze çarpmadı. Cristian 50 metrekare içinde oynuyor. Emre diri ve oyunun içinde hep var. Güiza ise sanki geçen seneki kötü görüntüsünden belki bir gömlek daha iyi. Kazım da alışılmış biçimde güçlü ve hırslı olmasına rağmen son hareketlerde yanlışlar içinde. Böyle bir tabloda F.Bahçe üretkenlik sıkıntısı çekip, devrenin son dakikasında golü buldu.
İkinci yarıda F.Bahçe'de tam bir rehavet vardı. Çünkü ilk devrede rakibin zayıflığı görülmüş, oyuna sürekli hükmedilmiş, skor avantajı da yakalanmıştı. Bu rehavet girilen gol pozisyonlarının da harcanmasına neden olurken, ilk yarının aksine Sion'a da 3-4 pozisyon şansı tanıdı. Bu devrede Daum iki oyuncu değişikliğine daha gitti. Semih oynamaya hasret kalmıştı. Bu şartlar içinde girdiği pozisyonda bir futbolcu genelde kaleye vurmayı tercih eder. Ama Semih iki arkadaşına birden "Hanginiz atarsanız" diye yaptığı asistle yalnız bir golcü değil, futbolu bilen bir santrfor olduğunu da bir kere daha kanıtladı.
Bu sonuç F.Bahçe'yi Avrupa Ligi gruplarına taşımayı garantiledi.
Daum için de değiştirdiği oyuncular ve maçın gidişatıyla, genel
görüntüsüyle iyi bir tecrübe oldu.
Bu arada ilk 11'de oynayan Deniz'in sakatlığına çok üzüldüm. İyi
niyetli, profesyonel bir futbolcu. Ama ne yazık ki gerçekten
şanssız. Şans da hayatta çok önemli...
ERCAN SAATÇİ'NİN YORUMU DİĞER SAYFADA....[page_end]
ERCAN SAATÇİ- Alex'e açılım yok mu? -HÜRRİYET
SON bir aydır güzel ülkemde gerekli gereksiz bilumum açılımlar yapılırken, Fenerbahçe’nin Alex sendromuyla ilgili bir açılım görememek, beni çok üzdü doğrusu...
Şimdi açalım...
Konu Alex’in kendisi değil. Fenerbahçe’nin genlerinde hep Alex’vari
futbolcular olmuştur. Didi döneminden bu günlere kadar, Cemil
Turan’lardan İsa’lara, Oğuz Çetin’lerden Okocha’lara bir çok 10
numara bu takımın maestroluğunu yaptı. Oyun düzenlerinde d e hep
etkili oldular... Tıpkı şimdi olduğu gibi. Ancak bir sorun
var...Alex özelliklerinde bir alternatif yok Fenerbahçe’de. Bu
nedenle gözler hep Alex’i arıyor. Emre deseniz, Alex’e yedek olacak
bir oyuncu değil. Artık sürekli Alex’in pozisyonunda oynayacak olsa
eminim ki bunu yapabilir ama böyle bir ihtimal yok. Bu nedenle
derim ki; Daum takım içersinden, belki de gençlerden bir Alex
alternatifi yaratmalı...
Güiza’ya sabretmek
BEN hala çözemedim...
La Liga’da dünyanın en iyi takımları ve defans oyuncuları arasında,
dünya yıldızı golcülerle rekabet edip nasıl gol kralı
olunabilir?
Daha doğrusu bir sezon boyunca ve en son dün gece de izlediğim
Güiza, İspanya’da nasıl gol kralı olabilmiş? Aragones mi
vatandaşının dilinden anlamamıştı yoksa Daum mu Güiza’nın verimli
olabileceği kurguyu yapamıyor ?
Hadi taraftarın sabrını bir kenara koyalım... Böyle bir Güiza’ya
Daum ne kadar dayanır, hep birlikte göreceğiz...
Kaptan’ın mücadelesi
DÜN gece Emre’yi seyretmeye doyamadım...
Tempo düştüğü anda devreye girip takımını ateşliyor, kendi
mevkisinin dışında da her yere koşup arkadaşlarıyla yardımlaşıyordu
dün. Emre’nin hırsı ve kazanma isteği müthişti dün gece... Kolunda
ki pazubandının da hakkını verdi ve tam bir Fenerbahçe kaptanı gibi
oynadı ve oynattı dün gece... Ama çok tuhaf, Alex’in yokluğunda
Alex’in görevini de sırtlanmış bir oyuncu neden oyundan alınır ki ?
Daum’dur bir bildiği vardır dedik o an...
Kazım’ın hırçın futbolu, Dos Santos’un güzel oyunu, Gökhan’ın
bitmek tükenmez bilmez nefesi ve mücadelesi, Lugano’nun evine
dönüşü, Carlos’un tecrübesiyle oynaması dün gecenin diğer
notlarıydı...
GÜRCAN BİLGİÇ'İN YORUMU DİĞER SAYFADA....[page_end]
GÜRCAN BİLGİÇ- Eylül'ü bekleyelin -SABAH
Maçtan bir gün önceki basın toplantısında Christoph Daum, bizi nasıl bir maç beklediğinin sinyallerini veriyordu. Alex'in yokluğunda takımın rakip kaleye nasıl organize ve etkili gideceğinin çalışmasını yapmak yerine, 'verimsiz' geçen bir maçın fotokopisinden, "aslı gibidir" raporu bekliyordu.
Güiza'nın 'yoklarından' bir şeyler yaratan kişinin Alex olduğuna aldırmadan, Deivid'den takımın 'beyni' olmasını bekledi. "Semih hazır değil" gibi kolaya kaçan "Aman başım yanmasın" ürkekliği ile üçüncü sınıf bir rakip karşısına, birinci sınıf oyuncuları 'senaryosuz' oynatıyordu.
Takımda başka Alex yok. Bir teknik adam bunun sıkıntısını elbette yaşayacaktır ama bu kadroda Alex'in yaratıcılığı ve pas kalitesine en yakın oyuncuyu (Semih Şentürk) takımdan uzak tutmak, "Büyük hoca" işi değil.
Deniz Barış'ı sol stoper olarak maça başlatmak ise "Büyük hoca" refleksi. En azından iki ayağına da en iyi kullanabilen defansif oyuncular arasındaki en doğru seçimdi. Roberto Carlos'un geri çekilerek karşıladığı rakiplerin yararlanabileceği boşlukları doldurabilecek zekada veya yine Carlos'un atağa katıldıktan sonra rötarlı dönüşleri sırasında tereddüt yaşamayacak tecrübedeydi Deniz Barış. Sakatlanması ise hem takımı, hem de kendi adına büyük talihsizlik oldu.
YANLIŞ YÜKLEME FATURASI
Yine arka adale. Pazar günü Alex'den sonra, bir "Yanlış yükleme
faturası" da Deniz'in hesabındaydı.
Pazar gününün kahramanı Emre Belözoğlu, devre arasını, oyundan alındığı 76. dakikaya kadar sürdürdü. Cristian'ın da düşen temposuna müdahale gelmedi. Santos sözleşmesine "Geriye koşmaz, gittiği gibi kalır" maddesini koydurtmuş mu diye de bakmak lazım.
Ve söz buraya gelmişken atılan golün güzelliğine de değinmek
gerekir. Kazım'ın kurgusundan çıkıp, Deivid ve Güiza ile Santos'un
sezgisine teslim edilen müthiş bir hücum etkinliğiydi. Her rakibi
şaşkına çevirip, her futbolseveri mest edecek hızda ve estetikte
dolaştı top sahada. Sanki gol olmaya karar vermiş, kendisine
değenlerin 'abukluklarını' görmemezlikten gelmişçesine niyetini
bozmuştu.
Doğru kurgu ve daha net sonuca giden bir takım için eylül
beklenecek.
Neden mi Eylül?
Çünkü Daum'un "deneme-yanılmaları" ancak o zamana biter.
ŞANSAL BÜYÜKA'NIN YORUMU DİĞER SAYFADA....[page_end]
ŞANSAL BÜYÜKA- Leblebi-çekirdek -AKŞAM
Leblebi-çekirdek
Akşam Spor Servisi, 'Fenerbahçe maçı' deyince, bizim radar
Cenevre'ye döndü...
Ama itiraf etmeliyim ki, yan gözle de Keita'nın bitmek-tükenmek
bilmeyen deparlarını, Kewell'ın nefis golünü de izledim...
Önce Trabzon'dan, sonra Sivas'tan gelen kötü haberlerin ardından
Fenerbahçe ve Galatasaray'la güzel bir final yaptık...
Zaten iki takım için de beklenen buydu...
Anlayacağınız UEFA'da gruplar artık çantada keklik...
Aslında kura çekildiğinde, kimin ne olacağı zaten belliydi...
İşte Fenerbahçe'nin Sion maçı...
Allah aşkına kim bu Sion...
En iyi futbolcusu, Fenerbahçe'nin en sıradan futbolcusunun
kramponunun bağı bile olamaz...
Arada dağlar gibi fark var...
Kabul edelim ki, sıradan Avrupalılar bizim Fenerbahçe'yi, bizim
Galatasaray'ı tutamazlar...
Fenerbahçe'de Lugano'nun oynaması çoğu insan için çarpıcı bir
sürpriz oldu...
İki gün antrenman, üçüncü gün maç...
Ama ilk on birde sahaya sürdüğüne göre Daum'un bir bildiği
vardır...
Zaten Sion'da da Lugano'yu zorlayacak bir adam, hatta bir atak bile
yoktu...
Ancak ikinci yarıda bir-iki kafa topuna vurdular...
Bu maç için değil ama bundan sonraki diğer maçlar için bu yüksek
toplar tehlike olabilir...
Aman dikkat...
Savunmadan başladığımıza göre, ilk yarıda iyi bir Volkan
kurtarışını, Gökhan Gönül'ün her geçen gün daha da yükselen
grafiğini unutmayalım...
Orta alana ne zaman baksam, Emre'yi görüyorum...
Her yerde Emre...
Sanki Cristian, sanki Dos Santos oynamıyor gibi...
Ama baktığınızda Cristian son derece iyi pas alışverişi
yaptı...
Hele Dos Santos'un golü...
Savunması tartışılabilir ama tehlike bölgesinde müthiş işler
yapıyor...
Hele son vuruşları...
Kaymak gibi...
Tadından yenmiyor...
İkinci golde Semih'in katkısını unutmayalım...
Kendi vurabilirdi...
Vurmadı, daha garantiye gidip Kazım'a golü attırdı..
Semih'in bu anlayışı takımın egoist oyuncularına örnek olsun...
Eğer Fenerbahçe'nin bu futbolu için ilerideki maçlarda kuşku
duyanlar varsa, şunu unutmasınlar...
Fenerbahçe, rakip büyüdükçe vites büyütmeyi biliyor...
Onun için korkmayın, kuşkulanmayın...
Sanki hem Fenerbahçe, hem Galatasaray'la UEFA'da keyifli maçlar,
zevk veren akşamlar bizi bekliyor gibi...
Dilerim yanılmam...
ZEKİ ÇOL'UN YORUMU DİĞER SAYFADA....[page_end]
ZEKİ ÇOL- Skor iyi de, bu sakatlıklar ne olacak? -ZAMAN
Stade de Geneve'in belleklerimizde farklı bir yeri var. Gelin önce
biz nostaljiyle başlayalım. Ve 15 Haziran 2008'i hatırlayalım...
Hani şu 2-0 yenikken 3-2 kazandığımız Çek Cumhuriyeti maçını.
Avrupa Şampiyonası'nda tarihe geçen o zafer gecesini anmamak olur
mu? Milletçe hop oturup hop kalktığımız hele son dakikalarında
adeta bir rüya alemine yolculuk yaptığımız, Nihat'ın mükemmel
golüyle mutluluk gözyaşları akıttığımız yer, Stade de Geneve.
Bizim için ayrı bir anlamı olan bu statta, bu defa farklı bir kulvarda dün akşam da futbol keyfi yaşadık.
F.Bahçe, Sion karşısında daha maç başladığında farkını ortaya koydu. Kontrolü hemen ele aldı. Orta alanda hissedilir bir üstünlüğü sağladı. Savunmasını sağlam tuttu. Ve sabırla Sion kalesinin kilidini açmaya çalıştı.
Oyunun genel gidişinde üstünlüğü elde tutmasına karşın özellikle kanatları etkili kullanamamak, Güiza'yı önde yalnız bırakmak, ceza alanı içerisine fazla adam sokamamak, F.Bahçe'nin beklenen golü geç bulmasını sağladı. Devre biterken ilk organize atak ve ilk etkili orta Kazım'dan geldi. Güiza, sağdan yapılan ortada topu Dos Santos'a indirdi. Savunmanın arkasında boş kalan Dos Santos, skoru 1-0'a getirdi.
Dos Santos denilince hemen bir paragraf açmalıyız. Oyun içerisinde, hele kanat bindirmelerinde ve kanat ortalarında Dos Santos fazla tehlikeli değil. Ancak çapraz koşularla santrfor arkasına yaklaşıp sıkça pozisyon bulabiliyor. Dün de golü böyle attı. Bundan sonra da bu tür golleri atacağa benziyor.
F.Bahçe'nin üstünlüğü ikinci yarıda da sürdü. Özellikle sağdan Gökhan-Kazım ikilisinin yaptığı bindirmelerle F.Bahçe, rakip savunmayı dağıttı. Sion'un beraberlik için öne çıkıp arka alanda boşluklar bıraktığı süreçte ise öyle fırsatlar heba edildi ki... Boş kaleye, kaleciyle karşı karşıya goller birbiri ardına kaçtı. Nihayet 85. dakikada Semih'in, "al at" dercesine verdiği pasla Kazım skoru 2-0 yaptı.
Bu skor, F.Bahçe için yeterli. Kadıköy'deki rövanş farka gebe. Bu işin artık sürprizi bile olmaz. F.Bahçe, bugünden grubun içerisinde.
Şimdi bir konuya tekrar dikkat çekmek isteyelim. Sivasspor
maçından sonra çok önemli olduğunu düşündüğüm bir sorunun altını
çizmiştim. Hazırlık döneminde Semih, ilk Honved maçında Roberto
Carlos, antrenmanda Mehmet Topuz, Sivasspor karşılaşmasında Alex'in
sakatlanmalarına... Bu sakatlıkların bir ortak noktası vardı.
Darbeye bağlı olmayan böylesi adale sakatlıklarının ya aşırı
yüklemeden, ya yanlış yüklemeden ya da oyuncuların kendilerine iyi
bakmamasından kaynaklanabileceğini yazmıştım. Üçüncü şıkkı, yani
oyuncuların kendilerine bakmamalarını zaten düşünmemiştim. Bu defa
Deniz sol bacağının arka adalesinden sakatlandı. F.Bahçe, şu an
fazla sakatlık sorunu yaşayan takım. Sadece 6 resmi maçta 3 oyuncu
kaybetti. Bunlar tesadüf değil. F.Bahçe'de, evet iyi şeyler oluyor.
Ancak bir şeyler de ters gidiyor. O ters giden şey belli. Daum'un,
antrenman sistemini tez elden gözden geçirmesi gerek. Aksi halde bu
adale sakatlıkları sürecek, hem Daum'un hem de F.Bahçe'nin başı çok
ağrıyacak.
ALAATTİN METİN'İN YORUMU DİĞER SAYFADA....[page_end]
ALAATTİN METİN -Deivid ile Kazım Daum'u kandırıyor -AKŞAM
Sion takım değil. Taraftarı yok. Futbolcularının tamamını
toplasan bir Roberto Carlos etmez.
Bırakın bu takımdan gol yemeyi, pozisyon vermek bile ayıp.
Fenerbahçe'nin çabuk, dikine futbol oynayamamasını Deivid ile Kazım
bozuyor.
Daum'u da, bu iki futbolcu, idmanlardaki görüntüsüyle
yanıltıyor.
Deivid, sahada hatalı pas verme şampiyonu.
Sivas maçında Alex'in yerinde oynatıldı, tutmadı. Peki neden bu
ısrar!
İki gün önce 'sakatım' diye idmana çıkmıyor. Sion maçı için yapılan
son çalışmadan sonra birden ilk 11'e alınıyor.
60 dakika kulübede oturan Semih'e günah değil mi!
Ya Kazım'a ne demeli!
Fenerbahçe'nin sağ kanadı ancak Mehmet Topuz girince düzelir.
Bu iki futbolcu, Santos'un oyununu da bozuyor.
Tek top oynamak istiyor, boş alana kaçıyor, pas veren yok.
Takıma tempo getirecek Uğur, 75 dakika kulübeye hapsolurken,
Kazım'da ısrar etmek niye!
Dahilik mi, yoksa başka bir şey mi!
Takımın en iyisi olan Emre'yi çıkarmak ne kadar doğru.
Daum'un dün yaptığı bir tek güzel düşünce vardı. O da Cristian'ı ön
liberoda tek bırakıp, Emre ile orta sahayı dörtlemesi.
Pres yaptı, hücuma katıldı.
Zaman zaman da defansa gelip arkadaşlarına yardım etti.
Bir de Gökhan Gönül.
Deniz'i de ilk on birde oynatmasını anlayamadım. Bir gün önce
idmanda denediği vakit; rakibe şaşırtma veriyor sanmıştık.
Yanılmışız.
Neymiş, Lugano'nun yanına çabuk bir oyuncu arıyormuş. Şimdi sorarım
size; Önder mi, yoksa Deniz mi?
Fenerbahçe tur atladı. Bu takımı İstanbul'da farklı da yener.
Ama iki büyük sıkıntı var.
Özer ile Topuz gelince, Daum bu ikiliyi mi kullanacak, yoksa
kendisini yanıltan 'idman oyuncularını' mı!
Bir de takım çok stresli olmuş. Her harekette hakeme itiraz eden,
hakemle oynayan çok oyuncu var.
Lugano akıllanmış. Belki ilk maçı olduğu için hakemin yanına pek
gitmedi.
Sinirli değil, sakindi.
Santos, Kazım, Güiza'yı birileri ikaz etmezse takımın başı çok
ağrır.
EMRE BOL'UN YORUMU DİĞER SAYFADA....[page_end]
EMRE BOL- Arada fark var! -FOTOMAÇ
İsviçre küçücük bir ülke... Sion da küçücük ülkenin mütevazı takımı... Anlayacağınız F.Bahçe'nin ayarı değiller. Daum, durup dururken onca sakatın, cezalının arasında bir garip değişiklik yaptı. Haftalardır defansın göbeğinde Bilica ile oynayan Önder'i kesip yerine Deniz'i monte etmeye çalıştı. Çalıştı diyorum çünkü Deniz o bölgede iyi değildi. Son adam olarak oynayacak bir futbol mantalitesine sahip değil. Umarım Lugano'nun gelişi F.Bahçe defansının sorununu çözer. Dün gece Sion gibi zayıf bir rakip karşısında bile pozisyon verdiler. Lugano'nun sorunu çözüp çözemeyeceğini bir de Lugano-Bilica ikilisi birlikte oynayınca göreceğiz. Futbolcu için sakatlık kötü bir şey ama Deniz'in sakatlanarak oyundan çıkması, "Eğriyi doğruya" getirdi. Son zamanlarda sarı-lacivertli oyuncular çok sık adale sakatlığı yaşıyor. Bunun sebebi arka arkaya oynanan maçlar mı yoksa yanlış yükleme mi?
Semih'ten derslik pas
Alex'in yokluğunda Deivid sahadaydı. Ama gözlerimiz hep Alex'i
aradı. Daum'un maça; top tutan, adam eksilten Semih'le başlaması
gerekirdi. Sorumluluk alması beklenen Emre'nin takım hücuma
çıkarken kaptırdığı toplar yürekleri ağızlara getirdi. Sion'da
Serey Die ve Paito'yu beğendim. Özellikle Die ortada müthiş işler
yaptı. Ama arkadaşları ona ayak uyduramadı. İyi ki uyduramadı!
Maçın özellikle ilk yarısı iki hocanın da taktik mücadelesi halinde
geçti. Sionlu futbolcular orta alanda iyi basarak F.Bahçe'nin usta
ayaklarına pas yaptırmamayı düşündüler. Nitekim bir ölçüde bunu
gerçekleştirdiler. Ta ki Dos Santos'un golü gelinceye kadar...
Cristian da maçın iyilerindendi. Orta sahada çok çalıştı. Kadro
seçimindeki yanlışlıklar, oyuncuların yorgunluğu ve bazı
futbolcuların beceriksizliği, ciddiyetsizlikle buluşunca ortaya
böyle güdük bir skor çıktı. İkinci gol de Semih'in, "Müsait
pozisyonda olan arkadaşına nasıl pas verilir?" dersiydi. Maç
içerisinde kendisine verilmeyenlere inat!
SELİM SOYDAN- Tur artık cepte -VATAN
İSVİÇRE temsilcisi Sion, F.Bahçe’nin bir tur önce elediği Macar
ekibi Honved’ten tartışmasız daha iyi bir takım. Üstelik F.Bahçe
maça, sakat olduğu için takımın beyni Alex’ten yoksun olarak çıktı.
Buna rağmen, deplasmanda gol yemeden iki gol atıp kazanmak büyük
bir başarı. Sarı-lacivertliler aslında karşılaşmaya istediği
tempoyla başlayamadı. Ancak ilerleyen dakikalarda oyuna ağırlığını
koydu. Bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi yine Emre’nin,
Gökhan’ın, zaman zaman da Dos Santos’un yüksek tempolu ve az hatalı
oyunlarıydı. Özellikle Emre, buluştuğu her topta desek yalan olmaz,
mükemmel zamanlamasıyla tehlikeli atakların başlangıcı oldu.
SANTOS İYİYDİ
GÖKHAN her geçen gün daha iyi ve rahat oynuyor. Sanki etrafında kimse yokmuş gibi olumlu top kullanıyor. Bir savunmacı olmasına karşın, hücuma olağanüstü destek veriyor. Santos, oyunu çok iyi takip ediyor. Attığı gol tam usta işi. Sol açık, sol bek derken Daum dün son 15 dakika ön libero’da da oynattı. Ve hiç de sırıtmadı.
ÖZEL bin paragraf da Güiza’ya açmak lazım. Dün belki de hayatı boyunca girmediği kadar çok ve kolay pozisyona girdi. Ancak bu gol fırsatlarını bir o kadar da kolay bir şekilde harcadı. Bunları değerlendirememesi gerçekten insanı hayrete düşürüyor. Daha önceki maçlarına nazaran dün biraz daha egoist oynadığını da söyleyebilirim. Bunun yanında Kazım, F.Bahçe’ye geldiği günden beri belki de en olumlu futbolunu oynadı. İnşallah bu olumlu oyununu devam ettirir.
SİZE bir anekdot aktarmak istiyorum. Maç oynanırken F.Bahçe yöneticisi bir arkadaşım aradı. “Selim ağabey çok övdüğün Alex yok da ne oldu F.Bahçe’ye” diye sordu. Ben de cevap olarak, “Her rakibin Sion olmayacağını bil” dedim. Elbette Sion gibi bir rakip karşısında Alex’in olmaması fazla sırıtmadı. Ama gruplardaki rakipler kolay olmayacak...