SPOR MEDYASI

Yazaralar Beşiktaş için ne yazdı

Sezona kabus gibi giren Beşiktaş İnönü'de Denizli'yi mağlup ederek nefes aldı... Siyah-beyazlıların kritik galibiyeti için yazarlar şu yorumları yaptı...

Yazaralar Beşiktaş için ne yazdı

Mehmet Demirkol -İfadeler- Milliyet

Golün ardından koşup, sarıldıkları adamın yüzü de başka bir âlem... Tabata’yı karşılamıyor, sarılmıyor, gülmüyor, sevinmiyor. Kolunu kaldırmıyor
 
Tabata’nın golü sonrası sahanın içindekilerin sevinç halini geçen yılın çifte şampiyonluğunda görmedik sanki...

Sanki, Şampiyonlar Ligi finali uzatmasının son dakikasında gelen altın gol gibi...
Her şeyi bitiren, diğer herkesi yenen, takımdaki herkesi temize çıkaran bir gol gibi...
Tabata’nın transferinden, Nihat’ın maaşına, Ernst’in ayrı tutulmasından, Rüştü’nün yuhalanmasına kadar. Sanki hepsini silen, tribündeki yandaşlar da dahil diğer herkese atılmış bir golün sevinci gibi. Yüzlerdeki ifadeden sevincin boyutundan anladığım bu...

Golün ardından koşup, sarıldıkları adamın yüzü de başka bir âlem... Tabata’yı karşılamıyor, sarılmıyor, gülmüyor, sevinmiyor. Kolunu kaldırmıyor. Öyle duruyor Denizli de, put gibi... Onun ifadesi biraz ifadesiz, bilinçli olarak.
Bırak der gibi!

‘Sizin tepkileriniz ne kadar abartılıysa, bu gole sevinmek de o kadar abartılı’ der gibi. Öylece boşluğa, karşıya bakıyor.

Bu hali, bu kızgınlığı da abartılı gibi... Demirören de öyle bakıyor karşıya, bağıranlara...
Ama Revna Demirören... O başka... Tribünler, “Demirören yeter” derken, alkış tutması... Etrafındakilerin, tribünlerin ne dediğini anlamadığı endişesiyle uyarmasına “Ne dediklerini çok iyi biliyorum” der hali. O herkesin kastettiğinden başka bir anafikirler aynı tezahürata tempo tutuyor. “Bu sıkıntıyı artık çekmeyelim. Yeter” der gibi... ‘Bırak’ der gibi. En çok onun dedikleri, demek istedikleri insani. En çok onun demek istedikleri insana dokunuyor.

Aradaki fark!Dün bu ifadeler her şeyin önündeydi İnönü’de. Bana bir tek Revna Hanım’ınki gerçek ve içten geldi...

Yusuf’un muhteşem dalışının sonucunda Nobre’nin bu senenin klasiğinin dibine vurup direğe nişanladığı topla başlayan oyunun sonunda bir felaketin meydana gelmesini Denizli’nin (spor olanın) yetersizliği engelledi. Yoksa yine pas ve şut fakiri bir takım vardı İnönü’de.

CSKA maçıyla aradaki fark, CSKA’yla Denizlispor arasındaki fark kadardı..

Ersun Yanal -Kaos ortamından çıkan değerli zafer- Vatan

[page_end]HANİ ‘anlatılmaz yaşanır’ derler ya; işte öyle bir ortam vardı İnönü’de... Gerçekten çok zor bir ortamdı futbol takımı için. Haftalardır öyle birikti ki, sonunda taraftar yönetimle, taraftar taraftarla ve taraftar futbolcuyla birbirine girdi adeta.. Üstelik bu maç devam ederken oluyordu. Kısacası futbolun dışında herşey vardı sahada..

TÜM bu olumsuzluklara, elverişsiz atmosfere rağmen Beşiktaş maça çok hızlı başladı. 15 dakikada Beşiktaş takıım rahatlıkla 3 farklı öne geçebilirdi. Hatta daha da gollü geçebilirdi oyun. Ama vuruş sakinliği olmadığı için gol gelmedi.

DAKİKALAR geçtikçe kazanmak zorunda olan Beşiktaş, sahanın her yerine hakim oldu. Ama bir yere kadar! Çünkü seyirci protestosuyla, kavga ederek Beşiktaş’ın gücünü düşürdü. Yaratılan olumsuz atmosfer, takıma olumsuz yansıdı.

ZATEN gergin olan takım ayaklarına prangalar vurulmuş gibiydi. Süre ilerledikçe iyice oyundan düşmeye, güçsüzleşmeye başladı Beşiktaş.. Şunun altını çizmek istiyorum. Futbol öneili bir marka, çok ciddi bir endüstrü.. Ve futbolda protestolar kazanırken, kaybederken de doğru zamanda doğru yerde yapılmalı..

TAKIM NE YAPSIN?

OYSA Beşiktaş seyircisine en çok ihtiyacı olduğu maçta protesto edildi. Takımı taraftar yalnız bıraktı.. Beklenen destek gelmedi bir türlü.. 4 ay öncesine gittiğinizde ise çok farklıydı tablo. Hatta geçen sezon takım çok gerilerdeyken bu takımı uçuran taraftarıydı..

İKİNCİ yarıya yine rotasyonla başladı Mustafa Denizli.. Değişiklik yine öndeki oyuncularda oldu. Yusuf en etkili isimdi ama saha dışına alındı... Buna rağmen ilginçtir ilk yarıda golleri atamayan Beşiktaş, 2. yarıda çok az girdiği pozisyonların birisinde golü buldu.. O gol takımı skor olarak öne geçirdi.

KALAN bölüm de rölanti oynadı Beşiktaş.. Zaten iyi futbol beklemek mantıksızlık olurdu. Takım üzerinde öyle bir stres vardı ki, koskoca ikinci yarı hiçbir şey yapmadan oynadılar. Golü bulmaları önemliydi. Karambol de olsa öne geçtiler.. Bu gol sonrasında da geriye çekildiler. Bu da ortama göre belki doğruydu. Skoru garantiye almak şartlara göre tercih edilebilir durumdu.. Bunu denediler ve 1-0’ı da korudular.

BİR TEK TABATA RİSK ALDI

OYUNCU bazında ise çok öne çıkan bir portre bulamıyorum. Bu kadar gerginliğin içerisinde risk alan, mücadele eden Tabata vardı.. Ofansif olarak iyi çalıştı.. Yusuf ilk yarı iyiydi. Ama genel olarak çok öne çıkan bir oyuncu göremiyorum.

DENİZLİ belki maça asıldı gibi gözüktü ama hücum bile yapamadılar. Beşiktaş, kötüydü belki fakat yine de 15 dakikalık futboluyla kazanmayı hak eden taraftı.. Ben dünkü maçı çok da baz almak istemiyorum. Ne tür bir done verirseniz verin, isabetli olmaz. Ne yöne çekseniz, doğruyu bulamazsınız. Çünkü maç, maç gibi oynanmadı..

ÖZETLE; maça damgasını vuran ne taktik, ne teknikti. Kesinlikle stattaki atmosferdi. Ben özellikle şunu söylemek istiyorum. Dünkü kadar protestoyu kimse hak etmedi, hak etmiyor da!...

Ömer Üründül -Dünyada benzeri yok- Sabah

[page_end]Bizden başka dünyanın hiçbir ülkesinde lig ve kupa şampiyonu olan bir takım yeni sezona kötü başladı diye böyle tribün protestosu olmaz. İlk yarıdaki çok gergin ortamda bitmeyen sözlü protestolara bir de tribünün çeşitli yerlerinde arka arkaya kavgalar da eklenince futbolcuların motive olmalarına imkan bırakmayan bir ortam oluştu. Buna rağmen Beşiktaş, maça fırtına gibi başladı. İlk 7 dakikada çok rahat 3 farklı skor avantajı elde edebilirdi. Devre sonuna kadar siyah-beyazlıların kaçırdığı net pozisyonlara şahit olduk ama skor değişmedi.

İkinci yarıya Mustafa Denizli iki değişiklikle başladı. Bence pozisyon zenginliği içinde geçen ilk yarıdan sonra Serdar ve Yusuf'u çıkartıp Bobo ve Nihat'ı almak yanlıştı. Beşiktaş 3 puanı getiren golü ikinci yarıda buldu. Ama bu yarıda ilk yarının aksine oyuna hükmedemediği gibi üretenlik de sağlayamadı.

DOĞRU 11'İ BULDU
Aslında Mustafa Denizli'nin ilk 11'i bu sezondaki en doğru karardı. Defans bloğunun kenarlarında Ekrem ve İbrahim Üzülmez, Fink, Ernst iki ön libero. İlerde nokta santrafor Nobre onun arkasında da serbest ofansif ortasaha Tabata. Bu şablonda kenarlara da Yusuf ve Serdar, onlar olmasa şu anda sakat durumda olan Holosko ve Tello da olabilirdi ve doğrusu da buydu. Ama sezon başından beri Mustafa Denizli gereksiz yere sürekli kadroyla oynadı.

Ben dün akşam Beşiktaş'ta en çok Tabata'yı beğendim. Ferrari ve Sivok arasındaki uyum da gün geçtikçe daha iyi olacaktır. Benim üzüldüğüm noktada seyircinin kaleci Rüştü'ye yaptığı protestoydu. Denizlispor'un kadro kapasitesi yetersiz. Sadece iyi niyetli mücadele, futbolda başarı için yeterli olmuyor.

Eğer devre ortasına kadar işi az zararla idare ettirebilirlerse ara transfer imdatlarına yetişebilir.

Aksi takdirde bu kadroyla ne hücum etkiliği sağlayabilirler, ne de savunma güvencesi. Hakem Fırat Aydınus'u bu maçta çok başarılı buldum.

Zımpara kağıdına yazı yazar gibi!...-Star

[page_end]Hem kendi ligimizde, hem Şampiyonlar Ligi’nde kötü gidiş, İnönü’deki Denizli maçını sinir harbine döndürdü. Tribünler, Beşiktaş’ı destekleyenlerle tepki verenler diye ikiye ayrılmıştı. Taraftar rahat durmadı. Hem kendi arasında kavga etti, hem yönetimle dalaştı. Sıkı küfürler vardı. Seyirci, belki tepkide haklı ama, tepkinin biçimi ve dozu yanlış...

Stattaki huzursuzluk, maça çok hızlı ve istekli başlayan Beşiktaş’ın oyun temposunu olumsuz etkiledi. İlk yirmi dakikadaki dinamizm, bitmeyen tribün tepkisi nedeniyle giderek kayboldu. Takım; zımpara kağıdı üzerine yazı yazar gibi huzursuzdu.

Denizlispor; rakibinin taraftarıyla yaşadığı olumsuz iletişimi nedeniyle, ortaya çıkan dikkat dağılmasından faydalandı. Fırsatlar buldu.

Beşiktaş, devre bitene kadar çok sayıda atak üretti ama; özellikle Serdar Özkan’ın savruk, kontrolsuz ve dengesiz şutlarını bir türlü disiplin edemiyordu. Serdar deli-dolu dalıyor, saçma-sapan vuruyor.

Seyirci ona da tepkiliydi.

Maçın 0-0 sürmesi tribündeki tepkinin giderek boyut kazanmasına neden oldu. Bereket versin, Beşiktaş ikinci yarıya da yüksek tempoyla başlayıp ödülünü erken alınca, maç daha fazla dramatize olmadı. Hava nispeten yumuşadı. Benim asıl anlayamadığım şey; hakkında protestolar varken, ağır küfürler edilirken ve yönetim istifaya davet edelirken, Demirören’in olanlara kayıtsız görünmek istemesi, eşinin de sürekli gülmesi garibime gitti.

Neyseki, Beşiktaş genelde istekli oynadı, maça asıldı. Şimdi sorulması gereken soru şu: Daha önce niye böyle istekli oynamadınız? Mustafa Denizli’nin kadro operasyonu, maç gene kötü gitseydi; “Bakın işte, istediğinizi yaptım. Değişen bir şey olmadı” mazereti üretmek ister gibiydi. İbrahim Kaş ve Nihat Kahveci’yi yedek bırakması bu yüzdendi.

Uğur Meleke -Adaletsiz protesto- Milliyet

[page_end]Beşiktaş’ta Denizli her şeyi değiştiriyor, kaleciyi değiştiriyor, bekleri değiştiriyor, merkez oyuncuları değiştiriyor, forvetleri ve yerlerini değiştiriyor. Son 3 maçta Sivok-Ferrari-Ernst hariç formasını/pozisyonunu koruyan başka adam yok. Değiştirmediği tek şeyse 4-3-3 düzeni...

Enteresandır, Denizlispor da birebir aynı düzende oynuyordu Beşiktaş’la. Ama maçları sistemler değil futbolcular kazanıyor belli ki.
Beşiktaş’ın son dönemdeki birçok maçta olduğu gibi kazandığı bu müsabakada da sorunu aynı...

Olağanüstü bir zorunluluk sonucu, üçü birden form tuttuğu için Nihat-Nobre-Bobo, belki sezonda 2-3 kez 4-3-3’te bir arada oynayabilir. Ama ikinci yarının başında Bobo’yu sol açık/Nihat’ı sağ açık oynatmak için oyuna alıyorsanız, tercihiniz “oyuncuya göre sistem”  değil, “sisteme göre oyuncu”  demektir. O zaman da transfer politikanızı sorgulamanız lazım. Çünkü madem sistem tercihiniz koşulsuz 4-3-3 olacak, o zaman bu düzene uygun kanat hücumcuları transfer edilmeliydi. Maç içinde kanatta oynayan 4 oyuncudan (Serdar hariç) üçü devşirme. Ve M.Denizli’nin 11 transferi içinde tek orijinal kanat hücumcusu Erkan Zengin. O da 18’de yok!

Denizlispor N.Sağlam’la daha zor pozisyon veren bir takım olma yolunda, ama nasıl gol atacaklar henüz onu çözmemişler. Beşiktaş da Sivas’tan/Manisa’dan iyi bir takım olduğu için rahatlıkla korudu 1-0’ı...

Bu müsabakada tribünde olup sadece oyuna bakmak çok kolay değildi, kabul etmek lazım. Taraftarın protestosunun haklılığı/haksızlığı üstünde durmayacağım, beni rahatsız eden protestonun adaletsizliği... Tribünlere göre Beşiktaş’ta kötü gidişten Ferrari, Ernst ve M.Denizli haricinde herkes sorumlu. Tamam da son 3 maçta 3 ayrı mevkide oynamış Ekrem’in, mücadeleleri arkadaşlarının hiçbirinden aşağı olmayan Sivok’un-Nobre’nin ve başka birçoğunun Ernst-Ferrari’den farkı ne, onu anlayamadım.

Bence sahadaki futbolcular da bu adaletsizliğe anlam veremediler ve onların da kimyaları bozuldu. Yoksa 30’da Ernst’in Serdar’a, 42’de Nobre’nin Sivok’a çıkışmaları hiç normal değildi, takımdaşlığa da yakışmadı.

Sergen Yalçın -Böyle günleri çok iyi bilirim- Vatan

[page_end]HAFTALARDIR Beşiktaş için olumlu bir şeyler söylemek ve yazmak istiyorum. Siyah-beyazlıları övmek istiyorum... Gelecek için umut verdiklerini anlatmak istiyorum... Hep bu amaçla Kartal’ın maçlarını izliyorum. Ama olmuyor olmuyor... Bana bir türlü güzel şeyler söyleme fırsatı vermiyorlar. Koskoca 90 dakikada bir tane olumlu hareket olmaz mı?

BİR tane “Direniyoruz, mücadele ediyoruz, biz bir takımız” mesajı veren görüntü ortaya çıkmaz mı? İnanılmaz bir durum. Beşiktaş’ı hiç böyle kötü durumdayken görmemiştim... Seyircinin protestosu tabii ki olacak. Sezon başından beri kötü oynayan bir takımın protesto edilmesi doğal bir şey...

BEN böyle maçları faal futbolculuk yaşantımda çok oynadım. O atmosferi çok iyi bilirim. Protesto edileceğini bilerek sahaya çıkan futbolcunun ruh halini iyi anlarım. Seyircinin protestosuna tek bir şekilde karşılık verilir. Takım olacaksın, tek yürek-tek vücut mücadele edeceksin. Önce aile olacaksın...

EL ele verip hedefe, galibiyete kitleneceksin. İyi oyunla, kararlı duruşla protestoyu ortadan kaldıracaksın. Ama dün bunların hiç biri yoktu. Bu durumdaki Beşiktaş’ın çıkış arayan, tünelin ucundaki ışığın peşine düşen, taraftarıyla barışmak isteyen Beşiktaş’ın, Denizlispor’a tek bir pas dahi yaptırmaması gerekirdi. Oysa Kasımpaşa ile birlikte benim küme düşme adayım olan Denizli, bir ara neredeyse 15 pas birden yaptı.

SENELERDİR bu kadar kötü bir Beşiktaş seyretmemiştim. Zayıf Denizli karşısında doğru dürüst pas yapamadılar. Ne bir kanat organizasyonu vardı, ne bir organize hücum ne de mücadele isteği... Takım olarak ne oynadıklarının ne yaptıklarının farkında değillerdi. Kimse ne yaptığını bilmiyor. Oyuncular mutlu değil. Bu da takımı direkt etkiliyor...

BOBO BASSANA ÇALIMI!

GOLDEN sonra daha iyi oynayacaklar, tempo yapacaklar, yeni goller bulacaklar diye bekliyorsun fakat ne gezer... Sanki deplasmandaymış gibi takım geriye çekiliyor. Oyunun sonunda da vakit geçiriyorlar. Dün sahada amaçsız bir takım vardı. Fizik olarak düşmüş, moralman yıkılmış bir takım.

DİYECEKSİNİZ ki; “Şampiyonlar Ligi’nde yoruldular,” Peki o maçta oynamayan Bobo’ya ne demeli. Bırakın koşmayı ayakta duracak hali yok. Çalımı unutmuş. Mustafa Denizli onu nasıl oynatıyor anlamak mümkün değil. Kendince nedeni olmalı.

YA Nihat’a ne demeli? Bu kadar kaliteli oyuncu, nasıl böylesine kötü olabilir? Gördüğüm şu; dün biraz Ferrari, biraz Sivok ve bir de İbrahim Üzülmez bir şeyler yapmaya çalıştı. Hepsi o... Beşiktaş’ta çok kaliteli, tek başına maç kazandıracak üst düzey futbolcu yok. Bu sezon için bu bir Beşiktaş gerçeği...

ŞİMDİ milli maçlar nedeniyle lige verilen bir ara var. Umarım işe yarar. Bu dönemde inşallah Beşiktaş, takım olmayı becerir. Özellikle futbolculara bir öneride bulunmak istiyorum. Birbirinizi sevin, sayın ve destek olun. Özellikle bu tür zor günlerde..

Atilla Gökçe -Başını dik tut- Milliyet

[page_end]Sahada ayrı, tribünde ayrı bir maceranın kahramanı Beşiktaş... Saha içinde haftalardır gol atamamanın, maç kazanamamanın sıkıntısıyla, korkunç baskı altında, hırsla enerjiyle koşuyorlar. İlk onbeş dakikada peşpeşe girdikleri gol pozisyonlarından birinde atabilseler, kendilerine ait 10 gollü lig rekorunu da kırabilirler. Ama olmuyor.

Nobre, Serdar, Tabata, Yusuf ve Fink’le inanılmaz golleri kaçırırken, kendi tribünlerine yakalanıyorlar.

Beşiktaş’ın tribünleri, ülkenin en özgür, en yaratıcı taraftar karakterine sahip...
Ama aynı zamanda maçı seyretmeyen, maçta sadece kendini ifade eden, hemen her konuda kendi sesini duymaktan hoşlanan, başkanını ve yönetimini protesto ederek eğlenen, takımı maçtan soğutan bir karakter bu.

Saha içinde emek terleri döken ve attığı biricik golü korumak için olağanüstü çaba gösteren oyuncu grubuna ve hocasına asla saygı göstermeyen, ama Pascal Nouma’ya şarkılar söyleyen taraftar topluluğu, kendi kendine bu tavrıyla kime ve neye hizmet ettiğini de sorgulamıyor.

Soruyorum şimdi Beşiktaş taraftarlarına: Perşembe sabaha karşı yumurta yağmuruna tutup arabasını tekmelediğiniz başkanı dün bir de eşinin yanında bu kadar dalga geçerek protesto etmek Beşiktaş’a ne kazandırdı?
Statlarda kongre havasını yaratırken, kongrelerde neler yaptığınızı da bir hatırlayın isterseniz.
Bu kadar sorumsuzluk olmaz! Öfke ve ihtirasla
Yeniden maça dönersek...

İnanılmaz bir enerji, yardımlaşma, öfke ve ihtirasla oynadı Beşiktaş... Denizli’nin üçlü forveti mi, tek santrforlu sistem mi? Çözemedik, anlayamadık. Ama şurası kesin ki Beşiktaş golü atmak, gole ulaşabilmek için her şeyi yaptı. Sezon başından beri eksiklerinden birini bile tamamlayamadığı halde. Oyun sisteminin yanlışlarından tekini bile düzeltemediği halde... Üste üste pozisyonlara girdi, şut attı, denedi... Olmadı ısrar etti, yeniden denedi.

Ama dedik ya, ilk onbeş dakikadan sonra seyircisinin yanlışlar korosuna kulağını tıkayamadı, adeta durdu.

Denizli’nin ikinci yarıdaki kozları Bobo ve Nihat oldu... Nihat’ın samimiyetini ve kendi içinde verdiği onur mücadelesini anlıyoruz. Ama O Bobo’nun “canlı ceset” ya da “hayalet” halini hiç anlamıyoruz.

Batuhan kenarda beklerken Bobo neden vazgeçilmez adam oluyor? Bu sorunun yanıtını bilen var mı? Son sözüm Rüştü’ye...

Boşver uğradığın hakaretleri, kadirbilmezlikleri ve nankörlükleri...
Biz sana saygı duyuyoruz... Asla başın öne eğilmesin! Sen bizim Reçber’imizsin!

Hakan Şükür -Oynamak kadar yazmak da zor- Fanatik

[page_end]Çok değişik duygular altında oynanan Beşiktaş-Denizlispor karşılaşması, futbolculuk dönemimde çok az da olsa yaşadığım o farklı duygulara beni geri götürdü.

Çok değişik duygular altında oynanan Beşiktaş-Denizlispor karşılaşması, futbolculuk dönemimde çok az da olsa yaşadığım o farklı duygulara beni geri götürdü. Atılacak herhangi bir golün ya da yapılacak herhangi güzel bir hareketin kimseyi memnun etmeyeceğini bilerek oynamak, bir futbolcu için dünyanın en zor işidir.

Gerilim, yüzlerine yansımıştı
Hangi açıdan bakarsanız bakın; sezona, şu anda zirvede bulunan iki takımdan da daha iyi futbol oynayarak başlayan Beşiktaş, ‘futbol bir sonuç oyunudur’ kuralına boyun eğdi. Geçtiğimiz senenin ‘çifte kupalı şampiyon’ takımının oyuncuları, dün gece oyuna müthiş başlayıp çok sayıda pozisyon üretti. Ancak daha ilk dakikalarda sayısız pozisyonu değerlendiremeyince, arkalarına o güveni alamadılar. Beşiktaşlı futbolcuların tek şansı, seyircinin baştan itibaren Sayın Başkan Yıldırım Demirören’e tepkilerini belirten tavırlarıydı. Bu durum, onları biraz daha futbol oynar hale getirdi. Futbolcuların yüzlerindeki gerginlik ise sahalardan yeni çıkmış biri olarak beni çok üzdü.

Tabata o ana kadar tartışılır
Böyle bir psikoloji altında oyuna bakmak zor olsa da, biz yine de yeşil çime inelim. Beşiktaş, tartışılan transferi Tabata’nın bulduğu golle kazandı. Böylesine bir atmosferde kazanmak elbette önemli. Ancak Beşiktaş yeniden iddialı konuma gelinceye kadar, bu transfere, Beşiktaş camiası tarafından olumlu bakılmayacağı da ortada.

Teşekkürler Revna Demirören’e
Denizlispor golü yedikten sonra 2-3 tane çok net pozisyon buldu. Tıpkı Tabata’nın golü gibi; Rüştü ve Sivok’un çok kritik müdahaleleri de belki hiç konuşulmayacak, ama o anlar, sonuca direkt etki etti. Büyük bir takımın kalecisinin kaderi bu. Rüştü sürekli ıslıklandı, ancak kriz ortamlarında oynamaya alışkındır o. Bu anlamda kendisini tebrik ederken, bir teşekkür de Şeref Tribünü’ne... Şampiyonluk günlerinde orada oturmak kolaydır, ama dün gece, Sayın Revna Demirören’in, eşini, Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören’i yalnız bırakmaması, her türlü övgüyü hak eden bir harekettir.

Galibiyet kimin umurunda?
Beşiktaş haftalar sonra kazandı. Ancak bu galibiyet, dün gece İnönü’de belki de hiç kimsenin umurunda bile değildi. Bundan sonra ne değişir? Futbolcuların gol sonrası Mustafa Denizli’ye koşmaları büyük bir dışavurumdur, gerçekten güzel de bir tablodur. Ancak gelecek günlerde golden sonra hocaya koşmak değil, golü bulmak için pozisyona koşmak ve sorumluluk almak her Beşiktaşlı futbolcunun görevidir.

Ali Gültiken -Göz topta, kulak tribünde!- Sabah

[page_end]Bu şartlar altında maça çıkmak gerçekten çok zor. Hiçbir futbolcunun bu ortamda futbol oynamasını temenni etmem. Ne rahat top kullanabilirsiniz, ne rahat pas yapabilirsiniz, ne de riske girebilirsiniz. Gözünüz topta, kulağınız tribündedir. Her reaksiyon da sizi etkiler.

Beşiktaş, maçı dün bu şartlar altında oynadı. Gelinen bu noktada tartışılan çok şey var. Teknik direktör olarak Mustafa Denizli, işin gerçek sorumlusu olarak başkan ve yönetim kurulu üyeleri... Ama futbolcular da, bu işin icraatındakiler olarak en az diğerleri kadar sorumlular. Belki istemeyerek, belki olayların farkında olmadan, belki de yeteri kadar işi ciddiye almayarak bu takımı bu noktaya kadar getirdiler. Ve şimdi de bunun sonuçlarını yaşıyorlar.

Bu tür olağanüstü ortamlardaki maçlarda iyi oynamak, taktik veya sistem önemini kaybeder. Öncelikli olan kazanmaktır. Çünkü böylesi durumlardan ancak üst üste kazanarak, belli bir seri yakalayarak çıkabilirsiniz. Beşiktaş dünkü maçta bunun başlangıcını yaptı diye düşünerek belki de en iyimser tavrı ortaya koyabiliriz. Ama genel görüntü, özellikle de sahanın dışında yaşananlar bu sürecin çok kolay olmayacağını gösteriyor.

Beşiktaş'ta bir şeyler kırılmış durumda. Bunun içerisinde güvensizlik var, hayal kırıklığı var, umutsuzluk var ve daha da kötüsü kızgınlık ve nefret var. Bunlar, büyük camialarda hiçbir zaman arzu edilmeyen, olmaması gerektiğine inanılan durumlar. Ama Beşiktaş bu sürecin içerisine girdi. Aslında girdi yerine sokuldu demek daha doğru. Hiçbir öneri ciddiye alınmadı; hiçbir uyarı değerlendirilmedi. Yapılan hatanın yapanın yanına kar kalacağı zihniyeti ile Beşiktaş bugünlere geldi.

Bugünkü tablo hiç hoş değil. Taraftarlar maçı seyretmeyi bir kenara atmış, ciddi bir reaksiyon içerisindeler. Üstelik, tepkilerini nasıl ortaya koyabileceklerinin şaşkınlığı içerisindeler. Çünkü bugüne kadar ortaya konulanlar mesajın muhatabı tarafından dikkate alınmamış. Her hatadan sonra oluşan tepkiler karşısında "Hatalarımızdan ders aldık" sözleri bu insanların gözünün içine baka baka sanki alay eder gibi dile getirilmiş. Ama o dönüp bildiğini okumuş; aynı şeyleri yapmış.

Sonuç; maalesef koskoca Beşiktaş camiası bir öfke ve kızgınlık topu haline getirilmiş. Ve patlamaya hazır. Çok daha büyük sıkıntılara yol açmadan bu görüntünün iyi okunması gerekiyor

Korkut Göze -Çirkin gece- Hürriyet

[page_end]HEP koşarak gittiğim İnönü Stadı’na, adımlarım bu kez beni zorlukla taşıdı. Maç hiç aklımda değildi. Beşiktaş’ın oynayacağı oyunu da hiç umursamıyordum. Yüreğim korku ile doluydu. Düşündükçe bir ürperti rüzgarının içinde yuvarlanıyordum. Huzursuz ve keyifsiz bir bekleyiş içindeydim...

Tribünlerin Beşiktaş’a takınacağı tavır aklıma bir bıçak gibi saplanıyordu. Başkan Demirören’e atılacak bir sloganın ateşi henüz sönmeyen yangını daha da körükleyeceğini düşünüyordum.

Bu şiddet, protokol tribününde başkanın çevresinde bir fedai çemberi! oluşturan yönetim üyelerini de ayağa fırlatabilirdi.  Hatta, ufak bir kıvılcım, Mustafa Denizli’yi de bir yerlerinden yakalayabilirdi. Yalanım yok... Daha da kötüsünü düşünüyordum.
Dumanlar arasında seçmekte zorluklar çektiğim yarım asırlık dostum İnönü Stadı’nın cayır cayır yandığını gözlerimde canlandırıyordum.

Sanki, biraz sonra patlayacak bir savaşın ürpertici manzaraları şimdiden kafamı ve benliğimi sarmıştı. Gülemsedim ve kendi kendime söylendim...
Burası İnönü. Buradan çıkış yok!

KORKULARIM belki şiddete dönüşmedi. Ancak, tribünlerin attığı sloganlar bir tokat veya bir yumruktan daha yıkıcıydı.
Yeter artık Demirören yeter!
Ve hemen ardından birilerini ipe çağıran bir başka slogan...
Yönetim istifa, yönetim istifa!

Kulaklarım tribünlerin sesindeydi. Gözlerim ise zaman zaman sahaya kayıyordu. İlk 5 dakikada Nobre ve Serdar Özkan’ın kaçırdığı iki fırsata akıl erdiremedim. Birini atsalar, tribünler şöyle bir havalansa... Belki, öfkenin hızı kesilecek. Kesilse ne yazar. Gördüğüm manzaraya inanamıyorum. Tribünler ikiye ayrılmış... Bir grup Beşiktaş’ı alkışlamaya çabalıyor. Bir başka grup ıslıklarla boğuyor alkışları.
Sanki, iki başlı bir Beşiktaş. Hani, birlik-beraberlik. Nerede sevgi-saygı.
Ve nerelerde Beşiktaşlı duruşu!
Tüm değerler paramparça. Tribünler paramparça. Hangi Beşiktaşlı bu manzaraya dayanır?

YAHU, Rüştü’yü eline veya ayağına gelen her topta niye ıslıklarsın. Koca takımın attığı gol sayısı bir elin beş parmağını geçmiyor. Sen, yiyeni dövmeye kalkıyorsun. Moskova’daki iki golün faturasını başkalarını ıskalayıp ona kesiyorsun.   Acaba, üç yıldır Beşiktaş forması giyen bu adamın yüreğinden hala şüphe mi duyuyorsun. Her neyse, sadece sormak istiyorum. Tabata’nın golünden sonra Rüştü’nün kurtardığı bir pozisyon var...

Alkışlamak için ellerini havaya kaldırdığın zaman hiç utanmadın mı! Ve golün atıldığı dakika... O ana kadar iki başlı tribünler nasıl havalara sıçrayıp, birbirini kucakladı. Eller, alkışlar nasıl Beşiktaş için kenetlendi. Sonra yine aynı terane ve aynı sloganlar...
Yönetim, Beşiktaş’ı rezil ettin! Ve daha sonra yine Rüştü’ye sataşmalar ve tribünde birbirini kovalayan gruplar.

Ben, hiçbir gece İnönü’de Beşiktaş’ı bu kadar çirkin görmedim.
Beşiktaş kongrede halledeceği aile meselesini, İnönü’de tartışmaya kalktı...
Yüzüne gözüne bulaştırdı!

Can Çobanoğlu -Karmakarışık- Fanatik

[page_end]Hakemin çaldığı düdük maçı başlatacak zannediyorduk, tribünde kavgalar başladı. Bir karışıklıktır gidiyor Beşiktaş'ta.

Hakemin çaldığı düdük maçı başlatacak zannediyorduk, tribünde kavgalar başladı. Bir karışıklıktır gidiyor Beşiktaş’ta. Ortadan da bölünmüş, sağdan soldan da. Hatta alt ve üst tribün bile birbirinden ayrılmış. Oysa ki maça gelirken stadın yolunda forma giymiş küçük çocuklar anneleriyle el ele, genç erkekler kızlar hep birlikte, geri dönüş maçı olacak Kartal’ın diye ümit vermişti bize, ama nerede... CSKA maçının darbe yemişi Rüştü’ye bir darbe de kendi taraftarından geldi. Yetmedi... Sanki parayı kendine almış gibi Tabata’ya, yanından köşesinden Yusuf’a, kısacası Ernst hariç herkese protesto vardı İnönü’de. Tabii ki en fazla payı Demirören ve ekibi aldı. Böyle bir maçta, üstelik bir daha puan kaybedersen ligden iyice kopacağın bir 90 dakikada, karşılaşmanın başından itibaren bu kadar protesto doğru mu? Zaten stresten titreyen ayakları, şüpheyle çıktıkları kafa topları, inanmadan girdikleri gol pozisyonları Siyah-Beyazlı futbolcuları dağıtmışken; bir de üstüne bu baskıyı yüklemek doğru mu?

3 puanla tanışma maçının daha 1. dakikası dolmadan Yusuf’un iğne deliğinden geçerek nakış işler gibi getirdiği topu gol yapamamak bu anlattıklarımızın sonucudur işte. Serdar Özkan’ın 6. dakikada içerisinde yüzde yüzde pozisyonu kaçırdığı an da işte aynı baskısının eseridir. Evet, Beşiktaş yazılacak, anlatılacak, taktiksel şablonu tartışılacak futbol oynamıyor. Eminim ki bunun ızdırabını hoca da, futbolcular da hissediyorlar. Çıkış yolu arıyorlar, çaresizce çabalıyorlar. Bir de dışarıdan en çok güvendikleri taraftardan tokadı yiyince de iyice afallıyorlar.

Maçın yazılacak yeri fazla olmadığı için, sahanın dışına dokunduk. Biraz da içeriden pasajlar verelim: Murat Hacıoğlu ile Ekrem Dağ’ı, Caner ile İbrahim Üzülmez’i çıkartmamaya çalışan Denizlispor, o kadar temposuz ve acemice işler yaptı ki, Beşiktaş yürüyerek de geceden galip ayrılırdı. Kazasız gece ve milli maç arası camianın kenetlenme fırsatı olmalı. Bu ligin daha çok su kaldıracağı unutulmamalı.

İsmail Er -Tombala!- Hürriyet

[page_end]RÜŞTÜ Reçber kalede: Birinci çinko! Çağlar, 11. dakikada kalede Rüştü’yü görünce 46 metreden vurdu kaleye. Şaka gibi. Acaba bu cesareti nereden buldu?

Mustafa Denizli, ilk kez doğruya yakın bir 11 çıkardı sahaya. Tello son anda sakatlık engeline takılmamış olsa, ideal kadroyu izlerdik.

Tribünlerin protestolarına rağmen ilk kez iyi futbol oynamaya çalıştı Beşiktaş.
Kolay değil, böylesi bir ortamda oynamak. Beşiktaş, karşısında kötü bir Denizlispor bulmasına rağmen tepkiler yüzünden bir türlü rahat edemedi. Çok önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Tabata’nın golünden sonra Beşiktaş yedek kulübesinde oturanların yarısı sevindi, yarısı üzüldü... Bu, takımın geleceği için büyük tehlike.Canavarı sen yarattın

Başkan Demirören’e yapılan kötü tezahüratta Beşiktaş’ı takım olmaktan çıkaran Mustafa Denizli’nin de payı var.

Hocam, takım içinde bir canavar yarattın: İkinci çinko!
Başkanların kaderidir, takım kötü giderken tepki görürler. Onursal başkan Süleyman Seba, 100. yılda şampiyonluk gören Serdar Bilgili, göreve getirdikleri teknik direktörlerin, hatalı transferlerin kurbanı oldu. Mustafa Denizli de yönetimlerin darağacını hazırlayanların son örneği.

Ne hakkın var!
Başkan Yıldırım Demirören’in tek suçu, teknik direktörünü dinlemesi. Sayın başkan, Denizli’nin bütün isteklerini yerine getirdin, talep ettiği her oyuncuyu aldın. Ama buna rağmen o hatalarda ısrar etti ve tribünlerin tepkisi de bu yüzden oluştu. Bu galibiyet hiç kimseye pansuman bile olmaz.
Mustafa Hocam, bu taraftarı, 106 yıllık kulübün başkanına, yönetimine ve takımına düşman etmeye ne hakkın var?
Denizli ve tombalaaa!
MAÇIN EN KÖTÜSÜ: Taraftar.

Turgay Şeren -Beş dakikada Beşiktaş olurdu- Akşam

[page_end]Beşiktaş'ın Rusya dönüşü havaalanında alışılagelmişin dışında karşılanması, herkesin saygı duyduğu Başkan Yıldırım Demirören'in üstüne gidilip yumurta atılması kabul edilebilir bir şey değil.

Sevgili kardeşim Yıldırım Demirören, böyle çirkin ve yanlış bir hareket bir daha asla olmaz. Daha doğrusu federasyon buna asla müsaade etmez, polis müsaade etmez. Onun için üzülme, bırak biz senin için üzülelim.

Maça gelince; dünkü maç beş dakikada bitiyordu. Oyunun başında 1. dakikada Nobre rakip altı pas çizgisi içinde sol taraftan Yusuf'un ortaladığı topa dokunarak gol atmak istedi. O Top gitti, direğin içine vurup geri döndü.

Bu futbolda her zaman olan bir şey değil ama oluyor. Serdar bütün defansı arkasında bıraktı, penaltı noktasında Cenk ile karşı karşıyaydı, gol atmak çok kolaydı ama o topu dışarı atarak zor olanı yaptı. Bu olaylar 5 dakikada oldu ve bitti. İşte onun için maç beş dakikada biterdi diye yazdım. Ondan sonra her iki takım da maçı kazanmak için var güçleriyle savaşıp, ellerinden ne geliyorsa yaptılar. Beşiktaş 1-0 da olsa kazanmayı bildi.

Beşiktaş'ın defansı Ferrari, Sivok ve İbrahim'den kuruluydu. Sağ bek de var tabii ama o sık sık ileri gttiği için defans bloğunu bu üçlü muhafaza altına aldı. Ekrem sağ kulvarı çok iyi kullandı ama pasları kaçışları kadar iyi değildi. Tabii topu da kaybettiği zaman Denizlispor'a kontratak şansı doğdu hep.

Ernst Beşiktaş'ın en iyisiydi gene. Zaten taraftar da onu çok seviyor. Ama ben Beşiktaş bu Fink'i neden almış, onu anlayamadım. Boyun biraz uzun, o tarafı mı biraz cazip geldi acaba? Yusuf kötü oyuncu değil ama fizik gücü sıfır. Kaptırdığı topun arkasından bizim gibi bakıyor. Dün akşam da öyle oldu.

Şimdi sorarım size (Sonradan oyuna girdiler ama bir şey ifade etmez.) Nerede Nihat? Nerede Bobo? Mustafa Denizli'nin görevi bu futbolcuları forma sokmak değil midir?  Bunlar Beşiktaş formasının içine gökten düşmediler ki. Her ikisinin de biri İspanya'da biri Türkiye'de olmak üzere fevkalade sürekli oyunları var.

Peki nerede bu adamlar Mustafa? Tabata bir gol attı. Ama Tabata'yı ben dün akşam çok dikkatli izledim. Fena adam değil ama öyle Beşiktaş'ı sırtlayacak bir futbolcu değil.

Taner Güven -Olumlu bir kıpırtı- Star

[page_end]İlk saniyelerde iddialı bir Yusuf atağı... Topu boş kale önünde boş bekleyen Nobre’ye çıkarıyor, Nobre vuruyor, yan direğe gidiyor top! Hani doğa ötesi açıklamalara inansam, ‘büyü var’ falan diyeceğim. Oluşum hızına bakarak bu pozisyona ‘beceriksizlik’ demek yakışmaz. 4.dakikada Fink vuruyor, kaleci parmağının ucu ile çıkarıyor. Az sonra Serdar karşı karşıya, dışarıya atıyor. İşte bu beceriksizlik!

Beş dakikada üç olabilecek maç, olmuyor! Sıkıntılar içinde kıvranan Beşiktaş için olumsuz bir etken. Biri gol olsa, rakip ya çökecek ya iyice çözülecek, sen yakaladığın moralle güçleneceksin... Gol atma zorluğu yönünde Beşiktaş’tan farkı olmayan Denizli’ye tam tersine olumlu etki yaptı bu durum. Sahayı geniş kullanıp, tek top oynayarak Beşiktaş’ı zorladı. Avantajı, Beşiktaş’ın çok adamla yüklenirken geri dönüş sorunu yaşadığı zamanlarda, çabuk çıkarken boş alanlar bulabilmekti. Beşiktaş ileri geri koşmayı çok adamla yapmaya çalıştığı için, Denizli her alanı iyi kontrol edebilmek için ilk yarıda çok koştular. Koşu rakamları birbirlerine yakındı, ama şut ve pozisyonlarda Beşiktaş çok önde idi. Beşiktaş 5’i çerçeveye 12 şut attı ilk yarıda. Denizli’de bu sayılar 5’e 1 idi! Beşiktaş’ın sahada kendini arayışı sırasında kimi seyircinin sürekli yönetimi istifaya çağırması ilginçti!

M.Denizli ikinci yarıya iki kenarda etkisiz kalan Yusuf ile Serdar’ın yerlerine Nihat ve Bobo’yu koyarak başladı. Beşiktaş bu yarıya başlarken yarattığı fırsatı gole çevirebildi. Hemen ardından Rüştü bir gol kurtardı. Bunlar aranan morale önemli katkıydı. Ancak Denizlispor da maçı istiyor, kendine güveniyordu. N.Sağlam da oyuncu hamlelerini yaptı. Bu Beşiktaş’ın oyuna egemen olmasını önledi.

Beşiktaş kendini bulmanın çabası içindeydi. Nobre’nin, Tabata’nın, Fink’in olumlu görüntü vermeleri de artı bir değerdi. Onlar böyle kalmalı, Nihat ve Bobo, Üzülmez de onlara eklenmeli.

Haşmet Babaoğlu -Hükmen mağlup!- Fotomaç

[page_end]Sahada Beşiktaşlı futbolcuların Denizlispor'la, tribünde ise taraftarların yönetimle maçı vardı... İki maçın sonucu hakkında ne düşünüyorsunuz? Moskova dönüşü kendine Beşiktaş taraftarı diyen bir grubun yaptıkları çok çirkindi. İnsanı futboldan ve taraftarlıktan soğutacak rezilliklerdi. Buna karşı yönetimin yapacağı birçok şey vardı. Ama dün akşam ne gördük? İnönü tribünlerinde "2 Kupayı unutma, vefasızlık yapma" yazan bir pankartın açıldığını gördük! Bu yolla yönetime destek çıkılması tansiyonu bir anda ikiye katladı ve ortalığı yangın yerine çevirdi. Çok kötü şeyler olabilirdi. Allah korudu! Kimse 2 kupayı unutmaz, değerini bilmemezlik etmez. Ama bu, yapılan yanlışları görmeyeceği anlamına gelir mi? Futbolcular öyle ya da böyle maçtan üç puan çıkardılar. Ama yönetim galiba hükmen mağlup!..

Bu maçta ilk yarının golsüz geçmesini tribünlerin yarattığı gerginliğe bağlayanlar oldu. Oysa Beşiktaş zaten beş maçtır gol atamıyordu. Bu kadar gol pozisyonu üretip golde kısır kalmak.. Neden? Tribünlerin gerginliği futbolcuları da germiştir. Doğrudur ama bu etkiyi abartmamak gerekir. Siyah- beyazlıların gol kısırlığını buna bağlayan teknik adamlar ve yorumculara inanamıyorum. Beşiktaş gol atamıyor. Çünkü gol adamları formsuz. O kadar açık ki, bakın Nobre'ye, bakın Bobo'ya, Nihat'a... Hepsi dökülüyor. Üstüne üstlük Beşiktaş'ın gol pozisyonu yaratacak ayakları da sanki henüz lig başlamamış, hazırlık dönemi sürüyormuş havasındalar. Tabii garip olan şu... Yusuf sezon başından beri ilk kez bu maçta Yusuf gibiydi. Ama Denizli Nobre'yi çıkartmak yerine ilk yarının en etkili top getiren adamları Yusuf ve Serdar Özkan'ı çıkarttı. Hem hiç dikkat ediyor musunuz? Doğru düzgün bir serbest vuruşu var mı Beşiktaş'ın? Oysa gollerin yüzde 40'ı serbest vuruşlardan geliyor günümüzde!

Yine de bu galibiyetle Beşiktaş karanlık tünelden nihayet çıktı diyebilir miyiz? Düşünüyorum da... Rakip, ligin en zayıf takımlarından Denizlispor olmasaydı sonuç böyle olur muydu acaba? Düşünün, Denizli ne zaman Beşiktaş'ın sağ kanadından atağa kalksa Rüştü'nün koruduğu kaleye kadar gitti. Bu maç boyunca sürdü. Denizlispor forvetlerinin gol becerisinden yoksunlukları ve Rüştü'nün kurtarışları skor tabelasının değişmesini önledi. Zaten bu maçın en güzel yanı, havaalanında yaşanan çirkinliğe hiç aldırış etmeden Rüştü'ye kaleyi koruma görevi verilmesiydi.

Sinan Vardar -Birlik zamanı-Takvim

[page_end]Önce ligde art arda alınan başarısız sonuçlar, sonrasında Şampiyonlar Ligi'nde CSKA Moskova'ya kaybedilen maç ve Yıldırım Demirören'e yapılan yumurtalı saldırı derken Beşiktaş'ta iyice gerginleşen ortam dün geceki karşılaşmaya da damgasını vurdu.

Siyah-Beyazlı kulübün geleceği açısından son derece vahim bir gelişme ile karşı karşıyayız. 106 yıllık bu dev çınarı bu durumlara düşürenler, bir an olsun düşünüp acaba hiç mi vicdan azabı çekmezler diye düşünmeden edemiyor insan. Beşiktaş'ın hocaydı, taktikti, o niye girdi, bu niye çıktı diye tartışmanın ötesinde bir an önce birlik ortamını sağlayarak geleceğe emin adımlarla yürüyecek bir yapılanma içine girmesi lazım.

Maça gelecek olursak... Öncelikle, şunu belirtmek istiyorum ki teknik direktör Mustafa Denizli'nin ne yapmaya çalıştığını anlamak mümkün değil. CSKA Moskova maçından sonra tribünlerin tepkisini alacağını sokaktaki çocukların bile tahmin edebileceği, moralsiz ve formsuz kaleci Rüştü'yü hangi akla hizmet kaleye koyduğunu çözebilen varsa bizlere açıklasın lütfen.

Bu hamle, zaten gergin olan tribünleri bir kat daha gerdi. Ekrem'i gerçek yerinde oynatması Denizli'nin dün gece yaptığı olumlu işlerdendi. Bunun yanında İbrahim Kaş'ı kulübeye çekmesi ve Tabata'ya şans vermesi de yapılması gerekli hamlelerdi. Antep'ten alınan Brezilyalı, attığı golle takıma 3 puanı kazandırarak üzerine düşeni yerine getirdi. Keşke, Mustafa Denizli, CSKA maçında da Tabata'ya görev verseydi.
Sonuçta, Beşiktaş dün gece sahada ihtiyacı olan bir galibiyet elde etti. Ne var ki öncelikli olarak saha dışında yaşanan sorunlar çözüme kavuşturulmalı...

Adnan Aybaba -Hişt hişt sakin ol...- Fotomaç

[page_end]Ne oldu? Ne oluyor? Böyle hiç hoş ve güzel olmuyor. Tribünlerde müthiş bir protesto. Her telden bir ses çıkıyor. Herkes kendince psikolojik boşalımını gerçekleştiriyor, haklıdır ama böylesi şiddet gerçekten de pes dedirtiyor. Daha dört ay öncesine kadar iki kupa alarak tarihe geçen bu takım değil miyd? Dört ayda ne oldu da tarihe geçen bu takım bir anda yok oldu? Üzülmemek elde mi, kahroluyoruz. Bizler bu camianın içinde sevgiyle, tutkuyla, saygıyla, ilkeyle, hırsla zaman zaman fanatizimle büyüdük. Kaleci Rüştü'ye bakıyorum her top gelişinde bir ıslık, sadece bu takımın bu hale gelmesinden Rüştü mü sorumlu? Diğer futbolcular sorumlu değil mi? Sayın Yıldırım Demirören bu takıma 100 milyon euro'ya yakın para harcadı. Daha düne kadar herkesin övdüğü, göklere çıkardığı Mustafa Denizli'yi takımın başına getirdi. Şimdi ister istemez şunu düşünüyorsun: Sahada un var, şeker var, tribünde şeker gibi taraftar var. Sen de bu takımın helvasını yapacaksın. Biz de tribünde oturup lezzetle yiyeceğiz.

Demirören ders alacak
Sayın Yıldırım Demirören hem şekeri hem unu verecek, helvayı da kendi mi yapacak? Elbette ki hata da vardır. Böyle bir şey var mı? Sahanın içine bakıyorsun, daha beşinci dakika iki tane gol kaçıyor. Yani inanın bir futbol adamı olarak bu işten zevk almıyorum. Biz buraya eğlenmeye, mutlu olmaya, temaşaya geliyoruz. Gol geldi, nasıl mutlu olduk. Tribünler başladı şarkı söylemeye. Ne güzel, yanıbaşımda iki tane ufacık bebe oturuyor. O olaylar anında onların yüzlerini görseniz, şiddetin kalplerde ne kadar yaralayıcı bir eylem olduğunu görürdünüz. Özellikle de bu minicik kalplerde. Şimdilik bu hatalar bitecek, bu hatalardan sayın başkan Yıldırım Demirören de ders alacak, yönetim kurulu üyeleri daha fazla ders alacak. Herkes ders alacak. Tabata doğru yerde oynatılınca, doğru iş yapıyor. Sahanın en iyisiydi. Fink oynadı, takıma denge geldi. Tek forvet oynandı, doğru olan buydu. Gelin herkes sakin olsun, sinirlerine hakim olsun...

TREND HABERLER
Yorumlar
TREND HABERLER