Yıldırım <font color='#FF0000'>hepsini yeneceğiz</font> dedi ve yaptı!
Fenerbahçe'nin Avrupa'dan men edilmesi ile sonuçlanan şike sürecinin başlangıcında Aziz Yıldırım ile yedikleri yemeği anlattı ve önemli tespitlerde bulundu.
Ersen ayrıca, şikesürecinin başka yönde ilerleyebileceğini de belirtirken, bundan sonrası için de yapılması gerekenleri kendine göre özetledi.
İşte Cemal Ersen'in dikkat çeken o yazısı...
"2011 yılı Ocak ayının ortaları... Futbol Federasyonu'ndan bazı
üst düzeyyöneticiler ve Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile
Ankara'da öğle yemeğindeyiz. Ekip tamamen tesadüf eseri toplanmış.
Menü de balık ve salata var. Sohbet almış başını gitmiş.
Bir ara Aziz Yıldırım'a dönüp soruyorum: "Başkan,
lider Trabzonspor'dan dokuz puan geridesiniz. Sezon sonuna kadar bu
fark kapanır mı?"
Öyle ya, Fenerbahçe ligde kritik günler geçiriyor, teknik direktör
Aykut Kocaman'ın takımda kalıp kalmayacağı tartışılıyor ve zirve
ile arasında hiç de küçümsenmeyecek bir puan farkı bulunuyor.
Üstelik Galatasaray ve Beşiktaş gibi güçlü rakiplerle deplasmanda
oynanacak maçlar da cabası.
Lakin Yıldırım son derece keyifli. Gülerek veriyor
yanıtını: "Hepsini yeneceğiz. Hem de kendi evlerinde
yeneceğiz. Göreceksin sezon sonunda şampiyon olacağız."
Çok gerçekçi gelmiyor. Biz de tebessüm ediyoruz. Aziz Yıldırım'ın
inatçı, mücadeleden vazgeçmeyen kişiliğine bağlıyoruz bu iddialı
sözleri.
Taa ki, sezon sonunda Trabzonspor'un önünde averajla şampiyonluk
ipini göğüsleyinceye kadar. Yıldırım'ın dediği gibi Fenerbahçe
hedef yolundaki en önemli adımlarını Beşiktaş ve Galatasaray'ı
deplasmanda yenerek atıyor. Trabzonspor ile puan farkını kapatıyor
ve mutlu sona ulaşıyor.
Sonrası malum. 3 Temmuz 2011'de Türk futbolunda dinamit gibi
patlayan ve hafta içinde CAS'ta noktalanan şike sürecinde
yaşadıklarımız.
Arada neler olup bittiğini, kimlerin futbolu yörüngesinden
çıkardığını, bugün yakamıza iliştirilen o damganın mürekkebinde
hangi yöneticilerin katkısı olduğunu, yaşadığımız utanç tablosunun
sorumlularının kendilerini nasıl hissettiklerini konuşmanın anlamı
yok.
Sırada sadece Yargıtay'ın şike davasında vereceği karar kaldı.
Ardından herkes istediği yorumu, dilediği yakıştırmayı
yapabilir.
Benim 2010-11 sezonunun ikinci yarısı ile ilgili kafama takılan tek
şey var. Fenerbahçe, Ali Sami Yen ve İnönü statlarında iki ezeli
rakibi Galatasaray ve Beşiktaş'ı yenemese, Türkiye bu şike sürecini
yaşar mıydı?
Aylar sürdüğü ortaya çıkan telefon dinlemeleri, üst düzey teknik
takipler, binlerce sayfalık iddialar, futbolun halı altına
süpürülmeye çalışılan çirkinlikleri, yine yüzümüze bir tokat gibi
patlar mıydı?
Şaşkınlıktan küçük dilimizi yutturan senaryolar, gün ışığına çıkar
mıydı?
Kendi fikrimi söyleyeyim; Fenerbahçe o sezon Beşiktaş ve
Galatasaray'ı deplasmanda yenememiş olsa, Trabzonspor sezonu açık
ara şampiyon tamamlardı!
Ve belki de, Türk futbolunda çeyrek asrı aşkın bir süredir
hepimizin bildiği, sayısız futbolcu, yönetici ve teknik adamın
şahit olduğu ya da bizzat karıştığı, ama sıradan, olağan
karşıladığı, görmezden geldiği her şeyin üzeri örtülebilirdi! Tüm
bunların arkasında başka bir plan ve hesap yoksa elbette.
Şimdi temizlenmek, hatalardan arınmak, doğru tercihler yapmak,
hırsı aklının önüne geçmeyen insanların peşinden gitmek için en
isabetli zaman. Şimdi yaşananlardan ders çıkarıp, milyonlarca
taraftarı kimlerin üzdüğünü teşhis edip ona göre tavır koymak için
en doğru ortam. Tabii, insanlar gerçekten layık oldukları bir
yönetim tarzı istiyorlar ve temiz futbolu özlüyorlar ise!
Unutmadan şu notu da düşelim; Ne ilginçtir ki o gün o masanın
etrafında oturup sohbet eden insanların hiç biri, bugün birbiriyle
selamlaşmıyor... Ben hariç!
Yirmi yıl daha mı bekleyelim
Fenerbahçe eski başkanlarından Ali Şen önceki akşam Oğuz
Tongsir'in programında konuk idi. Şen, Trabzonspor'un kendi
sahasında Fenerbahçe'ye kaybederek şampiyonluğu kaçırdığı 1995-96
sezonuyla ilgili ilginç açıklamalar yaptı. 2-1'lik maç öncesi
kentteki atmosferi bilerek yükselttiklerini söyledi. Gerilimin
kendi işlerine geldiğini itiraf etti. Neredeyse şampiyonluk için
her yolun mübah olduğunu söylemediği kaldı. Hepsi bir yana, bunca
yıl sonra en azından vicdanı ile yüzleşmek adına kendini
rahatlattı, o günleri yaşayamamış olanlara önemli mesajlar
aktardı.
Kim bilir? Aradan bir 20 sene daha geçsin, belki yine birileri
çıkıp bugün Türk futbolunun yaşadığı depremin nedenlerini,
hissesine düşenleri, bu sıkıntılara niçin ortak olduğumuzu anlatır
da, genç nesiller yakın tarihin karanlık koridorlarında dönen
dolapları öğrenme şansı bulur!