Bülent Korkmaz G.Saraylı değilmiş
Futbol yorumcusu ve yazar Hıncal Uluç, Bülent Korkmaz'ın Galatasaraylı olmadığını ortaya atarak yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.
Hıncal Uluç, Fotomaç Gazetesi'nde Bülent Can ile yaptığı söyleşide şunları dile getirdi...
Haftaya, zirvede yer alan takımların puan kaybı damgasını vurdu. Birisi kaybettiğinde diğerleri de kaybediyor. Bulaşıcı galiba!..
Bu puan kayıpları normal. Türkiye'deki futbolun ne kadar düzeysiz, ne kadar kötü olduğunu her hafta söylemekten dilimde tüy bitti.
[page_end]Futbol bu kadar kötü oynandığı zaman her takım her hafta puan kaybedebilir, her takım her hafta da kazanabilir. Şimdi puan cetveline baktığın zaman şampiyonluğa oynadığı iddia edilen 5 takım var. Geriye 9 hafta var. 9 haftada bu 5 takımın, 5'i de kalan maçlarını kaybedebilirler, 9 maçı kazanabilirler de!.. O kadar kötü Türkiye'deki futbolun düzeyi. Bu yüzden hiçbir şeyin garantisi yok. Bu düzeysizlikte bir ortaklık var. Yönetimler kötü, teknik direktörler kötü, takımlar kötü. 'Takım' diye bir olgu yok zaten. Ben takım oyunu oynayan takım göremiyorum ortada!.. Onun için bu ligde 'kim şampiyon olur', 'kim düşer' belli değil. Bu soruların cevabını bugünden vermenin imkanı yok. İki hafta evvel Kocaelispor, düşmesine kesin gözüyle bakılan takımlar arasındaydı. "Hacettepe, Kocaeli düştü düşecek üçüncü takım kim olacak?" deniyordu. Şimdi Kocaelispor ligin en iyi futbol oynayan takımı ve de büyük bir hızla kurtarma potasına doğru yaklaşıyor. Hani, nerede "Kocaeli düştü" diyenler!.. Aynı şey üst taraf için de geçerli. Üstteki 5 takım içinde birisi şampiyon olabilir, gelecek sene Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası'na katılma hakkını da elde edemeyebilir.
Bu çekişmeyi 'futbolun bir güzelliği' olarak da değerlendirebilir miyiz? Çünkü son haftaya kadar heyecan korunacak gibi görünüyor.
Bende bir heyecan yaratmıyor. Ben tabelaya göre sevinip, tabelaya göre üzülenlerden değilim. 'futbol estetiği ve futbol düzeyi' diye bir şey var. O düzeyde olmadığı zaman kazansan ne olacak, kaybetsen ne olacak? Gerçekten umurumda değil. Şu takımların hangisi şampiyon olmuş zerre kadar beni ilgilendirmiyor. Bu düzeyde futbol oynadıkları sürece.
Galatasaray'ın aldığı kötü sonuçlara Eskişehir karşısında devam etti ve ligde de hedeften uzaklaşıyor. Korkmaz'ın tercihleri, özellikle de Harry Kewell'ı oyundan alması büyük tepki çekti.
[page_end]Bülent Korkmaz'ın antrenör olmadığı ortaya çıktı. Bu kadar büyük yanlışları yapan birisinin antrenör olduğunu artık kimse iddia edemez. Yanlışları tekrarlanamaya dahi gerek yok. Çocuklar yapmaz! 10 yaşındaki çocuğa 'Galatasaray küme düşme adaylarından Eskişehir'e karşı, kendi stadında yenik oynuyor ve 1-0 mağlupken hücum oyuncusunu çıkarıp, bir savunma oyuncusunu alır mısın?' diye sorsan o çocuk sana güler!..
YANLIŞLAR KOMEDYASI
Kewell-Mehmet Güven değişikliği Bülent'in ne kadar kötü antrenör olduğunun değil, aynı zamanda ne kadar paniklediğinin de göstergesi. Galatasaray gibi bir kulübün hocasının soğukkanlı olması lazım ve o soğukkanlılığını da takıma göstermesi lazım. Oyuncunun da bakıp 'Hocamız kendinden emin, biz bu maçı alırız' diyebilmesi lazım. Senin hocan şaşkınlık içindeyse o takımdan hayır gelir mi!.. Tartışmak dahi istemiyorum Bülent'i... Tabii benim asıl yanıldığım konu; Bülent, Galatasaraylı da değilmiş!.. Yürekten Galatasaraylı olsaydı eğer Hamburg ve Eskişehir maçlarının sonunda Florya'ya gider Mühr-ü Süleyman'ı Adnan Polat'a teslim ederdi ve 'Sayın başkan ben kulübü yönetmeye henüz hazır değilim. Sen teklif ederken, ben bu teklifi kabul ederken yanlış yaptık. Bana izin ver ben biraz pişmeye devam edeyim. Olduğum gün yeniden bakarız' derdi. Bunu da yapmadı. Şimdi diyecek ki 'Kalan 9 maçı kazanacağız.' Haftaya diyecek ki 'Kalan 8 maçı kazanacağız.' Öbür hafta 7 maçı, ondan sonra 6 maçı... Böyle şey olmaz!
Galatasaray'da Lincoln sorunu giderek büyüyor. Korkmaz, kadroya almasına karşılık Eskişehir karşısında da sahaya sürmeyi düşünmedi! Bu kısır çekişme nereye varacak?
[page_end]Lincoln sorunu olduğu başından beri belli. Bülent, Lincoln sorununu miras olarak aldı ama iyi bir hoca olsa çözerdi. Çözemedi. Çözemediğin zaman da aczini göstermeyeceksin!.. Ben şimdi Bülent'e soruyorum: 'Niye Lincoln kulübede, Hasan Şaş tribünde oturuyor?' Bence tersinin, Lincoln'ün tribünde, Hasan Şaş'ın kulübede olması lazımdı. Trabzon ve de Eskişehir maçında, oyunun gidişi son yarım saat bas bas bağırırken, hâlâ Lincoln'ü oyuna sokmuyorsan o zaman niye kenarda oturtuyorsun? Galatasaray ile mi dalga geçiyorsun, seyirciyle mi dalga geçiyorsun, kendinle mi dalga geçiyorsun!.. Efendim, bugün okuyorum gazetelerde, 'Doktorlar oynar' demiş de 'Lincoln oynamam' demiş de o yüzden oynatmamış!.. Lincoln 'oynamam' derse tribüne gönderirsin ve Galatasaray sahaya 17 kişiyle çıkar... Maç bittiği zaman da basın toplantısında 'Ben burada olduğum zaman Lincoln bir daha bu takımın antrenmanlarına katılamaz. Şu andan itibaren PAF takımına gönderilmiştir. Orada ne hali varsa görsün' dersin biter gider. Onu yapma, bunu yapma!.. Adamı kulübede oturt!.. Lincoln'ü kahraman yaptı Bülent!..
2000 yılındaki rakiplerle karşılaştırdığınızda Galatasaray'ın Hamburg'a yenilerek elenmesini büyük kayıp olarak değerlendirebilir miyiz?
Kayıp olmaz olur mu!.. 2000'de Galatasaray'ın elediği her takım bu sene şampiyon olurdu. Her takım... Tam avucuna konmuş bir şampiyonluktu ama yönetim yanlışı, teknik direktör yanlışı, takımın yanlışı Galatasaray'ı bu noktaya getirdi. Baştan aşağıya bir yaşlıklar komedyası oynadı Galatasaray bu sezon. Her şeyi de kaybetmek üzere. Galatasaray üç kupanın üçünü de alırdı. UEFA Kupası'nı, Türkiye Kupası'nı ve Türkiye ligini... Hepsini alabilirdi. Şimdi kör topal ligde devam ediyor sadece.
Haftaya, zirvede yer alan takımların puan kaybı damgasını vurdu. Birisi kaybettiğinde diğerleri de kaybediyor. Bulaşıcı galiba!..
Bu puan kayıpları normal. Türkiye'deki futbolun ne kadar düzeysiz, ne kadar kötü olduğunu her hafta söylemekten dilimde tüy bitti.
[page_end]Futbol bu kadar kötü oynandığı zaman her takım her hafta puan kaybedebilir, her takım her hafta da kazanabilir. Şimdi puan cetveline baktığın zaman şampiyonluğa oynadığı iddia edilen 5 takım var. Geriye 9 hafta var. 9 haftada bu 5 takımın, 5'i de kalan maçlarını kaybedebilirler, 9 maçı kazanabilirler de!.. O kadar kötü Türkiye'deki futbolun düzeyi. Bu yüzden hiçbir şeyin garantisi yok. Bu düzeysizlikte bir ortaklık var. Yönetimler kötü, teknik direktörler kötü, takımlar kötü. 'Takım' diye bir olgu yok zaten. Ben takım oyunu oynayan takım göremiyorum ortada!.. Onun için bu ligde 'kim şampiyon olur', 'kim düşer' belli değil. Bu soruların cevabını bugünden vermenin imkanı yok. İki hafta evvel Kocaelispor, düşmesine kesin gözüyle bakılan takımlar arasındaydı. "Hacettepe, Kocaeli düştü düşecek üçüncü takım kim olacak?" deniyordu. Şimdi Kocaelispor ligin en iyi futbol oynayan takımı ve de büyük bir hızla kurtarma potasına doğru yaklaşıyor. Hani, nerede "Kocaeli düştü" diyenler!.. Aynı şey üst taraf için de geçerli. Üstteki 5 takım içinde birisi şampiyon olabilir, gelecek sene Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası'na katılma hakkını da elde edemeyebilir.
Bu çekişmeyi 'futbolun bir güzelliği' olarak da değerlendirebilir miyiz? Çünkü son haftaya kadar heyecan korunacak gibi görünüyor.
Bende bir heyecan yaratmıyor. Ben tabelaya göre sevinip, tabelaya göre üzülenlerden değilim. 'futbol estetiği ve futbol düzeyi' diye bir şey var. O düzeyde olmadığı zaman kazansan ne olacak, kaybetsen ne olacak? Gerçekten umurumda değil. Şu takımların hangisi şampiyon olmuş zerre kadar beni ilgilendirmiyor. Bu düzeyde futbol oynadıkları sürece.
Galatasaray'ın aldığı kötü sonuçlara Eskişehir karşısında devam etti ve ligde de hedeften uzaklaşıyor. Korkmaz'ın tercihleri, özellikle de Harry Kewell'ı oyundan alması büyük tepki çekti.
[page_end]Bülent Korkmaz'ın antrenör olmadığı ortaya çıktı. Bu kadar büyük yanlışları yapan birisinin antrenör olduğunu artık kimse iddia edemez. Yanlışları tekrarlanamaya dahi gerek yok. Çocuklar yapmaz! 10 yaşındaki çocuğa 'Galatasaray küme düşme adaylarından Eskişehir'e karşı, kendi stadında yenik oynuyor ve 1-0 mağlupken hücum oyuncusunu çıkarıp, bir savunma oyuncusunu alır mısın?' diye sorsan o çocuk sana güler!..
YANLIŞLAR KOMEDYASI
Kewell-Mehmet Güven değişikliği Bülent'in ne kadar kötü antrenör olduğunun değil, aynı zamanda ne kadar paniklediğinin de göstergesi. Galatasaray gibi bir kulübün hocasının soğukkanlı olması lazım ve o soğukkanlılığını da takıma göstermesi lazım. Oyuncunun da bakıp 'Hocamız kendinden emin, biz bu maçı alırız' diyebilmesi lazım. Senin hocan şaşkınlık içindeyse o takımdan hayır gelir mi!.. Tartışmak dahi istemiyorum Bülent'i... Tabii benim asıl yanıldığım konu; Bülent, Galatasaraylı da değilmiş!.. Yürekten Galatasaraylı olsaydı eğer Hamburg ve Eskişehir maçlarının sonunda Florya'ya gider Mühr-ü Süleyman'ı Adnan Polat'a teslim ederdi ve 'Sayın başkan ben kulübü yönetmeye henüz hazır değilim. Sen teklif ederken, ben bu teklifi kabul ederken yanlış yaptık. Bana izin ver ben biraz pişmeye devam edeyim. Olduğum gün yeniden bakarız' derdi. Bunu da yapmadı. Şimdi diyecek ki 'Kalan 9 maçı kazanacağız.' Haftaya diyecek ki 'Kalan 8 maçı kazanacağız.' Öbür hafta 7 maçı, ondan sonra 6 maçı... Böyle şey olmaz!
Galatasaray'da Lincoln sorunu giderek büyüyor. Korkmaz, kadroya almasına karşılık Eskişehir karşısında da sahaya sürmeyi düşünmedi! Bu kısır çekişme nereye varacak?
[page_end]Lincoln sorunu olduğu başından beri belli. Bülent, Lincoln sorununu miras olarak aldı ama iyi bir hoca olsa çözerdi. Çözemedi. Çözemediğin zaman da aczini göstermeyeceksin!.. Ben şimdi Bülent'e soruyorum: 'Niye Lincoln kulübede, Hasan Şaş tribünde oturuyor?' Bence tersinin, Lincoln'ün tribünde, Hasan Şaş'ın kulübede olması lazımdı. Trabzon ve de Eskişehir maçında, oyunun gidişi son yarım saat bas bas bağırırken, hâlâ Lincoln'ü oyuna sokmuyorsan o zaman niye kenarda oturtuyorsun? Galatasaray ile mi dalga geçiyorsun, seyirciyle mi dalga geçiyorsun, kendinle mi dalga geçiyorsun!.. Efendim, bugün okuyorum gazetelerde, 'Doktorlar oynar' demiş de 'Lincoln oynamam' demiş de o yüzden oynatmamış!.. Lincoln 'oynamam' derse tribüne gönderirsin ve Galatasaray sahaya 17 kişiyle çıkar... Maç bittiği zaman da basın toplantısında 'Ben burada olduğum zaman Lincoln bir daha bu takımın antrenmanlarına katılamaz. Şu andan itibaren PAF takımına gönderilmiştir. Orada ne hali varsa görsün' dersin biter gider. Onu yapma, bunu yapma!.. Adamı kulübede oturt!.. Lincoln'ü kahraman yaptı Bülent!..
2000 yılındaki rakiplerle karşılaştırdığınızda Galatasaray'ın Hamburg'a yenilerek elenmesini büyük kayıp olarak değerlendirebilir miyiz?
Kayıp olmaz olur mu!.. 2000'de Galatasaray'ın elediği her takım bu sene şampiyon olurdu. Her takım... Tam avucuna konmuş bir şampiyonluktu ama yönetim yanlışı, teknik direktör yanlışı, takımın yanlışı Galatasaray'ı bu noktaya getirdi. Baştan aşağıya bir yaşlıklar komedyası oynadı Galatasaray bu sezon. Her şeyi de kaybetmek üzere. Galatasaray üç kupanın üçünü de alırdı. UEFA Kupası'nı, Türkiye Kupası'nı ve Türkiye ligini... Hepsini alabilirdi. Şimdi kör topal ligde devam ediyor sadece.