SPOR MEDYASI

Yazarlar Beşiktaş için neler yazdı?

Ligin 2. haftasında seyircisiz maçta İnönü'de Antalya'yı konuk eden Beşiktaş zorda olsa kazandı... Spor yorumcuları siyah-beyazlı ekip için köşelerinde şunları yazdı...

Yazarlar Beşiktaş için neler yazdı?

MEHMET DEMİRKOL- Yüklenince oldu -MİLLİYET

Biz her ne kadar “Times İnönü’yü dünyanın en iyi 4. stadı olarak gösterdi “desek de bu doğru değil. Doğrusu şu: Times yazarı John Evans kendi köşesinde sadece kendi fikrince, kendi gezip gördüğü statlar arasında atmosferi en iyi 10 stadı sıraladı. İnönü’yü de 4. sıraya koydu. Yani Times’ın değil Evans’n övdüğü taraftar, stadı değil.

İşte gerçekten o muhteşem atmosferi yaratanlar dün yoktu. Maç öksüzdü ve stat harikulade konumu ve manzarasına rağmen dünyanın 4. en iyi stadı gibi değildi. Beşiktaş da özellikle ilk yarıda pek Şampiyonlar Ligi takımına benzemiyordu.
İlk yarıda Denizli’nin Tello,  Nihat,  Bobo - Nobre’den müteşekkil ekibi geriden sadece 2 kez, Erhan’dan destek alabildi. İkisinde de gole yaklaştılar.

(Önceki Ümit Milli Takım’ın kaptanı Erhan’da gözle görülür bir ilerleme olsa da henüz bu seviye için yeterli değil) Bunun dışında Antalya’nın 7’li savunma ekibinin arasına göbekten sıkıştılar. Nihat’ın bir an önce gol bulup ‘Hazırım ve bu paraya değerim’ mesajını verme çabası, Bobo’nun solda bütün iyi niyetine rağmen kalabalık arasında yitişi, Tello’nun uzak kalışı işlerini güçleştirdi. Ve kabul edelim ki, Ernst de Schalke idmanından geldiği günlerin oldukça uzağında. Buna bir de Mehmet Özdilek’in Veysel-Balili-Zitouni üçlüsünü birden sahaya sürüşünü ekleyin. Beşiktaş savunma ve orta sahası hücuma çok azı katkı yapabildi. Antalya’nın savunmada 7’ye 4 üstünlük sağlaması dirençlerini artırdı.

İkinci yarıda özellikle Holosko’nun oyuna girip Bobo’nun göbeğe yaklaşmasına, Tello’nun ve İbrahim Üzülmez’in hücuma yaptığı katkı eklenince rakibi kendi sahalarında sıkıştırdılar. Sürpriz adamları ve nispeten rahatlamış Nihat’ı da kullanmaya başlayınca Antalya’nın direnci kırıldı. Tıpkı Denizli’nin Galatasaray’a, Sivas’ın Fenerbahçe’ye ikinci yarıda dayanamaması gibi onlar da çözüldü.
Beşiktaş sadece yüklenerek maçı kazanmayı bildi.

Son bir söz de Tello hakkında söylemek lazım. Bu kadar mesafeden atılan serbest vuruşlarda, baraj üzerinden topu o öldürücü noktaya indirebilmek büyük yetenek. Platini, Zola vs. Bunu yapabilen oyuncu tarihte sayılıdır. Golü harikaydı...

AHMET ÇAKIR'IN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

AHMET ÇAKIR- Sessiz gecenin kahramanı Tello -ZAMAN

Beşiktaş, geçen sezonun en keyifli maçlarını Antalyaspor'a karşı oynamıştı.
Kupa ve ligde tam 5 kez karşı karşıya gelen iki takım arasındaki maçların tümünü kazanan Beşiktaş harika bir bilançoyla bu işi kapatmıştı.

Bu sezon da durum pek değişik olacak gibi değildi. Gerçi seyircisiz oynama sıkıntısı ve ilk maçta kaybedilmiş olan 2 puanın rahatsızlığı gibi etkenler biraz moral bozmuştu ama işleri düzeltmeye bu maçla başlanabilirdi. Öyle de oldu. Tribünler boştu ama Beleştepe'den gelen bir taraftar desteği de sözkonusuydu. Elbette ki Siyah-Beyazlı taraftarın o gümbür gümbür tezahüratının yerini tutmazdı ama cılız da olsa bir ses çıkıyordu. Bu cezanın futbolu öldürdüğünü herkes kabul ediyor ama daha uygunu bulunamadığından sürüp gidiyor. Üstelik dünyada da uygulaması olduğundan pek ses çıkarılamıyor. Taraftarın ders alıp da bir daha böyle cezalara yol açmaması ise herhalde önümüzdeki yüzyılda gerçekleşebilecek bir dilek olur.

Büyük takımlarla ötekiler arasındaki güç farkı, kimi maçlarda hüzün verici bir hal alabiliyor. Örneğin, Beşiktaş'ın sadece Ferrari'ye verdiği parayla Antalyaspor'u tepeden tırnağa yenilemek mümkün olabilirdi. Üstelik buna da çok ihtiyaç vardı. Gider Uğur'un yerine bir sağbek alınabilmiş ama ortadaki iki stoper, solbekten devşirilmişti. Forvete alınan Veysel'in çırpınışı sonuç getirecek nitelikte değildi. Geçen sezon Sivasspor'da inanılmaz bir düşüş gösteren Balili'nin bu halinin nedeni iyi araştırılmadan alınmış gibiydi. Bu maçta takımına en küçük bir katkısı olmadı. Başka maçta olabileceği de kuşkulu. Beşiktaş'ın maçla ilgili hesabının hemen sonuca gitmek üzerine kurulu olması normaldi. Bobo ile Nobre'nin hemen yanında ya da biraz arkasında Nihat, onunda biraz gerisinde Fink her an gole gidebilecek gibiydi. Hatta Tello bile gezerek takımını gole götürecek, olmazsa kendi atacaktı. İlk yarı bu hesap sadece iki kez tuttu. Birinde Nihat kötü vurdu, ötekinde Nobre'nin uçarak kafa vuruşunun, kaleci Ömer'in başına çarparak gol olmayışı, sahalarda ender görülecek durumlardan biriydi. Öteki Antalya maçlarında rakibe gol yağdırmış olan Bobo'nun tutukluğunda gitti-kaldı muhabbetinin fazla uzamasının payı olduğu da açıktı. Nobre'nin verimsizliği ise artık sorun olmaya başlayacak noktaya geldi.

Aslında 2. yarıda Denizli'nin oyuncu değişiklikleri de oyunu değiştirmedi ama Antalyaspor'un direnci bir yere kadardı. Yine de ilk golün ortası Uğur İnceman'dan son vuruşu da Holosko'dan geldiğine göre değişiklikler etkili olmuş demekti. Ancak asıl iş aradaki gol pasını veren Nihat'tan çıktı. Milli futbolcu hâlâ hazır değil ama tecrübesiyle katkıda bulunmuş oldu. Tello'yu bu sessiz gecenin kahramanı olarak göstermek biraz abartı olur ama varsın olsun! Antalyaspor'un Beşiktaş kalesine yürek hoplatacak tek şut atamadığı maçta Tello bunu dört kez yaptı. Gol olan serbest atışı elbette ki bunların ve maçın en güzeliydi. Hakem özellikle ilk 70 dakikalık bölümde avantaj kuralına pek kulak asmayıp çoğu tartışılır nitelikteki düdüklerle zaten tatsız maçın hızını büsbütün düşürdü.

KORKUT GÖZE'NİN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

KORKUT GÖZE- Geç oldu hocam! -HÜRRİYET

Beşiktaş 3 forvetle oynadı. Nobre ortada, sağında Nihat, solunda Bobo... Nihat ve Bobo, çizgide oynamanın sıkıntılarını yaşadılar. Passız ve topsuz kaldıkları dakikalarda hemen Nobre’nin yanına kaçtılar. Çözemedim, bu kaçışların ve kanat değiştirmelerin nedenini. Bir sistem gereği miydi... Yoksa, keyfi bir davranışın isyanı mı? Anladığım kadar ikisi de oynadığı yerden hoşnut değildi. İlk 45 dakikada yaşanan pozisyon sıkıntısı da bu kargaşanın da ürünüydü.

Rodrigo Tello, Beşiktaş’a hayat verecek lider pozisyonunda oynadı. Ayağından çıkacak her pas Beşiktaş’ı rakip kaleye koşturacaktı. Hücum organizasyonları yine Tello’nun düşünce zenginliği ile gelişecekti. 

İlk 45 dakikada bunların hiç birisi gerçekleşmedi. Tello, gerçek kimliğine ancak ikinci yarıda kavuştu. Beşiktaş’ın rakip kaledeki etkinliği de Nihat’ın aşırtma bir şutu ve Erhan Güven’in ortasına Nobre’nin attığı kafa ile sınırlı kaldı.

Yine ilk 45 dakikada Fink ve Ernst’in özellikle oyunun ofansif yönüne soğuk bakmalarını yadırgadım. Beşiktaş’ın daha canlı ve coşkulu bir ilk yarı oynayacağını düşünüyordum. Düşük temposu ve pas hataları herkes gibi beni de sıktı.

Sıkıldığım dakikalarda sürekli listedeki yedek isimlere baktım. Gözüme Holosko çarptı... Daha sonra bakışlarımı Denizli’ye çevirdi. Hiç bir hareket yoktu...

Ve Beşiktaş’ın hücumda zorlandığı dakikalarda Holosko hala kulübede oturuyordu.
Nihat Kahveci’nin pas hataları ile oynadığı bir oyunda Serdar Özkan hala kenardaydı...

Ve ben de merakla Mustafa Hoca’dan gelecek değişikliği bekliyordum.
Denizli, 65. dakikada Nobre ile Fink’i kenara aldı. Uğur İnceman ile Holosko oyundaydı. Mustafa Hoca’nın Nobre tercihine bir yorum getirmeyeceğim... Uğur İnceman’ı, özellikle de Holosko’yu oyuna almakta bu denli nazlanmasına ufak bir sitem ve itirazım olacak.

Bu satırları yazarken oyundaki golsüzlük sürüp gidiyordu. Ve bir dakika sonra da Holosko’nun golü geldi.

Holosko’nun iş ahlakına bayılıyorum. Kenarda beklemeyi hiç dert etmiyor. Oyuna girdiği dakikaya da hiç aldırmıyor. Ve göreve soyunduğu an hemen oyuna ısınıyor.
Dün gece olduğu gibi... Oyuna girdi, golü atıp maçın kaderini değiştirdi.
Beşiktaş’a gelince, oynadığı oyundan çok yarattığı skoru beğendim. Ve daha sağlıklı bir yorum için gelecek haftaları beklemeye karar verdim.

ATIF KEÇECİ'NİN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

ATIF KEÇECİ- Oynamadan kazanmak güzel -ZAMAN

maçta küfürlü tezahürat yapmasının neticesi aldığı ceza sebebiyle boş tribünlere oynamak zorunda kaldı.
Takımını sevenler, sebep oldukları bu durum karşısında acaba kendilerini sorgulamışlar mıdır?

Verilen cezadan rakip takım seyircisinin etkilenmesi hiç de hak ettikleri bir durum değil. Sessizliğin en anlamlı yaşandığı dakika 17 Ağustos 1999 depreminde kaybettiğimiz vatandaşlarımız için yapılan saygı duruşuydu. Hepsinin ruhu şad olsun...

Siyah-Beyazlı takım, oyuna 6 yabancılı ve de B.Belediye maçında yenilen golde hatalı bulunan İsmail'in yerinde İbrahim Toraman'la oyuna başladı. Bobo-Nobre çift forvet arkalarında Nihat ataklarda kendilerine destekle görevlendirilmişti. Bu defa Fink orta alana yakın oynarken Ernst savunmanın önünde yer almıştı. Antalya'nın Ali Zitouni-Veysel ve Balili ile hücum organizasyonları Beşiktaş defansının kontrollü hareket ederek karşı ataklarda ileriye çıkmamasına sebep oldu.

Tatsız tuzsuz ilk kırk beş dakikadan akıllarda kalan karşılıklı iyi organize olarak yaratılan pozisyonlar vardı. Bir de Yalçın'ın karambolde İbrahim Üzülmez'e kafa darbesi dün avantaj olayından habersiz hakem İlker Meral'in görmezden gelmesi notlarımız arasındaki yerini aldı.

İkinci yarı başladığında Antalya'nın ileri çıkışlarını sıklaştırması son hareketlerdeki başarısızlık nedeniyle skora yansımadı. 65'te, dün gece hiçbir varlık göstermeyen Bobo ve Fink yerlerini Holosko ve Uğur İnceman'a bıraktı. Her zamanki gibi Holosko'nun oyuna dahil olması ile birlikte Siyah-Beyazlı takım rakip alanda hakimiyet kurdu. 72'de de Uğur'dan başlayıp Tello ve Nihat'ın ayaklarında dolaşan top nihayetinde kale önünde Holosko tarafından gole dönüştürülürken organizasyon her haliyle güzeldi.

Siyah-Beyazlı takım golle rahatlayıp sahaya hakim bir tablo çizdi. 79'da Tello'nun 23 metre mesafeden kullandığı serbest vuruşu kurtarmaya kaleci Ömer'in çabası yetmedi ve tabela 2-0 oldu. Gece ve maç Beşiktaş adına kurtuldu, kaybedenler ise futbolu izlemeye gelemeyenlerdi.

ATİLLA GÖKÇE'NİN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

 ATİLLA GÖKÇE- Pazartesi sendromu -MİLLİYET

Galatasaray, Ali Sami Yen’de geriye düştüğü maçı çevirip 4 golle gösteri yapmış... Fenerbahçe son yirmi dakikada uyanıp Sivasspor’u şık gollerle üçlemiş...
Diyarbakırspor, toplama takımla gidip Trabzonspor’un bileğini bükmüş... Bunlar iyi haberler değil Beşiktaş için. Haftanın son maçının hafta başında seyircisiz, hem de Antalyaspor’la oynamak o kadar kolay değil!..

Bu psikolojik durum Beşiktaşlı futbolcuların özel sorunlarıyla birlikte maçı gergin bir mücadeleye dönüştürüyor.

Beşiktaş hem savunmada, hem de hücumda sıkıntılı takım... Savunmasında İbrahim Toraman dönene kadar pek rahat edeceğe benzemiyor. Dahası, hücum hattı oluşturan kalabalalık, savunmaya hiç yardımcı olmuyor. İleri uçta rakibine pres yapıp yıpratan tek adam Nobre... Ötekilerin kafası karışık... Tello örneğin... İlk yarıdaki döküntü futboluyla kulakları çınlasın Delgado’nun top kaybetme yüzdesini geçiyor belki de. Nihat, bir an önce dönüşünü golle süslemek için bireysel arayışlar peşinde. Belli ki maç formu denen şeyden henüz çok uzak. Bobo, St. Etienne - Figer pazarlıklarından yılmış... O kadar kararsızlıkla ancak dünkü kadar dağınık oynayabilir. Gayet normal...

Nafile çabalar
Fabian Ernst de bunalmış durumda. Topla en çok buluşan o. Topu derinlemesine pozisyona sokan yine o... Ne var ki arkadaşlarıyla bir türlü senkron tutturamıyor...

Fink ise zaman zaman hücum bölgesine geçip kendini gösteriyor ama, nafile çabalar.
Antalyaspor’da pembe kazak ve şortu tercih eden kaleci Ömer, Yalçın - Orhan Ak ikilisinin arkasında rahat ediyor. Beşiktaşlıların vurduğu toplar, ya üzerine geliyor, ya da Ömer uzanıp alıyor. Fatih Ceylan’ın, Ertuğrul’un, Zeitouni’nin orta alandaki katkılarıyla Balili ve Veysel fırsat kolluyor. Tehlikeli deparlarla yükleniyorlar, gözdağı veriyorlar.

Bu tablo, hiç değişmeden 65. dakikaya kadar sürerken, herkesin kafasındaki adam, Holosko, nihayet yedek kulübesinden çıkıp oyuna dahil oluyor.

Belli ki bu kaosu çözümlemek ancak onunla mümkün... Peki Mustafa Hoca niye bu kadar geç karar veriyor? Bunu anlamak kolay değil.

Sistemi, oyun şablonu, taktiği, dizilişi belli olmayan Beşiktaş, bağıra çağıra bir mahalle futbolu oynuyor seyircisiz tribünlerin önünde. Holosko girdikten sonra takım biraz hareketleniyor. Onunla birlikte oyuna dahil olan Uğur İnceman da nihayet çözümleyici hamleyi yapıyor ve Tello ile Nihat’ın katkıları sonucu Holosko golü buluyor.

Ya sonrası ne olacak?
Beşiktaş günü ve skoru kurtarıyor. Ardından gelen Tello frikiği işin cilası. Zor maç, kazasız bitiyor. Ama önümüzdeki hafta ne yapacaklar? Bu kadar baskının sonucunda golü yine şansla mı bulacaklar? Beşiktaş Pazartesi sendromunu atlattı.

Ya hafta sonları ne olacak? Mustafa Hoca ile futbolcularını yeni sendromlar bekleyebilir.Beşiktaş, şampiyonluk ve kupa tacıyla koşuyor ama, yeni sezona taşıdığı başka parıltı yok... Üstelik rakipleri de uyumuyor geçen yılki gibi. Galiba Beşiktaş uyuyor!

ÖMER ÜRÜNDÜL'ÜN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

ÖMER ÜRÜNDÜL- İyi bir santrafor şart -SABAH

İyi bir santrfor şart Beşiktaş seyircisiz gecede iyi bir futbol sergileyemediği maçı son 20 dakikada iki güzel golle kazandı.

Siyah-beyazlı takım ilk yarıda kopuk bir futbol sergiledi. Hücum girişimlerinde plan-program yoktu. Nobre'nin son vuruşta kaleci Ömer'den dönen organize atağı hariç başarılı bir hücum organizasyonu şekillenmedi. Bunda en büyük etken, Nihat ve Bobo'nun formsuzluğu, Nobre'nin düşük performansı ve Tello'nun verimsiz oyunuydu. İki ön libero ve defans bloğu ilk yarıda oyunu tutan isimlerdi.

Mustafa Denizli sol kulvarda İbrahim Üzülmez'e yer vererek doğru bir seçim yaptı. Çünkü önünde oynayan Bobo'nun defansif yönü zayıf olduğundan rakibin en önemli sprinteri Ali Zitouni'yi pasifize etmiş oldu.

İkinci yarıya Beşiktaş daha da durgun başladı. Aslında Mustafa Denizli'nin alışılmış stratejisi, işler iyi gitmiyorsa ikinci yarıya en az bir değişiklikle başlamaktır. Ancak bu kez Mustafa Denizli karşılaşmaya belli bir süre daha aynı 11'le devam etti. Oyununun gidişatı iyi değildi ve sonunda iki hamle yaptı. Oyuna sonradan giren oyunculardan Uğur İnceman ile başlayan pozisyon yine yeni girenlerden Holosko ile gole dönüştü. Ardından da Tello'nun güzel frikiği işi bitirdi. İlk yarının suskun ismi Tello, gol dışında ikinci yarının bence en başarılı ismiydi.

FERRARİ UYUM SAĞLIYOR
İki gözlemim daha var. İlki; Beşiktaş'a iyi bir santrfor gerekli. İkincisi ise yeni transfer Ferrari gittikçe uyum sağlamaya başladı.

Antalyaspor henüz geçen seneki bütünleşmesini tamamlayamamış. Balili formsuz ve güçsüz. Orta sahanın çalışkanlığı ve geri dörtlünün hırsı, bu maçta başarılı olmaları için yeterli olmadı. Hücum girişimlerinde kısır kaldılar ve iyi oynamayan Beşiktaş'a karşı da fazlaca pozisyon verdiler.

Hakem İlker Meral ise zorluk derecesi yüksek olmayan maçı az hatayla yönetti.

ERMAN TOROĞLU'NUN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

ERMAN TOROĞLU- İyi olur inşallah -HÜRRİYET

EVVELSİ gün Denizlispor, dün Sivasspor, bugün Antalyaspor... İnşallah ‘sezon başı sendromu’dur... Lig daha yeni başladı, küçük takımlar inanılmaz kötü futbol oynuyor. Ama bunun sebebi yalnız para değil. Olmaması da gerekir.

Eğer takımlar arasında bu kadar kalite farkı varsa, bu sene yandık, demektir. Bu üç takım da Galatasaray’ın, Fenerbahçe’nin ve Beşiktaş’ın üzerine gidemedi. Bir tek Denizlispor güzel bir gol attı, o kadar.

Büyüklerde oynayan futbolcular da hani çoğunluk olarak Avrupa’nın üst düzeyi kadar olsalar bir şey demeyeceğim, ama onlar da Avrupa’da son durağa gelenler. Bunlara yerliler de dahil. Maçlar zaten geç başlıyor, milleti uyku bastırıyor; bizim takımlar da ninni gibi oynuyorlar, uykuya yardım ediyorlar. Ertesi günü, maçı seyredenleri dinliyorum; “Maçtan sonra spor programlarını izleyemiyoruz, çünkü maçları zaten bitiremiyoruz, devreye girmeden uyuyoruz” diyorlar. Haklılar... Dün akşamki maçı bir düşünün, 70’inci dakikada bir gol oluyor, hareket var. Koca 70 dakikada Nobre’nin bir kafa vuruşu var, kaleci Ömer’in kafasında patlayan; o kadar. Seyirci dersen, cezalı. Hadi ondan geçtik, televizyon başında seyredenler de cezalı. Peki ona ne demeli!

Nihat etkili olmalı
Seyirci yok, ses de yok, ama hakemin düdüğü bekçi düdüğünden kötü. Önüne gelene çalıyor, ama her şeye çalıyor. En az 4-5 tane avantaj var, onlara da çalıyor. Yahu zaten millet ölmüş, uyuyor; bırak biraz hareket olsun, maç oynansın, millet bir düşsün kalksın, heyecan olsun, yalandan da olsa.

Nihat’ın bu takımda çok etkili olması lazım, ama o ilk pozisyona giriyor, bencillik yapıyor. Neyse sonra Holosko’ya attırıp affettiriyor. Ama Nihat henüz hazır değil. Bobo biraz kımıldamaya uğraşıyor, fakat sentetik.

Antalya’nın pozisyonu yok... Beşiktaş defansının iyi olduğundan mı? Hayır; Antalya’nın gücü yok. İşin kötü tarafı, kötü oynayan bu takımların teknik adamları ve futbolcuları kötü oynadıklarını kabul etmiyor. “Biz iyiyiz, ama daha iyi olmalıyız” diyorlar. Böyle düşünmeye devam ettikleri müddetçe de zaten iş hallolmaz.
İnsan iyi şeyler yazmak istiyor, biraz ara gazı vermek istiyor, ama ara gazı verecek pozisyon da yok. Çünkü takımlar frene basarak oynuyor. Hani bunlar sezon başı çok iyi hazırlanmışlardı! Daha çamur başlamadı, zeminler bozulmadı, rüzgar yok, sıcak deseniz dün akşam o da yok, harika bir havada oynandı maç. Neyse, yazıyı fazla uzatıp içinizi daha fazla karartmayalım, iyi olur inşallah diyelim ve futbolcuların, teknik adamların çok sevdiği o meşhur yuvarlak lafla bitirelim: Önümüzdeki maçlara bakalım.

ALİ GÜLTİKEN'İN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

ALİ GÜLTİKEN- Usta ayaklar -SABAH

Seyircisi olmayan maç tuzu olmayan yemeğe benziyor. Ne sahadaki oyuncu keyif alıyor, ne kulübedeki teknik adam, ne tribündeki yönetici ne de televizyonda izleyen seyirci. Bu ortamda oynanan maçın ilk yarısı oldukça keyifsizdi. Tempo düşük, pozisyon az ve sonuç yok. Özellikle Beşiktaş savunmasının arayı açması, orta alanda kazanılamayan ikinci toplar ve öndeki oyuncuların yeteri kadar hareketli olmaması istenen neticeyi bu yarıda getirmedi. Bu saydığımız etkenlerin sezonun ilk maçları olması, takımın zamana ihtiyaç duyması, yeni oyuncuların takıma adaptasyonları gibi birçok sebebini sıralayabiliriz. Tabi bunlar uygulamada takım içinde bazı sıkıntılar yaratıyor. Öncelikli olarak ön tarafta oynayan Nihat ve Bobo'nun kanat oyuncusu olmamalarından ötürü sürekli olarak içe kat etmeleri, o bölgede top alıp verkaçlarla girmeye çalışmaları bazen katkı yaparken bazen de bu kulvarların kullanımını engelliyor. O zaman geriden gelen oyuncuların katkısına ihtiyaç duyuluyor. İlk yarıda sağ kanattan Erhan'ın çabaları oldu. Nobre'ye yaptığı orta ve onun vuruşundan sonraki Ömer'in kafasından dönen top futbol adına şans kelimesinin içini dolduran en güzel örnekti.

FİZİK GÜCÜ ORTAYA ÇIKINCA...
Fink'in de yeteri kadar ön tarafa katkısının olmaması ve defansın geride kalıp Antalya forvetlerine dönen topları almasına izin vermesi, Beşiktaş'ın baskı kurmasını engelledi. Ama ikinci yarıda özellikle yapılan değişikliklerin de katkısıyla ve Beşiktaş'ın fizik gücünün ön plana çıkmasıyla ortaya çıkan baskı, golleri ve galibiyeti getirdi.
Tello oynadığı mevkii itibarı ile kendisinden beklenen organizasyon yeteneğini etkili şekilde ortaya koydu. Nihat'ın kendisiyle yapmış olduğu verkaçlar yanında, Nihat'ın rakip arkasına attığı dikine ve çapraz koşularda onu topla buluşturduğu anlar Beşiktaş'a önemli pozisyonlar getirdi.

Beşiktaş'ın usta ayakları var. Nihat, Bobo, Holosko, Tello etkili ve önemli oyuncular. Özellikle güvenli oynadıkları ve oyun içerisinde hareketli oldukları zaman kontrol edilmesi zor oyuncular. Dün akşam da bu özelliklerini ortaya koyduklarında galibiyeti getirdiler. Tadı olmayan maçın tuzuydular.

SERGEN YALÇIN'IN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

SERGEN YALÇIN- Holosko'ya ayıp -VATAN

FEDERASYON’UN bu işe bir çözüm bulması lazım. Seyircisiz maçlar koskoca Türkiye’ye yakışmıyor. Seyircinin olmadığı yerde futbolun hiç anlamı yok. Beşiktaş önceki hafta Olimpiyat Stadı’nda dün de İnönü’de seyircisiz oynamanın sıkıntısını çekti.

BEŞİKTAŞ için 2-0 güzel skor. Dışarıdan herşey iyi görünüyor. Hatta fark 4-5 bile olabilirdi. Net pozisyonlar cömertçe harcandı. Tüm maç boyunca da “Beşiktaş bu maçı kazanır” hissini verdiler.. Ancak 90 dakikanın genelinde Kartal için ciddi uyarılar taşıyan görüntüler vardı. Eğer katı savunma yapan Antalya son 20 dakikada oyundan düşmeseydi siyah-beyazlılar bu kadar kolay galip gelemezdi. Hücumcular Bobo, Nihat ve Nobre ciddi anlamda formsuzlar. Bence bu üçlü Denizli’nin en önemli sorunu. Tabii oyuncu tercihinde de sıkıntı görünüyor.

ÖZELLİKLE Holosko’nun kenarda oturmasına anlam veremiyorum. Holosko süratli ve farklı özellikleri olan bir oyuncu. Savunulması zor. Kendi evinde oynarken, rakibi erken baskı altına almak istiyorsan o zaman Holosko ile başlaman gerekir. Şunu da eklemeliyim, Antalya’nın fizik açıdan düşmesiyle son 20 dakikada ortaya çıkan Tello da henüz hazır olmayanlar arasında yer alıyor. Görünen en pozitif yan ise Ernst-Fink ikilisinin mükemmel uyumu. Panzerler çok iyi anlaşıyorlar, hücuma da çıkıyorlar, savunma da yapıyorlar ve alanlarını iyi kontrol ediyorlar.

KÖR döğüşü şeklinde geçen 70 dakikada sürekli savunmada kalan ve bu yüzden oyunu çirkinleştiren bir Antalya ile garip bir biçimde hücumu düşünmeyen Beşiktaş vardı. Ne zaman ki Antalya’nın temposu düştü, ya da daha doğru bir deyişle Beşiktaş’ın fizik güç üstünlüğü ortaya çıktı, işte o zaman (son 20 dakika) her şey Beşiktaş’ın istediği gibi oldu. Kısacası yıldızlar çok etkili olmasa da takımın fizik gücü galibiyeti getirdi.

MUSTAFA Denizli’nin arka arkaya yaptığı değişiklikler çok yerindeydi ve goller de bu sayede geldi. O ana kadar ne Nihat vardı ne Bobo ne de Nobre.. Özellikle Nihat’ın biran evvel toparlanması lazım. Şampiyonlar Ligi geliyor. Antalya karşısında bu kadar sırıtan formsuzluğu, kimbilir Devler Ligi’nde nelere malolur? Formda bir Nihat aslında çok iş yapar..

ANTALYA’YA gelince.. Sekiz raunt dayak yiyen, dokuzda havlu atan boksör gibiydi. 70. dakikadan sonra iflas ettiler. Göbekteki Yalçın-Orhan Ak ikilisi çok sırıttı. Orhan’ın yeri orası değil. Balili de henüz Sivas’dan ayrılmamış gibi. Bunlara Şifo Mehmet’in hamle eksikliği eklenince yenilgi kaçınılmaz oldu. Mehmet Hoca ikinci yarı orta sahayı güçlendirmeyi unuttu. Görünen o ki, bu sezon büyükler ve diğerleri erken kopacak.

HAKAN CAN'IN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

HAKAN CAN- Şahane savunma -FANATİK

Koca ilk yarıda tek anlamlı ve sonlanan atak organizasyonu Erhan'ın sağdan yaptığı ortaya Nobre'nin yaptığı kafa vuruşu ve Ömer'in kurtarışı ile, İbrahim Üzülmez'e yapılan penaltının verilmeyişiydi.

Koca ilk yarıda tek anlamlı ve sonlanan atak organizasyonu Erhan’ın sağdan yaptığı ortaya Nobre’nin yaptığı kafa vuruşu ve Ömer’in kurtarışı ile, İbrahim Üzülmez’e yapılan penaltının verilmeyişiydi.

Şampiyonlar Ligi’nde oynayacak ekibimiz sudan çıkmış balık, ilk defa bir araya gelmiş acemiler mangası gibiydi. Tello ilk yarıda tek bir anlamlı pas atmayı beceremezken, kendisine teklif edilen 1,5 milyon Euro’yu reddeden Bobo 100 bin Euro’yu hak edecek bir performansta değildi. Ernst ve Fink orta sahada ne denli mücadele ederlerse etsinler, öndekiler felakettiler.

Ya Nihat’a ne demeli. Fatih Terim vefa, Mustafa Denizli ise Yıldırım Demirören ve yapabilecekleri uğruna çocuğu oynatıyor, Beşiktaş 10 kişi mücadele ederken, Nihat sempatisi ile özgüvenini aynı anda kaybediyor. Mustafa Denizli, Holosko ve Uğur ile başlayıp, Nihat ile Bobo’yu kenarda başlatsa futbol farklı olabilir sonuç erken alınabilirdi.

Denizli her zamanki gibi baştan yapması gerekeni sonradan yaptı ve Beşiktaş kazandı.   48. dakikada Fatih’in ortasında top bomboş pozisyonda Veysel’e gelirken “uzayan” Ferrari, galibiyetin mimarlarından biri oldu ama gerçek şu ki Beşiktaş şampiyon bir takım olduğunu inkar eder gibi oynadı. Maç boyunca olmayan Nihat’ın verdiği gol pası, beklediği için morali bozulan Holosko’nun attığı gol, yokları oynayan Tello’nun frikikten yaptığı golle bulduğu moral, Uğur’la düzelen pas trafiği ve Beşiktaş’ın pozisyon vermeden maçı tamamlaması ise artılar.

Hakan’a tek top gelemeyişini ise takım savunmasının başarısı olarak göstermeliyiz. Beşiktaş iyi değildi ama olmayan, takımı coşkusuz bırakan bir başka grup daha vardı. Değinmeden olmaz. Her ne kadar taraftarın tepkisinden korkan spor yazarlarından sınırsız övgü alsalar da futbolsuzluktan Denizli kadar taraftarlar da sorumlular!

İSMAİL ER'İN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

İSMAİL ER- Onbuçuk -HÜRRİYET

SİYAH beyazlı formanın arkasına “Kızılay” amblemini koyarak insanlığa verdiği değeri, yüksek paralara değişmeyen Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören ve yönetimini yürekten kutluyorum. Beşiktaşlılık duruşu da bunu gerektirir.

‘Cemaatsiz camii’ görünümündeki dünyanın en güzel futbol mabedini boş bırakan Beşiktaş’ın en önemli silahı 12’inci adama UEFA kriterlerinin Futbol Federasyonu tarafından çok sıkı uygulandığını hatırlatmadan geçemeyeceğim. Lütfen dikkat! Mütevazı bir bütçeyle kurulan transferin sönük takımı Antalyaspor, beklenenin aksine sahaya iyi yayılan, ayağa oynayan ve organize hücum yapan bir görünümdeydi. Şifo’ya ve yardımcısı Şenol Fidan’a bravo.

Beşiktaş’a gelince... Altı savunma ağırlıklı, üç forvet ve bir pasör özellikli oyuncu ile maça başladı. Mustafa Hoca’nın, savunma ağırlıklı iki ön libero ile oyuna başlaması, iki stopere güvensizliğinden mi, kaynaklanıyor! Geçtiğimiz hafta önünde oynayan Bobo’nun savunmaya yardım etmeyişinden kaynaklanan ve kendini ekonomik kullanamayan İsmail Köybaşı’nın 11’de olmaması enteresan bir tercihti. Maçın seyircisiz oynanması, sadece hazırlık dönemi geçirmeyen Nihat Kahveci’ye yaradı. İlk yarıdaki tek net gol pozisyonunda, Nobre’nin topu kaleci Ömer’in kafasına nişan alması taammüden adam öldürmeye teşebbüsten tutuklanmasına neden olabilirdi.

Beşiktaş’a hani onbuçuk numara lazım ya! Tello, Yusuf bu işi çok rahat yapar da, golü kim atacak! Altını çizerek ikaz ediyorum. Beşiktaş’a kesinlikle iyi bir santrfor gerek. 11 numarayı mumla aradık. Derbiler ve Şampiyonlar Ligi başladığında iş işten geçmiş olmasın, benden söylemesi. Bu iki farklı galibiyet kimseyi aldatmasın. Sorun büyük. Bizlerin görüp de başkalarının göremediği, gerçek onbuçuk numara Tello’nun yarattığı öyle bir pozisyon vardı ki, kim olsa golü atardı. Hele attığı gol Mustafa Hoca’nın aradığı numaranın tarifini yapıyordu. Hakem İlker Meral, gereğinden fazla düdük çalmasına ve kötü günlerinde olan yardımcılarına rağmen iyi maç yönetti.

CAN ÇOBANOĞLU'NUN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

CAN ÇOBANOĞLU- Sessiz üç puan -FANATİK

66'ncı dakikaya kadar tribün sessizliği sahada futbol yoksulluğu ile birleşmişti dün gece.

66’ncı dakikaya kadar tribün sessizliği sahada futbol yoksulluğu ile birleşmişti dün gece. Çok hücumcuyla çıkan Kartal oyunun tek tarafını oynayan Antalya’ya karşı anlamsız işler yaptı değişiklikler olana kadar. Bobo, Nobre Tello, gole yakın isimleriydi Siyah-Beyazlılar’ın, Nihat’ı da düşünürseniz, sessiz gecenin gol sesinin çabuklaştırıcısı olmalıydılar. Ama olmadılar. Olamadılar... Hep söyledik, bu silahları ateşleyecek, tetiği çekecek biri lazım diye. Daha önce olmadığı gibi dün de sahada yoktu o aranan organizator. Böyle olunca da bir sürü hücumcusu olan Kara Kartal görüntüde iş yapar, ama pratikte iş yapamaz hale geldi yine.

Öndekiler, kendin pişir kendin ye yapmaktan, kaleyi bir türlü bulamadılar. Hep söyledik, yine söyleyelim, Ernst ve Fink düz oyuncular, ancak birbirinin yedeği olurlar. Dün gece Fink öne doğru sürpriz koşular yapmasına rağmen bizi bu fikrimizden vazgeçirecek işler yapamadı açıkçası. Çok top kaybıyla oynadı Beşiktaş. Kazandığını çabuk kaybetti. Kaybettiğinin peşinden koşarak anlamsızca yoruldu. Telaşlandı. Sinirlendi. Üzülmez, sakatlıktan sonra aksadı. Bobo da ona katılınca soldan darbeli hale geldi Siyah Beyazlılar. Erhan’ın tarafı tek motorlu uçak gibiydi. Kartal’ı taşımaya çalıştı. Kısacası kötü oynayanı çoktu Kartal’ın, iyi oynayanı ise az...

Antalya kısıtlı imkanlarıyla yapabileceği doğrularla sahadaydı. Oyunu çok kestiler, rakibi yavaşlatmaya çalıştılar, doğru yerlerde fauller yaptılar. Beşiktaş da bunu kırmak için oyunu hızlandıracağına, hücumu çeşitlendireceğine, kör gözüm parmağına aynı şekilde hücum ettiler, yavaş oynadılar. Kısacası Antalya’nın ekmeğine yağ sürdüler. Konuk ekibin silahları kısıtlıydı. Veysel’le önde topu tutup Balili’ye sürpriz arıyorlardı. Onu da beceremediler. Oyundan düştükleri an Mustafa hoca akıllıca bir tespitle, deli oğlan Holosko ile ayağı biraz daha yaratıcı olan Uğur’u oyuna sürdü ve işi bitirdi.

Baştan Holosko oynasaydı diyenlere bir hatırlatma: Oyunun kilitlendiği anlarda hem hoca hem takım kulübeden gelecek birisini bekler. O da özellikli futbolcu olmalıdır. Patlama yapmalı maçı çevirmelidir. Holosko’yu çıkarın, dünkü yedek kulübesine bakın. Böyle bir isme rastlıyor musunuz? Bu kadronun gerektirdiğini son vuruş için hoca bizce doğru kullandı.

ERSUN YANAL'IN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

ERSUN YANAL- Kartal’ın karnı 73 dakika boyunca neden ağrıdı? -VATAN

BEŞİKTAŞ 2-0 kazandığı bir maçta 73. dakikaya kadar neden zorlandı? Benim için dün gecenin anahtar sorusu bu.. Cevabını da Mustafa Denizli’nin mutlaka biliyor olması gerekiyor.. Çünkü sahaya 3 santrforla birden çıktı.. Benim hücum futboluna ne kadar yatkın olduğumu Türk spor kamuoyu yakından biliyordur.. Oyunun akışı gereği zaman zaman 3 santrfor kullanmak da gerekebilir.. Zaten buradaki sorun nicelikte değil nitelikte..

BOBO ile Nobre merkez santrfor özellikleri taşıyan 2 oyuncu.. Beşiktaş dün ikisini yanyana çift santrfor oynatmadı.. Bobo’yu sol kanatta kullandı.. Dolayısıyla hem Bobo’nun golcü özelliklerinden faydalanamadı, hem de o kanattan hiçbir hücum aksiyonu üretemedi.. Sağ tarafta da henüz kendini bulamayan Nihat etkisiz kalınca, bu üçlü yerinden neredeyse hiç kıpırdamayan Antalya savunmasının kucağında ilk 60 dakikayı tamamladı.. Elinizde Fink ve Ernst gibi savunma fonksiyonu yüksek, ancak hücum işlerliği kısıtlı 2 ön libero da varsa, öndeki üçlünün beslenmesi tek başına Tello’ya kaldı.. O da doğal olarak yeterli olamadı.. Tabii bunda kanat bekleri de rol oynadı.. Zitouni ile didişmekten nefes alamayan Üzülmez ve 30. dakikada Nobre’ye yaptığı nefis orta dışında gömülü ve kademeli Antalya defansını aşamayan Erhan, hücuma destek veremedi..

OYSA elinde Holosko, Serdar Özkan, Tello gibi akışkan kanat oyuncuları bulunan Denizli’nin daha hareketli bir kanat organizasyonunu seçip öndeki üçlüyü ikiye indirme şansı bile bulunabilirdi.. Hatta Fink ile Ernst’ten biri de feda edilebilirdi.. Çünkü Antalya’nın gol atmaya ne niyeti, ne de mecali vardı.. Sadece savunma yapıp, kontradan bir gol bulmayı hedeflemişlerdi..

BEŞİKTAŞ’I galibiyete ulaştıran gollere bakarsanız, Denizli’nin gerekli kadro değişikliklerini yapmasından sonra geldiklerini görebilirsiniz.. Fink çıktı Uğur girdi, Nobre çıktı Holosko girdi.. Özellikle Holosko’nun kanattaki rüzgârı bile Antalya’nın nezle olmasını sağladı, Tello pas dağıtabilecek rahatlığı buldu.. Nitekim ilk golde akını Tello başlattı, Uğur arka direğe güzel ortaladı, Tello-Nihat paslaşmasından sonra golü Holosko buldu ve sıkıntı bir anda sona erdi.. 2. frikik golü ise Tello’nun bireysel becerisiydi..

BENİM gözlemim şu: Denizli, göbekteki Fink-Ernst ikilisini oturtmak istediği için zayıf bir rakibe karşı bile fazladan savunma önlemi almak zorunda kaldı.. Yine adı son günlerde transfer hikâyeleriyle anılan Bobo’yu kazanmak için 90 dakika sahada tuttu.. Ama bu 4-3-3 şablonunda Bobo’nun ya santrforda oynaması gerekiyor ya da hiç oynamaması.. Holosko, kenardan gelerek maksimum katkıyı yaptı, ancak bu oyuncu ilk 11’de başlasa Beşiktaş’ın 73. dakika karnı ağrıyacak mıydı? Bu da cevap bulunması gereken bir başka soru..

ALİ SAMİ ALKIŞ'IN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

ALİ SAMİ ALKIŞ -2-0'dan sonra ne söyleyeyim -STAR

En çok sinirlendiğim laflardan biri, “Seyircisiz maçın tadı yok. Federasyon başka bir ceza sistemi bulsun” demeleridir.

Kimse, “Ceza almamanız için seyircinizi adam edin” demiyor.

Federasyondan önce, sen bir çözüm öner de görelim.

İlk yarı bir başladı ki; adamın şakağına silah dayayıp “Bu maçı seyretmek zorundasın” diye tehdit etse bile, kimse sonunu getiremezdi.

Hiçbir taktik, sistem, stratejinin olmadığı... Oynama isteği, kazanma azmi ve 3 puana olan ihtiyacın hiç hissedilmediği... Renksiz, ruhsuz, heyacansız ve hatta lüzumsuz bir devre izledik.

Nihat’ın çapraz şutu, Nobre’nin kaleciye çarpan kafa vuruşu olmasa; Beşiktaş’ın varlığından bile haberimiz olmayacaktı. İlk devreyi kasete al, uykusuzluk sorunu yaşayanlara izlet; sorun bitsin. Mışıl mışıl uyurlar.

Beşiktaş’ın ruhunu teslim etmiş görüntüsü, Antalya’nın umudunu kamçıladığı için; Kırmızı-Beyazlılar ikinci yarıya çok etkili başladı. Zaten ilk 45 dakika içinde Zituni ve Balili ile 2 uyarı mesajı vermişlerdi.

Potzisyon bulan taraf, sürekli olarak misafir takımdı. Pabucun pahalı olduğunu gören Beşiktaş, silkinip dirildiğinde; Mustafa Denizli devreye girerek Holosko ve Uğur İnceman’la bu canlanışa stratejik bir destek verdi. Değişiklikten kısa bir süre sonra, kabusu bitiren gol geldi. Hemen ardından da öbürü.

3 puan çok güzel ama, Beşiktaş maçın çok büyük bir bölümünde atıl oynadı. Bu önemli bir zaman kaybıdır. Maçlar her zaman ikinci yarılarda kazanılmaz.

Beşiktaş ilk yarının önemini, ciddiyetini mutlaka kazanmalıdır. İşler her zaman böyle yaver gitmeyebilir.

ÖMER GÜVENÇ'İN YORUMU DİĞER SAFYADA... [page_end]

ÖMER GÜVENÇ- Skora evet futbola hayır -AKŞAM

İnönü'deki seyircisiz maçta Beşiktaş ikinci yarıda zaman zaman oynadığı etkili futbolla üç puanı almasını bildi.
Ama şu gerçeği görmezlikten gelemeyiz: Beşiktaş özellikle ilk 45 dakikada futbol adına hiçbir şey yapmadı.
Eğer Antalyaspor biraz daha yürekli olup, çok adamla golü düşünerek Beşiktaş'ın üzerine gelse golsüz dönmezdi.
Beşiktaşlı futbolcular inanılmaz pas hataları içindeydiler. Topu kazanıyorlar, üst üste üç pas yapabilseler rakip kaleye gidip pozisyon bulacaklar. Ama üç pası yapamadıkları için pozisyon da bulamadılar.
Bobo'nun kafası nerede bilmem ama şuna eminim İnönü'de ve Beşiktaş'ta değil. Bunu beceren de Bobo'dan çok aylardır Bobo'yu, 'Ha sattık, ha satacağız' diyen Beşiktaş yönetimidir.
Satacaksan sat kardeşim!
Bobo'nun eski Bobo olması isteniyorsa kafasındaki tüm soru işaretleri silinmeli.
Mustafa Denizli'nin ikinci yarıdaki değişikliklerinde Fink'in oyundan çıkarılıp, Uğur'un oyuna sokulmasına evet. Ama Nobre'nin çıkarılmasına hayır.
Ben olsam Bobo'yu oyundan alırdım. İlk yarıda Ferrari rakip takımın gol olabilecek akınlarına zamanında müdahale ederek belki de Beşiktaş'ı gol yemekten kurtardı. Savunmanın da en iyisiydi. Dün İnönü'de futbol adına da, seyirci adına da sessizlik vardı. Bu maçı izlemek şanssızlığında bulunan tribündekilerin, inanıyorum ki tek tesellisi Tello'nun attığı muhteşem frikik golüydü. Nihat'a gelince; kendi futbolunu oynasa, daha faydalı olacak. Hep daha fazlasını yapmak istiyor. Sanki kendisini ispat etmek istiyor havasında.
Nihat; senin kendini ispat etmene gerek yok ki kardeşim! Herkes senin nasıl futbolcu olduğunu zaten biliyor. Mesela sırf gol atmak için, kendimi ispat edeyim diye, mutlaka pas vermen gerekirken, şut atmayı tercih ettin.
Kimse Nihat'ın bu haline bakıp da 'Eyvah paralar boşa mı gitti' demesin. Nihat'ı biraz bekleyelim, sabredelim. Biraz sabır ve destek.
Özetlersek; Beşiktaş maçı üç puanla bitirdi. Ve, bu üç puan gerçekten çok önemli üç puandı. Ama Beşiktaşlılar üç puana sevinirken özellikle Mustafa Denizli ve futbolcular şapkasını önüne koyup, 'Neden bu kadar kötü oynuyoruz' sorusunu kendilerine sormalılar!
Dün İnönü'de Beşiktaş 10. kez seyircisiz oynadı. İşin bu tarafında da Beşiktaşlı taraftarlar şapkalarını önüne koyup düşünmeli!
Hakem İlker Meral, skoru etkileyecek bir yönetim sergilemedi. Ama Beşiktaş hücum yaparken oyunu faul diye kesmesi yanlışların başında geliyordu.

GÜVEN TANER'İN YORUMU DİĞER SAYFADA... [page_end]

GÜVEN TANER- Holosko tercihi -STAR

Seyircisiz maçların tadı yok, ama seyircisizliğin kimi zaman bir yararı olmakta: Saygı duruşu yapılırken ‘saygısızca’ sesler çıkaran densizler, ‘saygı göstermenin’ tadını kaçıramıyorlar.
İlk hafta beraberliğinden sonra Beşiktaş’ın daha diri, daha çalışkan ve üretken olması gerekirdi. Bunu aralıklı olarak kısa sürelerde hissettirdi. Özellikle ilk yarıda üstünlüğünü kabul ettirdiği bir belirgin dönem olmadı.

Bunu geçin, Antalyaspor’u tedirginliğe iten bir beceri değeri de gösteremedi. Hücumda çoğalmayı başarmasına karşın, buradan geri dönüşlerde çabuk çıkan rakibini kontrol etmekte zorlandı. İlk yarıda hiç pozisyon vermedi, iki parlama anında iki gol pozisyonu organize etti. Biri gerçekten nefisti, ama golle süslenmedi.  Beşiktaş’ın savunmadan oyun kurmak gibi bir isteği var: Bu kötü bir şey değil. Ancak uygulama aksıyor. Hakan Sivok ya da Ferrari’yi topu verdiğinde onlar atacakları yere karar verene değin rakip bastırıyor ve topu geri Hakan’a geri atıyorlar... Ve Hakan topu telaşla ileri vuruyor!

İlk iki lig maçı gösterdi ki, Beşiktaş’ın oturmuş bir ‘takım oyunu’ yok! Takım bu eksikliğin tedirginliği içinde. Yapabileceği kadarını yapamıyor. Mustafa Denizli Holosko-Bobo ikilisinde tercihini Bobo’dan yana kullanıyor, ama oyunun akışında hep Holosko akla geliyor.

Dün 65. dakikada yaptığı oyuncu değişikliklerindte bile Bobo’ya kıyamadı. Holosko’yu sahaya sürebilmek için ikili değişikliğe gitti. Maçın akışında hücum etkinliğini getiren Holosko’nun takıma katılması oldu. Ayrıca hakkını yemeyelim, Uğur’un orta alanda Fink’ten daha dinamik görev yapması da etkili oyunda pay sahibiydi.

Hakem İlker Meral, 31.dakikada topu hedef alan Yalçın’ın kafayı İbrahim Üzülmez’e vurmasını penaltı olarak değerlendirmedi!  Serbest atışı engelleyen Antalyasporluyu cezalandırmadı! Avantaj uygulamasına aldırmadı. Seri faul yapan oyuncuyu cezalandırmadı!

TREND HABERLER
Yorumlar
TREND HABERLER