Yazarlar Milli Takım için ne yazdı
Milliler Belçika deplasmanında kaybetti... 2010 Dünya Kupası finalleri zaten hayal olmuştu... Yorumcular köşelerinde hayal A Milli Takım için şunları yazdı...
Rıdvan Dilmen -Sonuç çok normal- Milliyet
Açıkcası bu maçla ilgili çok şey yazmak doğru değil. Düşünebiliyor musunuz, ısınmaya çıkarken Dünya Kupası’na gidemediğinizi öğreniyorsunuz. Doğal olarak bütün konsantrasyon yerle bir oluyor. Böyle bir moral çöküntü içinde pek fazla bir şey bekleyemiyorsunuz.
Bu şartlarda belli ki çok kontrollü geçecek bir oyun beklemiyordu bizi. Nitekim öyle de oldu. Belçika takımı savunma yapıp, çabuk çıkıp, süratli oyuncularla savunmamızın arkasına sarkarak pozisyon bulmak istiyordu. Oyun 0-0 giderken de 1-0 olduktan sonra da bu planları hep tuttu. Yakaladıkları pozisyonlardan sadece ikisini değerlendirdiler. Diğerlerini Volkan çıkardı.
Savunmanın göbeğinde Önder ile Servet ikilisi uyumlu değildi. Sürekli ileriye çıkan Gökhan Gönül ile Hakan Balta’nın açıklarını kapayamadılar. Bunun sebebi de çok yan yana oynamalarıydı. Orta sahada top yapabilen oyuncularımız vardı ama öne oynarken çok pas hatası yaptılar. Rakip ceza sahası yayının önünde kalabalıklaştığımızda Ceyhun da kenarlara gelmeyip o bölgeye girince hücumlarımızın karşılığını alamadık.
İkinci yarıda da benzer bir tablo oluştu. Teknik Direktör Fatih Terim Semih’i sokup çift forvete döndü. Ancak bu da bize bir şey kazandırmadı. Ardından Yusuf sol çizgiye, Kazım sağa alındı. Bayağı ofansif bir kadroya dönüştük. Böylece kenarları da kullanmak istedik. Fakat final pasları yine yerini bulmayınca amacımıza ulaşmadık. Son dakikalarda risk alınca da Belçika savunma arkasına yapılan koşularla ciddi tehlikeler yarattı. Ve sonunda ikinci golü attı. Maçta bende iz bırakan tek oyuncumuz kaleci Volkan’dı. Yüksek konsantrasyonla oynadı. Bir kurtardı, iki kurtardı, üç kurtardı, sonunda bir şey yapamadı.
Belçika da yapılanmaya gitmiş. Özellikle stoperleri Avrupa’nın önemli kulüplerinde oynuyor. Ve görev aldıkları bölgeyi çok iyi daraltıyorlar. Ayrıca forvetleri de çok süratli.
Dünya Kupası defterini kapadık. Bundan sonra yapacağımız tek şey Ermenistan maçı ile birlikte gelecek yılların takımını yavaş yavaş oluşturmak. Uluslararası deneyim kazanmaları için yeni isimleri oynatmalıyız.
Ahmet Çakır -Milli Takımın tarih öncesine dönüşü!- Zaman
[page_end]Maç öncesi Estonya'dan tahmin edilen bile değil tam olarak beklenen haber geldiği için Belçika karşısına bitik bir halde çıktık. Aslına bakarsanız, Bosna Hersek'in güle oynaya kazandığı Estonya maçı niye bizim değil de onların hedefe ulaştıklarını çok iyi anlatıyordu.
Bizim azaplar içinde kıvranıp 2 puan bıraktığımız rakip karşısında en küçük bir sıkıntı yaşamayan Bosna Hersek iki maçta 9 atıp hiç yemeden amacına ulaştı.
Elbette ki gazozuna bir maç değildi. Karşılaşmayı televizyondan anlatan Aykut İnce arkadaşımız bile her maçı kazanmanın ne kadar önemli olduğunu anlatmak için çırpınır gibiydi. (Gerçi o da kuraların torbadan çekildiğini sanıyordu ama hiç değilse 2. kategoride kalabilmek için vermemiz gereken mücadelenin farkındaydı.)
Onların eksikleri de bizden az değildi. Ayrıca Belçika ile bu grupta bir hesabımız vardı. Sadece İstanbul'da yenememiş olmaktan değil; Belçika, Bosna Hersek'e iki maçta da yenilerek grubun dengesini bozmuştu. Yani bizim kendimize yaptığımız kötülüklerden sonra dışarıdan gelenlerin başına onları yazmak mümkündü.
Belçika 8 eksiğine karşın hırslı ve istekliydi; ilk atağında da golü buldu. Bunda bizim içinde bulunduğumuz moral çöküntünün yanında bilinen savunma perişanlığımızın da rolü vardı. Bu durum maç boyunca çeşitli biçimlerde sürdü. Milli Takım'ın böylesi maçlarda bugüne kadar başardığı herşeyi inkar edercesine tam 20 yıl öncesine dönüş yeteneği olduğunu biliyorduk ama bu kadarını da beklemiyorduk.
Arda ve Emre'nin yokluğunda top oynama ve sonuca gitme becerimiz sıfırlanmış gibiydi. Nuri ve Hamit'in çırpınışları yetersiz kaldı. Önder'i arkada, Gökhan Gönül'ü de onun önünde oynatma gibi Fenerbahçe'de denemeye bile gerek görülmeyen bir uygulama savunmamızı büsbütün dağıtmaktan başka sonuç vermedi. (Bu kapsamda ayrı bir soru: Önder gerçekten Milli Takım'da oynayacak düzeyde mi?) Haftalardır "çabalama kaptan ben gidemem" durumundaki Nihat'ın 11'de yer bulması, Fatih Tekke tartışmalarına hak verdirir gibiydi.
İkinci yarıda kuşkusuz Ceyhun Eriş-Semih Şentürk değişikliğinden değil Milli Takım'ın biraz olsun oynarmış gibi yapmasından dolayı oyunda dengeyi kurup pozisyonlar bulduk. Ancak o zaman da nasıl gol atabileceğimiz sorusuna yanıt bulamadık. Ayhan-Kazım değişikliğiyle de sağ kanada işlerlik kazandırdık ama bundan da pek yararlanamadık. Gol atılabilecek noktalarda kazandığımız serbest atışların hiçbirinde tehlike bile oluşturamadık. Bu arada, bir türlü gideremediğimiz savunma dağınıklığı yüzünden ikinci golü kalemizde görme korkusunu da az çekmedik.
Terim'in son hamlesi olan Nihat-Yusuf Şimşek değişikliği daha önce yapılması gereken bir işti ama onun da bir yararı olmadı. Tam tersine ikinci golü yememizi kolaylaştırdı. Sanki Servet ve Önder'in de ileri çıkmasıyla gol bulabilirmişiz gibi bütün takımın rakip kale önüne yığıldığı pozisyonda topu kendi ağlarımızda gördük. (Antalyaspor-Fenerbahçe maçındaki son dakika golünden fazla farkı olmayan bir pozisyondu bu).
Maç öncesi yazımızda sormak zorunda kalmıştık: Bosna Hersek, Estonya'ya takılırsa, bizim Belçika'yı yenebilecek halimiz var mı, diye. İşte yanıtı ortada! Baştan sona bir yanlışlıklar komedyası şeklinde sürdürdüğümüz grup maçlarını buna yakışır biçimde noktalamış olduk. Şimdi bir küçük eksiğimiz kaldı: Bursa'daki maçta Ermenistan'a da takılıp grubu 4. sırada bitirmeyi başarabilir miyiz dersiniz? O zaman tam anlamıyla tarih öncesine dönmüş oluruz.
Ömer Üründül -Plansız ve programsız- Sabah
[page_end]Bosna Hersek Estonya'yı yenip grup ikinciliğini garantileyince bizim karşılaşma bir anda özel maç kimliğine büründü. Bu şartlarda gurupta iddiasını çoktan kaybetmiş, zihinsel sıkıntısı bulunmayan Belçika yeni teknik direktörüyle doğal olarak yüksek motivasyon avantajına sahip olarak sahaya çıktı.
İlk yarı boyunca yapmak istediklerini sahaya yansıtamayan biz, yansıtan ise rakipti. Çok fazla basit top kayıplarımız gündeme geldi. Hücuma çıkarken böyle bir top kaybı sonunda erken skor dezavantajına düştük. Hücum girişimlerinde plan programımız yoktu. Top rakipteyken de sahanın hiçbir yerinde doğru yerleşim yapamıyorduk, bunun bir çok nedenleri vardı. En önemlisi Bosna maçı yüzündün üst düzey konsantrasyan kaybıydı. Bir kaçını örneklemek gerekirse, her zaman vurguladığım gibi Nihat'ın yapısı santrfor oynamaya uygun değil, Ayhan ayrıca formsuz moralsiz, Tuncay ise bu sene yedek kaldığından hazır değil. Ceyhun'u ne arkadaşları tanıyor ne de o arkadaşlarını. Bu şartlarda organize olamamaya çok top kaybetmeye ileri uç ve orta alanda pres rahatsızlığına defans bloğumuzun tümünün hatalar içinde olması da eklenince ilk yarıda her rakip atak tehlike sinyali verdi.Buna karşılık tek pozisyon bulabildik.
RAKİP ALAN DARALTTI
İkinci yarıda Semih-Ceyhun değişikliğinden sonra biraz daha taşlar yerine oturduğundan iyi oynamasakta oyunun kontrolü bize geçti. Ancak bu maça çok iyi motive olmuş ve mutlak kazanma azmindeki Belçika oyunun disiplininden hiç kopmadan takım savunmasına büyük önem vererek alanı daraltınca golü bulamadık. Ve de tüm riskleri aldığımız bir anda da kontrataktan ikinci golü yedik. Volkan ise dört net gol kurtararak ayakta kalan bir numaralı isimdi.
Mehmet Demirkol -Taşıma Su -Milliyet
[page_end]Kadromuzda Belçika’da yetişmiş 2 oyuncu var. Sinan ve Önder. 25 kişilik kadroda yurt dışında doğup temel eğitimini almış oyuncu sayısı 8. Öte yandan Türkiye’de yetişip dışarıda oynayan oyuncu sayısı 1. O da Stoke City’de!
Kendi malını işleyemiyorsun. Temel bir eğitim veremiyorsun. Senin çocuklarını başkası yetiştiriyor sen onlardan kapmaya çalışıyorsun.
Gerçek şudur: Temel eğitimin olmadığı yerde ekol de olmaz, standart da. Bizdeki durum bu. Pas oyunu mu oynuyoruz? Önde mi oynamayı seviyoruz, arka da mı? Belli değil. Tutarsaspor...
Böyle olunca ara sıra oluyor. Tutarsa oluyor. 60 yılda 2 defa Dünya Kupası’na gidiyorsun, onda da 3. oluyorsun. Sonra bir daha yoksun. Ama son 4 Avrupa Şampiyonası’nın 3’ünde orada olmuşsun. Çeyrek final ve yarı final de oynamışsın. Diyorum ya tutarsa!
Sporcuna iyi bir temel eğitim verip bir ekol oluşturamadığın için ligine gelen yabancıyı da kullanamıyorsun. Çünkü içine yerleştirebileceğin bir yapı yok. Kırk yılda bir Aurelio bir, Nouma, bir Hagi, bir Alex buluyorsun. O seni değiştiriyor.
Durum buyken memlekette beden dersi haftada 1 saate iniyor. Hem de seçmeli olarak. Dünkü mesele budur aslında.
Bu maçı yazmanın bir âlemi yok. Bitmiş bir umudun, yıkılmışlığın ardından iyi bile oynadılar. Dün hak ettiğimiz kadarını aldık. Hak eden de vizeyi aldı. Taşıma suyla bu kadar oluyor çünkü. Ekol olmadan bu kadar oluyor. Beden dersi 1 saat ve seçmeli olmuş bir ülkenin Dünya Kupası’na gitmeye hakkı yoktur.
Şimdi tabii ki bu konuşulmayacak. Konuşulacak konu belli: Terim gitsin mi?
Gitsin!
Almanya’da yetişmiş bir Türk teknik adam bulalım ve hemen peşine düşelim.
Levent Tüzemen -Herkes Milli Olamaz -Sabah
[page_end]Biri elime kağıt kalem verip, "Yaz bakalım, Dünya Kupası grup eleme maçlarında hangi takımlarla eşleşmek istersin?" deseydi inanın bu kadar kolay bir grup oluşturamazdım.
Hele hele EURO 2008'de "Gönüllere taht kuran" Milli Takım'ı gördükten ve Dünya Kupası grubundaki takımlara baktıktan sonra benim ve Türkiye'deki her kesimin ortak görüşü, "Türkiye, İspanya'nın ardından ikinci olur" şeklindeydi.
Biz ne yaptık? Zorları kolaya çeviren, mucizelere imza atan bir Milli Takım olarak kolayı çıkmaza çevirip "Güney Afrika'ya nasıl gidilmez?" dersi (!) verdik.
Dünya Kupası'na katılmayı 44 yıl bekleyen bir ülke olarak bu treni ilk kez kaçırmıyoruz. Ben; bu kadar yetenekli bir jenerasyona sahip olmamıza rağmen üst üste iki dev turnuvaya katılma alışkanlığını kazanamamıza üzülüyorum. Yani istikrarımız yok. Bunun nedenlerini ve çözümlerini araştırmak yerine ülke insanımızın kolaycı anlayışıyla şimdi topyekün "Suçlular ayağa kalksın hesap versin" diyeceğiz..
Bugünden itibaren yoğun bir biçimde tek kişinin üzerine odaklanıp, "Terim'in istifasını" tartışacağız. Brüksel'de tribünlerden bu sesler yükseldi hatta saldıranlar bile oldu. Bunu Mustafa Denizli'ye, Şenol Güneş'e, Ersun Yanal'a da yaptık. Çözüm hoca göndermek ise gönderelim. Eğer, sorunların dibine inmezsek, yanlışların kaynağını bulamazsak, sistemli olamazsak daha çok hocalar getirip göndeririz. Çözüm için öncelikli 3 yol var.
PRESTİJİ KORUYAMADIK
1-Milli Takım'ı desteklemek için tribünlere gelenlere kulüp felsefesiyle hareket etmemeyi öğretmeliyiz. 2-Milli Takım'a gelen oyuncular, kulüp takımlarına döndüklerinde, "Başları ağrıdığında kurtuluş kapısı" olarak gördükleri Milli Takım'ı unutmamalılar. 3-Milli Takım'a oyuncu seçerken duygusal davranılmamalı. Her oyuncu Milli Takım oyuncusu olamaz. Belçika maçına gelince; Bosna'nın 2-0'lık galibiyetinden sonra bu maçı oynamak zihinsel ve motivasyon olarak zordu. Zaten oynayamadık. Kaleci Volkan dışında aklıyla oynayan yoktu. Tamamı lejyonerlerden kurulu hedefinden erken kopmuş Belçika takımı erken golü bulunca, ayarı, dümeni bozuk Milli Takım karşısında çok rahat oynadı, çok rahat pozisyonlar buldu. Biz öylesine dağınık ve şuursuzduk ki; prestijimizi koruyacak mücadeleyi bile sahaya yansıtamadık.
Atilla Gökçe -Sabah Oldu- Milliyet
[page_end]Umut, hayal kırıklığı ve hüsran... Futbolda yaşadığımız değişmez dram, bu üç vazgeçilmezle oynanıyor.
2002 Dünya Kupası üçüncülüğünden sonra peşpeşe iki dünya kupasına katılamamak, bizim gibi bir futbol ülkesi için eşine kolay rastlanamayacak bir başarı ve istikrar örneğidir (!) herhalde.
FIFA nedense grup maçlarını aynı saatte başlatmadı. O nedenle Bosna Hersek’in deplasmanda Estonya’yı dura dura oynadığı maçta 2-0 yenmesi, bizim mucize tiryakilerinin ezberini, takımın motivasyonunu bozdu fena halde.
Sonu belli olan filmi, bile bile izlemek ne kadar can sıkıcıysa, işte öylesine sıkıldık.
Fatih Hoca mı ?
Euro 2008’den sonra en büyük sorunumuz, O’nun şu eleme maçlarına bir türlü motive olamamasıydı aslında!
Düşünün. Son Ermenistan maçını bir yana bırakırsak, hiçbir rakibimizden 6 puan almadan tamamlıyoruz grubu... Sonra birbirimize aynı yalanları söyleyerek birbirimizi kandırıyoruz: Dünya büyükseeee... Biz de büyüğüz!
Evet, en azından hayal kırıklığı yaratmada!
Belçika önünde anormal bir tükenmişlik ve dağınıklık sergiledik. Gayet normal olarak, beklendiği gibi. Ya da mucize tiryakilerinin hiç beklemediği gibi!
Kaleci Volkan, Hamit ve Nuri Şahin’in dışında ayakta durmaya çalışan, maçın hak ettiği futbol ciddiyetini sergileyen var mıydı ? Ben göremedim. Fatih Hoca’nın cezası nedeniyle çıktığı tribünden değişmez yoldaşı Müfit Hoca ile hangi tesbitleri yaptığını, aşağıda kulübede bekleyen Metin Hoca’ya hangi taktik mesajları verdiğini bilmiyoruz.
Belki de maçı kendi haline bırakmış, kendisi olmadan bir Milli Takım nasıl oynuyor, O’nu gözlemeyi tercih etmiştir.
Çünkü bugünden itibaren Terim’siz bir Türkiye’yi tartışacak Türkiye.
Hocamızın da bu tartışmaya nasıl bir katkı sağlayacağını herkes merak ediyor elbette.
Yine de bu işten kazançlı çıkanlar vardır belki... Türkiye’nin Dünya Kupası’na katılmaması, G.Afrika’ya gazeteci, yorumcu, muhabir ve röportajcı göndermekten kurtulan kaç genel yayın yönetmenini sevindirmiştir, örneğin!
Belçika maçı kendi halinde devam ediyor ve ben düşünüyorum: Artık bu hayal kırıklığı da futbol camiasında şişirilmiş ve doymak bilmez egoları normale döndüremezse, yuh olsun yani!
Millet tribünlerde, ekran önlerinde bunun için mi çıldırarak sevdi şu oyunu! Yani sonuçta bize hayal kırıklığından başka hiçbir şey vermeyecekseniz yani... Niye oyaladınız bizi ? Pardon, niye uyuttuk birbirimizi?
İskender Gönen -Yanlışların toplamı- Sabah
[page_end]Estonya-Bosna Hersek maçının sonucu, vuslatı başka bahara erteledi. Avrupa Şampiyonası'ndaki başarıdan sonra Dünya Kupası'na katılamamak gerçekten üzüntü veriyor. Hele böylesine bir gruptan umudu hiç değilse play off'a taşıyabilmek gerekiyordu. Ama beklemediğimiz puan kayıpları yaşadık, yazık. Artık önümüze bakmak zorundayız.
Maça gelince; Volkan'ın yediği iki gol dışında 4 net gol pozisyonunu kurtardığını söylersek maçın yorumunu yapmış oluruz. Bütün bir maç süresince Volkan ve Hamit dışında vasata yaklaşan oyuncumuz yoktu. Savunmanın göbeğinde Servet ve Önder arasında hiçbir uyum yok. Yediğimiz ilk golde çizgi halinde kaldılar ve bunun yanında birçok pozisyonda rakip forvet Mpenza ile baş etmekte zorlandılar.
Önder çok pozisyon hatası yapıyor, bir de zamanlama yanlışları üst düzeyde bir futbolcu. Dün bir kez daha görüldü ki Arda ve Emre Belözoğlu ulusal takım için çok önemli oyuncular. Bu ikisi olmadığında ne yazık ki milliler sıradan görüntüler veriyor. Orta sahada Hamit dışında risk alan oyuncumuz yoktu.
Ayhan oynadığı sürede çok büyük pas hataları yaptı, Nuri ise hiçbir zaman sonucu değiştirebilecek yeterlilikte değil.
HÜCUM ETMEYİ BİLMİYORUZ
İkinci yarıda Semih'i de oyuna alarak ileride daha etkili olmayı düşündük fakat Belçika yarı sahasında çok adam bulundurmamıza rağmen hücum girişimlerimiz etkisiz kaldı. Bunun en önemli sebebi hücum etmesini bilmememiz.
Kenarlara indiğimizde hala orta yapıyoruz! Pasla arkadaşlarımızı buluşturmayı bilmiyoruz. Hücumda, savunmada çok adam bulunduran rakiplerimize karşı dün olduğu gibi atak girişimlerimizi rakibin kalabalık olduğu orta bölümden kısa paslarla yapma yanlışlığını sürdürüyoruz.
Artık 2012 Avrupa Şampiyonası için bugünden başlayarak hazırlanmak zorundayız. Yalnız neleri yapıp neleri yapmadığımızı iyi analiz ederek daha sağlıklı bir takım birlikteliğini sahaya yansıtmanın yollarını aramalıyız.
Her başarısız sonuçtan sonra kişi ya da kişileri günah keçisi olarak görme yanlışlığından da bir an önce kurtulmalıyız.
Uğur Meleke -Arda ile Değil Ardaila
[page_end]Estonya, Bosna’dan puan koparsa bile bu performansımızın Dünya Kupası’na katılmayı hak etmediği ortada
Doğru, bu maçın kritiğini yapmak anlamsız... Biz hedefsiz maç oynamayı hiç beceremiyoruz, FIFA sıralamasını etkilediğini bildiğimiz halde hazırlık maçlarında bile hep yarımız... Ama düne gelene kadar ortaya koyduklarımız da iç açıcı değil ki: 9 oyunluk Dünya Kupası eleme serisinde sadece 3 maç kazanmışız, üst üste 2 galibiyetimiz yok. Ceyhun Eriş’le birlikte tam 28 değişik oyuncuya ilk 11 şansı vermişiz, sadece 11 gol atmışız, 2 ayrı maçta skor yapabilen sadece iki adamımız var (Semih-Tuncay). Dün bizden önce bir mucize olsa, Estonya, Bosna’dan puan koparsa bile bu performansımızın Dünya Kupası’na katılmayı hak etmediği ortada... Afrika’da Ardalarla değil Ardilalarla yer alacak olmamızı muhakkak daha uzun uzun tahlil edeceğiz.
Ama şunu da unutmamak gerek: Bizdeki travmanın bir benzerini Belçika da yaşıyor, hatta onlar üst üste 5 maçtır kaybediyorlar, 3 hoca değişikliği yaptılar. Fakat en azından sahada Euro 2012 elemeleriyle ilgili niyetlerini ortaya koydular. Yaşlanmış ve yıpranmış kadrolarını son olimpiyatta yarı final oynayan gençlerle takviye ettiler, 1985 ve üstü doğumlu tam 9 oyuncuyla sahada yer aldılar (Bailly, Vermaelen, Fellaini, Verthongen, Hazard, Lamah, Mirallas, Dembele, De Sutter)... Bizim Euro 2012 elemeleri için üçüncü torba endişelerimizi, onlar da beşinci torba tehdidiyle yaşıyorlardı. En azından 4’üncü torbada kalmak için çok önemli bir 3 puan kazandılar, üstelik moral de buldular gelecek için.
Belki biz de bu maçta Euro 2012 elemelerinde daha fazla faydalanacağımız, kendini ispat etme ihtiyacı ve bireysel hedefleri olan bazı oyunculardan faydalanabilirdik. Sanırım Sinan Bolat, Ceyhun Gülselam, Halil, İsmail gibi oyunculardan daha fazlasını izleyebileceğiz Ermenistan önünde.
Erdoğan Şenay -İlletimiz -Milliyet
[page_end]Milli Takım, Bosna’nın kazandığını duyunca daha sahaya çıkmadan kaybediyordu Dünya Kupası’ndaki final umutlarını...
Olabilirdi tabii... Futbol oyunu buydu bir yerde... Çeşitli yanlışların ve de kabahatlerin iç içe girmesi sonucu işte böyle “çaresiz ve payesiz” kalabilirsiniz dünya çapındaki böylesine dev organizasyonlarda... Ancak milli oyuncuların moralsiz bir halde kalışları bir nebze kabul edilebilir de grupta “sondan ikinci” bir takıma bu kadar kolay teslim oluşlarını seyretmek zorunluluğu çok da ağrına gidiyor insanın...
Son beş maçını sürekli kaybetmiş Belçika’ya karşı bu denli “kadere rıza göstermiş” gibi oynamaya çalışmak top rakipteyken onları adeta seyredercesine yarışmada hafif ve tesirsiz kalmak, bakınız işte bu hiç yakışmıyordu dün gece Belçika’ya karşı soyunup forma giyenlere...
Defansımız arkaya adam kaçırma yetersizliğinde tel tel dökülürken orta alandaki oyuncularımızın Belçikalı ayaklar topla kalemize gelirken alenen geriye çekilip karşı sert hamlelere çıkamamaları milli oyuncularımızı dün gece adeta tanınmaz hale getiriyordu maalesef...
Hafızaları kirlettik
Tuncay - Nihat - Ayhan - Nuri - Ceyhun Eriş gibi Avrupa etiketli oyuncularımızın varlığına rağmen Belçika’nın sahayı, özellikle orta alanı hem defansif hem de ofansif anlamlarda bizim takımdan çok daha bilimsel olarak kullanmalarını nasıl normal olarak yorumlayabiliriz?
Özetle, bu maç için fazla lafa gerek yok. Biz Türkler her konuda başarıyı yenilerine hızla taşıyamıyoruz. Çabuk şımarıp, çabuk havaya giriyoruz. Bu başta siyaset ve ekonomi olmak üzere Türkiye adına ciddi olan her meseledeki “İLLETİMİZ” adeta...
Dün sadece maçı kaybedip finallere gidişi yitirmedik. 2012 Avrupa Şampiyonası grup belirlemedeki avantajlarımızla 2006’daki başarılarımıza hayretlerle ve takdirle bakan yüz milyonlarca yerli yabancı futbolsever insanın hafızalarını da kirlettik. Şimdi bütün bunlardan sonra “Fatih Terim gitsin mi - kalsın mı?” falcılığına soyunmak bu ülkeye laf kalabalığından başka ne kazandırır ki?
Hakan Şükür -Fatih Terim gerekeni yapmıştır- Fanatik
[page_end]EURO 2008'deki kötü oyun ama yakalanan unvan, bazı gerçekleri görmemizi engelledi.
İspanya, Bosna Hersek, Belçika, Estonya ve Ermenistan gibi rakiplerin olduğu bir grupta ilk ikiye girememiş olmak, normal karşılanabilir mi?
Bulunduğumuz durumu normal karşılamak doğru olmaz. Avrupa Şampiyonası’ndaki kötü oyun, ama başarılı sonuçlar, bizleri yanıltan en önemli etkenlerdi. Her maçı çok rahat kazanabileceğimizi düşünmek, en büyük hatamızdı. Bugüne geliş noktasında Estonya ve Bosna gibi maçlardaki puan kayıpları etkin rol oynamış gibi görünse de, A Milli Takımımız’ın İspanya maçlarında kaybedilen puanlara üzülmesi gerekirdi. Hedefi çok yukarıda tutmayı beceremediğimiz bir süreç yaşadık. Bu maça gelirken, Bosna’nın galibiyeti, sonucu zaten belirlemişti. Belçika, yeni hocasıyla birlikte hiç iddiası olmadığı bir karşılaşmada, bizden çok üstün oynamasa da, skor avantajını eline geçirdi.
- Başarısızlığın sorumlusu kim? EURO 2008’de üçüncü olan takım, nasıl bu hale geldi?Hocamızın her zaman söylediği bir laf vardı; “Başarısızlık halinde tek sorumlu benim” derdi. Ama bunun yanında futbolcu kadrosu, federasyon, hatta Başkan da üzerine düşeni almayı bilmeli. Aslında iyi bir kadromuz var. Ama bunun yerleşimindeki hatalar neticesinde bugünkü durumdayız. Avrupa kupaları, lig maçları ve milli takımın bu tip maçlarını Türk futbolunda kaldırabilecek oyuncu sayısının azlığının neticesini görüyoruz. Kısa süreli bel bağladığımız oyuncularla belli bir istikrar yakalayamayız.
- Bundan sonraki süreçte neler olmalı? Yeni bir yapılanma gerekli mi? Fatih Terim’in görevi bırakma kararı yeni yapılanmayı nasıl etkiler?
Tüm sorumluluğun kendisinde olduğunu söylemişti hocamız. Çok başarılı geçen bir Avrupa Şampiyonası’ndan sonra gelinen noktada, Futbol Federasyonu’nun tavrı da önemli. Ya hocayla uzun süreli istikrarlı bir çalışma içerisine girilmeliydi ya da böylesine başarısız bir tabloda, “Başarısızlık olursa bu sorumluluk bana aittir” diyen sayın hocamız bir karar vermeliydi. Nitekim gereğini yaptı. Ermenistan maçı bir oynansın, genel görüntüyü çizip, ne olması gerektiğini daha rahat söyleyebiliriz.
- Dünya Kupası’na giden son kadroda siz de vardınız. 2006 ve 2010 finallerini kaçırdık. Bu durum Türk futbolunun geleceğini nasıl etkiler?
Türk futbolu olarak kazanılan maçlarda eksiklerimizi göremeyişimiz en büyük hatamız. Yazımın içinde bahsetmeye çalıştığım gibi, EURO 2008’deki kötü oyun ama yakalanan unvan, bazı gerçekleri görmemizi engelledi. Çok uzun süre uygulayabileceğimiz bir sistem yok. Günün şartlarına göre oluşan şablonlarla oynuyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde tek yönlü oyun sistemleri yok ama en azından istikrarlı oyuncuların çok fazla sayıda olduğu bir milli takım yaratmalıyız. Araya da serpiştireceğimiz yetenekli oyuncularla başarıyı uzun süreli hale getirebilir.
Ersun Yanal -Hiçbir Mazaret Bu Ayıbı Temizlemez- Vatan
[page_end]AVRUPA 3.’sü olduktan henüz 16 ay sonra 2010 Dünya Kupası’na katılma hakkını elde edemedik.. Bu sonuç yaptığımız hangi hataların bedeli sizce?
BAKIN, eleme gruplarının kırılma noktası Estonya ve Belçika beraberlikleridir.. Şunu kabul edelim.. Bu gruptaki tek rakibimiz İspanya idi.. İspanya’dan 2 maçta kaç puan almışız? Sıfır.. Bir gariplik yok.. İspanya’yı son dakikada yenersin, yenilirsin de.. Nitekim kazanacak kadar oynadık o maçlarda.. Ama rakibimiz olmayan 2 ülkeye, üstelik bize hiçbir şartta rakip olamayacak Estonya ve Belçika’ya karşı kaybettiğimiz 4 puan, hem psikolojik hem de reel anlamda bitişimiz oldu.. Avrupa’da 3.’lük noktasına kadar ulaşmış ve bunu içine sindirmiş bir Türkiye, sıradan takımlara böyle rahat puan kaybetmeyi kolay kabul edemiyor işte. Eskiden Malta’ya puan kaybetmek ne manaya geliyorsa, Estonya ve Belçika beraberliklerinin anlamı da aynı.. Yani hata kendimizde.
Bu sonucun faturası kime çıkmalı?
FATİH Terim’in tek başına günah keçisi yapılmasına karşıyım.. Futbol takım oyunu.. Türkiye de takım halinde elemeleri oynadı ve kendisine hiç yakışmayan şekilde geri düştü.. Bu tip uzun soluklu yarışmalarda başarı da, başarısızlık da eşit paylaşılmalı.. Türkiye’nin kadrosunda çok değerli, çok yetenekli futbolcular var.. Ben hiçbir mazereti kabul edemem bu noktada.. Sakatlıkmış, cezalarmış, hiçbiri önemli değil.. Her ülkenin başına aynı şeyler geliyor.. Sakatın varsa alternatifini bulsaydın.. Onları hazır tutsaydın.. Koskoca ülke futbolunu temsil ediyorsun.. Federasyondan, teknik adamına, futbolcusundan masörüne bütün ekibin bu başarısızlıkta payı vardır...
Euro 2008’de ilk 4’e girene kadar da çok eleştirildi Terim.. Oradan gereken dersleri çıkardığımızı düşünüyor musunuz?
ÇIKARSAK, Belçika maçına Bosna’nın 7 puan gerisinde başlar mıydık! 10 maçlık periyodda son 2 maça çıkmadan havlu atmışsın.. Bunu normal karşılamak mümkün mü? Avrupa 3.’sü Türkiye, Bosna Hersek’in bile gerisinde kalıyor.. Kusura bakmayın, bunun mantıklı bir açıklaması olamaz..
Peki ya Belçika maçı?
BOSNA maçı oynandıktan sonra oluşacak tablo ortadaydı.. Böyle bir maçın önce ya da sonra olması ne farkeder ki! Bosna kazanmasa bile herşey bitmemişti.. Milli forma ve 70 milyon için, 2012 elemelerinde daha iyi bir torbada yer almak için mücadele etmemiz gerekirdi.. Oysa bizim takımımızın dün sergilediği mücadele ve oyun yenilgiyi haketti.. Maçı bıraktılar.. Kalemize gelen ilk atakta büyük bir hata sonucu gol yediler, aynı hatayı birkaç kere daha yaptılar.. 2. gol yine akıllara ziyan.. Gol atmaya giderken savunmasını tamamen unuttular, o kadar dağılmış haldeydiler.. Belçika’ya bakın.. Doğru dürüst defans yapsak ve önde baskı uygulasak çok rahat kazanabileceğimiz bir maçı 2-0 kaybettik.. Hatta Volkan iyi gününde olmasa, adamlar biraz daha becerikli davransa daha farklı da kaybedebilirdik.. Belçika maçı da neden 2010 elemelerinde bu hale düştüğümüzü anlatan bazı derslerle doluydu.. Umarım önümüzdeki dönemde bu 14 aylık süreci doğru yorumlar ve aynı hataları tekrarlamayız..
Sergen Yalçın -Devrim Lazım -Vatan
[page_end]SAKIN kimse çıkıp da bana “Bosna kazanınca, bizim çocukların morali bozuldu, ondan oynayamadılar” demeye kalkmasın.. İşin psikolojik bölümünü anladık.. Peki ya kimyasal bölümü.. Dünkü maç, Milli Takım’ın neden bu hallere düştüğünün açık bir göstergesi değil mi? Ne kadar üzülsen de, kıvransan da, ciddiyeti elden bırakmaman lazım.. Ama bu takım eleme maçları sürecinde ciddiyetle hiç tanıştı mı? Ben görmedim.. Bize selam veren herkese puan dağıttık.. 7 puan geriye düştük, şimdi de ağlıyoruz..
AĞLAMAYALIM da önce aynada halimize bakalım.. Gerçeklerle yüzleşelim:
GERÇEK 1: Kendimizi dev aynasında görmeye bayılıyoruz.. Euro 2008’den beri söylemekten dilimde tüy bitti: Bizim elimizde öyle ahım şahım futbolcu yok.. Şu kadroya bakın, 35 yaşındaki Yusuf’tan, G.Saray maçında iyi oynamış Ceyhun’dan, Beşiktaş’ta 8’de sıfır çekmiş Nihat’tan, sakatlıktan yeni çıkmış, ayakta duracak hali kalmamış Hamit Altıntop’tan, Stoke City’de bile doğru dürüst siftah yapamamış Tuncay’dan medet umuyoruz.. Ne hakla!
BABASININ ÇİFTLİĞİ Mİ?
GERÇEK 2: Oyuncu seçimlerimiz yüzde 100 yanlış.. Milli Takım bu kadar keyfekeder yönetilir mi Allah aşkına! Bu Ceyhun Milli Takım oyuncusu değil ki.. Eğer öyleyse şimdiye kadar niye almadın? Ya da niye 45 dakikada çıkardın? Avrupa sahasını ancak böyle bir jestle görebilirdi, gördü işte.. Ama Ceyhun’dan gol atmasını beklerken, Zenit’te leblebi gibi gol atan Fatih Tekke’yi aklına bile getirmiyorsun.. İşin kötüsü, Fatih gibi adam dışlanırken kimseden de ses çıkmıyor.. Normal karşılanıyor.. Federasyon da seyrediyor.. Yok mu ‘Ne yapıyorsun hoca?’ diyecek bir yönetici?
GERÇEK 3: Belçika’da hiçbir numara yok. 2 çabuk adamları var ilerde.. Onlara karşı bile 5-6 yüzde 100 gol pozisyonu veriyoruz. Bize sorsan ‘2050’nin takımıyız’ ya, kimsenin kılı kıpırdamıyor.. Üst düzey oyuncularım olmadığı gibi, bir oyun planımız, çağdaş bir taktiğimiz de yok.. Hep aynı adamlar, babalarının çiftliği gibi, kangren bile geçirseler sahadalar. Ayıptır yahu!
GERÇEK 4: Üst üste 2 turnuvada başarı kazanamıyorsak, Türkiye olarak istikrarsız bir ülkeyiz. Kabul edelim. 2 ileri gidersek, 1 de geri gidiyoruz. Organizasyon kuramıyoruz. Ama hep laf, hep laf.. Terim istifa etti. Türkiye bu hale düştükten sonra etse ne olur, etmese ne olur.. Bu iş böyle gitmez, acil eylem planı üretmeliyiz ve futbolumuzu yeniden yapılandırmalıyız..
Ercan Saatçi -Biz o treni dün mü kaçırdık?- Hürriyet
[page_end]GÜNEY Afrika’ya gidiş hakkını dün akşam yapılan maçlar sonucunda kaybettik diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz...
Biz o treni aylar önce önce kaçırdık...
Estonya’da berabere kalarak kaçırdık treni, Belçika’yı kendi evimizde yenemeyerek kaçırdık...
Milli oyuncuları yeteneklerine ve formlarına göre seçmek yerine, biat edenleri seçerek kaçırdık...
Herkesin diline pelesenk olmuş o “futbol ailesi”ni işletemeyerek, hep birlikte olamayarak kaçırdık...
Egolarımızı dizginleyemediğimiz için kaçırdık o treni...
“Ben yaparım olur” diyenlerin yüzünden, Türkiye’nin rakiplerinin kazanmasını isteyen Türkler yüzünden kaçırdık treni...
Herkese yetecek kadar iktidar varken, paylaşamadığımız için kaçırdık o treni...
Üzgünüz ama ne fayda...
Tarihin kalın kitabında Türkiye’nin ismine rastlamak için yine çok sayfa çevireceğiz...
ARTIK GAM YEMEM...!
DÜNYA Kupası’na giriş hakkını kaybettik ama, biraz (!) geç de olsa Ceyhun’u kazandık ya artık gam yemem...
30’u aşkın yaşıyla ilk kez (!) milli olmasına rağmen ilk yarıda sahanın en iyisi de oldu ya... Helal olsun Ceyhun’a. Tadı damağımızda kalmış üç-beş futbolcudan biri olan Ceyhun, yaşı itibarıyle bir daha Dünya Kupası elemelerinde şan bulamayacaktır ama olsun. Biraz geç kalınmış bir ödüllendirme de olsa, milli oldu ya siz ona bakın.
Maça gelince; insanın tadı tuzu kalmıyor ki yazalım. Afrika’ya gidemeyeceğini öğrendikten sonra bir maça çıkmak nasıl bir ruh hali yaratıyorsa, bu maçı yazanların ruh hali de aynıdır. Beşiktaş’a geldiğinden beri tek bir maç iyi oynayamayan Nihat’ın neden 11’de olduğunu mu sorgulayalım yoksa uzun zamandır sakatlığından dolayı Galatasaray’da da forma bulamayan Ayhan’ın 11’de oluşunu mu eleştirelim?
Skorun ne önemi var?
Artık önümüzdeki Dünya Kupası elemelerine bakacağız.
FATiH TERiM’iN DEDiĞi GiBi
DÜN Estonya-Bosna Hersek maçını da izledim. Bizi ekarte edip ikinci olan Bosna’nın kalesinde, Gaziantepspor’dan İstanbul Büyükşehir Belediye’ye transfer olan Kenan Hasagiç oynuyordu. Saffet Nadareviç de Eskişehirspor’da oynayan bir başka futbolcusu. Teknik direktörleri Blazeviç 5 bin Euro maaş alıyormuş. Futbolcularının bütçesini, teknik direktörlerinin maaşını bir yana bırakalım. Başka önemli bir fark var; onlar Güney Afrika’ya gitmeyi bizden daha çok istediler. Elbette hiç kimse Fatih Terim ve futbolcuları Dünya Kupası’na gitmeyi daha az istedi diyemez. Ancak hiç kimse bunun için yapılması gereken her şeyin yapıldığını da söyleyemez. Artık Fatih Hocamız’ın da söylediği gibi Bosnalı kardeşlerimize başarılar dilemekten başka yapacak bir şey kalmadı yazık ki.
Tanju Çolak -Dünya Kupası'na gidemeyeniz!- Fanatik
[page_end]Bosna maçının sonucunun futbolculara ulaşmasıyla oyuncularımızın motivasyonu bitmiş, demoralize olmuş, dağılmışlar. Ne olursa olsun hiçbir milli takım oyuncusunun bu kadar düşük enerjiyle maç oynamaya hakkı yok.
Bosna maçının sonucunun futbolculara ulaşmasıyla oyuncularımızın motivasyonu bitmiş, demoralize olmuş, dağılmışlar. Ne olursa olsun hiçbir milli takım oyuncusunun bu kadar düşük enerjiyle maç oynamaya hakkı yok. Sahada, rakibine top almadan basmayan, milli ruhun olmadığı bir oyuncu topluluğu vardı. Bu kötü oyun Belçika’nın bizden kaliteli olmasından değil, bizim maç öncesinde hayallerimizin yıkılmasından kaynaklandı. Milli Takım’da bir tek aklımda kalan oyuncu var, o da kaleci Volkan...
İyi de, biz bu duruma düşecek takım mıyız? Bunun sebepleri ne? Hatalar nerede?
Aklıma birden televizyonlarda reklam olarak dönen ‘biz kimiz?’ diye başlayan o görüntüler geldi.
Biz kimiz? Estonya-Bosna maçında Estonya’nın kazanmasını bekleyeniz.
Biz kimiz? Bu kadar zorluk oranı az olan grupta önüne gelene puan kaybedeniz.
Biz kimiz? 9. maçta havlu atanız.
Biz kimiz? İstediğimizi Milli Takım’a alan, istemediğimizi almayanız.
Biz kimiz? Oynayacağımız sahaları önce seçen, sonra beğenmeyeniz.
Biz kimiz? Egolarımız her şeyden önde gelen, kimseye aldırmayanız.
Biz kimiz? Ne yaparsak yapalım eleştirilmeyi sevmeyeniz.
Biz kimiz? Futbolu en iyi bileniz.
Biz kimiz? Kulübede oturacağımıza tribünde oturanız.
Biz kimiz? Avrupa’da ya da Rusya’da banko oynayan oyuncularımızı görmezden geleniz.
Biz kimiz? 70 milyonun hayallerini başka bahara bırakanız.
Biz kimiz? Maçlarımızı hep mucizelere bırakanız.
Biz kimiz? 2010 Dünya Kupası’na gidemeyeniz.
Reklamın yenisi çekilecekse yukarıdaki senaryoya bağlı kalınması en doğru olanıdır.
Korkut Göze -Çekin ipini! -Hürriyet
[page_end]BU maçı daha değişik ve daha çoşkulu duygularla yazmak isterdim. Belçika maçının sonucunu hiç umursamadan ve Ermenistan karşılaşmasını beklemeden Milli Takımımı Afrika’ya uğurlayabilirdim.
Oysa dün geceyi, Belçika maçını bir köşeye iterek ,öncelikle Estonya’nın Bosna’dan alacağı tek puanın rüyaları ile geçirdim.
Kuralar çekildikten sonra milli takımımın bu grupta böylesine hırpalanacağını hiç düşünmemiştim.
Ve Bosna’nın sırtımıza basarak İspanya’nın arkasına kadar tırmanacağını aklıma bile getirmemiştim.
Şimdi gerilere dönüp yaşadığımız yanlışlarla hesaplaşmak istiyorum. Neye yarar...
Klasik bir iki laf. Biraz sızlanma ve döğünme. Sonra bir teknik direktörün üzerine çullanıp kaybolan umutların öfkesi ile vur abalıya...
Hadi dövelim. Ama elime bir sopa almadan önce Terim’in milli takımlar karnesine bakıyorum...
25’i özel 30’u resmi toplam 55 maçın 26’sını kazanmış.16 beraberlik ve 13 yenilgi.
Bu rakamlar, bir yerli hocanın milli takımlarda en fazla maç kazandığı ve en az yenildiği bir dönemin göstergesidir.
Bu karneye bir de Avrupa üçüncülüğünü ekliyorum. Ve döverken, insafı da elden bırakmak istemiyorum.
Öyleyse, nedir bu kara tablo!
GERİYE dönüp grupta oynadığımız bazı maçları gözden geçiriyorum. Bosna Hersek’i evimizde yenip, deplasmanda berabere kalmışız. Rakamlara dökersek, toplam 6 puanın 4’ünü almışız.Onlara sadece tek puan bırakmışız.
Ve bu takım bizi solluyor!
Dahası var. Bosna’nın iki maçta 9 gol attığı Estonya ile kalkıp bir beraberlik yapıp, bir çuval inciri berbat ediyoruz.
Grupta hiç bir iddia taşımayan Belçika’nın , neredeyse yarısını Ümit takımından oluşturduğu kadrosu ile Kadıköy’de barebere kalıp, iki puanı daha cömertçe harcıyoruz.
İşte, çizdiğimiz berbat grafik bize bu hazin tabloyu hazırlıyor. Düşünüyorum... Bu tablonun suçlusu kim. Sadece Terim mi?
Eğer Terim ise, hemen ipini çekip, yerine yeni bir idamlık mı arıyalım!
DÜN gece Belçika ile oynarken, kafamda söylediğim gibi grupta oynadığımız diğer maçların görüntüleri vardı.
Bosna Hersek maçının hemen başında attığımız gol. Yediğimiz beraberlik golünden sonra özellikle ikinci yarıda yakaladığımız fırsatlar...
Arda’nın direkten dönen topu. Sercan’ın kaleciye çarptırdığı top. Gökhan Gönül’ün son dakikadaki kafa şutu...
Biri kaleye yuvarlansaydı, dün gece Estonya-Bosna maçını dualar okuyarak mı izlerdik. Estonya’nın alacağı tek puana el açar mıydık. Ve Belçika maçını böyle mi oynardık?
Her neyse, bu tabloyu nasıl değiştirebiliriz. Eğer bir kelle milli takımımı yeni ufuklara götürecekse, isim ve adres belli...
Çekin ipini, kurtulalım!
Kanat Atkaya -Keskin sirke küpüne zarar- Hürriyet
[page_end]TÜRKİYE, 2010 Dünya Kupası eleme grubunda grupta oyuncularının maddi değeri bakımından İspanya’dan sonra ikinci takımdı.
Türkiye, grubunda İspanya’dan sonra en fazla uluslararası deneyim ve başarıya sahip takımdı.
Fatih Terim bu gruptaki en deneyimli teknik direktördü (Advocaat sayılmaz, sonra eklendi!)
Akıl/mantık, kalem/hesap, son Avrupa Kupası’ndaki performansımız filan her şey bu gruptan ikinci çıkmamız gerektiğini söylüyordu.
Ama futbolda bunların hiçbir kıymeti olmadığını, maçların sahaya çıkıp kazanılması gerektiğini hesaba katamadığımız için evde kaldık.
Şimdi olacakları tahmin etmek güç değil.
Kızacağız. Sinirleneceğiz. Hemen suçlu bulacağız. Onu veya onları halledeceğiz.
Sonra?
Sanırım sonra yine benzer şeyler yaşayacağız.
Kızmanın bir faydası olmadığını 2010’a katılamama sürecinde gördük oysa.
Rakibe kızdık, seyirciye kızdık, hakemlere kızdık, şanssızlığımıza kızdık, birbirimize kızdık; kızdık oğlu kızdık!
Stadın zeminine kızdık ki; ne gariptir o stadı biz seçmiştik.
Keskin sirke küpüne zarar; demek kızmanın faydası yok.
Neyin faydası var peki?
Duyguları rafa kaldırıp biraz aklı kullanmanın faydası olabilir.
2010’a katılamama sürecimizi iyi analiz etmeliyiz.
Boyumuzu iyi ölçmek, yorganı öyle sipariş etmek işe yarayabilir.
Kuş muyuz, balık mıyız; önce biz anlamalıyız.
Ne oynadığımızı bari kendimiz anlayabilecek kadar bir sistemimiz olsa fena olmaz değil mi?
2010 treni kaçtı.
2012 ne olacak?
Belçika maçında kazanılacak puan 2012 kuralarında işimize yarayacaktı.
Aklımız yine devreden çıktı.
Açıklama şu mu yani: “Bosna-Hersek maçına üzüldük, bu maçı da kaybettik...”
Eh, bravo!
- Moralim bozuktu kaybettim.
- Niye bozuktu?
- Daha önce kaybettiğim için.
- O zaman niye kaybetmiştim.
- O zaman da Estonya maçına bozuktum galiba.
- Senin moralin tozutmuş kardeşim, git bir yüzünü yıka.
Şimdiiii.. Kendimizi kandırmayalım.
Türkiye, Dünya Kupası’na abone olan ülkelerden biri değil.
2002’ye gittik üçüncü olduk o ayrı!
Bu tarz turnuvalara sürekli katılan bir ülke olmak için yapmamız gereken çok iş var.
2012’ye, Avrupa Kupası’na şunun şurasında ne kaldı ki?
Saçmalamayı kesip, akıl yürütmezsek o da gider; hepimiz farkındayız değil mi?
Turgay Şeren -Milli Takım'ın en kötü maçı- Akşam
[page_end]Dün gece hepimizin gözü kulağı, bizim maçtan önce oynanan Estonya-Bosna Hersek maçındaydı. Ama gördüm ki; Bosna Hersek bayağı iyi takımmış. Hepsi profesyonel, oynadılar, kazandılar, hak ettiler ve bizim tüm hayallerimizi yıktılar..
Maçtan önce Fatih Terim'in basın toplantısını çok dikkatle izledim. İlk defa onu hiçbir şey düşünemez ve ne söyleyeceğini bilemez halde gördüm. En önemlisi 'Dönüşte ben federasyonla oturup geleceği konuşacağım' demesine bir anlam veremedim. Bu ne demektir biliyor musunuz? Fatih'in, Belçika ve Ermenistan maçlarında takına güvenmemesidir.
Gelelim şimdi hayallerimizin sıfır olduktan sonra oynanan Belçika-Türkiye maçına;
Türk Milli Takımı, sahada ne yaptığını bilmez bir oyun anlayışı içindeydi. Oysa Milli Takım o kadar da kötü futbolculardan kurulmamıştı. Volkan, büyük farkı önledi. İlk yarıda Belçika Milli Takımı, millilerimizi abluka altına aldı. Mpenza güzel bir gol attı, Volkan en az dört net gol pozisyonu kurtardı. 5-0 bitecek ilk yarıyı 1-0 yenik kapamamızı sağladı.
İkinci yarı Türk Milli Takımı gerçekten saldırdı. Ne olacaksa olsun dediler. Ama bugüne kadar kazandığımız maçlar ve oynadığımız futbol birden bire tahtadan silinmesin. Bu anlayışla, Milli Takım onları ceza sahası üzerinde hapsetti. Ama defansta B.Münih'te oynayan Van Buyten bize bir tek hava topu bile bırakmadı. Fellaini de iyi oynadı. Kalecileri deseniz fena değil. Üzerine gelen topları tutabilirdi ama yumruklarıyla uzaklaştırdı. Bu acemilik işaretidir. Bizimkilerden en azından bir gol atmalarını beklerken, bir uzun topta Mpenza yarı sahamızda topu kaparak Volkan'ın yanından ikinci golü attı. O Mpenza gününde olan Volkan'ı ikinci kez rahatlıkla mağlup etti. Gözlerim Tuncay'ı aradı ama ne yazık ki göremedim. Siz gördüyseniz ne yaptı acaba?
Nihat ne hale gelmiş! Onun için İspanya'dan gelen haberler çok iyiydi ama o da yok olmuş. Milli Takım forvetinde kayboldu gitti. Nihat, Ayhan ve zaman zaman bir şeyler yapmak isteyen Ceyhun, Van Buyten'i gecenin kahramanı yaptılar. Hakem çok iyiydi, en ufak bir hata yapmadı.
Selçuk Yula -Kabul etmiyorum- Takvim
[page_end]Bosna Hersek'in Estonya'yı 2-0 yendiği maçtan sonra yapacak birşeyimiz kalmadı. Belçika bizim için hazırlık maçı havasına büründü. Elbette futbolcularımızın morali maçtan önce sıfıra inmiştir. Bu kötü şartlarda maça başlamaları da zor tabii... Belçikalı oyuncular yeni teknik direktörlerinin gözüne girebilmek için bizden daha fazla istekli oynadılar. Zaten öne de geçtiler.
Terim'in sahaya çıkarttığı 11'e birşey söylemem. Aslında çok şey söylerim de... Bu onun tercihidir. F.Bahçe'de forma bulamayan Önder ilk 11'de. 2-3 maç iyi top oynadığı için A.Gücü'lü Ceyhun da kadroda. Peki bu Ceyhun yıllardır nerelerdeydi. Ya da Önder süper oynadığı zamanlarda niye milli takımda yoktu. Gökhan ve Hamit'in sağ kanatta çırpınırcasına ve hiçbir sisteme bağlı olmadan yaptığı hareketlerle gol aramaya çalışan bir Milli Takım, Güney Afrika'ya gitse ne olur gitmese ne olur...
Nihat, hepimizin sevdiği ve de çok iyi oyuncu olduğuna inandığımız biri... Ama Milli Takım Nihat'ı kazanma yeri midir? Onu bırakın da Mustafa Denizli yapsın.
Bizim iddiamız yok tamam da Belçika'nın iddiası var mı? Bu bir milli maç değil mi? Ne zaman hangi havaya girdiniz de maçı bırakıyorsunuz. Siz kendinizi ne zannediyorsunuz Allah aşkına! Dünkü maça bakın ümit bağladığımız bir futbolcumuz İngiltere'nin sıradan bir takımında yedek, başka bir futbolcumuz Almanya'nın sıradan bir takımında kadroya giremiyor. Hamit, Bayern Münih'te oynuyor diye övünmeye çalışıyoruz. Futbolculara ve teknik adamlarımıza verdiğimiz paralarla dünyayı ayağa kaldırmamız lazım! Ama nerede...
İlk yarı 1-0 bittiyse Belçika'nın yeni kurulan genç takımın forvetlerinin beceriksizliğine bağlamalıyız. Volkan olmasa ilk yarı 3- 0 bitebilirdi. İkinci yarıda da değişen birşey yoktu. Tamam moralsizdik ama biraz da niye aylarca sahada olmayan Nihat oynarken Semih ikinci yarıda oyuna giriyor diye sorgulayalım. Neticede iddiamızı kalmasa da milli maç oynuyoruz.
Artık maçın teknik analizini yapmamıza gerek yok. Önemli olan önümüzdeki günlerde Milli Takım'ı daha önemlisi futbolmuzu daha güzel yerlere nasıl getireceğimizi tartışmamızdır. Ama bu tartışmayı belirli bir yerlerin göz önünde değil futbolumuzun gerçek sahipleri arasında yapmamız gerekiyor. Yoksa futbolumuz göz göre göre elden gidecek.
Bunu da birilerinin görmesi gerekiyor. Bu kadar para harcanan yerde bu tablo olmaz.
Kabul etmiyorum.
Osman Tanburacı -Yalancının mumu- Yenişafak
[page_end]Daha Belçika maçına çıkmadan Afrika 2010'a gidemeyeceğimiz belli oldu ve böylece lafla peynir gemisinin yürüyemeyeceği de nihayet anlaşıldı.
Bizim için hayati bir önem taşıyan Belçika maçından öne Bosna Hersek deplasmanda bizim yenemediğimiz Estonya'yı 2-0 yenince biletimiz erken kesildi! Böylece; dün gece Belçika'ya 120 bin 307 gol dahi atmış olsaydık Afrika 2010'a gidemeyeceğimiz kesindi! Bu maçta futbolcularımız belki de hayatlarının en zor 90 dakikasını yaşadı. Gördük ki hepsi, kurşun sıksan kanı akmaz durumundaydı. Tıpkı televizyon başındaki 70 milyon gibi...
Bir tek rahat adam vardı o da son maçta ordusunu sahada komutansız bırakarak tribündeki koltuğunda gerine gerine oturan cezalı Fatih Terim! Millet dün gece kan kusarken o sefa sultanı bir İmparator'du! Ancak bu sonuçla bilinen bir gerçek bir kez daha kafalara çivi gibi çakıldı;Yalancının mumu yatsıya kadar yanar! Onu da yeneriz bunu da yeneriz diyerek Milli Takım yönetilmez! Bu makus sonuç, önce,; Bu güne kadar kifayetsiz muhteris Fatih Terim'e gıkını çıkaramayan Türkiye Futbol Federasyonu ve medyaya ithaf olunur! Kendini imparator zanneden bir megalo idea yüzünden Türkiye, futbol tarihinin en yetenekli gençlerinin toplandığı bir kadro ile en dandik grupta ne yazık ki 2010 Dünya Kupası'na katılamadı! Bakalım bu sonu hazırlayan İmparator istifa etme onuruna sahip olduğunu gösterebilecek mi ? Göreceğiz!
MAÇA GOL YİYEREK BAŞLADIK
Bembeyaz ay-yıldızlı formalı çocuklarımız, çağdaş sistemin mükemmel işleyişi ve taktiksel dehanın öncüsü Terim'in ultra modern saha yayılışıyla maça savunmasında verdiği derin boşlukla 1-0 yenik başladı...
Sonrasında Belçikalılar kalemizi ablukaya aldı. Volkan da olmasa santra yapmaktan yorulurduk! İlk yarı Belçika'ya esir düştük. Adamlar bizimle harbiden dalga geçti! Daha da beteri bu Belçika geçende Gürcistan'a da yenilmişti. Vay ki ne vay!... Bu maçın sonucu beni hiç ilgilendirmiyor... İlk yarı bitti, yazımı gazeteme yolluyorum!
130 YAŞINA GELMİŞ DÖRT KURTARICI
Haa az kaldı unutuyordum; Türk Milli Takımı'nda; Yusuf, Ceyhun, Nihat ve Ayhan'ın yaşlarının toplamı 130! 2010'a gidebilmiş olsaydık; FIFA, Afrika sıcağını öne sürerek bu yaşlı isimlerin Türk Milli Takımı'nda oynamasını hayati tehlike var diye önlerdi!... Üzgünüm ama müsterihim, bunların hepsini üç senedir söylüyordum. Söylemediklerim de vardı; Yolda beni kim görse aynı şeyi söylüyordu 'ağabey Milli Takım'ın yenilmesini istiyorum ki Fatih Terim gitsin!'
Hakan Ünsal -Terim Devam Etmeli- Star
[page_end]Fatih hocanın sakatlardan dert yanması cezalılardan yana sıkıntılı olması anlaşılabilir durum. Ama nasıl olur da ilerde Nihat’la maça başlar aklım almıyor. Denizli de aynı şeyi yapıyor. Sezon başı idman yapmamış oyuncunun kendine gelmesi bir sorun. Bunun en taze örneğini geçen yıl Emre Belözoğlu ile yaşadık.
Maçtan önce her şeyin bitmiş olması ve takımımızın sahaya hedefsiz çıkması oyunda sadece iki 18 arasında görünmemize sebep oldu. Rakip ceza sahası içine çok nadir girerken aynı zamanda çok da etkisizdik. Bunun yanında kendi ceza sahamızda rakibe etkili olma şansı verdik. Bireysel hataların yanında defansımızın arkasına ve arasına atılan birbirinin kopyası paslara sadece seyrederek cevap vermeye çalışınca doğal olarak golü yedik. Ne bu topların atılmasını engelleyebildik. Ne de yapılan koşulara cevap verdik. Belçika takımı belli ki Advoocat’la toparlanmış.
Milli Takımımız’la oyunun her alanında oynayan işini ciddiye alan sadece Hamit vardı. Haftalardır ligde de çok iyi oynayan Volkan’ı da unutmayalım. Biz bu maçı kazansak da değişecek herhangi bir şey yoktu. Şimdi olay Fatih hocanın istifa edip etmeyeceğine geldi. Eğer hoca bırakırsa teknik direktörlük kariyeri büyük darbe yiyecek, belki de hiç çalışamadan hayatına devam edecek. Çünk Milli Takım’a dönüşü bir daha olmaz. Fatih hoca açısından durum bu. Ya Milli Takım... Şu anda Milli Takım’ı bir yerlere taşıyacak, yeni bir anlayış getirecek kadar önemli ve güçlü durumda yerli bir hoca yok. Tabi ki bazı isimler var. Ama bunlar ne spor kamuoyunun güvenini kazanmış ne de basının baskısını kaldırabilecek kadar yeterli durumda olmayan hocalar. Bu şu demek, Fatih hoca giderse Milli Takım’ın başına uzun bir aradan sonra yabancı bir hoca gelebilir. Ben yine de yerli hocalara şans verilmesinden yanayım. Daha doğrusu kriterlere uygun bir hoca bulana kadar Terim ile devam edilmeli.
Kemal Belgin -Acı gerçek!- Türkiye
[page_end]Şayet Ankaraspor - Ankaragücü arasındaki gizli birleşmenin cezasını Ankaraspor’a kestikten sonra Ankaragücü’ne de bir pay bulmak adına taaa birbuçuk sene önce gündeme girmiş Gökhan Emreciksin davasından 1 milyon euro ceza çıkartılıyor ise...
Şayet durarak oynayıp iki hareketle ligde maç skorunu Avrupa’da hiç kabul görmeyen Alex haftanın ve yılın futbolcusu seçiliyor ise...
Kasımpaşa - G.Saray maçında bir savunma oyuncusunun kalecilere taş çıkartan planjonla yumrukladığı top penaltı olmuyor ise...
Haftanın hakem kararları dünyanın hiçbir ülkesinde olmadığı biçimde bir spor programının hayat iksiri olmaktan kurtulamıyor ise...
Bir ülkenin en büyük 3 büyük kulübünden biri 9 yıl önce 20 yaşında 5 milyon dolara sattığı bir oyuncuyu ameliyat olmamış yeri kalmadıktan sonra 9 yıl sonra 2 misli paraya transfer ediyor ise...
Yine ülkenin 3 büyük firmasından biri bir modern stada kavuşabilmek için devlet - özel sektör komedisi yaşanıyor ise...
Futbol portföyü 1 milyar doları bulduğu söylenen bir ülkenin marka değerinden söz edilirken; 35 yaşını bulmuş eski şöhretlere 5-10 milyon euroluk transfer piyangoları çarpıyor ise...
İhracaatı bir elin parmaklarını geçmeyip, ithalaatı hem de kendi oyuncularının çoğundan düşük kalitedekilere fark atıyorsa...
Afedersiniz ama bu ülkenin Dünya Kupalarında hatta Avrupa Finallerinde ne işi var?
Haaa bir 4 yıllık süreç içinde dönemin en iyi oyuncularının aynı takımda toplanmış olma şansını bir daha erişilmesi mümkün olmayan bir Avrupa kupası ile büyütüp yabancı - yerli 3 değişimle de dünya 3’üncülüğünü kazanmış olmak vallahi parmak ısırılacak başarıdır.
Dünkü maç mı?
Oynansa da olur, oynanmasa da olur formatına girmişti.
Ceyhun Eriş‘le Mustafa Denizli ve Fatih Terim Hocanın kariyerini bitirdikleri Nihat‘ın yerine keşke ben de oynasaydım.
Sanlı Sarıalioğlu -Her birine nazar boncuğu!- Yenişafak
[page_end]Bosna-Hersek, Estonya'yı devirince her şey bitti, perde kapandı. Hepimiz yelkenleri indirdik. Ne keyif kaldı, ne de herhangi bir beklenti. Böyle berbat bir ortamda Millilerimizi Belçika karşısında izledik. Nereden nereye… Dünya Kupası finallerini hayal ederken Bosna-Hersek gibi vasat bir takımın arkasından nal topladık. Büyük düş kırıklığı yaşadık.
Muhakkak ki bizim gibi futbolcularımız da sıfır moralliydi. Gerçi onların moralli hallerini de biliyoruz. Zaten bu duruma onlarla ve imparatorumuzla düşmedik mi? Maşallah her birine nazar boncuğu takmamız gerekir! Elbirliği ile harikalar(!) yarattılar. Şu gariban grupta düştüğümüz durum gerçekten içler acısı.
Futbolcularımız milyon eurolara dudak büküyor, teknik heyetimiz de aynı şekilde. Tamam, helal hoş olsun, ancak siz de biraz karşılığını verseniz. Terim burnundan kıl aldırmıyor, futbolcularımıza yan gözle bakılmıyor. Mazeret, mazeret, mazeret… Yoksa bizden, "Bu pandisvanya grupta ne de güzel üçüncü oldunuz" dememizi mi bekliyorlar.
TERİM'İN SON KEŞFİ
Terim şapkasından tavşan çıkarmaya devam ediyor. Mustafa Denizli, Nihat'ı en uç adam olarak defalarca oynattı ve verim alamadı. Terim'de de aynı inat. Nihat santrafor, Fatih Tekke, Semih, Halil, Gökhan Ünal piyasada yok. Bunun mantığını bana kimse anlatmaya kalkışmasın.
Nihat'ın çevresinde de ilk kez milli takıma çağrılan Ceyhun Eriş… Vay canına, Ceyhun bin yıldır futbolumuzda ve son demlerinde fark ediliyor! Müthiş bir keşif! Tebrik ederim! Neyse ki bu keşifte fazla ısrar edilmedi. Gerçek santrfor Semih ikinci yarıda akıllara gelebildi. Sakatlıktan yeni çıkan Ayhan'ın, sezon başından bu yana hiç varlık göstermeyen Nihat'ın kenara alınmaları da gecikmeli oldu.
Ben ne yapıyorum? Şaşırdım galiba! Kapanan dosya hakkında ahkam kesiyorum. Pardon, özür dilerim. Hey gidi hey, "Son iki maçta finalleri garantilemiş oluruz" diye düşünüyordum. Vay be, amma da müthiş(!) tahmin de bulunurmuşum. Tam tersi oldu. Beni yanıltanlar utansın.
Ziya Şengül -Var mısın Yok musun?- Star
[page_end]Bizler 2010 beklentilerindeyken şimdi senin şahsında 2012’ye var mısın, yok musun Fatih... Karar elbette senin... Belçika maçı, Bosna Hersek’in; Estonya’yı 2-0 ile yenmesinden sonra heyecanını da beklentisini de kaybetti. Bosna Hersek, Güney Afrika uçak biletini cebine koyarken biz hala ata binip Üsküdar’a geçer miyiz, geçmez miyiz; onun hesabını yapıyoruz. Tüm yurdum insanı senin kararına kilitlendi sevgili Fatih Terim. Soruyorum... Var mısın, yok musun?.. Milli takım yok... Nerede? Güney Afrika’da...
Bu kadar kolay leblebi gibi daha önceki maçlarda puanlar kaybedeceksin, sonra da el yordamıyla Afrika’ya gitmeyi bekleyeceksin... Hep şans senden yana olur mu? Hep mucize yaratmak bizim milli takımımızın işi olur mu?
Belçika karşısında seyrettiğimiz milli takımımızın futbolunu hiçbir şekilde iyiye dönük tariflere sokamam. Daha maçın 9. dakikasında kalemizde bir gol görüyoruz... Savunmamız ve kalecimiz Volkan Demirel ile birlikte bu golü çok güzel seyrettiler. Fatih Terim’in tribünde seyrettiği gibi...
Net bir pozisyon arayıp tarıyorum, cımbızla çekiyorum; Nihat’ın kafa şutundan başka arayıp bulamıyorum!
Duvar pas denemeleri yaptık. Ama hep rakibe kaptırdık. Sonuca ulaşma şansımız beceriksizce oluştu. Pres yapmadık özellikle ilk yarıda. Önder Turacı ve Servet kalecimizin kucağında oynadı. Kenar orta topları ne Gökhan Gönül’den, ne de Hakan’dan gelmiyordu. Gelse de zaten hiçbir şey olmazdı. Kısacık boyuyla Nihat ne yapar ki? Takım hücumda çoğalamazsa, rakibinin pas yapmasına izin verirse; zaten süngüsü düşmüş, beklentisi hiç olmayan takımımız ancak bu kadar futbol sergileyebilirdi.
Kısacası bu saatten sonra kazansan ne olur, kaybetsen ne olur. Bir tek Volkan Demirel çok iyiydi.
Mpenza’nın attığı iki gol, savunmamızın durumunu gösteren aynaydı!..