Yazarlar Fener'i yine beğenmedi

Fenerbahçe Sheriff deplasmanında zorda olsa kazandı... UEFA Avrupa Ligi'nde puanla tanışan Kanaryalar için yorumlar şunları yazdı...

Mehmet Demirkol -Sınırı ne?- Milliyet

Fenerbahçe kazanabiliyor. Paniğe kapılmıyor. Bir şekilde oyunu istediği noktaya getiriyor. Kötü oynamıyor, yettiği kadar oynuyor
 
İstediğini öyle ya da böyle alabilme özelliğini Avrupa sahnesinde de devam ettirebilmek güzel. Artık Twente maçı için yol kazası demek daha mümkün... Ligin büyüsü Avrupa’ya da taşındı dün.

Oynamadan kazanmak değil bu. Kötü oynayarak kazanmak da denemez. Tek bir yüklemle  “kazanabilmek” daha açıklayıcı sanki. Çünkü Fenerbahçe kötü ya da oynamıyor değil. Çünkü kötü olan o çok güzel ve organize golü atamaz. Onları seyrederken hissettiğiniz daha çok “Bu oyun galiba yetmeyecek” oluyor. Ama çok yüksek yüzdeyle yetiyor. İşte bu ilginç ve tartışma da zaten bundan çıkıyor. Sınırda, yettiği kadar bir oyunla galibiyet... Yeniden...

Fenerbahçe’nin oyun kaynağına, Alex, Semih ve Emre’ye zaman zaman sınırı aşan bir taktikle basıp onları rahatsız etme ana fikrini Twente’den sonra  Sheriff’te de gördük. Gerçekten bu üç temel oyuncu çok rahatsız oldu. Bir kez üçü birden boşa çıktı. Şahane bir gol oldu.

Ancak bu kadar kolay durdurulabiliyorsanız oyunu çeşitlendirebilmek gerekir. Önder ve Kazım’la sağdan bunu yapmak kolay değil. Çünkü saha içinde “yahu neden orda durmuyorsun” tartışması yapıp, bir sonraki pozisyonda yine birbirini bulamama hali ortaya çıkabiliyor. Diğer tarafta gerçekten, bir durumu idare etme ustasına dönüşen Carlos’un önündeki Uğur için yapılabilecekler sınırlı. Orası da çok olmuyor. Belki bu sebeplerden bir türlü Emre’yle önlü arkalı ‘tandemvari’ oyuna geçemeyen Cristian rakibin temposu düşükken maestro gibi ama hızlı oyunda kayboluyor.

Bu durumda ortaya çıkan, topyekûn bir durumu idare etmek hali. Ve yüksek yaş ve tecrübeyle iyi de idare ediyorlar. Haklarını vermek lazım. Bu kadar hafta içeride dışarıda yaptılar bu işi.

Burada Bilica’ya ayrı parantez açmak lazım. Belki etrafında kimse işini yüzde yüz yapmadığından, belki de Sivas tedrisatından eski Servet’e benzeyen bir her yere yetişme halinde. Çok çalışıyor. Edu’nun yanındaki Lugano gibi. Lugano durgunu oynuyor bu sefer de. İlginç!

Fenerbahçe kazanabiliyor. Paniğe kapılmıyor. Bir şekilde oyunu istediği noktaya getiriyor. Kötü oynamıyor, yettiği kadar oynuyor. Rakibin seviyesi neyse hemen biraz üstünü ortaya koyuyor. Peki bunun sınırı ne? Misal Manchester’la oynasalar onlara da yettiği kadar oynayabilecekler mi? Bu güç var mı. İşte bilemediğimiz bu.
Hedefi küçültelim ve haftasonunu bekleyelim en iyisi, ligin turnusolü Gençler karşısında pek güzel bir test bekliyor bizi.

Ömer Üründül -Kazanınca, herşey güzel!- Sabah

[page_end]Fenerbahçe zayıf rakibi karşısında organizasyonsuz ve kötü bir futbol sergileyip pozisyon sıkıntısı çektiği maçta tek golle 3 puan alarak gruptaki iddiasını devam ettirdi. İkinci devrenin 15.dakikasına kadar oyunun kontrolü F.Bahçe'nin elindeydi. Ama sadece iyi niyetle mücadeleden başka hiçbir özelliği olmayan Sheriff önünde beklenen sıkıntılar yine gündemdeydi.

Kazım ve Uğur Boral'dan oluşan iki kanat çalışmıyor. Bu oyuncuların ne yapacağı belli olmadığından arkasındaki futbolcular da herhangi bir katkı sağlayamıyorlardı. Cezalı olduğundan kendisine tatil vermiş olan Emre Belözoğlu belli bir alanın dışına çıkmıyor işi idare ediyordu. Cristian'ın zaten görev yaptığı metrekareler belliydi.

Alex de dar alanda Türkiye Ligi'ndeki ortamı bulamadığından pasif kalınca oyunun hakimi F.Bahçe olmasına rağmen ofansif etkinlik son derece kısıtlıydı. Tek net pozisyon ikinci yarının başında Kazım'la girildi ama değerlendirilemedi. Ardından Emre'nin uzun güzel pasıyla başlayıp Semih'in güzel asistiyle devam eden atakta gecenin durgun ismi Alex takımına skor avantajını getirdi. Son 25 dakika F.Bahçe oyundan düştü. Ama Sheriff'in hücum girişimlerinde hiçbir plan program olmadığından bu bölüm hasarsız atlatıldı. Ve Daum'un stratejisine uygun futbolsuz netice alınmış oldu.

DAUM'U ANLAMAK ÇOK ZOR
Daum'u her zamanki gibi dün gece de anlayamadım. Böyle bir maçta Mehmet Topuz'la başlamazsan bu oyuncuyu nasıl kazanırsın!
Büyük ümitlerle alınan Özer Hurmacı'yı bu tip bir maçta 3 oyuncu değiştirmene rağmen hiç kullanmıyorsan nasıl yararlanacaksın!

Görev verdiğin maçlarda başarılı performans çizen Vederson niye yedek?
Yürüyerek oynayan Alex golü de atmış moralli son 15-20 dakika çıkartsan Alex kızmayacağı gibi diğer oyuncular da 'Bak hoca Alex'i de çıkardı' deyip kafasındaki sıkıntıları giderecek.
Ama bunlar Daum için hiç önemli değil. Futbolun da iyi olması önemli değil. Takım kazanmış her şey toz pembe...

Ziya Şengül -Daum, UEFA’dan korkuyor- Star

[page_end]Onun aklı, fikri Süper Lig’de... Kulüp Başkanı Aziz Yıldırım’a yaranabilmek için şampiyonluktan başka düşündüğü şey yok. Tabii ki üç puan almak; böylesi maçlarda çok önemli. İyi oynamışsın, kötü oynamışsın tartışılmıyor. Herkes tabelaya bakıyor. Kazanınca, yanlışlar-doğrular sümenaltı yapılıyor.

Moldova’nın Sheriff’i “acemiler mangası” bir takım. Backraund’unda zaten hiçbir başarısı yok. Buna rağmen Fenerbahçe 1 golle öne geçer-geçmez, Sheriff tüm hatlarıyla Fenerbahçe’ye baskı kurdu. Burada Daum’un düşünmesi lazım değil mi?

İleride basan bir Semih, topu kontrol altına alıyor; gol atmasa da Alex’e asist yapan oluyor; onu oyundan aldıktan sonra Fenerbahçe rakip ceza alanı içinde topa sahiplenemiyor.

Daum anlaşılan kıssadan-hisse tiatral bir oyunu kendi ligine bağlantı bulmuş, “UEFA’da ne çıkarsa bahtıma” diye düşünüyor.

Kazanan Fenerbahçe’yi neden eleştireyim ki? Ama maçın bitme noktasına varıncaya kadar hele golden sonra yürekler ağızda bir Fenerbahçe taraftarını düşünüyorum. Hem de bu Sheriff karşısında.

Önder ile Kazım sokakta ilk kez karşılaşmış insan gibiydi. Birbirlerini sanki hiç tanımıyorlardı. Saha içi koordinatları hiç de uyum sağlamamıştı bizim gözümüzde.

Lugano garip bir şekilde Fenerbahçe’nin savunmasında mayın tarlası gibi her girdiği pozisyonda rakibe faul ikramında bulundu. Fenerbahçe’de, oyunu kuracak yer özellikle savunmanın göbeğinde Lugano olmamalı. Her şişirdiği top, rakibe gidiyor.

Uğur Boral oynadığı süre içinde soldan akın geliştiriyor; her yaptığı ortayı rakibe teslim ediyor. Colin Kazım da pek farklı değildi bu maçta.

Semih var mı Fener’de? Onu da ya gol pozisyonu veya gol pası veren adam olarak izliyoruz. Aynı Alex’e attırdığı goldeki gibi. Böylesi maçlarda iyi futbol elbet beklemiyoruz. Tabela maçlarıdır bunlar. Golü atacaksın, iyi veya kötü oynamışsın kimin umurunda? Üç puanı getireceksin. Ama şu da biline ki; bundan sonraki UEFA maçları, hiçbir zaman Sheriff ile oynanan gibi olmayacak.

Kaleci Volkan çok önemli gol kurtarışları yapmasa bile; kalesi içindeki güven veren duruşu ve topa uzanan elleriyle umudu bitirmeyen adam oldu. İyi oyun yok ama üç puan var. Bu günlük bu kadar...

Erdoğan Şenay -Alex, Volkan, Semih- Milliyet

[page_end]Fenerbahçe, Moldova şampiyonu Sheriff önünde açık ve hücuma dönük anlayışla ve hayli de göz doldurucu 90 dakika sergilemekteydi.

Önce sarı-lacivertli takımın oyuncu kıymetleri ve Avrupalı değerleri açılarından bakıldığında rakibinden çok önlerde olduğunu işaretlemeliyiz. Zaten Sheriff defansının önce Fenerbahçe hücumlarını karşılamak üstüne kurduğu taktik ve savunma kalabalığı rakibin hangi korkular içinde olduğunun net görüntülerini taşıyordu.

Ancak Fenerbahçe’nin orta alandaki hazırlık paslarına sert girişlerle tavır koyan Sheriff’in genç ayakları sarı-lacivertli ekibin fark bulma planlarını doğal olarak sabote etmekteydi. Güiza’nın yokluğu ve Semih’in uç bölgelerde yaptığı tempolu ve bilinçli giriş çıkışlar özellikle de golde Alex’e yaptığı pas ikramı bilmem sayın Daum’u, geçmiş haftalarda peş peşe yaptığı “Güiza ısrarı” adına hayli düşündürdü mü?

Kazım, neden takımdan bu kadar kopuk ve kafasına göre oynama illetine takıntılıydı? Yoksa Gökhan Gönül’ün yerini doldurmaya çalışan Önder’le düşünce bütünlüğü, hücum ve defansif kapanmalardaki görev paylaşımındaki gözlere batan sorunlar mıydı Kazım’ın kafasını karıştıran...

Sheriff takımının bütünü “kağıt üstü değer olarak” Fenerbahçe’nin ünlü bir isminin bonservis bedeli eder mi? Sanmam... Ancak 8 yıl üst üste şampiyon olmuşluk şöhretleri de hayli ilginç.. Demek futbolda istikrar varsa peş peşe şampiyonluklar doğabiliyor.

Neyse, orta alanda Cristian’ın hiç riske girmeden kullandığı “kolay ve kısa toplar dışında” göze batan özelliği yoktu ortalarda... Emre’nin iyi niyetli sprintlere kalkışı güzel, vurduğu toplar da korkutucuydu. Ama oyunun galibiyet yönetmeni kimdi dersek; yine kaptan Alex’i işaretlemeli, başrol oyuncuları olarak da kaledeki emin hareketleriyle takımına moral veren Volkan’la tek goldeki “altın hisseyi” oyuna süren Semih’i sahneye çıkarmalıyız.

Gürcan Bilgiç -Hepimiz susarız, tabela konuşur!- Sabah

[page_end]Tiraspol, kendini Moldova sınırlarından ayırıp, "özerk" ilan etmiş. Sınırları geçip, şehre (yoksa ülkeye mi demeliyiz) giriyorsunuz. Para birimi de farklı, yönetimi de. Son milli maçta, Moldova Cumhurbaşkanı'nın resmini, sınır kapısına "aranıyor" diye yazarak yapıştıracak kadar da dik başlılar. Adam geçememiş içeriye...

Böylesine ayrı-gayrı raconlar kesilirken, Sheriff takımı Moldova Ligi ile Avrupa Ligi'nde boy gösteriyor. Paraya kıyıp mükemmel tesisler ve stat yapmışlar. Fakir devlet / zengin halk örneklemesiyle açıklayabiliriz durumu. Kişinev'de ise insanlar suya yapılan 1 leylik (15 kuruş) zam için üç gündür belediyenin önünde gösteri yapıyorlar. Burada yapılanları görseler, bir milyonluk şehir nüfusu her gün uygun adım yürürdü herhalde.

Sheriff'in Bükreş'ten puanla dönmesine, dünkü futbollarını görünce şaşırmadık. İnatçı ve disiplinli oynuyorlar. Yardımlaşarak başarmaya çalışıyor, Fenerbahçe'yi analiz edenin raporuna dayanarak, Volkan Demirel'in uzaktan şut zaafından faydalanmaya çalışıyorlardı.

ÖNCEKİLERDEN FARKSIZDI
Fenerbahçe de disiplin içindeydi. Arkayı sağlam tutarak, savunmada üst düzey konsantrasyonu sağladılar. Daum, Güiza yerine Semih'i tercih etmenin nimetlerinden faydalanırken, Roberto Carlos dışında, atak ve tempo zorlayanın olmaması da ilginçti. Rakip forveti Önder Turacı ve Christian Baroni de dahil olmak üzere bir ara dört kişi beklemeye başladılar.

Kaptan Alex sorumluluk almıyordu. Emre Belözoğlu'nun gayreti, takım arkadaşına verdiği topu geri almaktan ibaret kaldı. Sheriff kalesine ilk yarıda sadece Carlos'un 35 metrelik frikiği ile heyecan yaratarak gelebildiler.

İkinci yarının hemen başında harekete geçtiler. Önce Kazım Kazım kaçırdı iki tane. Sonrasında Semih, Alex'e golü attırdı; "10 numarayı", Avrupa maçlarının en golcüsü (13 gol) haline getirdi.

Daum 70'de Kazım'a artık katlanamadı. Mehmet Topuz ile sağdan, Deivid ile soldan oyunu açmayı düşünürken, bu kez Sheriff takımının ofansif hamleleri ile yakaladığı pozisyonları izlemeye başladık.

Fenerbahçe için kazanmanın yeterli olduğu, futbol keyfinin sadece Roberto Carlos'un estetik driplinglerinde yaşandığı bir maç oldu.
Yani; öncekilerden farksız, zevksiz, isteksiz ve kazanılan bir maçtı.

Can Çobanoğlu -Yıldızını söktük- Fanatik

[page_end]Moldova'daki 11 en doğru tercihti Fenerbahçe adına. Balkanlar'ın Sheriff'i, sertlikle başladığı oyunda yıldırmaya çalıştı bizimkileri.

Moldova’daki 11 en doğru tercihti Fenerbahçe adına. Balkanlar’ın Sheriff’i, sertlikle başladığı oyunda yıldırmaya çalıştı bizimkileri.

Öncelikli hedefleri de, Fenerbahçe’nin dinamosu Emre’yi sindirmekti. İlk yarıda yapılan faullerin herhalde yarısını ona yaptılar. Fenerbahçe’nin de beynini karıştırdılar. Rakip diri bir takım, çok da koşuyorlar. Tuhaf tarafları baskı da çoğalıyorlar, hücum da azalıyorlar. Çok koşuyorlar ama kaliteleri kısıtlı. Böyle bir takıma karşı biz ne yaptık?

Telaşlandık, faullerden kaçtık, üç pası bir arada yapamadık. Bilinçsizce top dolaştırarak, kalitemizi yansıtamadık. Rakip kalede ‘Bu da kaçar mı?’ diyecek pozisyonlar yaratamadık. Göbeği kapatan Moldovalılar’a kenardan yeteri kadar bindiremedik. Önder ve Carlos, neredeyse çakılıydılar. Orta saha çizgisinin ilerisi ise adeta yasak bölge gibiydi. Eğer Daum söylemediyse, bu kadar mahkum oynamamalıydılar. Kazım bir yandan, diğer taraftan da Uğur çizgileri kullanmaya çalıştılar ama destek bulamadılar. Güiza’nın yokluğu Semih’e yaradı. O da yapacağını yaptı. Her zaman iyi anlaştığını söylediğimiz Alex’e golünü attırdı. İkinci yarıda yorulduk, ceza sahamızın dışında lüzumsuz fauller yaptık. Son vuruşları kötü Moldovalılar’a bizi heyecanlandıracak pozisyonlar verdik. Sheriff’in yıldızını kaptık, omuzumuza taktık.

Semih Yuvakuran -Fener sadece kazanıyor- Zaman

[page_end]Moldova'nın Sheriff takımı sadece 12 yıllık maziye sahip. F.Bahçe ise 100 yılı devirmiş, bir sürü başarılara, şampiyonluklara imza atmış, zengin bir kulüp. Sheriff, kesinlikle F.Bahçe'nin rakibi olamazdı. Olamadı da. Geri çekilerek kontratak futboluyla ve uzaktan attıkları şutlarla pozisyon bulmaya çalıştılar. F.Bahçe ise daha çok kanatları kullandı. Özellikle soldan Roberto Carlos'un getirdiği toplarla rakip defansı aşmaya çalıştılar.

Rakip ise Önder Turacı'nın tarafından gelme çabasındaydı. Önder de uzun süredir forma giymemenin zorluğunu yaşadı. O kanadı, Gökhan Gönül gibi etkili kullanamadı. Defansif yönde de hatalar yaptı. Çünkü rakibine uzak oynadı. Defansta F.Bahçe az hata yaptı. Özellikle de orta ikili. Bilica ve Lugano'yu takdir etmek gerek. Bilica 'Bu takımda her zaman varım' dedi. Ama Emre'siz olmuyor. Onu sahada görünce Fenerbahçe takım olarak da çok rahatlıyor. Alex, Semih'in yanında daha çok yer almaya çalıştı. Koskoca 90 dakikaya baktığımızda temposu düşük bir maç izledim.

Rakip, F.Bahçe'nin büyüklüğünün farkındaydı. Geriye çekilmiş, kapanmış ve sadece biraz mücadele etmeye çalışan mütevazı bir takım görüntüsündeydi. Peki F.Bahçe ne yaptı? Sadece sol kanadı biraz çalıştırdı. Peki sağ kanat? Aynı görevi yerine getirebildi mi? Hayır. İşte Gökhan Gönül farkı. Ne Kazım, Önder'e, ne de Önder Kazım'a yardımcı oldu. Asıl üzerinde durulması gereken Sarı-Lacivertliler'in ligin ilk 3 maçındaki temposunu kaybettiği. Zayıf bir takıma karşı sadece ikinci yarı başında Kazım'la bir gol pozisyonuna giriyorsanız ortada bir sorun var demektir. Bence Daum'un yaptırdığı idmanlardan dolayı F.Bahçe yorgun düşüyor. Daum, programlarını şu aralar rölantiye alması lazım. Çünkü düşüş hâlâ devam ediyor. Sheriff'i yenebilirsiniz. Çünkü Fenerbahçe ile boy yarıştırabilecek kapasitede değil.

Şimdi herkes F.Bahçe'yi methedecek. Tamam, kazanmak tabii ki güzel. Ancak gerçek olan bir şey var. O da ligin başındaki ekibi herkesin mumla aradığı. Ben şahsen o F.Bahçe'yi özledim. O bol pas yapan, boşa çıkan, mücadele eden, alan daraltıp rakibi şaşkına çeviren Fenerbahçe'yi... Temposu düşük, sadece biraz mücadele edip golü bulduktan sonra da skoru koruyan Fenerbahçe'yi değil.

Sonuçta dün akşam zevksiz, temposuz, sadece 3 puan alan bir takım izledim. Daum kaybetmiyor, ama eğer bu oynanan futboldan bir ders çıkarmazsa alacağı ders ağır olabilir. Her kazın etinin yenmeyeceğini birisi hatırlatabilir. O zaman iş işten geçmiş olur.

Selim Soydan -Kazanan haklıdır- Vatan

[page_end]F.BAHÇE dün akşam Moldova’da kendisine rakip olamayacak Sheriff karşısında iyi oynamamasına rağmen kazanmayı başardı. Futbolun esas şartı oynamak, kazanmak ve gol kaydetmektir. Aksi halde futbol oynamak fabrikada çalışmak gibi bir şey olurdu. Yani aynı işlemi tekrar ve tekrar yapmak gibi. Çünkü dün F.Bahçe bu maçı kazanmakla gruptan çıkmayı %80 oranında garantiledi. Sherifff karşılaşması puan açısından çok büyük bir önem taşıyordu...

F.BAHÇE maça her zamanki gibi temposuz ve yavaş başladı. Bu oyun şekli rakibi zaman zaman cesaretlendirdi. Yaptığım incelemeye göre Sheriff’in tüm değeri 2 milyon Euro civarında. F.Bahçe’nin ise değeri ölçülemez.

F.BAHÇE’NİN Moldova’daki en büyük silahı Emre ile Alex’ti. Emre bana göre F.Bahçe’yi bu yıl sezon başından beri sırtlayan oyuncu. Orta sahayı en iyi şekilde kullanan, topu kaptıktan sonra hücuma kalkabilen Emre’nin oynadığı her maçta Alex’i çok rahatlattığını dün akşam bir kez daha gördük. Gözüm maçın her anında Gökhan Gönül’ü çok aradı. O da Emre gibi F.Bahçe’ye çok faydalı ve yeri dolmayan bir oyuncu.

SEMİH’TEN ALEX ASİSTİ

ALEX’TEN her maçta görmeye alıştığımız asistleri yapma görevini dün akşam Semih üstlendi. Alex’in attığı golde de tıpkı Alex gibi ‘al da at’ dercesine topu o kadar güzel yuvarladı ki, Sambacı da maçın tek golünü kaydetti..

ŞİMDİ bir de aklıma bir şey geldi. Galibiyet her zaman güzel bir duygudur, aynı zamanda bütün hataları örten bir örtüdür. Herkes F.Bahçe’nin dün oynadığı oyunu beğenmeyebilir. Ama maçı kazanmayı bilmesi, üç puan alması her türlü hatasını dün de kapatmış oldu. Dönüp geriye baktığınız zaman F.Bahçe maçlarını böyle kazanıyor. Belki çok iyi oynamıyor, belki oynadığı futbolu bu kadar zayıf bir takıma bile kabul ettiremiyor. Ancak sonunda maçı kazanıp, puan almayı bilmesi çok önemli. Gönül arzu ediyor ki F.Bahçe hem galip gelsin, hem de oynadığı futbolu rakip kim olursa olsun kabul ettirsin...

Hakkı Yalçın -Kötü futbolun en iyi temsilcisi- Takvim

[page_end]Dün gece Fenerbahçe'de iyi futbol yine firardaydı.
Ne bütünlük, ne yaratıcılık, ne kavga..
Bir yanda, Avrupa'nın en genç takımlarından biri ve genç arzular.
Diğer yanda tecrübeli ve sükseli siluetler.
Böylesine bir rakibi iştahlandıran koca Fenerbahçe'nin aldığı 3 puana bakıp, alkışlamak mı gerekiyor. Geçiniz!

Sheriff takımının maçın başında savunmada öne çıkması, kendi korkularına arka çıkmak gibi geldi bana.
Ama sonrasında futbol oynamak adına elinden geleni yapan, yoksul gençlerin mücadelesi olarak yorumladım bu çıkışı.
Onlar kapanırken açılmakta da pek acemi görünmediler.

Oyunun kontrolü Fenerbahçe'de göründü ama futbol adına hiçbir üretim yoktu.
Alex kendine kapalı.
Semih sorumluluktan uzak.
Cristian yine kıtlık mevsiminde.
Savunmanın oyuna katılımı sıfır, sadece kendi kalelerine göz kulak oluyor.

Maçın anahtar adamı Kazım.
Uzun toplarla rakibin arkasına Kazım'ı kaçırmak gibi, demode bir sisteme karşı duran adam arıyorum da, sadece Emre Belözoğlu var.
Takımı çok adamla hücuma kalkmaya teşvik eden de.
O yüzden en çok faulü de Emre yedi.

Bazen bir dokunuştur hayat.
Dün o dokunuşu, ikinci yarının başında yine Alex yaptı.
Fenerbahçe'ye hayat veren golün makam şoförlüğünü de Semih yaptı.
Fenerbahçe'yi ikinci yarıda girdiği pozisyonlar için masum, defansta verdiği açıklar için suçlu ilan etmeliyiz.
Öylesine pozisyonlar verdiler ki, "Acaba sağlam bir rakip olsa, Fenerbahçe'nin hali ne olurdu?" diye çok düşündüm.
Dünkü Fenerbahçe, Avrupa'da büyük amaçlar için sahaya çıkmış bir takım gibi görünmedi bana.

Türkiye'de 7 maçlık rekorun davullarını çalanlar. Fenerbahçe'den çalınan güzellikleri göremiyorsa.
Bu takımın görecek çok şeyi var.
Bu futbolla!

Avlanması an meselesi olan maçları kazanıyor olabilir ama... Kötü futbol, bir kedinin kuşlara yaklaşması gibi yaklaşıyor... Kanarya'ya hatırlatırım.

Ali Sami Alkış -Netice iyi ama hatice şımarık- Star

[page_end]Moldova’da gerekli olanı yaptık, önemli olanı yapamadık... Gerekli olan neydi? Gol... Onu başardık ama, önemli olan iyi futbolu beceremedik.

F.Bahçe dün geceki oyununu dişli takımlara karşı tekrarlasın, hesabını çok acı keserler... Bu oyun, Avrupa Ligi’nin sonrası için şimdiden tehlike sinyalleri veriyor. Hele öyle bir ilk yarı oynandı ki; vallahi adamı futboldan soğutur.

Roberto Carlos’un sert serbest vuruşu ve Emre’nin uzak şutu dışında, ilk yarıda  heyecan uyandıran pozisyon yoktu. Silik ve sönüktük.

Günahını almayalım... Sarı-Lacivertliler maçın, sahanın ve rakibin hakimi gibi görünen istatistik artılar içindeydiler. Ama bu değerin sağladığı hiçbir avantaj ortaya çıkmadı. Bereket versin ki, ikinci yarıya biraz istekli ve tempolu başladılar. Bunun ödülü erken golle geldi.

İşin tuhafı Semih-Alex ikilisinin işbirliği ile sağ kanattan gelen gol; neredeyse bir kaç dakika sonra bu kez karşı açıdan aynen tekrarlanacaktı. Fakat pozisyon, tabelayı 2-0’a çıkaramadı.

Sheriff, maçın sonlarına doğru can havliyle saldırınca, F.Bahçe’nin sıkıştığı ve panik anları yaşadığı geçici dakikalar oldu.. Maç 1-1’e bile dayanabilirdi.

Moldova’nın dünya futbolundaki yeri neydi ki, Sheriff’in apayrı bir yeri olsun... Rakibimiz şerifken bizim vali olmamız gerekirdi ama, muhtar olmakta bile zorlandık. Ikına-tıkına maç kazandık.

Açıkçası bu galibiyetten fazla hoşnut değilim. Çünkü gelecek için umut ve güven duygusu vermiyor. Başka takımları bu futbolla yenemeyiz.

Selçuk Yula -10 dakika yetti- Takvim

[page_end]Sheriff maçı Twente mağlubiyetinden sonra kesinlikle kazanılması gereken bir maçtı. Sakatlıkları süren Gökhan Gönül, Santos ve Güiza kadroya alınmadılar. Mehmet Topuz ile Vederson da kulübeye çekilince Fenerbahçe sahaya 5 değişik futbolcuyla çıkmış oldu. Yani Daum bir anlamda rotasyon yaptı.

Sheriff takımı kendi gücünü iyi bildiğinden ilk iş olarak rakibinin oyununu bozmayı planladı. Bu da gayet doğal. Zaten böyle yapacakları da belliydi. O yüzden önlemleri önceden almak gerekirdi. Alınacak önlem de belli. Çok açık, orta sahayı ve özellikle savunmanın göbeğini kalabalık tutacak. Yani oyunu kanatlara açmak gerekecek. İşte burada Gökhan Gönül aranan adam oluyor. Kazım oyuna iyi başladı ama arkasındaki Önder ofansif anlamda kendisine destek veremiyor.

Solda da özellikle Carlos'un isminden çok çekindikleri için orayı 3-4 adamla kapatmaya çalıştılar. Bu yüzden kanatlar fazla çalışmadan ileride Semih'i yalnız bırakarak en güvenilir adam Alex'in de top kayıplarıyla geçen bir 45 dakika seyrettik. Haliyle pozisyon bulmakta zorlandık. Önder'in çok güzel bir şutu ve de ofsayt olup olmadığını tribünden çözemediğimiz bir gol seyrettik. Yani ilk 45 dakikayı özetlersek rakibinizin çektiği 1-2 şut, bizim bulduğumuz 1-2 pozisyon, Emre, Kazım ve Semih'in çalışkanlıkları ve golsüzlük...

İkinci devreye çok hızlı başladık. Daha oyunun başında Kazım'ın kaçırdığı yüzde yüzlük bir pozisyondan sonra Semih "Hep sen mi bana attıracaksın bir de ben sana attırayım" dercesine yaptığı asistle Alex'e golü attıran adam oldu. Golden sonra rahatlamamız gerekirken oyunun hakimiyetini anlamsızca Sheriff'e verdik. Çok etkili geldiler.

Daum, Deivid ve Mehmet Topuz'u aynı anda oyuna sokarak kanatları çalıştırmak istedi. Ama yine de son dakikalarda rakibin gelişlerine engel olamadı. Kazandık, çok değerli 3 puanı aldık önemli olan buydu. Ama önümüzdeki Bükreş ve Twente maçlarında daha etkili bir oyun bekliyorum.

Ogün Altıparmak -Teşekkürler Emre- Yenişafak

[page_end]Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi'nde ikinci maçında deplasmanda Sheriff ile oynadığı maçı zor da olsa kazanıp tekrar avantajı eline geçirdi. Dün akşam Fenerbahçe bir Emre seyrettik ki, oynadığı futbolla hem defansını rahatlattı hem orta sahada Fenerbahçe'nin üstün olmasını sağladı hem de hücuma çıkarak galibiyet getiren golün hazırlayıcısı oldu. Emre bu futbolunu devam ettirirse hem Fenerbahçe'ye hem de A Milli Takım'a çok büyük avantajlar getirir.

Emre'ye oyun içinde uyan futbolcu olarak Bilica, Cristian ve Lugano'yu gösterebiliriz. Kalede de Volkan iyi ve dikkatli bir performans sergileyince rakibe fazla bir şans verilmedi. Ama bütün bunlara rağmen Fenerbahçe'de Önder sakatlıktan sonra kendine gelememiş. Roberto Carlos yine verimsiz futbol oynuyor. Kazım bilmem sana ne lazım. Reina'ya gitmeye devam et, nasıl olsa sana teknik direktör Daum çok inanıyor ve senden çok şey bekliyor, ama bir şey alamıyor.

Uğur'a gelince, topu sol kanat tarafına aldığı zaman hem rakibini zor durumda bırakıyor hem de güzel futbol oynuyor. Ama iç tarafa girince ve geri pas oynayınca futbolu adeta yerin dibine batırıyor.

Alex ile Semih'e bir şey diyemeyceğim. Kötü günlerinde olmalarına rağmen görevlerini yaptılar. Semih, Emre'den aldığı pası çok güzel çizgiye inerek Alex'e çıkarttı ve galibiyet golüne katkı yaptı. Ancak Semih de eski formundan baya uzak kalmış. Alex'e gelince. Kaptan Alex bu kadar koşmamasına, çalışmamasına rağmen Fenerbahçe tarihinin en çok gol atan, en fazla asist yapan futbolcusu olmuşsa ona da şapka çıkartmak gerek.

Diğer rakipler Twente ile Steaua Bükreş'in berabere kalması Fenerbahçe'nin bir üst tura geçmesi için büyük şans oldu. İnşallah bu galibiyetler serisi devam eder. Fenerbahçe'de bir üst tura çıkar.

Kemal Belgin -Vallahi pes!- Türkiye
 
[page_end]Fenerbahçe Teknik Direktörü Daum ben bu yazıyı sevgili Baha‘ya yazdırırken, büyük ihtimalle diyordu ki, “Ne var yani? Avrupa Kupası’nda bir maç kazandık. Hem de deplasmanda.”

Tabela öyle diyor da Daum‘a ben de şu soruyu sormadan edemiyorum; “100 milyon euro maliyetli takımının karşısında Emre veya Mehmet Topuz’un ayakkabılarının maliyetinde bile olmayan, futbolu ofsayt rekoru kırarak hiç bilmediğini kanıtlayan, sadece koşup zıplayan ve de futbol dünyasında ismi belki de en son beş ülkenin takımlarından biri olan Sheriff’in ismi mi maçı zora soktu?”

Fenerbahçe böyle bir rakip karşısında koca 90 dakika içinde sadece o da bire bir olmak üzere Emre‘siyle pres yapmaya çalışıp resmen futbol fukaralığı sergiledi. Girdiği iki pozisyondan birinde topa ayağını sürmeyen takımın kaptanıyla maçı kazandı. Bilica‘yla Lugano‘nun ve de kaleci Volkan‘ın sanki Sheriff’le tam tersine değerler içindeki olması gereken direnişleri acaba Daum‘u utandırdı mı?

Kazım‘la Uğur‘un bırakın takıma katkılarını, oyuna etkilerini adeta yürüyüşlerini 70. dakikaya kadar seyreden bir teknik direktör tabii ki, “Ne var yani, kazandık” gibi artık futbolun sosyoekonomik hatta sportif olgusuna kafayı hâlâ yatırayamayışıdır.
Moldova takımı böylesi bir turnuvada kalifiye olmak için yüz fırın ekmek yeme ihtiyacı sergilerken, maliyeti dediğim gibi 100 milyon euronun üzerinde olan dünya ve Avrupa üçüncüsü bir ülkenin takımı böyle mi futbol oynamalıdır?

Can simitleri sayısız değildir. Bir gün sayıları tükenecektir. O zaman oynamayı çoktan hak eden Mehmet Topuz, Vederson hatta bu koşullarda artık oynaması beklenen Özer Hurmacı hesap soracaklardır.

Sonuçta Fenerbahçe grubunda 3 puanla tanışmıştır. Dünkü futbol fotoğrafında keyifli olan varsa benden de bir bravo.

Necati Bilgiç -Yaşasın Alex- Fotomaç

[page_end]Fenerbahçe, Avrupa Ligi'ndeki ikinci maçında deplasmanda Sheriff'i kaptan Alex'in golüyle 1-0 yenerek grupta ikinciliğe yükseldi. Ev sahibi takımın, komşu Makedon hakemin göz yumduğu sertliklerden yararlanarak Fenerbahçe aslarını durdurmaya çalışması sarı-lacivertli takımın daha farklı bir skor almasını önledi.

Bu arada 41. dakikada hakem Alexander Stavrev , yardımcısının yanlış ofsayt bayrağıyla Semih'in attığı nizami bir golü de saymayarak skorun 1'de kalmasına neden oldu. Zira bu pozisyonda Roberto Carlos'un sert ortasını kale ağzında Kazım, kaleciye çarptırdı ve daha evvelki pozisyondaki pozisyonda pasif ofsayttan çıkan Semih, topu ağlara göndermişti. Buna rağmen alınan galibiyet bir nebze de olsa Twente maçındaki kaybın telafisine yol açtı.

Sakat olan Gökhan, Güiza ve Santos'un yokluğu sarı-lacivertli takımın daha etkili oynamasını önledi. İlk yarının son dakikalarında ve ikinci yarının başında etkili olan Fenerbahçe, Kazım'ın bomboş pozisyonda kaçırdığı bir golle oyunun en iyi fırsatını kullanamadı. Çok koşan ve her pozisyonda şutlar atan Sheriff takımı, genç oyuncularının teknik yönden zayıf olması nedeniyle bu gayretini neticeye çeviremezken, kaleci Volkan da yerinde kurtarışlarıyla tehlikeli atakları savuşturmasını bildi. Makedon hakem, son dakikalarda ceza sahasının içinde açık şekilde itilen Mehmet Topuz'un lehine penaltıyı çalmayarak da taraftarlığını ortaya koydu.

Ercan Saatçi -Şerif- Hürriyet

[page_end]Eski bir polis kurmuş Sheriff’i. Disiplini ve polislik mesleğini çok sevdiğinden takımının ismini de Sheriff koymuş...

Çok eski değil, 1997’de kurulmuş Sheriff...

Topu topu 12 yıllık bir takım olduğundan, haliyle kayda değer bir başarı geçmişine ve kariyere sahip değil...

Aynen sahibinin yaşam biçimi gibi Sheriff de gayet disiplinli ve genç bir takım.

Toplasan bir Güiza etmiyor maliyeti... Ama Dahi Daum maçtan önce “çok iyi bir takımla zorlu bir maça çıkacağız” diyerek işini sağlama aldı her zaman ki gibi. Yani Daum kaybederse söylediği gibi iyi bir takıma kaybetmiş olacaktı, yenerse de çok iyi bir takımı yenmiş olacaktı. Eeee... Boşuna “Dahi” demiyorlar...

Nitekim Daum zorlandı... 52 dakika başa baş mücadele eden Sheriff takımını açamadı... Allah’tan Semih-Alex ikilisinin bireysel katkıları golü getirdi de Daum da biz de rahat bir nefes aldık.

Sözün özü, sizin anlayacağınız, sahada pek etkili olamadan 3 puana devam.

NE ZAMAN?...

Daum her ne kadar da “çok iyi bir takımla zorlu bir maça çıkacağız” dese de, Dos Santos, Güiza, Gökhan gibi oyuncularını Moldova’ya götürmedi... Kim bilir belki de Gençlerbirliği maçı Daum için daha önem arz ediyordur, o oyuncuları bu maça saklamıştır.

Peki, Özer Hurmacı?

Seyredemeyecek miyiz onu?

Daha doğrusu bu oyuncuyu ne zaman seyredebileceğiz? Sonradan dahi oyuna alınmıyor Özer... Kulübede öylece kös kös oturuyor garibim.

Sheriff takımı gencecik ve en fazla 250.000 Euro’luk oyuncularıyla Fenerbahçe’ye kafa tutarken, örneğin genç Abdülkadir’i bir resmi maçta izleyemedik daha.

Şansal Büyüka -Hatice'yi Bırak Neticeye Bak- Akşam

[page_end]Fenerbahçe altıda altı yapmasına rağmen ıslıklanmıştı ya...

O maçtan sonra Daum'un söyledikleri aklımda...

'Hayatında altıda altı gören mi var?'

Yani Hatice'yi bırakın, neticeye bakın.

Daum'a helal (!) olsun... Sözünün eri adam...

Moldova'da Hatice yoktu ama netice süper...

Bir gol, üç puan...

Yönetim de 'İyi oynayana puan mı var' dediğine göre...

Fenerbahçe uyum içinde hedefe yürüyor...

Bakmayın Aykut Kocaman'ın ara sıra oyunbozanlık yapıp futbolu eleştirmesine...

İyi oynayıp ellerin boş kalacağına, kötü oynayıp torbayı doldurmak daha iyidir...

Üstelik bu anlayış tıkır tıkır yürüdüğüne göre sorun yok demektir...

İlk yarıda Emre'nin akıllarda kalan müthiş şutu, Kazım'ın kaçırdığı, Semih'in 'iptali' ile tartışma yaratan golü...

İlerleyen maçlarda, ilerleyen turlarda böyle rakipler olur mu?

Biliyoruz ki o da olamaz...

Ama biz Fenerbahçe'den Avrupa Ligi'nde finale giden maçlar, finale giden turlar bekliyoruz...

Demek ki, ya Fenerbahçe'nin etkili (!) futbolunu göremiyoruz...

Ya da çok safız...

Günün Önemli Haberleri