Uluç'tan şike davasına çarpıcı yorumlar
Futbolda şike davasını değerlendiren usta kalem Hıncal Uluç, konuya dair oldukça çarpıcı açıklamalar yaptı.
Futbolda şike davasını sabahspor.com’dan Özge Aydın’a değerlendiren usta kalem Hıncal Uluç, konuya dair oldukça çarpıcı açıklamalar yaptı.
İşte Hıncal Uluç’un açıklamaları:
Şimdi benim kafamda bir soru var bu konularla ilgili. Lig şampiyonunu etkileyecek Fenerbahçe-Karabük maçından önce Emenike ile Fenerbahçe arasında görüşmeler olduğu, Emenike’nin Fenerbahçe‘ye transfer olacağı söylendi mi? Gazeteler yazdı mı? Emenike o maçta “Ben sakatım” diye oynamadı mı? Emenike’nin o maçtan evvel yapılan muayenede sağlam olduğunu Karabük’ün doktorları açıklamadı mı? Lig bitti, Fenerbahçe şampiyon oldu mu? Fenerbahçe şampiyon olunca ilk transferi Emenike oldu mu?
Emenike gözaltına alındı ve serbest bırakıldı. Gelelim madalyonun öbür tarafına. Beşiktaş - İstanbul Büyükşehir Belediyesi kupa finali oynuyorlar. Bu kupa finali öncesinde Beşiktaş‘ın üstelik de eski futbolcusu İbrahim Akın ile yeniden ilgilendiği gazetelere haber oldu mu? Oldu. Peki, İbrahim Akın o maça çıktı mı? Çıktı. Bir de gol attı mı? Attı. Şimdi İbrahim Akın tutuklu, Emenike serbest.
Şikenin ikinci dalgasında Trabzonspor Başkanı Sadri Şener ile asbaşkan Nevzat Şakar gözaltına alınıp sorgulandı… 2. dalganın Trabzon’a vurmasını nasıl yorumladınız?
Savcılığın elinde neler var? Bunları resmen bilmiyoruz. Bildiklerimiz emniyete göre savunma avukatlarına verilen birtakım bilgilerden bu avukatlar aracılığı ile medyaya sızdırılanlar. Böyle bir akışın içindeki haberin ne derece sağlıklı olduğunu bilmenin imkânı yok. Şimdi gazetede bir konuşma okuyoruz. A şöyle demiş B böyle cevap vermiş. Şimdi o iki cümleyi aldığın zaman o iki cümle bir suç ifade edebilir. Ama o belli bir konuşmanın içindeki iki cümle, belki de şakalaşılan iki cümleleridir. Bugün Ortaköy’e bir tane ortam dinleme cihazı koysalar ben sabahtan akşama kadar arkadaşlarla ne şakalar yapıyorum futbol üzerine. Şimdi bütün bu konuşmaları atıp da iki tanesini süzersen; “Vay Hıncal da şikenin içinde” olur! Neyin ne olduğunu bilemiyoruz. Ben bu tür yorum yapan arkadaşlara da hayretler içindeyim. Yani söylenti üzerine yorum yapılmaz. Bu konudaki birinci aşama savcılığın iddianameyi hazırlaması, mahkemeye sunması ve bu iddianamenin kamuoyuna açıklanması. Biz ancak o zaman dava için nasıl yola çıkıldığını anlarız. Yorum yapma hakkımız doğar. Sonra da ikinci aşamada yargının sonunu beklersin, bakalım ne diyecek yargı? Ama daha birinci aşama ortada yok! Biri bir yerden bir şey sızdırmış, biri bir yerden bir şey duymuş ve bunlar her gazetede var. Bunun üzerine biz Türk sporunun en önemli unsurunun üzerine karalar çalmaya çalışıyoruz.
Daha sonra Galatasaray başkanının açıklamaları ortamı gerdi: Aysal “Bu ateş üflemekle sönmez” diyerek TFF başkanını Türk futbolunda hiçbir şey olmamış gibi davranmakla suçladı ve “liglerin ertelenmesi gerekir” dedi. Açıklamaları bazı çevreleri rahatsız etti. TFF de “Ünal Aysal fırsatçılık yapıyor” dedi. Siz ne düşündünüz?
Türkiye’de insanlar çok garip! Yani nasıl kafalarında bir standart var arkadaşlarımızın, bilemiyorum. Ünal Aysal diyor ki; “Üzerine gölge düşmüş bir lige başlamak kimseye bir şey kazandırmaz.” TFF yargının sonunu beklemeden karar alabilir, beklemek zorunda değil. Çünkü yargı yasal bir olay. Kanunlara bağlı. Daha birinci gün söyledim. Yargıda kanunsuz suç ve ceza olmaz! Ama şike FİFA, UEFA ve Türk Futbol Federasyonu’nun yönetmelikleriyle, kanaatle dahi cezalandırılabilir. Ben bu maçta şike olduğuna kanaat getiriyorum diyorsa federasyonun yetkili kurumları cezayı verebilir. Ünal Aysal diyor ki; “Yargı bu işlemi başlatmıştır. Bunun sonunu beklemeden TFF kararı alsın biz üzerinde gölge olmayan bir lige başlayalım” Bu bir düşünce. Bana sorarsan da doğru bir düşünce. Oturulup tartışılabilir bir düşünce. Ünal bey sen öyle diyorsun ama Temmuz’da da transferler bitti. Kulüplerin şu anda fevkalade hızlı bir şekilde sıcak paraya ihtiyacı var. Bu paranın geleceği yerler de maçlar. Maçları başlatmazsan kulüpler batar. “Bir ara yol bulmamız lazım” denebilir en azından… Hayır bunu demiyorlar “Vay kahrolsun Ünal Aysal, bu ne fırsatçılıktır?”
Bunu diyenler üç gün sonra Aslan Beşiktaş! İşte jestlerin en güzeli. Ne yapıyor Beşiktaş? “Bu kupanın üstüne gölge düştü, onun için ben iade ediyorum” diyor. Niye Ünal Aysal’a saldırdığın gibi Beşiktaş başkanı Yıldırım Demirören’e de saldırmıyorsun? Ortada karar yok! Federasyonun kararı yok! Yargının kararı yok! Kupayı niye iade ediyorsun arkadaş? Onu demiyorlar. Beşiktaş‘ın yaptığı alkışlanacak jest! Oysa Yıldırım Demirören, Ünal Aysal’ın söylemini eyleme dönüştürüyor. Söyleyen hain, yapan kahraman! Bu nasıl bir mantık? Bu nasıl bir düşünce sistemi? Ünal’ı yuhalayan Yıldırım’ı nasıl alkışlar?
Serdar Adalı yerden göğe haklı. “Kupayı iade ederek beni sattınız” diyor. Yani “Benim suçluluğumu federasyon ve yargıdan evvel Beşiktaş ilan etti!” diyor. Haksız mı?
[page_end]
Ayrıca ben şunu da anlamıyorum; Şike ayıp bir suç. Sen bu ayıbı yapıyorsun. Ayıbı yaptığın ortaya çıkınca da o şikeyle aldığın kupayı geri veriyorsun, ben seni alkışlıyorum. Öyle bir şey olur mu? Ortaya çıkmasaydı bunlar ne olacaktı? Bunlar konuşulmasaydı ne olacaktı? Savcılık tahkikat açmasaydı ne olacaktı? Telefonlar dinlenmeseydi ne olacaktı? Daha hiçbir şey bilmiyoruz. Belki gene kalacak kupa. Ancak hiçbir şey bilmezken niye eylem yapıp da Serdar Adalı’yı suçlu ilan ediyoruz.
Galatasaray Başkan Yardımcısı Adnan Öztürk “Galatasaray olarak şaibesiz, fair play ruhu içinde yarışma güvencesi istiyoruz. TFF istediği belgelere ulaşabilecek tüm yetkilere sahip özerk bir kuruluştur. Adli mercilerin TFF’ye iletmesi gereken delillerdir, iddianame değil! Adaletin gözü bağlıdır, forma giymez!” diyerek Aydınlar’ın Fenerbahçeli oluşunu kastetti. TFF “en önemli delil iddianamedir” diyor! Siz ne düşünüyorsunuz?
Adnan Öztürk’ün sözü Mehmet Ali Aydınlar’ın bir hatası üzerine. Yanlışı değil, hatası! Mehmet Ali Aydınlar’ın Fenerbahçeli olduğunu bilmeyen var mı? Fenerbahçe’nin hatta başkan adayıydı. Federasyon Başkanı olmasaydı başkan adayıydı. İyi de bir Fenerbahçeli. Fenerbahçe Voleybol Takımı’nın da sponsoruydu. Şimdi bütün bunlar bilinirken “Aziz Yıldırım benim de kulübümün başkanı” dediğin zaman işte bu lafı hak ediyorsun. “Adaletin gözü bağlıdır, forma giymez!”
Çünkü Mehmet Ali Aydınlar Fenerbahçe hakkında karar verecek federasyonun başkanı. Yani federasyon yargısının birinci adamı. Kim hakkında karar verecek? Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe hakkında… Ne diyor? “Benim kulübümün başkanı!” Hâlâ böyle düşünüyorsan o zaman o işi bırakacaksın. “Ben Fenerbahçeliyim, Fenerbahçe hakkında karar veremem” dersin şapkanı bırakır gidersin.
Federasyon geçtiğimiz ilk olarak kesin bir şekilde “Ligler aynı tarihte başlayacak” dedi. Ancak daha sonra “Kararlarımız Allah’ın emri değil, yeniden gözden geçirilebilir açıklaması geldi. Sizce Süper Kupa ve ligler ertelenmeli mi?
Şimdi, yarın Süper Kupa oynansa bu kimi heyecanlandırır? Televizyondan seyreden bile bulmak zor olur, ben sana söyleyeyim. Çünkü Süper Kupa’yı oynayacak iki takım var; biri Beşiktaş biri Fenerbahçe. İkisi de gölge altında, ikisi de şaibe altında. Bu şaibeler temizlenmeden bu iki takımı karşılaştırıp vereceğin kupayı ne Beşiktaşlı’yı tatmin eder ne de Fenerliyi… Beşiktaş zaten bu maçı oynamak isteseydi o zaman kupayı geri vermezdi. Acelesi ne? Süper Kupa zaten sembolik kupa. Bu işler biter, ortalık temizlenir, ligler ara verildiğinde Şubat ayında ya da Mart ayında gider Almanya’da oynarsın, tamam.
İkinci dalganın sonunda Serdal Adalı, Tayfur Havutçu, İskender Alın ve İbrahim Akın tutuklandı. Serdal Adalı’nın şike için İbrahim Akın’a at hediye ettiği iddia edildi.
Bunlar benim için söylentilerden ibaret. Çünkü konuşmanın, olayların tamamını bilmeden aradan cımbızla çekip yorum yapmak en büyük yanlış. Hukukta böyle bir şey yok. Şimdi, Türkçe’de küfür olarak bilinen sözcükler var. Mesela; o. çocuğu küfür değil mi? Ahmet, Hasan’a “o. çocuğu” dedi diye bir cümle okusan bu ne demektir? Ahmet, Hasan’a sövdü. Şimdi ben tribünden bir çığlık naklediyorum “Ulan, o. çocuğu ne güzel vurdu topa”. Küfür mü bu şimdi? Yani, zemini ve zamanı içine yerleştirmezsen sözcükler çok yanlış yorumlanabilir. Şimdi benim kafamda bir soru var bu konularla ilgili. Lig şampiyonunu etkileyecek Fenerbahçe Karabük maçından önce Emenike ile Fenerbahçe arasında görüşmeler olduğu, Emenike’nin Fenerbahçe’ye transfer olacağı söylendi mi? Gazeteler yazdı mı? Emenike o maçta “Ben sakatım” diye oynamadı mı? Emenike’nin o maçtan evvel yapılan muayenede sağlam olduğunu Karabük’ün doktorları açıklamadı mı? Lig bitti, Fenerbahçe şampiyon oldu mu? Fenerbahçe şampiyon olunca ilk transferi Emenike oldu mu?
Emenike gözaltına alındı ve serbest bırakıldı. Gelelim madalyonun öbür tarafına. Beşiktaş - İstanbul Büyükşehir Belediyesi kupa finali oynuyorlar. Bu kupa finali öncesinde Beşiktaş’ın üstelik de eski futbolcusu İbrahim Akın ile yeniden ilgilendiği gazetelere haber oldu mu? Oldu. Peki, İbrahim Akın o maça çıktı mı? Çıktı. Bir de gol attı mı? Attı. Şimdi İbrahim Akın tutuklu, Emenike serbest. Bunun mantığını ben bulamıyorum. Onun için de ben diyorum ki “Demek ki savcıların elinde önemli bazı şeyler var bizim bilmediğimiz ki Emenike’yi serbest bırakırken İbrahim Akın’ı tutukluyorlar. Bu kararı veren de mahkeme. Savcı Emenike’nin de İbrahim Akın’ın da tutuklanmasını istedi. Mahkeme Emenike’nin dosyasına baktı “Bu serbest” dedi, Akın’ı tutukladı. Ne farkı var bu ikisinin? Dışarıdan bakınca Emenike’nin suçu daha ağır. Adam oynamamış adam transfer olmuş Fener’e. İbrahim Akın oynamış, gol atmış, Beşiktaş’a transfer olmamış. O suçlu, Emenike suçsuz.
Beşiktaş zorlu bir süreçten geçiyor. Tayfur Havutçu’nun tutuklanmasıyla birlikte teknik direktörlük koltuğu da boş kalmış oldu. Daum ile Mustafa Denizli’nin adı geçiyor. Siz neler söyleyeceksiniz?
[page_end]
Beşiktaş’ın durumu zor. Şiddetle bir sezon başında bir teknik direktöre ihtiyacı var. Türkiye’de tutuklulukların ne kadar süreceğini bilen yok. İşte Mustafa Balbay üç senedir yatıyor. Şimdi Tayfur Havutçu’nun ne zaman çıkacağı belli değilken Beşiktaş teknik direktörsüz kalır mı? Diyelim Beşiktaş gitti, Mustafa Denizli ile anlaşma yaptı, ertesi gün Tayfur Havutçu serbest bırakıldı. Bu sefer ne olacak? Şu anda Beşiktaş yönetimi tam bir sırat köprüsünden geçiyor. Burada çok iyi izlemek, çok iyi hissedebilmek ve çok doğru karar verebilmek lazım. Ama bana sorarsan ben Beşiktaşlı olsaydım Tayfur Havutçu ne olursa olsun yıpranmış. En az bir yıl dinlenmeye ihtiyacı var. Çıkarsa bu arada tahliye edilirse aynen Schuster zamanında olduğu gibi takımın ağabeyi olarak kenarda durur, bir teknik direktör gelir ya da çıkmazsa da yeni teknik direktör devam eder.
Şimdi buradaki ihtimallerden biri geçici teknik direktör. Gelirken geçici olduğunu bilir. “Arkadaş, sen Tayfur çıkana kadar buradasın” denir. Ama bu takım Beşiktaş, Çatladıkkapıspor değil. Şampiyonlukta iddialı bir takım. O geçici teknik direktörün de çok iyi biri olması lazım. Muhtemelen iyi bir Beşiktaşlı olması lazım ki böyle bir görevi kabul etsin de taşısın. Kabul etmek yeterli değil taşıyabilmek lazım. Mesela boşta olsaydı Rıza Çalımbay, boşta olsaydı Şifo Mehmet rahatlıkla bu geçici dönemde Tayfur’un, durumu aydınlanana kadar Beşiktaş’ın başında olabilirlerdi. Tayfur içeride kalacaksa, devam da edebilirlerdi. Tayfur çıktığı zaman da görevi ona devredebilirlerdi. Ama Mustafa Denizli geçici teknik direktör olmaz. Böyle bir durumda görevi kabul eder mi? Bana sorarsan etmez. Kapkaççı gibi görevi Mustafa Denizli kabul etmez.
Ama Daum ne olsa eder. Çünkü Almanya’da ipliği pazara çıkmış, iş bulamaz hale gelmiş. Ben hep aynı fikirdeyim. Bunu hiç değiştirmiyorum. Ben Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı olsam Daum’a Türkiye’de çalışma izni vermem. Savcılıkta yaptığı pazarlıkla suçunu itiraf ederek hapisten kurtulmuş bir kokaincinin Türk gençlerine örnek konmasını ben kabullenemiyorum. Beşiktaş yönetimi falan filan değil… Diyorum ki İçişleri Bakanlığı Daum’a çalışma izni vermemeli. Benim memleketime hakaret eden Lucescu’ya da… Lucescu yine gündemde. Türkiye’de şike eleştirileri yıllardan beri en ağır şekilde yapılıyor. Bu şikenin en ağır sonuç verdiği ülkelerden biri İtalya. Juventus, Lazio, Fiorentina küme düşürüldü. Sonra Lazio, Fiorentina’nın küme düşme kararı kaldırıldı, ağır puan cezaları ile başlatıldı. Ama şampiyon Juventus küme düşürüldü. Düştüğü ikinci kümede de puan cezası ile başladı. Ama hiçbir İtalyan çıkıp “burası Mussolini İtalya’sına döndü” demedi. Bu ülkede şike yapılıyor demek başka bir şey, bu ülke Mussolini İtalya’sı demek başka… “Bu ülke Hitler’in Almanya’sına” döndü de bakalım Almanya’da. Asarlar seni herhangi bir şeyi eleştirirken.
Türkiye’yi Çavuşesku’nun Romanya’sına benzetmek kimsenin haddine düşmemiş. Eleştirmek başka bir şey ne dediğini bilmemek başka bir şey. Ben memleketime hakaret ettirmem. Ben bu memleketin çocuğuyum arkadaş. Ben Çavuşesku rejiminin ne olduğunu da biliyorum. Ben o rejimde Romanya’ya gittim, yaşadım. Neler olduğunu biliyorum. Ne Lucescu’nun ne de başkasının haddine düşmemiş. Cümle aynen bu “Burası Çavuşesku’nun Romanya’sına döndü”. Ben de o zaman ona “Cehenneme kadar yolun var” derim. Ama Türk medyasında bu Lucescu kahraman. Ne zaman birisine hoca lazım olsa Lucescu geliyor. Beşiktaş’a Lucescu geliyor, Fenerbahçe’ye Lucescu geliyor, Galatasaray’a Lucescu geliyor, Milli Takım’a Lucescu geliyor. İnanamıyorum ya! Dünyada hoca kıtlığı varmış gibi nerede ihtiyaç var, ya Daum geliyor ya Lucescu. Bu memleketi bu kadar küçük görmeyin ya.