Spor yazarları Terim'e yüklendi
5. Grup'ta Bosna Herkes’le berabere kalan milliler Dünya Kupası şansını zora sokarken spor yazarları da bir o kadar karamsar yazılar yazdılar.
Rıdvan Dilmen (Milliyet): Her Şey Bosna'nın Elinde
Çok farklı bir şey beklemiyorduk. Evet biz Bosna'dan daha iyi bir takımız ama şartlar rakibin elindeydi. Bosnalı oyuncular kariyerlerinin belki de en önemli maçını oynadı.
Milli Takım hiç umulmadık bir şekilde sakin başladı ve golü attı. Dörtlü savunmanın önünde Ceyhun, onun önünde Emre, Hamit, Tuncay ve Arda ve ileri uçta Semih dizilişiyle başladık oyuna. Buna karşılık Bosna üçlü savunma ile mücadele etti, sürekli uzun oynayarak bizim stoperle üstünlük sağlamaya çalışan Dzeko'dan dönen topları almaya çalıştılar. Top bize geçince de sekiz kişi ile savunma yaptılar.
Tabii ki bu sonuca üzülüyoruz. Bu takım Dünya Kupası'na gitmeli çünkü. Yine de 3'e 1 yakalandığımız kontrataklarda ikinci golü yemememiz en azından ümidimizin devam etmesini sağladı. Rakip son paslarda hata yapmasa işimiz dün biterdi. Bosna Hersek, Estonya deplasmanında güle oynaya kazanacak bir takım değil. Estonya ciddi oynadığı takdirde. Belçika ile Ermenistan'a atabildiğimiz kadar gol atmalıyız. Çünkü averajımız da iyi değil. Artık her şey Bosna'nın elinde. Onların ne yapacağını bekleyeceğiz.
Ama şunu da söylemek gerekir. Bu grupta şu ana kadar topladığımız 12 puan kalitemizin çok altında. Nitekim averajda. Düşünün Bosna'dan dört puan alıyoruz ancak dört puan gerisinde kalıyoruz. Belçika ve Estonya maçlarında kaybedilen puanların bedelini ödüyoruz.
Hakem çok kötü bir yönetim gösterdi. Oyunun sonucuna tesir etti.
Osman Tanburacı (Yenisafak): Travma
[page_end]Bir Nimetti O Gol!
Daha maçın 5. dakikasında fırtına gibi estik, Aslanım Emre, yavrum Emre orta sahadan koptu geldi golünü attı.
Milletçe havalardayız!
Kısmet ayağımıza geldi fesi göğe attık.
Arkasından milli illetimiz depreşti. Takımın kaptanı Emre ve hocası Terim bir çuval incirin içine etti. Önce Emre sarı gördü arkasından frikikten golü yedik. Maçın başından beri hakeme elle kolla tehditler yollayıp aklı sıra onu etkisi altına almak isteyen Fatih Terim'i Portekizli hakem Manuel affetmedi ve manuel bir hareketle 'yetti artık' deyip Terim'i tribüne yolladı. Arda'nın, hocasını teskin etmeye çalışması bile fayda etmedi, kulübede hocasız kaldık.
Estonya maçının kahramanlarından Emre yoruldu, Arda sert markajda çabaladı, Tuncay ara sıra gözüktü, Sercan'la kaçırdık, Gökhan'la bindirdik, Arda'yla gole yaklaştık ve doksan dakikayı başka gol atamadan ama çok da gol tehlikesi atlatarak tükettik.
Bosna; Dzeko, Salihoviç, İbricic ve İbişeviç ile çok pozisyon harcadı. Volkan iyi kurtarışlarla takımı ayakta tuttu, Arda'nın şutu direkte patladı ve aylardır, yıllardır geliyorum diyen kader alnımıza kötü yazıldı. Güçlü Türkiye yanlış adımlarla hüsrana uğradı.
Biz 2010'u çok gayretli oynadığımız bu maçta değil, önceki maçlarda kaçırdık.
Yazık ama...
Hakan Yaşar (Vatan) : Lidere Bak...
[page_end]Bizim takımın hiç ayarı yok. Ya yaz, ya kış gösteriyor iklimleri. Ne sonbahar, ne ilkbahar kavramları var. İlk 15 dakika yaz mevsimi gibiydi. Sakin, yaratıcı, akıllı, çabuk, inançlıydık. Kötü şartlarda Emre'yle maksimum presin meyvesini aldık, 5. dakikada gol bulduk.. Bütün Türkiye dua etse ancak olurdu bu gol, oldu da!
Keşke olmasaydı. Sonraki 15-25 arasında bir oyun var ki, Malta'dan bile kötüydük. İleride 5 eskort, geride 5 düz adamla oynamaya başladık. Bosna sürekli top şişirdi. Bizim de yüksek toptan ödümüz koptu. Ayaklarımız titremeye başladı. Bir hava topundaki beleş faule (Faulü vermese bile biz yine golü yerdik) kurban gittik. Frikik mükemmeldi... Çaresiz kaldı Volkan...
Bir takım bu kadar kırılgan olmamalı. Ayakta duramadık. İkinci yarı ayaklar baş oldu... Aklımız başımıza geldi. Bosna'yı kanatları üretken kılarak kendi kalesinde sıkıştırmaya başladık.. Nitekim üst üste Sercan'lık pozisyonlar oldu. Ama top gol olmayı istemedi, bize direndi... Sonra bizim direncimiz de tükendi.. ‘2010'a gitmek istemiyoruz' tarzı bir oyun oynadık...
Hele Gökhan ile Emre.. Gökhan'ı Ferrari sanıyordum. Ancak 2 milli maçta hayâl kırıklığıydı.. Be adam minare dikmeyeceksin (dk.77), topu öne iteceksin.. Nitekim o kadar fırsat geldi, bir topu kaleye itemedik. Gerçi direk bile bizi itti ya! En büyük arızamız skoru koruyamamak. Dünyada hiçbir takım öne geçip bu kadar rezil olmaz! Hele de bu denli uzun rakibe karşı. Defansımız özürlü, geriye yaslanıyoruz. Yine stresten kaynaklanan top kayıpları yaptık. Peki neden? Maça psikolojik olarak hazırlanmamışız. Üstelik ‘hayatın sonu değil' diyen hoca kendini attırdı. Bu nasıl liderlik?
Terim'in diliyle konuşursak; asıl şimdi uçuruma düştük. Peri Masalı da artık hayâllerin ötesinde... Bir laf da kendime. "Kolay kazanırız" dedim hep.. Şimdi haritadan bir sürgün yeri seçiyorum (Terim de seçse iyi olur.) Tabii gazetem açılım modasına katılıp beni Doğu'ya gönderirse!...
Turgay Şeren (Aksam): Fatih; Böyle Olmamalıydı!
[page_end]Milli takımımız, Bosna Hersek karşısında ilk yarıda çok kötü bir futbol sergiledi. Allah'tan kalecimiz Volkan, dört dörtlük bir kalecilik örneği verdi. Hele tam doksandan çıkardığı bir top var ki, alkişlamamak mümkün değil. Frikikten yediği gole hiç bir kaleci bir şey yapamaz. Salihoviç, milli takımımızın kurduğu barajın önünden sol ayağıyla öyle güzel fasol verdiki topa, Volkan yan ağlarla kucaklaştı.
Oyunun başında Emre, 5. dakikada bir karambolde topu ağlarla buluşturunca hepimiz ümitlendik. Ama futbolda ümitlenmek bir şeye yaramıyor. Önemli olan maçın skoru.. Bosna Hersek'le aramızda dört puan fark vardı, aynı fark devam ediyor.. Milli takımımız için artık her şey çok zor, Afrika çok uzakta ama Bosna Hersek için yakın..
Nerede o Arda'nın, rakibi geçip arkadaşlarına asistlik yapması. Bütün bu söylediklerim hep geçmiş maçlarda kaldı. Arda'da Hamit'le birlikte orta sahanın kötülerdendi. Sağ bek Gökhan bir iki net gol pozisyonuna girdi, topu dışarıya vurmak ona daha kolay geldi. Bosna'nın kalecisi Supiç ayakta sallanan, her topa yere yatan bir kaleciydi ama dün gece şans ona güldü. Arda'nın direkten dönen şutu, Gökhan Gönül'ün kafayla attığı şutun direği sıyırarak geçmesi onun en şanslı anlarıydı.
Fatih, Bosna Hersek takımını yenip ileriye bakacağız dedi ama dört maçı da kazanıp Afrika'ya gideceğiz dedi. Amaaa, Bosna Hersek maçını oynamadan önce kaybetmememiz gereken puanları hiç hatırlamak istemedi. Belçika ve Estonya beraberlikleri bize dört puan kaybettirdi Fatih.. Bugünde aramızda zaten dört puan fark vardı. Hiç bir takım bizi yenmedi, biz kendi kendimize puanları kaybettik. İki İspanya maçının bir tanesinde rahatlıkla berabere kalabilirdik. Zira İspanya çok formsuzdu ve bizim maçlarda çok kötü oynadı. Ne diyelim Fatih, böyle olmamalıydı..
Mehmet Demirkol (Milliyet): Çok kötüydük kazanabilirdik
[page_end]Herhangi bir eleştiri yapmak haksızlık olur. Bu oyuncular ve bu teknik heyet tanımadığımız kişiler değil. Arda’nın, Tuncay’ın, Emre’nin liderlik özelliklerini ve yeteneklerini biliyoruz. Form durumlarını da... Gökhan’ın nasıl bir canavar olduğunu vs. vs.
Bu yüzden:
-Savunmadan çıkarken bir pozisyonda, 2-3 saniye içinde aynı oyuncunun 3 kez top kaptırabilmesine...
-Savunmanın arasına atılan her topun pozisyona dönüşmesine...
-Oyunu 60-70 metrede oynayıp savunmayla hücumun tamamen kopuşuna...
-Sürekli yerde kalışımıza...
-Hücumda sürekli kalabalıklar arasına tek başına dalan oyuncularımıza...
-Savunmacılarımızın rakibe çok rahat top aldırıp şuta müsaade etmesine...
- Şok bir golle hemen öne geçip bizim şoka girmemize...
Bunlara neden olan başka bir sebep olmalı. Bu takımın bu kadar sıradan bir takım karşısında bu kadar ‘kötü’ oynamasının bilmediğimiz bir nedeni olmalı.
Yediklerinden içtiklerinden herhalde... Sorumlu aşçı olabilir. Belki de!
Herkesin kötü günü olabilir. Ama herkesin aynı anda bu kadar kötü olabilmesi? Rakip de dahil olmak üzere! Çünkü kötü oynarken bu kadar pozisyon bulabilmemiz gerçeği var. Supiç’in maçın adamı oluşu. Öte yandan Volkan’ın maçın diğer adamı olduğu gerçeği de...
Bosna’nın 3-5-1-1’nin ilk yarıda bizi orta sahada bozuşu, özellikle de Ceyhun fantezisi göz önüne alındığında savunmadan top yaparak çıkmakta zorlaması sürpriz değil herhalde. İkinci yarıda bizim de 3-5-2’ye dönmemizle bu durumun biraz olsun dengelenmesi bu gerçeğin altını çiziyor. Son 10 dakikada risk alarak savunma kanatlarını da oyuna sokunca hatalar devam etse de şansları buluşumuz bu oyunu nasıl oynamamız gerektiğini maç içinde bize anlattı.
Çok kötü, ayakları titreyen bir rakibe karşı biz daha kötü oynadık. Ona rağmen kazanabilirdik.
Peki neye sevinebiliriz?
İkinci yarı oyuna giren iki oyuncunun yaşları 19 ve 20’ydi. Onlardan sonra daha iyiydik. Polyannacılık oynayıp gelecek için umutlu olabiliriz, belki de!
Gürcan Bilgiç (Sabah): Efendi buharlaşınca
[page_end]Maçın gerilimini kimin daha çok taşıyacağını, sindireceğini merakla beklerken, daha 4. dakika dolmadan golü bulduk. Tüm Bosna, bu maçın havasında, Dünya Kupası biletinin "sabırsız" sırasında, "iyi haber" bekliyordu. Tribünleri sahadan ayıran beş metre yüksekliğindeki bir "ağın" arkasında, Fatih Hoca'nın usta ayaklarına yüklediği iki şey vardı; "Sakin olun, sakin oynayın!" Öne geçerken de, skoru beraberlikte görürken de, sahadaki on bir bu yüklemin hakkını veriyordu. Ama "Dediğini yap, yaptığını yapma" örneğindeki gibi, böylesine bir finalde Portekizli "ucuz" düdüğün kaprisli kararıyla, hocamızı tribüne gönderdik. Bir finalin havasını soluyorduk ama atmosferin "efendisi", buhar olup uçmuştu.
Her iki takımın da alkışlarla çıktığı, dostluk ile rekabetin belirgin çizgilerle ayrılmasına da tanıklık ediyorduk. Kazananın sevineceğini ama kaybedenin çok üzülmeyeceği garip ruh halini herkes üstünde taşıyordu.
Fakat büyüyü bozan Arda oldu.
Ali Sami Yen'deki bir Beşiktaş maçında, daha rakip defans yerleşmeden topu Ayhan'a kullanmış ve skorun değişmesine "ellerini" koymuştu. Bu kez hızlı düşündü, Emre'yi golle burun buruna bıraktı. Kaleciden seken topu bu kez Gökhan Gönül getirip, yine Emre'nin ayaklarıyla gole dönüştürdü.
GOLÜ HAKEM YARATTI
Semih'in ve Arda'nın tekmelenmesine ses çıkarmayan Portekizli hakemin yarattığı bir frikik atışı sonrasında, çok geriye çekilmenin, sorumluluktan kaçışın bedelini ödedik.
Ceyhun'un kalbi gibi ayakları da titreyince, birden bire, uzun top oynamaya mecbur kalmıştık. İkinci yarıda defans üçlendi (Ceyhun, Servet, Hakan), ön liberoya Emre geçti, İsmail ile sol kanada "hareket" emri verildi. Hamit'in düşük temposuna katlanmak yerine ise Tuncay, Arda ile beraber göbekte kaldı, Gökhan orta beşlinin sağındaydı. Sercan ile forvet ikilendi. Sahaya beş dakika geç gelen milliler, Bosna'nın kontra silahına aldırmadan, önde basmaya ve oynamaya kararlıydılar.
Pozisyonları iki taraf, bir anda peş peşe yakalamaya başladılar. Grubun final maçı, iki takımın kalitesini taşımıyor ama mücadeleyi üst düzeyde yaşatıyordu. Hatalar, yanlış paslar veya kararlar çoktu ama boşa akan bir damla bile "ter" yoktu.
Şansımız belki matematik olarak sürüyor ama kaderimiz artık bizim elimizden tamamen çıktı. Elbette bugünün analizi yapılacak, nedenler sorgulanacak, büyük turnuvaların tesadüf değil, istikrarlı bir ülkesi olmamız için neyin eksik, nelerin gereksiz olduğu da anlaşılacak. Umarız...
Erman Toroğlu (Hürriyet): Aynı senaryo
[page_end]BÜTÜN şartlar aleyhimize gözüküyor. Ama maça öyle başlıyoruz ve öyle bir şok gol buluyoruz ki...
Bırakın bütün şartlar aleyhimize, bütün şartlar lehimize dönecek pozisyonlar ayağımıza geiyor. 1-0 öndesin. Bosna takımı da seyirci de şaşırmış. Sen sakin olacaksın. Daha da önemlisi sahanın içinde şımarık hareketler yapmayacaksın. Rahat kullanacağım 5-6 topu sırf “kendimi göstereceğim”, sırf “hava yapacağım” diye hücuma çıkarken kaptırırsan ölmüş Bosna’yı uyandırırsın.
İlk kıvılcım Arda’nın ayakkabısının çıkmasıyla başladı. Rakibin darbesi ile ayakkabısı çıkan Adra yere çöktü ve oyunun durmasını istedi. Hakem de sallamadı, “devam” dedi. “Sen ayakkabını giy” dedi. Bu olaya Bosna takımı da şaşırdı. Onlar da kararsız kaldılar “devam mı, duralım mı?” diye. Devam ettiler. Ondan sonra film koptu. Fatih Terim önce yardımcı hakemin üstüne yürüdü fırçaladı, sonra karşıdan hakemi fırçaladı. Bu arada dördüncü de nasibini aldı. Orta hakem de bunları uzaktan kesiyordu. 2 dakika sonra hakem bu kez Servet’e faul atışı verdi. Bence faul değildi. Belki de hakem, Fatih Terim’in hareketlerinden etkilenmişti, “cartt” diye çaldı inadına.
Bu kaçıncı Terim!
Emre bu kez hakeme yoklama macunu attı, ona da sarı kart. Ve o duran top gitti, gol oldu. O kadar uzak mesafeden barajı doğru kurarsan, top nereye giderse gitsin o golü yememen yazım. Topun o kadar uçuş mesafesinde kalecinin kendisini ayarlaması lazım. Sonra ne oldu? Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim oyundan atıldı. Yüzde 100 poziyon faul olmasa da, senin teknik direktör olarak o hareketleri yapmaman ve atılmaman ve sahada takımı yalnız bırakmaman gerekir. Eğer sen bunu yapıyor ve atılıyorsan kusura bakma Fatih bu işe bir hal çaresi bulman lazım. Bu kaçıncı! Daha İsviçre maçı herkesin belleklerinde. Olmuyor, Milli Takıma da yakışmıyor, Türk insanına da... Sen kendine yakıştırıyorsan bana ne. Sakın bana “hırslıyım, bir anlık oluyor” deme. Bundan sonra ne oldu?
Futboluyla dövdü
Bosna takımı bizi futboluyla dövdü. İnanılmaz pozisyonlar kaçırdılar. Çok aciz durumlara düştük. Şans yanımızdaydı. Belki de Bosnalı futbolcular beceriksizdi. Çünkü onların da hamurunda biraz laubalilik var. Ama onlar bize göre daha takımlar, daha yardımlaşıyorlar. Daha iyi basıyorlar. Candan oynuyorlar. İlk yarı 1-1 berabere bittiyse, bu bizim takımın şansı.
Futbol Federasyonu Başkanı olsam, ilk yarı bitiminde doğru soyunma odasına giderdim, gerekli konuşmayı yapardım. Fatih Terim ve futbolcular dahil herkes dersini alırdı. Buraya kadar olan yazıyı devre arasında yazdırdım. Bundan sonraki kısmı maç biterken yazacağım.
Dilenci gibi olduk
Teknik direktörü oyundan atılan takım, ikinci yarıda daha sakih futbol oynamaya başladı. Bosnalı futbolcular da olaylardan etkilenmiş olacak ki, onlarda da tedirginlik vardı. Bayağı iyi pozisyonlar yakaladık. İki-üç tane beceriksizlikten diğerleri de şanssızlıktan kaçtı. Aslında dün gece Milli Takım’da iki eksik oyuncu vardı. Biri Semih, diğeri Arda. 11 kişiye karşı 90 dakika 9 kişi oynadık. Bu Milli Takım’ın bu hallere düşmemesi gerekirdi. Neden düştüğü bu yaşananlardan sonra belli olmuştur herhalde. Büyük ihtimalle Dünya Kupası’na gidemeyeceğiz. Estonya ve İspanyolların eline bakacağız. Neredeyse dilenci gibi olduk. Yazık oldu.
“Semih cezalı diyorsun” bekliyorsun, “sakat diyorsun” bekliyorsun. Ne yapacağı belli değil. Performans olarak ne vereceği belli değil. Daha kendi takımında bile doğru dürüst oynamaya başlamamış. Hazır Fatih Tekke’yi görmezden geliyorsun. Milli Takım işi şahsi kaprise girmez.
Levent Tüzemen (Sabah): Peri masalı ve mucize
[page_end]Rijkaard, Türk futbolcusunu mükemmel analiz etmiş. Gerçekten yürekten oynayan oyunculara sahibiz. Yetenekliyiz, istediğimizde müthiş mücadele ediyoruz. Ruhumuzu ortaya koyuyoruz. Ama bazen aklımızı anlaşılmadık biçimde devre dışı bırakıyoruz. Takım olarak bir türlü dengeli olamıyoruz. Hocasıyla, oyuncusuyla sinir katsayımız yükseldiğinde pozisyon almayı unutuyoruz, soğukkanlılığımızı kaybediyoruz.
Bosna önünde ilk yarı iki ruhlu bir Milli Takım izledik. 4.dakikada golü erken bulduk. Ve 20 dakika sakin ayağa, görerek bilerek, yeteneklerimizi, mücadele gücümüzü sahaya yansıttık.
Çarşıda sohbet ettiğimiz Süheyl Önen'in "Mükemmel hakem" dediği Portekizli Bartolo sinir katsayımızı artırdı ters kararlar verince çileden çıktık. Yediğimiz gol uydurma bir faul bile olsa çileden çıkmayacaksın. EURO 2008'de yarı finale çıkmış uluslararası deneyimi yüksek oyuncuların ve hocasının sinirlenmeye ve tepki koymaya hakkı olmamalı. Hakem hatalarını EURO 2008'de Çek ve Hırvat maçlarında yaşamadık mı? Haksız kartlar görmedik mi? Frenleyemediğimiz sinirimiz yüzünden kolay tuzağa düşüyoruz. Kolay kart görüyoruz. Rakip nasıl sinirlendirilir, hakemle nasıl konuşulur bilmiyoruz. Kabadayılık kültürüyle oynadığımız maçları kazanamadık. Kazanamayız da.. Bosna'da sinir harbi bir maç yapacağımız, Bosna'nın maçı "Uğurlu saydıkları" Zenica'ya almasından belliydi. En sakin kişinin Terim olması gerekirken en sinirli kendisiydi. Bu durum kafaca iyi hazırlanmadığımızın kanıtıydı.
MELEKLER BU SEFER YOKTU
Yediğimiz gol sonrası da şuurumuzu ve kontrolü kaybettiğimiz ön plana çıkardımız için İspanya'ya bile vermediğimiz pozisyonları Bosna'ya verdik. Hamit en önemli silahımızdı ama tutukluk yaptı. İkinci Sercan ve İsmail'i, Hamit ve Önder'in yerine aldık. Riske de girdik. Maç pin-pon oyununa döndü. Pozisyon verdik ama Sercan, Semih, Arda, Tuncay ve Gökhan ile inanılmaz etkili pozisyonlar bulduk ama golü atacak becerili vuruşu yapamadık. Özellikle Sercan karşı karşıya inanılmaz golleri kaçırdı. Arda'nın vuruşu direkten döndü. EURO 2008'deki mucize melekleri bu kez sırtımızda yoktu. Çünkü kazanma ruhumuz aklımızla ortak hareket etmedi. Dünya Kupası'nda "Peri Masalı" yazmak hedefimizdi bu hedefi mucizelere bıraktık. Artık minnet edeceğimiz kasaplarımız Estonya ile İspanya olacak.
Korkut Göze (Hürriyet): Yediremedim!
[page_end]SANKİ sihirli bir el Milli Takımımı oyundan koparıp aldı. O, bir-kaç dakikalık çoşku ve hemen ardından gelen nefis bir gol ağızımıza çalınan bir parmak baldı.
Sonra oyundan düştük. Ve korku dolu dakikalar yüreğimizi sardı. Her an hata yapabilecek bir savunma seti. Birbirinden kopuk ve yardımlaşmadan yoksun bir orta saha.
Hücum mu, hak getire... İleride Semih Şentürk gerisi kayıplarda. Bosna yarı alanına ziyaretimiz sanki senede bir gün... O da ağır ve ritimsiz adımlarla.
İlk 45 dakikaya bunca hatalı pası nasıl sığdırdık anlayamadım. Ve her hatalı pas kalemizde bir tehlike bombası gibi patladı.
Bu dakikalarda bazı isimlerin devreye girmesini bekledim. Sarı karttan sonra Emre Belözoğlu’nun kafası bozuldu, temposu düştü.
Tuncay Şanlı, ilk golden sonra kayboldu. Arda, yeteneklerini kullanacak bölgelerin hep dışında kaldı. Hakan Balta’ya yardıma koşmaktan, hücuma katılacak dermanı kalmadı.
Çok kötü bir ilk yarı oynadık. Üstelik erken bir golle öne geçtiğimiz oyunda moral gibi önemli bir değeri hiç kullanamadık.
BİR ara düşündüm. Bu Milli Takım’ın iyi oynayacağı dakikalar da gelecekti. En azından kimliğinde saklı bazı özellikleri ile varlığını hissettirecekti.
İkinci yarıya başlarken iki değişiklik geldi. Sol kanatta İsmail Köybaşı ve hücumda Sercan Yıldırım.
Çabuk ve hareketli bir temponun Bosna savunmasını nasıl bozduğunu ikinci yarının hemen başında gördüm.
Yanarım, Sercan Yıldırım’ın kaçırdığı fırsata!
Birden hareketlendi, çalımlarla pozisyona girdi. Ancak, gerektiği gibi vuramadı. Bu pozisyonun bir kaç benzerini tekrarlıyabilsek, neler olmazdı ki...
Yine de oyunun final bölümünde ilk yarıya oranla daha farklıydık. En azından ayağa fırladığımız bir-kaç pozisyon vardı.
Hele, son dakikalarda bomboş pozisyonda Gökhan Gönül’ün kafasına gelen top, sanki kazanmamız için milli takımımıza sunulmuş bir armağandı.
Beceremedi Gökhan Gönül!
Ve biraz sonra Arda Turan’ın direkten dönen vuruşu...
Bu da yüreğimize saplanan şansız bir şuttu!
Sonuç mu... 1-1’lik skorla tüm hayallerimiz uçup gitti. Benim üzüntüm başka. Milli Takımım nasıl Bosna Hersek gibi bir takımın 4 puan gerisinde kalır.
Bunu yediremiyorum!
Ali Gültiken (Sabah): Dengemizi koruyamadık
[page_end]Başlangıçta her şey çok güzeldi. Dengeli başladık, kontrolü elimizde tuttuk, iyi pas yaptık ve kısa sürede golü bulduk. Denge bizim lehimize değişmişken bu avantajı kısa sürede kaybederek belki de bu gruptan ikinci olarak çıkma şansımızı da kaybettik. Golden sonra tempoyu düşürüp, oyunu kontrol etmek istedik fakat orta alanı rakibe kaptırmamız ve defansta yaptığımız bireysel hatalarla maç bir anda Bosna'nın lehine döndü. Bunda hakemin verdiği yanlış kararlar da etkendi. Yediğimiz goldeki faul kararı çok ciddi bir hataydı.
Beraberlik sonrası temposuzluğumuz ve hakimiyetsizliğimiz ilk yarının boşa geçmesine sebep oldu. İkinci yarı yapılan değişiklikler hakimiyeti tekrar bize getirdi. Böyle bir maç için azımsanmayacak kadar çok gol pozisyonu yakaladık ancak maalesef bunları değerlendiremedik.
ESTONYA BİZİ ÇÖKERTTİ
Estonya karşısında muhteşem oynayan oyuncuların aslında o maçta ne kadar fazla efor harcadıklarını Bosna karşısında yorgunluk olarak geri aldığımızda gördük. Bunu, final paslarındaki hatalarda ve son vuruşlarda çok daha net hissettik. Örneğin, Gökhan'ın ikinci yarıda çok önemli final paslarındaki isabetsizliği gole çevirebileceğimiz birkaç pozisyonu bitirdi. Rakibin taktikleri de işimizi zorlaştırdı. İkinci yarı oyunu zorladığımız dönemlerde, Dzeko ve Ibisevic ile yarattıkları kontrataklarda tehlikeyi çok daha net hissettik.
İşin aslı oyun dengemizi ve sonucunda da belki gruptan çıkabilme şansımızı kaybettik. Dünün özeti orta alan içerisindeki oyuncularımızın (Arda, Emre, Tuncay ve Hamit) geçen maçtaki mükemmel performanslarını aynı düzeyde bu maça taşıyamamaları idi. Özellikle Hamit ciddi bir hayal kırıklığı yarattı. Defansif orta sahamız Ceyhun'un tecrübesizliği ve arkada oynayan Önder'in zafiyetleri de buna eklenince takımımızın dengesi bozuldu. Bozulan dengeleri böyle bir final maçında tekrardan kurabilmek ve avantaja çevirebilmek her zaman mümkün olmuyor. Çünkü bunu yapmak için gerçekten çok istemek ve zorlamak lazım. Dünkü kadro çok gayretli görünmesine rağmen belki sakatlıklardan belki eksiklikten belki de yorgunluktan beklenen sonucu getirecek iradeyi saydığımız şartlardan dolayı ortaya koyamadı. Onlar da bizler de üzgünüz
Atilla Gökçe (Milliyet): Yazıklar olsun
[page_end]Biz bu çocuklar için günlerdir hayal kuruyor, masal rüyalara yatıyoruz. Meğer onlar, bu grup içi final maçının farkında bile değillermiş!
Yazık, hiç hazırlanamamışlar. Maçın önemi ile ilgili kişisel değerlendirmelerini yapamamışlar. Kişisel hazırlığı ve bilinci yeterli olmayan bireylerin oluşturduğu takımdan ne beklenebilir ki! Kocaman bir hayal kırıklığı. Dün Afrika rüyalarını gerçekleştirmek için bir niyet beraberliği, istek ve azim bütünlüğü göremedik Milli Takım’da.
Teknik Direktör Fatih Terim dahil.
Portekizli hakeme gösterdiği tepki, normalin çok dışında ve üzerindeydi. Hakemin kararı yanlış olabilir. Bir lider olarak, o haksızlığın da üstesinden gelecek hamleleri yapmak için kulübede kalmak gerekirdi. Ölçülü ve ılıman davranması beklenirdi. Ama o tehdit eden, azarlayan ve aşağılayan parmak hareketi, teknik direktörü, haklı konumdan suçlu statüsüne indirdi.
Yıldızlar yoruldu
Tribünden maç yönetmek de o kadar kolay olmadı!
Golü beşinci dakikada bulup skor ve moral avantajını ele geçirdikten sonra resmen dağıldılar. Top alış verişleri, paslaşmaları oldukça acemice idi. Boşnak oyuncular, iyi kötü bir taktik anlayışla, uzaktan ceza alanına, yayın üzerine indirdikleri toplarla Dzeko’yu pozisyona sokmaya çalışıyorlardı. Bizim yıldız oyuncularımız ise dakikalar ilerledikçe yoruldu, kontrol ve organizasyon yeteneklerini kaybettiler.
Estonya maçının yıldızı Arda, sezon başından bu yana oynadığı en pasif halindeydi. Tuncay, telaşlı koşularının üstüne fazlasını ekleyemedi. Semih’in sahada bir fazlalık olarak dolaştığını gördük. Hele kale ağzından döne döne topu geriye çıkarması vardı ki, saç baş yoldurur.
Kabul etsinler
Biz bu çocuklar için günlerdir hayal kuruyor, masal rüyalara yatıyoruz. Meğer onlar, bu grup içi final maçının farkında bile değillermiş!
Kusura bakmasınlar, övgüye hiç doyamıyorlar ya, bu eleştiriyi de kabul etsinler.
Maçın son dakikalarında Sercan, Semih, Gökhan ve Tuncay’ın girdikleri onca pozisyonda yüzde bin golleri kaçırmak için sadece şanssız olmaları yetmezdi. Bilinçsiz, çılgın ya da salak olmaları gerekirdi.
Oysa hiç de öyle değiller, değil mi!
Selçuk Yula (Takvim): Bastır Estonya
[page_end]Şehitlerimiz ve selden hayatını kaybeden vatandaşlarımız için yapılan saygı duruşu hepimizi çok duygulandırdı.
Bosna'lı kardeşlerimizin bu anlamlı günlerde bizlerin yanında olduğunu görmek güzedi ama sahadaki durum değişikti.
Sahadaki 11 herkesin kabul edeceği iyi bir 11'di. Zaten maça da iyi başladık. 4. dakikada Emre'nin şutuyla yüzde 100'lük pozisyon yakaladık ardından da Gökhan'ın sıfıra inmesi Semih'in savunmaya verdiği rahatsızlık sonucu Emre hepimizi ayağa kaldıran golü attı.
Oyuna böyle devam etmeliydik çünkü herşey iyi gidiyordu. Yediği şok golle rakibimizin açılmasını bekleyip daha çok pozisyona girebilirdik. Ama Terim çok acele bir kararla Tuncay'ı sağa, Hamit'i de içeri çekip orta sahayı 5'ledi kendi sahamıza gömülüp rakibin gelmesini bekledi. İşte bu yanlış yapılan işle ilk 45 dakika kaleci Volkan ile Bosnalı forvetler arasında geçti.
Salihoviç'in frikiğinde top öyle bir yere gitti ki değil bir Volkan, 3 Volkan olsa o topu çıkaramazdı. Önder ve Servet'in ayaklarındaki topları rakibe hediye etmesiyle kazanılan topları Misimoviç ve Dzeko cömertçe harcayınca ilk devre şansımızın yardımıyla iyi bir skorla tamamlandı. Golden sonra tribüne gönderilen Terim'in soyunma odasında yine ilk baştaki taktiğe dönme umuduyla 2. yarıyı beklemeye koyulduk.
2. devreye Sercan'ın Semih'in yanına monte edilmesi Önder'in çıkması Hakan, Ceyhun ve Servet ile 3'lü savunma ve orta sahanın 5'lenmesiyle yine etkili başladık. Hiç bir maçta bulamayacağımız kadar pozisyon bulduk ama golü bulamadık. Bu riskli dizilişle rakibimiz de çok pozisyon buldu. Basket maçına dönecek oyunun 1-1 bitmesi inanılmazdı.
Artık yapacak birşey yok. Kalan maçları kazanıp Bosna'nın Estonya ve İspanya karşısında puan kaybetmesini bekleyeceğiz. Bosna'nın İspanya maçına kadar şimdiden tezahürata başlayalım. "Haydi bastır Estonya..." umutlarımız sana kaldı.