TENİS

Köpeğini sevgilisin​den daha çok seviyor!

WTA Championships’in düzenlediği ön tanıtım partisine katılmış ve dünyaca ünlü tenisçi Maria Sharapova ile sadece beş dakikalık bir röportaj girişimine imza atmıştı.. İşte o niyetine girilen ve tamamlanamayan röportaj...

Köpeğini sevgilisin​den daha çok seviyor!
İzzet Çapa İstanbul Tenis Turnuvası'nın tanıtımı nedeniyle WTA Championships'in düzenlediği ön tanıtım partisine katılmış ve dünyaca ünlü tenisçi Maria Sharapova ile sadece beş dakikalık bir röportaj girişimine imza atmıştı.. İşte o niyetine girilen ve tamamlanamayan röportaj..

Deneme 

SHARAPOVA İLE NASIL ROPORTAJ YAPILMAZ?

 
Sonunda yine Londrada'yım. Ama bu sefer 25-30 ekim 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilecek İstanbul Tenis Turnuvası'nın tanıtımı nedeniyle WTA Championships'in düzenlediği ön tanıtım partisine katılacağım.  
 
Bu turnuva, Türkiye'ye bölgede spor organizasyonlarında lider durumuna getireceği için ayrı bir önem taşıyor. Kazananın ödülü 4 milyon 500 bin dolar olacak, benim ödülüm de bu davete katılıp Maria Sharapova ile bir röportaj yapmak...

Londra'da, dünya sosyetesini buluşturtan İstanbul temalı 2011 / Wimbledon'ın ön partisinin yapıldığı Kensington Roof Gardens'a girerken yıllardır o meşhur kırmızı halının, 'Red Carpet''in üzerinde yürümek hayalimi gerçekleştireceğimi sanıyordum ama bir baktım ki halı mor çıktı. Çünkü mor, WTA Championships'in resmi rengiymiş. Nereden bilebilirdim ki bu rengin, söyleşinin sonunda benim de morarıp kalacağımın bir işareti olduğunu...

Sonunda ünlü Sharapova ile karşı karşıyaydım. Yanında oturan Rus olduğunu sandığım menajerinin eski Türk filmlerinin çatık kaşlı Aliye Rona'sından hiç farkı yoktu Sert bir sesle başka bütün röportajların iptal ettiğini bize de sadece beş dakika vakit ayırdığını olduğunu söyledi. Ve saat çalışmaya başladı... İstanbul'dan Maria'ya lokum, fındık ve bir de nazar boncuğu getirmiştim. Boncuğu görünce "Aaa... Kötülük kovan" dedi, sonra fındıkları eline alarak "Bu ne?" diye sordu. Egemen Bağış'ın İngiltere Prensine, evlenirken yolladığı hediye olduğunu söyledim. Her şey işte o anda başladı. Maria'nın yanında duran Aliye Rona bakışlı menejeri "Dört dakikanız kaldı" demez mi... Dur yahu, daha hediyeleri veriyoruz ve bunun bile saniyesini tutuyor. Üstelik karşılaşır karşılaşmaz Sharapova'ya benim gazeteci değil, restorancı olduğumu, bu söyleşiyi keyif için yaptığımı söylemiş ve o soğuk kadını biraz olsun gülümsetmeyi başarmıştım.

İlk sorum şu oldu: "Maria, Çernobil faciasını annenin karnındayken yaşamıştın, bu gün Nükleer Santraller konusunda fikrin ne?" Ne dese beğenirsiniz: "Bu tip sorulara girmek istemiyorum"

Bu arada getirdiğim fındıklar ile oynayıp çaktırmadan menajerine bakıyordu. Sinirlerimi bozmamaya çalışarak devam ettim: "Maçlarda attığınız feryatlarla meşhursunuz. Bunlar 100 desibel'i geçiyormuş ve federasyon buna tepki gösteriyormuş" Maria bu sorum üzerine de boş gözlerle bakıp tebessüm etti. O anda az kalsın ben atacaktım 100 desibellik bir çığlık...

Ama kendimi tuttum ve köpeğine geçtim. "Herkes köpeğini sever ama Senin köpeğin 'Dolce'ye olan bağlılığın çok farklıymış. Doğru mu?"

"Evet" dedi Maria. İlk kez gözleri parlamıştı. "Hayatta en çok sevdiğim şey o. Beş dakika gözünün önümden kaybolursa bütün yaşantım değişir."

İşte o sırada buzdağı Aliye Rona müsvettesi beni çıldırtmak istercesine "Üç dakikanız kaldı" dedi. Sanki beni ajite ediyor... Bir zaman yarışı başlamıştı..

Biraz menajerine olan kızgınlığımdan biraz da hinliğimden "Senin için bir numara hangisi? Sevgilin Sasha mı yoksa köpeğin Dolce mi?" diye sordum. Kadın hiç oralı değil "Bu ayarımı yapmak gerçekten zor" demez mi? Tahmin edersiniz ki soru biraz ağır ve cinaslıydı. Ama köpeği ile sevgilisini kıyaslamamı bile soğukkanlılıkla karşılamıştı.

Bundan sonrası biraz daha hızlı gelişti. "'Seni moda dünyasında görüyoruz,modellik yapıyorsun,reklamlarda oynuyorsun.Şarkı söylemeyi sevdiğini duyduk,sıra şarkıcılıkta mı diye sordum? Arkadaş ortamlarında söylüyormuş. "Modayı tenis kortlarına taşıyan bir insansınız Court Couture olarak spor modası yaratıyorsunuz" dedim. Önce Court Couture'un ne olduğunu anlamadı ama anlayınca mutlu oldu. Pırlanta işli ayakkabılarla tenis oynamış olan Sharapova pırlanta kadar sert, buz kadar soğuk çıkmıştı o ayrı...

Zengin ve başarılı bir kadın olarak insanların ona yaklaşmasının zor olup olmadığını sordum sonra. O da "Herkes kendi balansından insanlarla birlikte olmalı" gibi ortadan bir yanıt verdi. Açıkçası ne dediğini tam anlayamadım. Bu arada içimden 'yıllar önce babasıyla ceplerinde sadece 700 dolar ve bir rüyayla gelen Maria'nın etrafındaki Navra Tilova gibi isimler de onun gibi davransaydı kimsenin önü açılmazdı' diye düşündüm. Ama gerilimi yükseltmemek için bu düşüncemi dillendirmedim doğal olarak. İnsan küçükken kendini büyük gösteren aynalara bakarmış. Ama büyüdükten sonra aynı şeyi yapmaya devam ederse durum fazlasıyla itici oluyor...

Ortamı yumuşatmak için bir başka soru sorayım dedim "Eğer Obama babanız olsaydı ondan ne dilerdiniz" Yanıta bakın: "Ben politik sorulara cevap vermiyorum" Behey kadın "Obama baban olsa ne dilersin" sorusunun neresi politik...

Neyse bu düşüncelerden çabuk sıyrılıp "Sen de nişanlın Sasha sporcusunuz, çocuğunuzun da sporcu olmasını ister misiniz" diye sorduğumda "Çocuğum yok ki" yanıtını aldım. Sanki bilmiyoruz çocuğu olmadığını... Sanırsınız kadın sinirleri gelmek için oturmuş karşıma... "Nişanlın basketbolcu, sen teniscisin inşallah çocuğunuz futbolcu olur" diye devam ettim. Yine boş gözlerle bakıyor.... Eh artık bir kıyaslama yapmanın zamanı gelmişti.  
 
Sordum: "Dünyanın en çok kazanan tenis oyuncularından birisin. İnsanlara yardım etmeyi sevdiğini biliyoruz. Angelina Jolie, Suriye'li mültecilere destek vermek için Türkiye'ye geliyor. Böyle bir şey yapmayı düşünür müsün" Yanıt yine sadece bir tebessüm oldu. Kadın sanki beni çıldırtmak için dünyaya gelmiş.

Söyleşimizi bitirmek üzereyken son bir soru daha sormak üzereydim. Menajer 'Aliye abla' "Last one minute" dedi ve sinirlerimi hoplattı. Ben yine de sordum soruyu ama Şarapova "Buna cevap veremem" dedi, menajerine baktı ve masayı terk edip gitti.

Zaten ondan sonra olay koptu. Birkaç dakika sonra boyu benden de kısa bir bodyguard bozuntusu yanımda bitti. Ses kayıt cihazını ve içindeki kaseti istedi. Gariban hala kasette kalmış. "Kaseti bana ver" dedi sert bir sesle. "Parasını ödeyecek misin" dedim sakin bir şekilde ama içimdeki fırtına patlamak üzere..."Ne parası" deyince dijital cihazı ortadan ikiye kırdım, yere attım "Ben veremeyeceğim sen al" dedim ve çekip gittim.

O anda düşündüğüm şuydu: Türkiye dünyaya 'One Minute' demişti ve ben
bir Türk'tüm. Bir menajer bozuntusu bana 'Last One minute' diyemezdi.

Haaa... Sharapova'yı kızdıran soruyu mu merak ediyorsunuz? Bunu ona
sorun, verecek cevabı varsa tabii...

Not: Ayrıca bütün bu organizasyonu yapan, Türkiye'ye bu imkanı hazırlayan
Tenis Federasyonu Başkanımız Ayda Uluç'a, ÇapaMarka olarak Güneydoğu
Anadolu'da onun seçeceği bir şehirde mükemmel bir tenis kordu hediye etmek
istiyorum. Bence bu kortlardan, Sharapova'dan çok daha büyük yıldızlar çıkarır
Türkiye...

Sözün özü, Sharapova ile röportaj yapmaya gittik, şarap içip döndük

TREND HABERLER
Yorumlar
TREND HABERLER