Başakşehir The End
Ligin en çok konuşulan takımı malum. Devlet tarafından açıkça desteklenip haksız rekabetle yarışan Başakşehir. Yüksek bonservis bedelleriyle yapılan transferlerin kaynağının belirsizliği, taraftarı olmayan kulübün birilerinin elleriyle alınıp şampiyonluk adayı yapılması, hakemlerin aleyhlerine düdük çalmaktan bile çekindikleri…
Sahada emek veren, ter döken futbolculara elbette saygımız sonsuz. Ama böyle arada sırada ortaya çıkıp, ligdeki yaş almış “döküntüleri” toparlayarak takım kurmaya çalışan ekiplerin genelde kümede kalmaya oynadığını izlerdik. Eh, motoru, şanzımanı, egzozu, direksiyonu eski araçlardan toplama bir otomobil ancak belli bir yere kadar gidebilir, sonra yolda kalır!
Veya böyle durumlar için: “Takımda askerden çok komutan var. Herkes emir veriyor, kimse hücuma kalkmıyor. Böyle nasıl savaş kazanabilirsin ki?” de diyebiliriz.
Yine de hakkını yemeyelim. Başakşehir gerçekten de sezon boyunca güçlü bir oyunla sahaya hâkim olan maçlar oynadı, rakiplerine kök söktürdü. Yaşlı ama işi bitmemiş bireysel yetenekleriyle üstün oyuncularla çok iyi maçlar çıkardılar. Beğenmesek de bu gerçeği kabullenmek lazım. Fakat ligi ciddi bir farkla önde götüren Başakşehir’e seçimlerden sonra bir haller oldu. İstanbul’un yeni başkanı Ekrem İmamoğlu, Başakşehir’e yapılan maddi desteğin makasla keser gibi kesileceğini açıklamıştı. Tabii bu, halka hizmet olarak dönmesi gereken vergi ve kaynakların futbolcuların bol sıfırlı banka hesaplarına eklenmesinin sona ermesi anlamına da geliyordu. Bunun etkisiyle midir bilinmez, borsada firmaların hisse değerlerinin olumsuz bir gelişme üzerine bir anda çakıldığı gibi, Başakşehir de seçimden sonrası resmen çöktü! Hani bazı belediye çalışanları yeni başkana hizmet etmeyeceklerini, çalışmaları sabote edeceklerini açıkladılar ya, futbolcular da “Seni şampiyon yaptırmayacağız” gibi bir karar mı aldılar ne dersiniz?
Şaka bir yana, şampiyonluk şansı giderek azalan Beşiktaş’a 2-1 kaybettikleri maçta, İstanbul seçimlerini kazanan İmamoğlu’nun tribünde hazır bulunması aslında psikolojik de bir mesajdı. Ertesi hafta Rize’de beraberliği 90+6’da VAR kararıyla kazandıkları penaltıyla zor kurtaran Başakşehir’in en yakın rakibi Galatasaray ile puan farkı 3’e düşmüştü. Bu hafta ise kümede kalmaya oynayan Göztepe ise erken bulduğu golle direnç yakaladı, taraftarının müthiş desteği ile Başakşehir’in hücumlarını savuşturup kontra atakla ikinci gole ulaşarak galip gelmeyi başardı.
Maç Başakşehir’in stadındaydı, fakat bir avuç Göztepe taraftarı stadı inletirken var olan sayılı ev sahibi taraftarı mitinge zorla veya günlük verilen maaşla götürülenler gibi sessizdi. Demek ki henüz stres altında maç oynamaya alışmamış, bireysel yeteneklerin dışında takım ruhuna erişememişler. Hâlbuki bu takım şampiyonluk yolunda son düzlükte ve oyuncuların ciddi morale ihtiyacı var. İcazet almadan konuştuğu pek görülmeyen Rıdvan Dilmen bile bakın ne demişti: “Kusura bakmasınlar ama Başakşehir büyük takım değil. İyi ve güçlü bir takım saygı duyuyoruz ama 10 yıl sonra Başakşehir’in kalıcı olacağını zannetmiyorum. 3 yıldır şampiyonluğa oynuyorlar ama stada 3 bin taraftar gitmiyor.”
Şeytan Rıdvan açıklamaları yüzünden azar işitir mi bilinmez ama futbolcuların fazlasıyla endişeli olduklarını ve mahcup olma korkusu yaşadıklarına eminim. Eh, kolay değil tabii. Ligdeki diğer kulüplere göre “Çok daha cüzi ücretlerle kurulduğu” ifade edilen Başakşehir’in futbolculara ödediği maaş 55 milyon Euro! Galatasaray ve Fenerbahçe’de bu rakam 50, Beşiktaş’ta ise 45 milyon Euro. Değirmenin suyu nereden bilinmez ama İBB Meclis çalışmaları sosyal medyadan canlı yayımlanmaya başladığından beri halk birçok şey öğrendi. Piyasada 9 TL’den satılan, İBB’nin bizzat kendi iştiraki olan Hamidiye’nın damacana suyunu kendi bünyesine 9,5 TL’den satın aldığı, 60 bin civarında kişinin hiçbir iş yapmadan maaş aldığı iddiaları, eski bakan ve hatırı sayılır kişilere tahsis edilen özel şoförlerin maaşlarının belediyeden ödendiği, yandaş vakıf ve derneklere yüzlerce trilyon yardım gittiği vb… Sıra gelse de Başakşehir’e hangi kaynaklar nasıl akmış onları da izlesek. Zira İBB Meclisleri, şampiyonluk maçı kadar heyecanlı geçiyor, bir o kadar da yüksek reyting alıyor.
Lige dönersek, puanlar eşitlenmişken ve şampiyonluğun diğer iki adayı Galatasaray ve Beşiktaş bu kadar iştahlanıp haftaya birbiriyle karşılaşacak, 33. hafta da oynanacak bir de Galatasaray-Başakşehir maçı varken, bu dakikadan sonra Başakşehir’in sakin bir şekilde gidip ligi önde tamamlayabileceğini pek sanmıyorum, belki de ummuyorum! TFF de YSK gibi ligin iptaline, maçların yenilenmesine, gollerin tekrar sayılmasına karar vermezse elbette! Veya son düdüğü bir türlü çaldırmayıp son dakika bir VAR kararı ile maç döner mi diye mazbatayı, aman pardon kupayı kazanana vermeyi uzattıkça uzatmazlarsa.
Bütün bunların yanında, ligin dibi de kaynamaya başladı. 5 hafta sonra gol atıp, 8 hafta sonra maç kazanan Göztepe düşme hattından şimdilik bir anda çıkmış oldu. Alta ittiği takım ise, ironik şekilde bu ligde şampiyonluk yaşamış ama kalıcılık yakalayamamış olan Bursaspor. Unutmadan, maçın son dakikalarında Başakşehir’in kendi stadında yine oldukça ironik biçimde Göztepe tribünlerinden İzmir marşı yükseliyordu: “Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa!”