Yazarlar Beşiktaş için neler yazdı?
Beşiktaş İnönü'de konuk ettiği Wolfsburg karşısında fark yedi... Devler Ligi'nde tutunamayan siyah-beyazlı ekip için yazarlar şunları dedi...
Rıdvan Dilmen 0-0 Aldattı- Milliyet
Dakika 82... Maçı anlatan Gökhan Telkanar kardeşim, “perşembe günü Star’da Kurtlar Vadisi’ni kaçırmayın” diyor. Çünkü takım havlu atmış, seyirci havlu atmış... Şampiyonlar Ligi’nde daha iki maç daha olmasına rağmen Gökhan kardeşim baktı ki takımın da iddiası kalmamış bari perşembe günkü diziyi kurtarayım çabasında...
Beşiktaş kötü de oynasa, iyi de oynasa gol yiyor. Zaten maça kötü başladı. Golü de hemen yedi. Ardından birkaç pozisyon verdi. İkinci yarının başından itibaren Beşiktaş lehine oyun tek kaleye döndü. Takım ilk yarıda yakalayamadığı kendine has özelliği coşkuyu buldu ama yine golü yedi. Yani Beşiktaş ne yapsa olmuyor.
Tabii ki Ernst’in oynamaması takımın direncini kırdı. Bu doğru... Rüştü’nün yerine görev alan Hakan gollerde hatalı değildi. Ama bir gerçeği herkes atladı. Almanya’daki maçta ortaya çıkan kalite farkını kimse göz önüne getirmedi. Almanya’daki maçı orada izlemiştim. Wolfsburg 10 kişi kalana kadar tek kale oynadı. Hele ilk yarım saat dün geceki ilk yarım saatin bir benzeriydi.
Wolfsburg iyi TAKIM...
Takım olmak farklı bir şey. Önemli bir özellik. O yüzden TAKIM diyorum. Savunma göbeğinin sezgileri ve pozisyon bilgileri çok iyi. İki bek belki de Avrupa’nın en çok ileri giden bekleri. Orta saha oyuncuları sakin. Hem ayağa, hem de öne oynayabiliyorlar. Önde bir hedef santrfor, bir de savunma arkasına koşu yapabilen forvetleri var. Bir tanesi düz çabuk, diğeri çok iyi top saklıyor. Yani kendi savunmalarını rahatlatacak isimler. Topu hem önde tutabiliyorlar, hem de savunma arkasına atabiliyorlar.
Mustafa Denizli haklı olarak oyunun sonlarına doğru risk aldı. Nobre’yi de soktu. İstediği baskıyı da kurdu. Ama o ikinci gol maçı orada bitirdi. Üçüncü gol ofsayt olmasına rağmen buna bile tepki veremedi Beşiktaşlılar. Bu da doğal. CSKA’nın Manchester United deplasmanından bir puan çıkarmasından sonra üçüncülük şansı da azaldı. İnşallah onu başarırlar.
Beşiktaş tam ligde toparlanmıştı. Kafa olarak rahatlamış, tribün ilişkilerini biraz olsun düzeltmişken, yeniden kaos ortamına girildi. Denizli’nin oyuncularıyla acil toplanıp yeniden konsantrasyonu sağlaması lazım. Yoksa hiç kredileri olmadığı ligi de tehlikeye atabilirler.
Ahmet Çakar -Denizli Alzheimer mı?- Sabah
[page_end] Ahmet Çakar -Denizli Alzheimer mı?
İlk 11'ler açıklanıyor, Beşiktaş'ın orta sahasına bakıyoruz. Ekrem, Uğur ve Fink. Maça bakıyoruz, Şampiyonlar Ligi maçı, rakibe bakıyoruz Beşiktaş'ın mutlaka yenmesi gereken Wolsfburg. Kafamızı hayretle salllıyoruz ve tekrar Beşiktaş'ın orta sahasına bakıyoruz. Diğer bir deyimle Beşiktaş kazanması gereken bir maçta yaratıcı özellikleri çok az olan ve topu ayaklarına aldıklarında topla kavga eder gibi oynayan bu arkadaşlarla Wolsburg'u yenecek. Tabii ki yenemedi. Maç başında yedeklere bakıyoruz Tello ve Yusuf kenarda oturuyor. Yani Denizli demiş ki benim bu maçta meziyetli oyuncularım kenarda otursun ben nasıl olsa 'balta' diye tabir edilen bu oyuncularla maç kazanırım. Milyonlar harcandı. Beşiktaş'ta Misimoviç ayarında bir futbolcu yok. Wolsfburg herhalde Şampiyonlar Ligi'ndeki en rahat maçını oynamıştır.
SONUÇ DENİZLİ'NİN ESERİ
Ferrari ve Sivok ellerinden geldiği kadar oynasalar da Wolsfburg sahada istediği herşeyi yaptı. Sağdan geldi, soldan geldi, şut attı, pek kontraya yakalanmadı. Ve güle oynaya evine gitti. Beşiktaş'a bakıyoruz ne bir hücum organizasyonu var, ne de hızlı bir atak. Sadece şut atıyorlar ama atılan şutlar amatör takım seviyesinde. Ciddi anlamda Mustafa Denizli'ye kızıyoruz. Allah aşkına hoca Tello ve Yusuf'la başlamayıp Ekrem, Fink ve Uğur'la başlamanın ne mantığı olabilir. Bunu kime nasıl izah edebilirsin. İşin tuhafı Beşiktaş'ı sabota etmediğine göre bu tercihleri inanarak yaptın. Yav sevgili hoca Alzheimer hastası olsan bile bu tercihleri nasıl yaparsın? Kendin ettin, kendin buldun. Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi'nde ilerleme şansı artık yok. Belki UEFA Kupası. Ama bu takım İstanbul'da CSKA'yı yenebilir mi işte bunun cevabı çok zor. Sevgili hoca hani siz Wolsburg'u İstanbul'da evire çevire yenecektiniz. Malesef dün gece evrilen de çevrilen de senin yüzünden Beşiktaş oldu.
Mehmet Demirkol -Sistem Kördövüşü- Milliyet
[page_end] Mehmet Demirkol -Sistem Kördövüşü
Başta şunu söylemek lazım: Hakan ve Ferrari’den Bobo ve Ekrem’e hatta Serdar’a ve özellikle Fink’e... Bütün oyuncuların arzularına, verdikleri kişilik mücadelesine diyecek hiçbir şey yok. Gerçekten çok fazla enerji sarf ettiler. Bunun bir final olduğunu bilerek çabaladılar. Ellerinden gelenin hepsini koydular ortaya.
Bu yüzden haklarını vermek lazım. Sonuna kadar çalıştılar. Ama diğer açıdan baktığımızda, tam da bu yüzden durum içler acısı.
Çünkü yine Manchester United maçında olduğu gibi Beşiktaş maksimumdaydı. Ve yine rakip, standart oyunuyla maçı alıp götürdü.
Bu oyuncu potansiyellerinden, kadro yapısından, yetenek durumundan kaynaklanmıyor. Bu tamamen organizasyonla alakalı!
Artık kabul edelim: Beşiktaş tamamen doğaçlama oynuyor. Kimin nereye koşacağı belli değil. Topu ayağına alanın kafasında bir şablon, bir plan yok. Top rakipteyken arka 6’lı katı bir şekilde katı kalıp rakip için zorluk yaratıyor. Ancak topa sahip olunduğunda ne yapılacağına dair hiçbir plan yok. Oyunu kurmak tamamen oyuncuların inisiyatifine bırakılmış gibi. Bu yüzden ezbere, süratli, tempolu ve rakibi eksik bırakacak hiçbir şey yapılamıyor.
Aslında bu tanım doğaçlama kavramını da biraz aşağılamak gibi.
Doğaçlama gerçekten büyük sanatçıların yapabileceği bir iştir. Ve aslında doğaçlamada da belli şablonlar vardır. Beşiktaş’ta bu yok. Olan sadece kördövüşü. Ezbere tek organizasyon dahi yok. O yüzden atılan sayılı golün tamamı rastgele, benzemez. O yüzden Şampiyonlar Ligi başladığından bu yana toplam 3 pozisyona girildi. Bu yüzden olmuyor. Ya da olmayan bu!
Bu yüzden Beşiktaş’ın her başı sıkıştığında Lucescu’nun adı anılıyor zaten. Onun verdiği tek şey organizasyondu. Yani Beşiktaş’ta ve bu ülkede en az olan şey. Ve başka yerde olur da, Şampiyonlar Ligi’nde bu kadar plansız, programsız ve organizasyonsuz olunmaz. Son olarak bir not: Rüştü ilk maçta 2. goldekine benzer bir hata yapmış, ama Wolfsburg forvetleri golü atamamıştı. O da maçın kahramanı olmuştu. Bu kez aynı hatayı Hakan yaptı. Ancak bu kez attılar. Şimdi sorumlu o olacak.
Hakan Şükür -Strateji böyle olmamalıydı...- Fanatik
[page_end] Hakan Şükür -Strateji böyle olmamalıydı...
Saha ve iklim koşulları, maçı Almanya'da oynanıyormuş havasına bürüdü... Daha önce de söylediğimiz gibi, ligimizde sadece olumlu skorlarla elde edilen suni çıkış, oyunun tek tarafını oynayarak Wolfsburg’dan alınan 1 puanla birlikte, her ne kadar Beşiktaş camiasını ve Türk seyircisini umutlandırsa da, bazı şeylerin üstünü örttü.
Fiziki düşüş normal değil
Ofansif bölgede bırakın gol atmayı, top dahi tutulamaması, topun bir türlü üçüncü bölgede kalmaması, Beşiktaş’ın hücum etkinliğini tamamen bitiriyordu. Sezon başından beri bilhassa ofansif oyuncular istikrarlı bir maç trafiği yakalayamadılar. Bu da onların sadece antrenmanlarla bu tip özel karşılaşmalara hazırlanmalarına yol açtı. Sezonun daha başları oynanırken yaşanan bu fiziki düşüş, takımın sezon öncesi dönemini iyi değerlendirmediği gerçeğini ortaya çıkardı. Geçen sezon Ertuğrul Sağlam’ın iyi bir sezon başı hazırlık dönemi geçirmesi (bunu Beşiktaşlı bazı oyunculardan duymuştum), Beşiktaş’ın rakiplerinin kötü gittiği bir ligde şampiyon olmasını sağlamıştı. Bu bile Beşiktaş adına bu sezona başlarken bir handikaptı. Sistemini ofansif yapı üzerine kuran Beşiktaş’ın en iyi oyuncusunun defansa yapılan transferden ve defans bloğundan çıkması (Ferrari), Siyah-Beyazlı ekibin içinde bulunduğu tabloyu çok iyi gösteriyor.
Wolfsburg evinde gibiydi
Maç içerisinde sadece rakibini kovalamaya çalışan bir Beşiktaş vardı sahada. Mecburiyetten dolayı hücuma çıkmak istediklerinde de Alman duvarına takıldılar. Saha ve iklim koşulları, maçı Almanya’da oynanıyormuş havasına bürüdü. Bu büyük avantajı da hem tempolarıyla hem de disiplinleriyle lehlerine çevirmeyi bildiler. Şampiyonlar Ligi başladığından beri işaret ettiğim en önemli nokta; bu tip maçların strateji maçları olduğu, önce puan için sonra da kazanabiliyorsan kazan duygusuyla oynanması yönündeydi. Muhteşem seyircisi önünde Beşiktaş, oyuna bu coşkuyla başlayamadı. Başlasaydı da zaten sahadaki kadro, yazımın başında belirttiğim gibi hem güvensizlik hem de fizik olarak çok yetersizdi. Maç ilerledikçe Beşiktaş’ın en büyük dezavantajı ortaya çıktı. Golü erken yemeleri zaten ofansif olarak bir şey üretemedikleri için geride daha fazla açık vermelerine yol açtı. Bu sonuç da kaçınılmazdı.
Vitrine çıkan taraftardı!
Her zaman olduğu gibi, Bir Avrupa maçında Avrupa vitrinine Beşiktaşlı futbolcular değil, Beşiktaşlı taraftarlar çıktı. İninci gole kadar takımlarının yanında oldular. Daha sonra da kulaklarımızın alıştığı uğultular ve Başkan’a istifa söylemleri hakim oldu. Özetle, mücadele etmeye çalıştığı, ama futbolun sadece mücadele olmadığını gösteren bir oyun izledik Beşiktaş’tan.
Ali Gültiken -Hayalden karabasana- Sabah
[page_end] Ali Gültiken -Hayalden karabasana
Maçı mı konuşalım; maça geliş sürecini mi? Yoksa maçın içerisinde saha dışında olanları mı? İnanın bilmiyorum. Dün İnönü'deki tablo beni son derece üzdü. Beşiktaş'ın hem saha içinde hem de saha dışında geldiği nokta gerçekten çok kötü.
Son günlerde yeşertilen, belki de zoraki pompalanan ümitler, yaşanan bu acı deneyimle Beşiktaş adına yerini tekrar üzüntüye ve karamsarlığa bıraktı.
Sahadaki Wolfsburg takımı oyun düzeni itibarıyla son derece organize, topu iyi kullanabilen, istediği zaman tempoyu arttırıp, istediği zaman da düşürebilen bir ekip.
Maçın tamamında bu düzenden ve oyun felsefesinden vazgeçmiyorlar. Topu bu kadar iyi kullanan takımlara karşı aynı ölçüde yanıt verebilmeniz için sizin de topu iyi kullanabilme özelliğinizin olması lazım.
Fakat Beşiktaş hem Almanya'daki maçta hem de özellikle dün gece topu kullanma kabiliyeti üst düzeydeki oyunculardan çok, topun arkasından koşup kapmaya çalışan, mücadele gücü yüksek futbolcularla oynamaya çalıştı.
Almanya'daki maç için bu strateji doğru olabilir. Ama İstanbul'da, kazanmak, puan almak istediğiniz bir maçta böyle oynayamazsınız. Oynadığınız takdirde de Wolfsburg gibi etkili takımlar cezayı keserler.
KALECİ ZORLANMADI
İkinci yarı yapılan Tello değişikliği, daha sonra Nobre'nin girişi belki biraz kıpırdanma yarattıysa da rakip kaleci neredeyse zorlanmadı.
Beşiktaş adına bu maçta eleştirilecek çok şey var. Oyun taktiğinden, isabetli futbolcu seçiminden, oyun düzeninden, oynama cesaretinden yoksun Beşiktaş, saman alevi gibi parlamaları dışında rakibine futbol olarak üstünlük sağlayamadı.
Hayallerle gelinen stattan çok kötü bir karabasanla ayrılmak Beşiktaş adına üzüntü verici. Üzüntüden öte umut kırıcı. Çünkü Beşiktaş Şampiyonlar Ligi'ne devam edebilme hayalleri kurarken artık Avrupa Ligi'ne kalma şansını bile mucizelere bıraktı.
Ersun Yanal -Ernst oynasa bile sonuç değişmezdi- Vatan
[page_end] Ersun Yanal -Ernst oynasa bile sonuç değişmezdi
MAÇIN ilk 5 dakikası gerçekten güzeldi.. Herkesin gözünde ışık vardı. Hayaller vardı çünkü.. Üst üste gelen başarılarla 2. turun havasına girilmişti. Ancak bu sinerji kısa metraj kaldı, 10 dakika dolmadan yerini hüzne bıraktı..
ÇÜNKÜ sahadaki takım hücumda etkili olamayacağını gösterdi.. İlk 25 dakikada 1 şut atabilen Beşiktaş’ın zaten sezon başından beri sorunu bu. Forvette kaos bir türlü bitmiyor. Atak yapıyor, yapıyor, yapıyor.. Bal yapmayan arı gibi. Hücumcular o kadar etkisiz kalıyor ki, takımın geri bölgesinin da gardı düşüyor... Sonrası malum kötü son!
HEMEN söyleyelim.. Bu durum Avrupa’da gerçekten farklı. Ligde 1-0’a bağlayabiliyorsunuz maçları.. Çok hücum yapsanız da savunmanız idare edebiliyor. Ancak burası farklı.. Öyle yarım yamalak futbolla olmuyor bu işler..
SAVUNMANIZ da, hücumunuz da 4x4’lük, olmadı 4x3’lük olmalı.. Beşiktaş’ın dün 3 fark yemesinin asıl nedeni bu.. Hücum etti, koştu, çalıştı ama çok yoruldu. Wolfsburg da Dzeko ve Misimoviç gibi dirençli oyuncular olduğu için affetmediler..
MAÇA bakıyorsunuz 90 dakika boyunca 18 dışından atılan şutlar var. Niye? Çünkü Almanlar ceza sahasına sokmadılar.. Yasak bölge ilan ettiler 18’lerini... Bu duvarı aşacak bir hücumcu yoktu..
BOBO, S.Özkan, Ekrem, oyuna sonradan giren Tello etkisiz.. Maçın kırılma noktalarından birisi de bu. Öndekilerin verimsizliği mağlubiyeti hazırladı. Özellikle Tello’yu anlayamıyorum. Sanki derdi var gibi.
KENAR beklere gelince... İbrahim Üzülmez zaman zaman ileri çıktı. Ancak karşısındaki markajdan bu çabası ortaya dönüşmedi. Hadi o çıktı, ya İbrahim Kaş? Orta sahayı geçmedi.. Kaş’ın 11’de olmasının da çok doğru olduğunu düşünmüyorum.. Ekrem tercih edilebilirdi.
ZATEN rakip arkaya yaslandı. Özellikle 1-0 öne geçince iyice kapandı, Beşiktaş’ı iyi tuttu.. Tam onlara göre bir 2. yarı oldu. Atak yaptıklarında da hızla geriye döndüler. Oysa dakikalar ilerledikçe bütün etmenleri ile hücum eden Beşiktaş yoruldu.. Ve sonunda da teslim oldu.
FERRARİ, Sivok, Fink, Serdar Özkan iyilerdendi. Aslında orta sahadakiler iyi mücadele ettiler. Tabata da iyiydi ve oyunda kalmalıydı. Rakibe Misimoviç’in dışında ilk yarı pozisyon vermediler. Geriye düşünce de arkalarını açmak zorunda kaldılar. Öndeki etkisizlik arttıkça risk artmaya başladı.. 3-0 bireysel hatalardan değil tamamıyla hücumdaki yaratıcı olamamaktan.
HERKES Ernst’in olmayışını 3-0’da etken olarak gösterebilir. Ancak bana göre dün Ernst de olsa değişmezdi. Sonuçta onun ligdeki maçlarını da gördük.. Sadece biraz daha dirençli olabilirdi.
GELELİM bundan sonrasına.. Beşiktaş çok kritik bir Trabzonspor maçı oynayacak. Ligde bir seri yakalandı ama Avrupa artık bitti gibi.. Önünde bir de kongre var. Oyuncuların da sahada yapacağı mücadelenin çok zor koşullarda devam edeceği muhakkak... Bundan sonra alınacak her sonuç değerli.. Yeniden motive olmak için bir motivasyon takviyesi de şart...
Atilla Gökçe -Ne Kadar Ayıp- Milliyet
[page_end] Atilla Gökçe -Ne Kadar Ayıp
Denizli’nin hayalleri var, vizyonu var, inancı var. Ama Beşiktaşlı futbolcular duymuyor, anlamıyor, durumu kavrayamıyor.
Bir de şansından söz ederiz Mustafa Denizli’nin...
Onun kadar şanssız ve talihsiz, kadersiz ve kısmetsiz adam var mıydı dün gece?
Sanırım yoktu.
Çünkü Beşiktaş takımı yoktu ortada.
Sakatlar, evde iyileşme sürecini geçirenler, eldekiler, sahadakiler ve kulübedekiler...
Acaip, birbiriyle uyuşmayan, birbirini tanımayan üç pası üst üste yapamayan bir acemiler mangasını yönetiyordu Hoca... Yönetmeye çalışıyor, yönetemiyor, anlatmaya çalışıyor, dinletemiyordu.
Ne iki Rodrigo’dan (Tabata ve Tello) bir konçerto çıkıyordu, ne de Bobo ve Nobre’den bir şut.
Taraftarın sevgisi ile öfkesi arasına sıkışmış Rüştü de yoktu.
Hakan Arıkan, Misimovic’in uzaktan şutunda gafil avlandı. Ama kalesini boşaltıp bir ikinci gol yedi ki evlere şenlik!
Ernst de yoktu. İlk golü de o nedenle yedikleri, o boşlukta adamı boş bırakmalarından anlaşıldı.
Denizli’nin hayalleri var, vizyonu var, inancı var. Ama Beşiktaşlı futbolcular duymuyor, anlamıyor, durumu kavrayamıyor.
Beşiktaş Şampiyonlar Ligi’ni taşıyamıyor.
Serdar Özkan, Fink, Tabata... Ne kadar meraklılar uzak köşeye vurmaya! Açı, mesafe, vuruş şiddeti, hücum derinliği demeden vuruyorlar. Top auta gidiyor. Bobo’da hiçbir hamle yok. Kale ağzından geçip korner bayrağı ile kale direği arasından uçup giden topu kovalayan yok.
Beşiktaş, her hattında arızalı. Savunması arızalı. Orta alanı dağınık... Hücumcular şaşkın. Forvetler bezgin...
Beşiktaş kayıp...
Golleri seyrediyorlar sadece...
Ne kadar ayıp!
Sergen Yalçın -Kandırmayın...- Vatan
[page_end] Sergen Yalçın -Kandırmayın...
BİRBİRİMİZİ kandırmayalım, hele hayâlci hiç olmayalım. Beşiktaş’ın bu oyuncularla, bu oyun yapısıyla bir yere gitmesi mümkün değil. Küçücük bir umut vardı, o da uçtu gitti. Bunlar Avrupa’ya ancak turist olarak çıkabilirler. Bir bizim şampiyonumuza bakın bir de Mustafa Denizli’nin “Büyük takım değil” dediği Almanlar’ın şampiyonuna. Hangi taraf kazanmaya inanmış, sahaya mücadele etmek, yola devam etmek için çıkmış lütfen siz söyleyin.
ÜZÜLEREK söylüyorum Şampiyonlar Ligi’nde oynayan Beşiktaş kendini ‘dev aynasında’ görüyordu. Dün iki Bosnalı Misimoviç ile Dzeko aynayı kırdılar ve Beşiktaş’ın berbat durumu gün gibi ortaya çıkıverdi. Yani, bir anlamda “Şapka düştü kel göründü.”
İLK MAÇ YANILTTI
WOLSFBURG ile deplasmanda oynanan ilk karşılaşma herkesi aldattı. Özellikle de Beşiktaş Teknik Direktörü Mustafa Denizli’yi. Alman şampiyonu evinde kazanmak için sürekli yüklendi, hep hücumu düşündü. Gol için saldırdıkça da arkasında büyük açıklar verdi. Beşiktaş işte o açıkları kullanmaya çalışırken iyi oynuyormuş gibi göründü.
İNÖNÜ’DE ise klasik oynadı Almanlar. Arkayı sağlam tuttular, orta sahada diri kaldılar ve yakaladıkları pozisyonlardan da maksimum düzeyde yararlandılar. Almanların bu oyun yapısı aslında iki takım arasındaki kalite farkını da çok net biçimde ortaya çıkardı. Kısacası Alman takımı iyi bir ekip ve neden Bundesliga’da şampiyon oldu gördük.
BUNLARLA KAZANILMAZ
MUSTAFA Denizli’nin dediği gibi aslında “Wolfsburg büyük takım değil.” Ama iyi bir takım. Futbolu nasıl oynayacağını bilen etkili oyuncuları var. Müthiş disiplinli futbol sergiliyorlar. Beşiktaş hiçbir varlık göstermediği için işleri daha da kolaylaştı. İki takım arasındaki en temel fark iyi oyuncu sayısı. Kartal’ın kadrosunda bir bilemedin iki tane vasatın üstünde oyuncu var. Şampiyonlar Ligi’nde İbrahim Kaş, İbrahim Üzülmez, Tabata, Ekrem Dağ, Uğur İnceman ile maç kazanamazsın. O ligde oynamak çok özellik ister.
BEŞİKTAŞ’IN yabancıları da ne yazık ki kötü. Sadece Ferrari var hepsi o. Böyle oyuncularla böyle kötü kadroyla o ligde bir yerlere gitmek tam anlamıyla hayâldir. Beşiktaş ligde tesadüfen kazanıyor. Şampiyonluk hayâl. Onun için başkan Demirören hiç vakit kaybetmeden gelecek sezonun takımı için şimdiden kolları sıvasın. Bu takımdan en az 7-8 oyuncu gitmeli. Çünkü yeni bir ruh, yeni bir heyecana ihtiyaç var...
Can Çobanoğlu -GDO- Fanatik
[page_end] Can Çobanoğlu -GDO
Bobo-Tello Avrupa vitrinine çıkacaklarsa bu kadar sorumsuz mu oynamalılar? Almanya’daki maçın ardından yazımızın sonunda ‘İpler Beşiktaş’ın elinde. Artık rakipleri İnönü’ye gelecek. Beşiktaş kendi göbeğini kendi kesecek’ demiştik. Yanılmadık. Beşiktaş kendi göbeğini değil ama Şampiyonlar Ligi’nde kendi yolunu kesti, kendi ipini kendi çekti... Avrupa yolu bundan sonra dikenli.
Halk arasında bir deyiş vardır: “Kısmetsizin işi, muhallebi yerken kırılır dişi”. Herhalde bu Beşiktaş’ın dün geceki durumunu en doğru ifade eden söz olmalı. Holosko’daki kırık, Nihat’taki yırtık, Ernst’in bozulan bağırsağı, Rüştü’nün darbe sakatlığı, Toraman’ın ağrılı bacağı derken, bu kadar kısmetsizlik peşpeşe gelince, Şampiyonlar Ligi rüyası bitti erken...
Wolfsburg, Beşiktaş’tan üstün bir takım değil. Öyle ahım şahım işler de yapmıyor. Ama bizim takımlarla, Avrupa takımları arasındaki en önemli fark; onlar futbolun gereklerini daha doğru yapıyorlar. Biz ise içimizden geldiğince, coşkumuz bizi ittirdiği müddetçe bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bu da her zaman tutmuyor, tıpkı dün geceki gibi.
Düz oyunculardan kurulu kadrosuyla, birebirde adam eksiltemeyen, ortadaki iki adamıyla Beşiktaş elinden geldiğince ama gole dönük hedefi bulacak varyasyonlar yapamadan maçı rakibine ikram etti. İkinci yarı bilinçsizce baskısını, Almanlar bilinçli olarak savundular, sabrettiler, ‘nasıl olsa bu baskıda arkada pozisyonu buluruz’ dediler, iki ve üçü böylelikle buldular. Bazı şeylere hayret etmemek mümkün değil. Bobo-Tello Avrupa vitrinine çıkacaklarsa bu kadar sorumsuz mu oynamalılar? Uğur İnceman ve Serdar şans istiyorlarsa böyle mi kullanmalılar? İbrahim Kaş kendine güvenenleri düşünüyor mu acaba?..
Yazımızın başlığı son zamanların popüler konusu genetiği değiştirilmiş organizmalar... Dikkat edilmesi gereken de, iyi giden Beşiktaş’ın dün gecenin sonundaki görüntüsü, genetiğinin değişebileceği şeklinde. Aman dikkat... Sonunda ligden kopmak da var.
Zeki Çol -Devler Ligi'nin Cücesi- Zaman
[page_end] Zeki Çol -Devler Ligi'nin Cücesi
Zayıf da olsa bir umut vardı. Beşiktaş, kalan 3 maçından 6 puanla çıkarsa bırakın grubu 3. sırada bitirmeyi, diğer maçların sonuçlarına göre bir üst tura yükselebilme şansına dahi sahipti. Ama o Wolfsburg'dan fark yiyip, CSKA Moskova da Manchester'dan puan alınca bütün hesaplar altüst oldu. Ve Beşiktaş 1 puanla grubun son sırasına demir attı.
İki takım arasındaki güç, kalite, beceri, klas farkı daha ilk 10 dakikada belirgin olarak kendisini gösterdi. Wolfsburg, ortadan Gentner ve Misimoviç'in yönlendirdiği ataklarda Beşiktaş savunmasının dengesini kolaylıkla bozdu. Dış şutlar ve kenar ortalarla gol arayışına başladı. Hakan, önce Gentner, sonra Misimoviç'in şutlarını çıkardı. Ernst'in yokluğunun hissedildiği bu bölümde, Misimoviç, ceza alanı dışında boş durumda kaleye yaklaştı ve 14. dakikada golü attı.
Beşiktaş'ın kötü savunma yaptığı, dış şutları engelleyemediği, yüksek toplarda rakibin üstünlüğünü kıramadığı, dolayısıyla da kolaylıkla pozisyon verdiği başlangıç bölümünde ilk 23 dakikasında Wolfsburg, tam 7 kez gol girişiminde bulundu. Beşiktaş ise sadece 15. dakikada Tabata'nın şutunu Benario'nun kornere çelmesiyle bir kez rakip kaleyi yoklayabildi.
Oyunu dilediği gibi yönlendiren Wolfsburg karşısında Beşiktaş yalnızca savunmasındaki dağınıklıkla değil, hücum organizasyonundaki yetersizliğiyle de dikkat çekti. 34. ve 38. dakikalarda önce Serdar, sonra Bobo ile iki kez beraberlik golü girişiminde bulundu, ikisinde de vuruşlar kötüydü.
İkinci yarı Beşiktaş biraz olsun toparlandı. Daha doğrusu skoru korumak isteyen Wolfsburg bu bölümde geriye çekilerek oynadı. Ve kontrataklarla gol aradı. Beşiktaş aslında biraz da rakibin bu oyun tarzından yararlandı. Baskılı ama etkisiz bir oyunla gol arayışlarına başladı. Ancak kalabalık Wolfsburg savunmasını aşıp, ceza sahası içerisinde pozisyon üretmekte yine zorlandı. Dolayısıyla da gol şansını dış şutlara bıraktı. Tabata'nın bir, Fink'in üç şutundan sonuç alamadı. Bu yarıdaki etkili atağı 80. dakikada yine Wolfsburg yaptı. Savunma güvenliğinin iyice azaldığı sırada, Dzeko, Hakan'la karşı karşıya kaldı. Vurdu, Hakan çıkardı. Dönen topu Gentner yakaladı. Ceza alanının dışından attığı şutla fileler ikinci kez havalandı.
Bu gol, Beşiktaş'ın hayallerini iyice yıkan goldü. Wolfsburg, bu kadarla da kalmadı. 87. dakikada savunma güvenliği yine kayboldu. Yine Dzeko, boş durumda Hakan'la karşı karşıya kaldı. Bu kez golü atmayı başardı. Ve Wolfsburg, sahasındaki ilk maçta elinden kaçırdığı Beşiktaş'a İstanbul'da fark yaptı.
Grubun zayıf halkası Beşiktaş ise bu yenilginin ardından Devler Ligi'nin cüceleri arasındaki yerini aldı.
Şansal Büyüka -Geçmiş olsun- Akşam
[page_end] Şansal Büyüka -Geçmiş olsun
Adamlar üç şut attı, üçünü de lamba gibi ağlara astı...
Beşiktaş belki de yüz şut çekti...
Hepsinde karavana attı...
İlaç için bir şut çerçeveyi bulmaz mı...
Bulmadı... Hepsi dağlara taşlara...
Aslında Wolfsburg'daki maç bizi fena yanılttı...
Beşiktaş'ın diri oyunu...
Ardından gelen bir puan...
Sandık ki, İnönü'de rakibi 'ham' yaparız...
Hani demişler ya 'evdeki hesap çarşıya uymaz' diye...
Bu defa tam tersi oldu...
Beşiktaş'ın Wolfsburg'da hesabı tuttu da...
İnönü'deki hesap şaştı...
Ama Beşiktaş bu yenilgiyi hak etti...
Kazanmak için en ufak bir yaratıcılığı olmadı...
Mücadelesini üst düzeye çıkaramadı...
Hele bir de son dakikada Ernst'in yokluğu...
Tam tuz biber ekti...
İlk maçın muazzam adamı Ferrari bile bu bozgun alayına katıldı...
Hiç görmedim...
Top keserken, rakibi önlerken, hava topuna vururken...
Hiç görmedim...
Kimi gördün derseniz, kimseyi görmedim, göremedim...
Hele bir de İngiltere'den CSKA'nın beraberlik haberi gelmez mi?
Hani 'kadersizin işi muhallebi yerken kırılır dişi' demişler ya...
Tam o hesap...
Bir darbe İnönü'den...
Bir darbe Manchester'den...
Maçı kaybetmekten daha kötüsü...
Seyirciyi de kaybetti Beşiktaş...
Ne tıklım tıklım tribünler, ne de coşkulu bir tempo...
Sahadaki takım ortada görünmeyince seyirci ne yapsın?
Şu maç Beşiktaş'a çok şey kazandırırdı...
Çok şey kaybettirdi...
Bundan sonrası belki de bir UEFA kupası ama...
Bu futbolla, bu mücadeleyle, bu kırgın seyirciyle olur mu?
Görülüyor ki, vuslat her yıl olduğu gibi bu defa da başka bir sezona...
Atıf Keçeci -Beşiktaş Stop Etti- Zaman
[page_end] Atıf Keçeci -Beşiktaş Stop Etti
Beşiktaş için Wolfsburg maçı, Şampiyonlar Ligi'nde 'devam ya da tamam' anlamına geliyordu. Mustafa Denizli'nin sahaya sürdüğü 11'e baktığımızda şaşırdık. Çünkü Bobo dışındaki tüm isimler galibiyet planlarının dışında görünüyordu.
Başlama vuruşuyla birlikte Wolfsburg'un Almanya'da yapamadığı tempo ve baskılı oyunu, Kartal'ı ileriye top taşımada sıkıntıya soktu. Rakibin oyun kurucusu diye tarif edebileceğimiz Madlung takımını geriden çok iyi yönetti. Beklerin atak futbol özelliklerini ilk maçtan bildiğimiz için dün gece serbest oynamalarına müsaade etmek çok doğru değildi. Fink gene rakibin en etkili ismi Misimoviç'i yakın markaja aldı. Ancak buna rağmen Boşnak futbolcu bu defa çok etkili oynadı. 14'te 18 dışından attığı şutla Hakan'ın uzanamayacağı köşeyi bulması şık bir gole adını yazdırmaya yetti.
Siyah-Beyazlılar yenik duruma düştükten sonra biraz toparlanıp karşı alana geçmeye başlayınca tribünleri de coşturdu. Tabata'nın hareketliliği, biraz telaşlı hareket etse de Serdar'ın gayreti, takımın karşı alana geçerek topu Bobo ile buluşturması iyiydi; ancak verimlilik sağlanamadı. Brezilyalı ideal bir santrforun yapması gerekenleri yerine getiremedi. Kendisinin baskı altında olduğu anlarda arkadaşlarına gol pasları atması gerekiyordu, bu görevi de yerine getiremedi.
İkinci yarı başladığında Mustafa Denizli'nin maçı döndürmek adına ilk hamlesi Serdar-Tello değişikliği oldu. Alman şampiyonu, skoru korumak adına oyunu orta alana yıkarak yan toplarla zamana oynadı. Kaptığı toplarla da kontratağa çıktılar. Yorulan Tabata'nın gol adamı Nobre ile değiştirilmesi, taktik anlayışı olarak yerindeydi. Çünkü Beşiktaş'a 3 puan gerekliydi.
Wolfsburg tecrübesini ortaya koyarak uyguladığı oyun tarzıyla sonuca gitmesini bildi. 80'de Hakan'ın kalesini korumak adına çıktığı anda defansın müdahalede seyirci kalmasını Gentner 18 üzerinden çok iyi değerlendirdi. Çapraz pozisyonda zor bir vuruşla takımını gruptan çıkarma adına büyük bir görev yaptı. Sonrasında Dzeko farkı üçe çıkarırken, Beşiktaş'ın umutlarını başka bahara bıraktı.
Ömer Güvenç -Rüya bitti- Akşam
[page_end] Ömer Güvenç -Rüya bitti
Beşiktaşlılar galibiyet beklerken, beraberliği bile bulamadılar. Mustafa Denizli, Ankaragücü maçı sonrası 'Wolfsburg'u şartlar ne olursa olsun mutlaka yeneceğiz' demişti. Beşiktaş taraftarı da Denizli'ye inanmış, soğuk havaya ve yağmura rağmen takımını yanlız bırakmamıştı.
Ama Beşiktaş dün kazanacak hiçbir futbol ortaya koymadı. Özellikle ilk yarıda rakip Wolfsburg sanki kendi evinde oynuyormuş gibi çok daha fazla yürekli, cesur ve cesaretliydi. İnanılmaz gol pozisyonları bulup cömertçe harcadılar. Yoksa bu fark daha ilk yarıda olurdu.
Şampiyonlar Ligi'nde muhakkak üç puanı hedefleyen Beşiktaş'ın oyun sistemi bu olmamalıydı.
Haftalardır hatta aylardır Beşiktaş'ın skor değiştirecek oyuncuları sahada yoklar.
Bobo, Tello, Nobre, Tabata hangi birini sayayım.. Sadece defansın iyi oynaması, canını dişine takması yetmiyor. Başta Ferrari ve Sivok olmak üzere...
Serdar; güzel kardeşim, yeteneklisin ama gücün yok. Gücün olmazsa rakibin sana yeteneklerini gösterme şansı vermez. Al dünkü maçın kasetini seyret. Ayakta duramıyorsun. Bu kadar koşuyorsun, çalışıyorsun, hiçbir işe yaramıyor. Çünkü kazandığın bütün topları rakibe veriyorsun, kazanmak için tekrar koşuyorsun, tekrar kazanıyorsun, tekrar rakibe veriyorsun. Ne anladık biz bu işten?
Maça girerken Beşiktaşlı taraftarlarla konuşuyorum, diyorlar ki; 'Bu maçta Tabata ve Bobo'dan patlama bekliyoruz'. Bırakın patlamayı, görünmediler bile...
Tello, zaten aylardır yok.
Özetle; Beşiktaş'ın dün Şampiyonlar Ligi rüyası bitti. UEFA Avrupa Ligi'ne kalabilir mi? Bu futbolla hiçbir yere kalamaz.
Bakmayın Beşiktaş'ın Turkcell Süper Lig'de peş peşe kazandığına, o maçları kazanırken dahi bir şey oynamadılar. Bu takım nasıl toparlanır?
Bunun cevabı bu takımın teknik patronu olan Mustafa Denizli'de saklı!
Sinan Vardar -Buraya kadarmış- Takvim
[page_end] Sinan Vardar -Buraya kadarmış
Ligde Ankaraspor maçıyla birlikte 5 maçlık galibiyet serisi yakalayan Beşiktaş için Wolfsburg maçı çok önemli bir sınavdı. Şampiyonlar Ligi'nde umutlarını devam ettirebilmek için Almanya'da berabere kaldıkları rakiplerini mağlup etmekten başka çareleri olmayan Beşiktaş ne yazık ki dünkü karşılaşmaya sancılı çıktı. İbrahim Toraman, İsmail ve Nihat'tan sonra Ernst'in de beklenmedik hastalığı Mustafa Denizli'nin tüm planlarını değiştirmesine neden oldu. Maçtan önceki bu tablo herkesin bir anda moralini alt üst etmişti.
Beşiktaş maça çok kötü başladı. Daha ilk dakikalarda Siyah-Beyazlı kaleyi abluka altına alan Wolfsburg sağlı sollu ataklarla kalemizi bunalttı. Rüştü'nün yerine oynayan Hakan kalede yaptığı acemice hareketlerle güven vermeyen bir görüntü çizdi. Gelen her topu yumrukluyor ve hata üstüne hata yapıyordu. Nitekim Wolfsburg'un golünden sonra artık oyunun seyri belli olmuştu.
Genç futbolcuları her zaman koruyan bir insanım ama Serdar Özkan dün beni çok şaşırttı. G.Saray maçında kaçırdığı goller nedeniyle büyük eleştiri alan Serdar dün kendini affettirebilirdi ama o yine döküldü. Şahsi futbol isteği nedeniyle Beşiktaş adeta 10 kişi mücadele etti. Nitekim Denizli bile ona tek devre katlanabildi. İlk yarıdaki görüntü iç açıcı değildi. Oynanan futbol nedeniyle 1 puan almak bile hayaldi.
Beşiktaş 2. yarıda riski de göz önüne alarak hücumu daha çok düşünen bir futbol sergiledi. Wolfsburg ise ilk devre attığı golün verdiği avantajla gayet sakin oynadı. Dünkü sonuçlardan sonra Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi defterini kapattı. Bu saatten sonra 3. olup UEFA Avrupa Ligi'ne bile gideceğini sanmıyorum. Beşiktaş devre arasında revizyon yapmazsa işler gerçekten zor.
Ali Sami Alkış -Denizli, gene soluk benizli!- Star
[page_end] Ali Sami Alkış -Denizli, gene soluk benizli!
Maç başladığında, ilk 5 dakikada görülen, Beşiktaş’ın iyi işler yapacağı izlenimiydi. Ama 5. dakikadan golün atıldığı 14. dakikaya kadar geçen zaman içinde; Wolfsburg, her dakika şut attı. Toplam 10 girişim... Ve bu sürede Beşiktaş, araya girip rakip kalede hiçbir tehlike oluşturamadı. Çünkü kendi alanına kapanmak zorunda kalmıştı.
Wolfsburg’un golü, yalnızca geliyorum demiyor, kaleye kesin rezervasyon yaptırıyordu. Topu ağlarımızda görünce, bu yüzden kimse şaşırmadı.
Alman takımı, kendi kalesi önünde, yanında ya da civarında top gezdiriyor, sakin sakin 10 pas yapıyor; hiçbir Beşiktaşlı müdahale etme gereği duymuyordu. Adamlar kendi alanlarında üst üste 10 pas yapıyor, senin alanında üst üste 10 şut çekiyor ve girilen 10 ikili mücadelede, üst üste yere düşen hep bizimkiler oluyor. Yeter ama yani!
İlk yarıya bakıyorsun; Tabata’nın kornere giden vuruşu... Serdar Özkan’ın çaprazdan auta giden şutu... Ve Bobo’nun uygun pozisyonda vuramadığı bir kafa girişimi dışında, Beşiktaş’ın becerisi yok. Bu kadar az üretimle, Şampiyonlar Ligi’nde adama su bile vermezler. Dahası, beteri, fazlası ve etkilisi gerek... Belki 2. yarı diye bekledik. Ancak ne var ki, vakit ilerliyor ve Beşiktaş, Tabata’nın 2 uzak şutu dışında ısıracağı dişini gene gösteremiyordu.
Alman takımı oyunu bırakmış, Beşiktaş’ı uyutmaya çalışıyordu. Maç ağır çekim geçmeye başladı. Allah hayırlara işaret etsin; o durgunlukta daldığım şekerlemede, rüya bile gördüm. Üç vakte kadar iyi haber gelecekti ama, bu maçta değil.
Wolsfburg’un ikinci golüyle uyandım. Demeye kalmadan üçüncüsü de geldi.
Mustafa Denizli, Şampiyonlar Ligi’nde gene soluk benizli!
Adnan Aybaba -112 ambulans- Fotomaç
[page_end] Adnan Aybaba -112 ambulans
Aloo.. 112 acil çağrı merkezi mi? -Evet, buyrun beyefendi.. -Acilen 4-5 ambulans rica edebilir miyim? Ama ayrı ayrı olacak.. -Elbette buyrun nereye gönderelim beyefendi? - Ümraniye Nevzat Demir Tesisleri ve İnönü Stadı'na. Ernst kardeş motorları bozmuş, yapacak birşey yok. Onun motoru bozulursa takımın da motoru bozulur. "Disiplinli" dedik, "Kendine iyi bakar" dedik de dedik. Yani böylesine önemli bir maç öncesinde böyle hastalık olur mu? Maalesef olabilir. Bu işten ekmek yiyen insan, yediğine içtiğine dikkat etmek zorunda. Buyrun bütün sistem çöktü. Çökmeye de hazır bir sistem var. Rüştü belinden sakat. Tam form tuttu, topu tutamadı. Nihat da yok! Tam kendini buldu, ödem belasını da buldu. Toraman geldi defans toparlandı. Gelmesi ile gitmesi bir oldu. Pes, bu kadar sakatlık, hastalık bir arada olur mu?
Bu kadarı da fazla
Misimoviç, Dzeko ve Martins'li Wolfsburg disiplin demek, organizasyon demek. İstediğini alabilmek demek, sabırlı olmak demek, harika bir takım olmak demek değil. Yenilmeyecek bir takım da değil. Talihsizlikler ve hatalar onların talihi oldu. Bobo, Tabata yeni enerji, yeni kuvvet bir düşünce şekli. Tello da bir düşünce şekli, kulübede!.. Denizli hocam hamlelerini yaptı. Nobre'yi, Tello'yu, İsmail'i oyuna aldı. Bobo ve Nobre'yi çift forvet yaptı, risk aldı mecburdu. Yusuf'u da kullanabilirdi. Tabii bu kadar çok sakatlık ve hastalık bir takımı etkiler. Fakat organizasyon yok! Kimin nerede ne oynadığı, ne yaptığı belli değil. Hedef yok. Şu takımda oynamayan oyuncuları forma bulduğu halde isteksizliklerine inanamıyorum. Böyle bir şans gelmiş, Şampiyonlar Ligi maddi manevi bir patlamanın olabileceği maç ancak herkes patlamış mısır gibi! Sistemi olan Beşiktaş şu Wolfsburg'u yenmeliydi! Hakemi hiç gördünüz mü ortada? Bir tane hırslanıp faul yapan bir tek oyuncu yok. Ama Wolfsburg birinci golden sonra "İkiyi, üçü nasıl buluruz?" diye didiniyor, ve arzu ettiğini de elde ediyor. Bu maçtan sonra ambulanslar kimlere, nereye gidecek diye düşünmek lazım.
Güven Taner -Ne bekledik ki?- Star
[page_end] Güven Taner -Ne bekledik ki?
Şampiyonlar Ligi’nde yürüme umudunun diri tutulması için mutlaka kazanılması gereken bir maçtı. Rakip gol adamlarıyla, hücum becerisiyle öne çıkan bir ekipti. Büyük sıkıntısı gol atmak olan Beşiktaş bu kez takım savunmasında da sıkıntıya düşmüştü.
Öncelikle gol yememesi gereken maçta orta alanındaki en önemli gücü Ernst ve takım savunmasına katkısı üst düzeyde İ.Toraman’ı hastalığa ve sakatlığa kurban verip oynatamadı. Ayrıca Rüştü de sakattı ve Hakan kaledeydi. Hakan epeydir görev yapmamanın hamlığını taşıyordu. İlk on dakikada iki korku yaşattı, ardından golü yedi! Beşiktaş kazanmaya mecbur çıktığı maçta oyun olarak yetersiz kaldığı gibi skor olarak da çok erken geri düştü.
Wolfsburg hücum gücünü sergiledi, ama Beşiktaş ne hücum becerisi ne orta alan direnci gösterebildi. Bunlar en iyi yaptığı şeyi, savunmayı da başarılı gerçekleştirmesini engelledi.
İlk dişe dokunur hücumu 34.dakikada yaptı ve onu da Serdar Özkan kötü vuruşla harcadı. İlk yarının son on dakikasında ileri çıkabilen, ancak önde organize olamayan bir Beşiktaş vardı. Çünkü çabuk oynayamıyorlardı. Kontrol etme hünerini gösteremeyince topu çabuk ve yerli yerinde kullanamadılar.
Tabata bu maçta da sivrilemedi! Hücum patlaması yapacak gibi duran Serdar eline geçen bu yeni şansı da değerlendiremedi. Futbol oynamayı hâlâ topla oyalanmak sanıyor. Onun yerini alan Tello da geçmişte alkışlanan Tello’yu hâlâ aratıyor. Beşiktaş’ın ikinci yarıda ileride daha çok görünmesinin nedeni rakibinin oyunu böyle kabul etmesindendi.
Formsuzluklarını bir türlü atamayan ve bulduğu oynama şansını iyi kullanamayan adamların bu denli çok olduğu bir takım kendini şampiyon olduğu ligde kabul ettiremiyorken; futbolun daha üst düzeyde oynandığı Şampiyonlar Ligi’nde nasıl kabul ettirir? Bunu beklemiş olmak da sanırım bizim hatamız.
Haşmet Babaoğlu -Beşiktaş seyrediyor!- Fotomaç
[page_end] Haşmet Babaoğlu -Beşiktaş seyrediyor!
Almanya'daki maç Beşiktaşlıları umutlandırmıştı. Ama olmadı. Neden olmadı?
Cevap o kadar basit ki!Hiç inanmadan çıkmış Beşiktaş sahaya... Kimse tersini söylemesin bana! Bir Şampiyonlar Ligi maçı düşünün ki, rakip takım maçın ilk çeyreğinde 4'ü isabetli, 1'i gol olan, 8 şut atsın ve 4 ciddi gol pozisyonunu kaçırsın!.. Bu tabloya bakan da Wolfsburg'un müthiş oynadığını sanır. Hayır! Beşiktaş çok ama çok kötüydü o dakikalarda. Siyah-beyazlılar bu maçı alabileceklerine birazcık inanıyor olsalardı, Wolfsburg erkenden böyle bir tabloya imza atabilir miydi? Olsun, yine de silkinir Beşiktaş, diye düşündük! Hareketlendi de biraz... Pozisyon üretmedi ama şut atar oldu. Ama o zaman da kadro kalitesinin yetersizliği ortaya çıktı. Serdar Özkan'dan maçı kurtarmasını bekliyorsun! Olmuyor, formsuz Tello'dan medet umuyorsun! Gerçek şu ki Beşiktaş oynamıyor, 90 dakikanın büyük bölümünde rakibini seyrediyor! Bu kadar net!
Ernst'in oynamaması büyük eksiklik sayılır mı?
Önce şunu söyleyeyim: Maça bu kadar az zaman kala Ernst'in bağırsak enfeksiyonundan oynayamayacak hale gelmesi kulübün de hatasıdır! Takımın bu yıl hücumunu düzenleyen adam Tabata, Tello veya Yusuf falan değil! Bu adam Ernst! O olmayınca 40 dakika ne yapacağını bilemedi takım. Bobo gelip orta sahadan hücum kurmaya kalktı! Fink'in de sorunu şu: Çok top çalıyor ama neredeyse çaldığı topların hepsini kaptırıyor. Allah'tan uzaktan attığı şutlarla maça heyecan kattı da, kaptırdığı toplar gözden kaçtı. Hepsi bir yana... Wolfsburg iki maçta da İbrahim Kaş'ın üzerine oynadı ve iki maçta da Beşiktaş kulübesi buna bir çare üretemedi!
Beşiktaş'ın savunması iyi deniliyor. Bu üst düzey turnuvalar için yeterli değil tabii. Golü nasıl atacak Beşiktaş?
Beşiktaş'ın savunması mı iyi, yoksa Ferrari mi olağanüstü iyi? Ben artık ikincisinin daha doğru olduğuna inanmaya başladım. Bütün gedikleri İtalyan kapatıyor... Gol atmaya gelince, kadrosunda en çok "gol ayağı"na sahip bir takım en az gol atan takım oluyorsa, hesabı önce teknik direktöre sorulmalıdır. Bu adamlar nasıl ve neden bu hale geldiler?
Bu yenilgi Beşiktaş'ın Süper Lig'deki moralini nasıl etkiler? Beşiktaş'ın zaten morali yerinde değil ki! Moralli bir takım kendi sahasında formsuz bir rakibe karşı böyle mi oynar? Ben bu takımda henüz medyaya yansımamış derin rahatsızlıklar olduğuna inanmaya başladım.
Sanlı Sarıalioğlu -Masal sona erdi- Yenişafak
[page_end] Sanlı Sarıalioğlu -Masal sona erdi
Beşiktaş, topu kaybetmekte artık ustalaştı. İki saniyede top Alman takımında. Özellikle de Serdar Özkan alıyor ve veriyor. Kime? Herhangi bir Wolfsburglu'ya. Ekrem de öyle, Üzülmez de, Kaş da, Tabata da, Bobo da.
Futbolun alfabesi önce topa sahip olmak. Bunu beceremiyorsan daha işin başında bitiksin demektir. Koca Kara Kartal sanki acemiler mangası.
Denizli maçtan önce ne dedi: “7 puan bizi ilk ikiye sokar.” 7 puan için önce Wolfsburg'u yenmek şart. Peki çıkan bu on bir ve bu diziliş ile Wolfsburg'u nasıl yeneceksin? Kanatlar işlemiyor. Ortada tek santrfor oynatıyorsun, pozisyon bulamıyorsun. Oyun sisteminde en ufak bir değişiklik düşünmüyorsun. Örneğin Bobo ile Nobre'yi birlikte santrfor olarak bir denesen kıyamet mi kopar? Hayır, hocamız çok inat.
Topu çabuk kaybedenlere günümüz futbolunda artık kırmızı kart çıkarılıyor. Yahu bir tacı bile kullanmasını bilmiyoruz. Elimizle rakibe atıyoruz. Bu durumda dişimizi nasıl geçireceğiz? Nasıl etkili olacağız?
45-80 arası oyunu rakip yarı alana yıktık. Ancak golcülerimiz ne yazık ki senelik izinde. Tabata'da hayat yok. Belki de Beşiktaş'taki en kötü oyununu oynadı. Umutları boşa çıkardı. Bobo'nun varlığı ile yokluğu belli değil. Rakip kale önünde dolaşıyoruz ama son vuruşlarda anormal kötüyüz. Karambollerde de adamlar bizden üstün.
Kanatlardan son çizgiye inemiyoruz. Ortadan ver-kaç denemiyoruz. Ceza alanı dışından isabetli şutlar atamıyoruz. Karambollerde etkili değiliz. Peki nasıl gol atacağız?
Almanlar son 10 dakikada iki kez üstümüze geldiler ve bizim 80 dakikada yapamadığımızı gerçekleştirdiler. Onlar affetmiyorlar. Onlar ayaklarına gelen şansı iyi kullanıyorlar. Ve biz oyun disiplininden de çok çabuk uzaklaşıyoruz. Ya rakip kaleyi unutuyoruz ya da kendi kalemizi. Bunun sonucunda da doğal olarak peş peşe tokatlar yiyoruz.
Gruptaki ikincilik şansımız uçtu, gitti, bitti. Bana göre üçüncülük de Kaf Dağı'nın ardında. Beşiktaş bu şekilde oynarsa hiçbir maçı kolay kolay kazanamaz. Mustafa Denizli, artık gerçekleri görmeli ve radikal önlemler almalı. Maçlardan önce umut dağıtmakla, masal anlatmakla bu işler yürümez.