Mesele Arda değil, siz hala anlamadınız mı?
Boşuna dememişler bu ülkede ya popçu ya topçu olacaksın diye. Sadece kazandığın paradan değil, erişeceğin ayrıcalıklardan olsa gerek. Aslında bütün yaşananlar, adalet kavramının zerresi kalmamış, çürümüş bir düzenin sonucu.
Bir kişi medyada defalarca konu olunca, her seferinde saçmalasa bile, “Üzerime çok geliyorlar, beni çekemiyorlar, beni bitirmeye çalışıyorlar” havalarına girmeye başlıyor. Bizim de her şey bitti, tek derdimiz sen kaldın be kardeş! İtiraz edilecek bir nokta varsa elbet sözümüzü sakınmayacağız. Ne yapalım, görmezden mi gelelim?
Arda Turan, sıfırdan başlayıp en üst noktaya erişmiş sporcularımızdan biriyken, bir anda yerle bir olmanın ibretlik örneğidir. Barcelona’ya gidip parmak ısırttığında gururlanmayan var mıdır? Bir insan nasıl bu kadar tepetaklak olabilir, hayret verici, öyle mi? Aslında değil. Çok çabuk vezir eden, zengin eden, ne oldum delisi eden çarpıklığın, kaldıramayan için bir anda rezil etmesidir aslında durum. İlk de değil, son da olmayacaktır.
Elbet başarılar yakalamıştır ama şimdi onlardan söz edemeyecek, hepsini silecek duruma kendisi getirdi. Bir bakalım neler olmuş futbol hayatında?
Rakip oyuncuya kafa yumruk dalmış, takım arkadaşının dudağını patlatmış, yöneticisine hakaret etmiş, hakemi azarlamış, cezalı olmasına rağmen soyunma odasına girmeye çalışıp güvenlikle dalaşmış... Ama en babası da Euro 2016'daki sonuçlara rağmen çıkıp teknik direktör Fatih Terim ile prim tartışmasına girmişlerdi. Bariz başarıya rağmen kısıtlı primler dağıtan ülkelere nazaran, bizde ne hikmetse, bariz rezilliğe karşın her daim tavan prim dağıtılmasını kimse hiçbir zaman tartışmadı. Onlar da bunca başarısızlığa rağmen hiç utanmadan sıkılmadan para kavgası yapabildiler. Bütün bunlara rağmen 3-0 kaybettiğimiz İzlanda maçında, kötü oynadığı için taraftar kendisini ıslıkladı. Ama Arda'nın mahcup olmak bir kenara, umursamaz bir şekilde sırıtarak oyundan çıkması herkes için son nokta olmuştu. Ama bitmedi.
Sosyal medyada kendisini eleştiren taraftarı, "Seni bulucam, show nasıl o zaman görüceksin" diyerek tehdit etti. İspanya'da kendisine tepki gösteren taraftarla tartıştı, verdiği kararı beğenmediği yan hakeme kramponunu fırlattı. En son Başakşehir'de geçen sezon yan hakemin yakasına yapışıp, "Hepinizi öldürmek lazım" dedi ve 10 maç ceza aldı. Zaten Başakşehir'e gelmedi de ayrı bir saçmalık ya.
Şimdi son olayların ardından her yerde Başakşehir'in Arda’ya verdiği 2.5 milyon liralık para cezası konuşuluyor. Aman ne de büyük para cezasıymış da, Başakşehir bu cezayı nasıl vermiş de... Ama kimse sormuyor ki, "Kardeşim bu arkadaşın maaşı ne ki cezası bu?" diye. "Başakşehir böyle bir parayı nasıl verebilir?" diye kimse sormuyor. Anlaşmaya göre, Barcelona'dan yıllık 7.5 milyon avro alan Arda, Başakşehir'e 1.5 yıllığına kiralandı ve maaşını Başakşehir verecek. Peki ya Barcelona'ya ödenen bedel? Sıfır deseniz en azından 50 milyon liradan bahsediyoruz... 9 milyon Euro’yu ödeyen kurum da İstanbul Halk Ekmek! Pardon? Halk mı dediniz, ekmek mi dediniz?
Daha önceki bir yazımda futbolcuların böylesi devasa kazanmalarının büyük bir rezalet olduğunu yazmıştım. Eh, kendini bilmeyen de zenginliğe erişince böyle rezilliklere imza atar işte.
Bakın, biz hafiften kaçık futbolcuları severiz. Eric Cantona mesela. Onun da bir dolu skandalı vardı ama kişilik bakımından asla bir yıkılma yaşadıklarına şahit olmadık.
Şimdi konuşulması gereken nokta ise bambaşka. Başkasının eşine sarkıntılıkla ve sözlü tacizle suçlanan birinin kavga çıkarıp kafa atarak burun kırdığından, sonra hızını alamayıp “ruhsatsız” silahla hastane bastığından, kamuya açık bir alanda düelloya davet eder gibi, “al o zaman sık” dediğinden ve ateş ettiğinden bahsediyoruz. Evet, hastanede… Bütün bunlara rağmen ifade için lütfen davet edileceksiniz ama gözaltına falan alınmayacaksınız. Yahu tek bir eleştiri cümlesi yazanı aylarca içeride tutuyorsunuz, ayıp değil mi? Eh, boşuna dememişler bu ülkede ya popçu ya topçu olacaksın diye. Sadece kazandığın paradan değil, erişeceğin ayrıcalıklardan olsa gerek. Her şey serbest size…
Bu tarz oyuncuların yetiştirmesi Fatih Terim’e bakalım bir de… Kazandığı ücret, mekan basması, kovulduktan sonra istediği devasa tazminat, dava açması, ödenen tazminatı beğenmemesi… Kimse de sormuyor, taş attın da kolun mu yoruldu kardeş? Bu tarz insanlar imza attıkları nice skandallara ve işledikleri açık suçlara rağmen, herhangi bir yaptırımla karşılaşmak bir kenara her daim baştacılar. Adı ne profesyonelliğe ne de insanlığa sığmayacak hareketlere rağmen, yerinin ve getirisinin garanti olduğunu hissettikçe bu adamlar, izleyenler de doğruluğa değil de renge ve adamına göre yorumladıkça veya yalnızca izlemekle yetindikçe olayları, hiçbir alanda gerçek başarı sağlayamayız ey efendiler!
Aslında bütün bunlar, adalet kavramının zerresi kalmamış, meydanın bir dolu kendini bilmeze teslim edildiği, kolay yolla zirveye çıkan, onun adamı bunun tanıdığı ile iş yürüten, kimin haklı değil kimin güçlü olduğuna bakılan, konumunuza, etiketinize göre hoş görüldüğünüz, tolere edildiğiniz, çürümüş bir düzenin sonucu. O yüzden, mesele sadece Arda değil, siz hala anlamadınız mı?